"Tüm bâtıl yönelimlerin temelinde yanlış Allah tasavvuru vardır"

"Yoktan yaratmış olduğu insana, yeryüzüne ve tüm varlığa ölçü ve sınır koyan, hükmeden ve belirleyen hakim bir Allah inancı yerine, insanlar tarafından tanımlanan, insanların kendisi için sınır belirlediği, neye karışıp neye karışmayacağını insanların karara bağladığı mahkum bir Allah inancı yerleşik hale getirilmiştir."

01-06-2013


İslam ve Hayat

Kur’an Nesli Kültür Merkezi'nin "Adım Adım İslam" başlıklı seminerlerinin ikincisi gerçekleştirildi. "Allah'a İman" konusunun ele alındığı seminerin konuşmacısı Şükrü Hüseyinoğlu, Yüce Allah'ı doğru tanımanın ve O'na gereğince iman etmenin doğru bir din ve hayat tasavvurunun temelini oluşturduğunu, aksi durumda ise gerek din anlayışı, gerekse toplumsal ve siyasal alanlarda şirkin kaçınılmaz olduğunu ifade etti.

“Onlar, Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Oysa Allah güçlüdür, azizdir.” (Hac, 22/74) ve "En güzel isimler Allah'ındır, O'na o isimlerle dua edin, O'nun isimleri konusunda eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını göreceklerdir." (A’râf, 7/180) Rabbani beyanlarını hatırlatan konuşmacı, "Duada ve ibadette doğrudan Âlemlerin Rabbi'ne yönelmek yerine aracılarla tevessül şirkine yönelen yanlış din anlayışlarının ortaya çıkmasının da, bugün dünyada hakim kültür olan laisizm tuğyanının kendisine hayat alanı bulmasının da sebebi, insanların Yüce Allah'ı doğru tanımaması, gereğince takdir edememiş olmasıdır. Tüm bu bâtıl anlayış ve kültürlerin temelinde Allah hakkındaki yanlış anlayış ve inanışlar yatmaktadır" diye konuştu.

Yüce Allah'ı gereğince takdir edememe sorununun, yalnızca İslam'ın diriltici mesajlarıyla henüz yeterince muhatap kılınmamış kitlelerin meselesi olmadığını kaydeden Hüseyinoğlu, bugün İslam'ı bir hayat nizamı olarak benimsemiş olan, İslam davasının parçası olma iddiasındaki çeşitli topluluklarda dahi Allah'ı gereğince takdir ededemekten kaynaklanan yaklaşımalrın görülebildiğini ifade etti.

“Mü’minleri bırakıp da kâfirleri veli edinenler, onların yanında izzet mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.” (Nisâ, 4/139) ayet-i kerimesini hatırlatan konuşmacı şöyle devam etti:
 
"Ne yazık ki bugün Müslümanlar arasında izzeti Allah'ın yanında aramak yerine çeşitli şirk ve tuğyan odaklarının yanında arama gibi bir sapmaya tanık olabilmekteyiz. İzzeti yerel şirk ve tuğyan odaklarının yanında arayanlara tanık olduğumuz gibi, küresel şirk ve tuğyan odaklarının yanında arayanlara da tanıklık etmekteyiz. Oysa ayet-i kerimede de buyurluduğu gibi Yüce Allah'ı gereğince takdir eden Müslümanlar açısından izzeti yegane kaynağı Âlemlerin Rabbidir. O'nun ölçülerini kabul etmeyen, O'na boyun eğmeyen hiçbir güç ve otorite mü'minler için izzet kapısı olarak görülemez, görülmemelidir. Ne var ki bugün son dönemde yaşanan bölgesel gelişmeleri değerlendirdiğimizde, bu konuda ciddi sapmaların yaşandığını, izzetin Yüce Allah'ın yanında değil küresel veya yerel zulüm sarayalrının kapısında arandığını görmekteyiz."   

İnsanlık tarihinde Allah'a inanmayan insanların her zaman azınlık olarak kaldığını, genelde insanların bir yaratıcının varlığına inandığını ve O’na yaklaşmak ve O’nu razı kılmak için ibadetlerde bulunduğunu hatırlatan konuşmacı, "İnsanlık tarihindeki temel sorunun inançsızlık değil yanlış inanç olduğunu görüyoruz. Tarihte olduğu gibi bugün de insanların çoğu Allah’a inanmaktadır, fakat yine mesele bu inancın mahiyetinde ortaya çıkmaktadır. Bugün de temel sorun, Allah’ı hakkıyla takdir edememek, Allah hakkında doğru bilgi ve inanç yerine, yanlış anlayış ve tasavvurların hakim oluşudur." diye konuştu devamında şunları söyledi:

"Bilindiği gibi Kur’an davetinin ilk muhatapları olan Mekkeliler, aralarındaki çok az sayıdaki inançsızın aksine Allah’a inanıyor ve namaz, kurban, hac gibi ibadetlerle O’nun rızasını kazanmaya çalışıyorlardı. Onların pıtlara tazimde bulunup, duada putlara yönelmelerinin temelinde de Allah’a yaklaşma ve O’nu razı kılma gayesi yatmaktaydı.

Kur’an’ın şu beyanları bu gerçekleri ifade etmektedir:

“De ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve içinde olanlar kimindir? Allah'ındır, diyecekler. De ki: Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz? De ki: Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir? (Bunlar da) Allah'ındır, diyecekler. De ki: Yine de sakınmayacak mısınız? De ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Her şeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken kendisi korunmuyor. Allah'ındır, diyecekler. De ki: Öyleyse nasıl oluyor da (böyle) büyüleniyorsunuz?” (Mü’minun, 23/ 84-89)

“Allah'ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere ibadet ederler ve: Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir, derler. De ki: Siz, Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir.” (Yûnus, 10/18)

“Dikkat edin; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) Biz, bunlara bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz. Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerde hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.” (Zümer, 39/3)

Evet, insanlığın temel sorunu, tarih boyunca da günümüzde de inançsızlık değil şirk olmuştur ve zaten Kur’an’da Rabbimizin gündeme getirdiği ve tashih etmek için ölçüler bildirdiği konu da yanlış Allah tasavvuru ve bu tasavvurdan kaynaklanan şirk inancı olmuştur.

Aristo başta olmak üzere Yunan filozoflarının “Tanrı kainata ilk hareketi veren(muharriki evvel)dir. Ondan sonra kainat kendi kendini idare edip yönetmiştir” şeklindeki anlayışı da, müşrik toplumların Allah’ı uzak ve ulaşılmaz gören anlayışları da, kadim toplumların “Gök Tanrı” inanışları da, Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın her an yaratmada ve gözetlemede olduğu, hükmeden ve hayata müdahale eden gökleri, yerin ve ikiis arasındakilerin Rabbi olduğu hakikatine muhalif anlayışlar olarak ortaya çıkmışlar ve bugüne kadar yaşatılmışlardır.

Günümüzde hakim kültür olarak varlığını sürdüren laisizmin kaynağı da, Yüce Allah’a doğrudan kulluk ve dua yerine aracılarla tevessül anlayışına dayalı mistik kültürlerin kaynağı da söz konusu yanlış Allah anlayış ve inanışlarıdır.

Bu tür yanlış anlayış ve inanışlarla insanlar, Yüce Allah’a haşa had bildirmeye, sınır koymaya kalkışmışlardır. Yoktan yaratmış olduğu insana, yeryüzüne ve tüm varlığa ölçü ve sınır koyan, hükmeden ve belirleyen hakim bir Allah inancı yerine, insanlar tarafından tanımlanan, insanların kendisi için sınır belirlediği, neye karışıp neye karışmayacağını insanların karara bağladığı mahkum bir Allah inancı yerleşik hale getirilmiştir.

Bu yanlış inançları şöyle sıralayabiliriz:

1-     Kainatı yaratıp (haşa) köşesine çekilmiş, hayata müdahil olmayan Allah inancı. Yunan filozoflarının öne çıkan inancı da, bugün onların yolunu sürdüren hakim Batı kültürünün yaklaşımı da budur. Laisizmin kaynağı da bu anlayışa dayanmaktadır. Oysa Rabbimiz, yarattıklarını başıboş bırakmadığını, onları her an gözetlediğini bildirmekte, Peygamberler ve Kitaplar göndererek insanlara yol göstermekte ve insanları Hesap Günü dünyada yapıp ettiklerinden hesaba çekeceğini bildirmektedir.

2-      "Gök Tanrı" inancı. Yani sadece gökleri idare eden bir Allah inancı. Oysa Rabbimiz birçok ayeti kerimede kendisinin göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin Rabbi olduğunu beyan etmekte (Bkz.: Sâffât, 37/5; Nebe’, 78/37) ve "Yaratmak da, emretmek de Allah'a aittir" buyurmaktadır. (A'raf 54. Ayet) Şu'arâ Sûresi 78. ayette Hz. İbrahim'in dilinden, Yüce Allah'ın yaratıcı ve yol gösterici olduğu vurgulanmaktadır.  

3-     Kendisine kolay ulaşılamayan, uzak olan Allah inancı. Oysa Rabbimiz kendisinin bize şah damarımızdan da yakın olduğunu bildirmektedir:

“Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.” (Kâf, 50/16)

4-      Hep affeden, sadece merhamet sahibi olan Allah inancı. Oysa Rabbimizin affı gibi cezalandırması da olduğunu, Rahmen ve Rahim olduğu gibi Kahhar ve Muntakim de olduğunu Kur'an bize bildirmektedir. Rabbimiz Kur’an’da kendisini şöyle tanıtmaktadır:

“Bilin ki, Allah gerçekten cezası pek şiddetli olandır. Ve Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”(Mâide, 5/98)

“Sana söylenen şeyler, senden önceki elçilere söylenenden başkası değildir. Şüphesiz, Rabbin, hem elbette mağfiret sahibidir, hem de acı bir azab sahibidir.” (Fussilet, 41 /43)

Kur’an’da, şeytanın, insanları Allah’ın merhametiyle aldatma çabasına karşı uyarı yapılmaktadır:

“Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı da, sizi Allah ile (Allah'ın merhametine güvendirerek) aldatmasın.” (Fâtır, 35/5)

Bizler, Rabbimizi, Kitab-ı Keriminde bize kendisinin tanıttığı gibi tanır, öylece iman ederiz. O’nun sadece göklerin değil, yerlerin de Rabbi olduğunu, sadece mabedlerin değil çarşı-pazarın ve parlamentoların da Rabbi olduğunu biliriz, bu akideyi yeryüzüne hakim kılmaya çalışırız. Rabbimizin bize şah damarımızdan da yakın olduğu bilinciyle ancak O’na yönelir, duada ve ibadette asla aracılara tevessül etmez, hanifler ve muhlisler olarak yüzümüzü ancak O’na doğrulturuz. İzzeti ancak O’nun yanında arar, O’ndan başkasını rabb ve ilah edinmekten titizlikle sakınırız."

“Adım Adım İslam” seminerleri, inşallah 8 Haziran Cumartesi Saat: 20.00’da “Peygamberler'e İman” konusuyla devam edecek. 

Etiketler : #Tüm   #bâtıl   #yönelimlerin   #temelinde   #yanlış   #Allah   #tasavvuru   #vardır   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN