12 HAZİRAN SEÇİMLERİNE TEVHİDİ BAKIŞ

Yüksel YILMAZ

24-04-2015 03:42


Yaratılış gayesini unutan insan, yaratılışın gayesi için kendisine verilen araçları(mal, zenginlik, çocuk, güzel eş vb.) gaye edindi. Bunları kendisine vadedenlerin peşinde gitti ve yaratıcısını unutup dünyalık araçları tercih ederek yaratıcısına ve yaratıcının hayat sistemine/yaşam biçimine düşman oldu. ” İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım/düşman kesildi?”(Yasin-77)
Yaratılış gayesini bilerek Allah yolunda savaşan sahabelerin yerini,  ganimet ve cariye elde etmek için savaşanlar almıştı.  Günümüzde de tevhidi çizgiyi takip edenler(yani Allah’ı hem ilah hem rab hem melik hem de sıfatlarında tek kabul edenler) dünyalık hiçbir şey beklemeden Allah yolunda mücadele etmekte yaratılışın gayesini insanlığa anlatmaya devam etmektedirler.  İnsanlığın kurtuluşunun Allah’ın anayasa kitabı olan Kur’an’a, yaşam biçimi olan dini İslam’a dönmek olduğunu ve diğer anayasa kitaplarını ve yaşam biçimlerini/ideolojileri toptan reddetmek olduğunu anlatmaktadırlar. Dünyalık peşinde koşan çoğunluk cemaat, hoca, şeyh, dernek şirketleşip iktidarlardan beslenmeye başlamışlardır. Onların ganimet ve cariye peşinde koşanlardan farkı yoktur.
 
Bu yüzden biz tevhid ehli Müslümanlar, sizlere sadece dünyalık vadedenlere karşı sizi uyarmak için bu konuşmayı/yazıyı hazırladık.
"Merhamet Peygamberi" kavramı doğru olmakla birlikte bu Allah Rasulünün yanlışlara, münkere karşı duruşunu gözlerden uzak tutan bir söyleme dönüştürülmüştür. Allah Rasulünün Mekke döneminde şirk meclisi darunnedve ve üyeleri ile olan mücadelesi hep görmezden gelinmektedir. Mekke hükümetiyle olan ilişkilerini ve o mecliste bakanlık yapanların Müslüman olduktan sonra o mecliste bulunmama sebeplerini görmezden gelmişlerdir. Çünkü Mekke’deki peygamber ve sahabe onlar gibi düşünmüyor onlar gibi davranmıyor ve onlar gibi inanmıyordu.
 
Allah resulü(as) insanları yaratılışın gayesine, Kur’an’a, Allah’ın dinine, hayat nizamına, yaşam biçimine çağırmaktaydı ve bunu yaparken hiç kimseden korkmadan, çekinmeden, makam mevki beklemeden yaptı. Bunu karşılık davasından vazgeçmesi karşılığında kendisine başbakanlık, c.başkanlığı teklif edildiği halde o arzularına göre, aklına göre hareket etmeyip tüm bunları kabul etmedi.
 
“Celâlim için, sen o kitap verilmiş olanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine tabi değiller. Celâlim hakkı için, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz, sen de zalimlerden olursun.” (Bakara-145)
 
“Bunun yanı sıra biz onu Arapça bir hüküm sistemi olarak indirdik. Eğer sana gelen bu bilgiden sonra onların keyfi arzularına uyacak olursan, seni Allah’ın elinden kurtaracak bir destekçi, bir koruyucu bulamazsın.”(Rad-37)
 
Çünkü bu dinin sahibi Allah, bu dinle ilgili konularda hiç kimseye kendi aklıyla, arzularıyla müdahale hakkı tanımamıştır.” Ne yapacağız?” diyenler gibi sahabede peygambere “ne yapacağız?” dediğinde ”Şirk devletiyle, sistemiyle mücadele için parti kuracağız ve onların putlarına, meclislerine, yaşam biçimlerine karışmayacağız ve onlarda bize karışmayacak birlikte mutlu bir şekilde yaşayacağız.” der miydi. O sistemle uzlaşarak darunnedve meclisini ele geçirebilir ve Mekke de gücü eline alabilir ve sonra “La ilahe illallah”’a çağırabilirdi. Ama bu Allah’ın dinine uygun bir davranış değildi. Tüm sahte ilahları reddetmesi gereken Müslüman Mekke’nin ahlaksız yöneticileri gitmiş yerine muhafazakâr yöneticiler gelmiş bile olsa o sistemin (hâkimiyetin Allah ait olmadığı sistem)  başında olan kim olursa olsun reddetmesi gereken bir inanca sahiptir. Bu da “La ilahe illallah” tır. Bu inancın oturmadığı toplumda kurulan devlet temelsiz binaya benzer ve her an yıkılmaya mahkûmdur. Peygamber iktidara geçtiğinde onları bu çağrıya davet etmeye kalksaydı onu hemen koltuğundan indireceklerdir ve mücadele kaldığı yerden tekrar devam edemezdi. Mekke’nin yeni muhafazakâr yöneticileri elde ettikleri gücün, servetin, makamın ellerinde gitmemesi için ellerinden geleni yapmaktan çekinmeyeceklerdi.   Yani peygamber bu kadar zorluğa, işkenceye, ölümlere sebep olacak bir yolu izlemekle hata etmiş ve yahut onun izlemediği yolu izleyenler Allah’tan yeni vahiy alıyorlar demektir.
 
İnsanımız küfür, şirk ve sapıklık bataklığında yıllardır yaşamaktadır. Hakimiyyetin, söz hakkının Allah’a ait olmadığı bu bataklıkta yaşaya yaşaya bataklığı benimsemiş ve bataklığa çağıranları yıllarca desteklemiştir.  Bir tarafta bataklığın yılmaz bekçileri diğer tarafta ise bataklığın çevresini düzelten, güzelleştiren, bataklığın çevresine duble yollar, üstüne köprüler ve çılgın projeler yapanlar var. Ama bataklık halen yerinde durmakta, pisliğini yaymakta, kokusunu estirmektedir. Bataklığı kurutmak (Allah’ın hâkimiyetini sağlamak) ise hiçbirinin hedef ve gayesi değildir. Her iki tarafta bataklık yasa ve ilkelerine bağlı kalacaklarına, bataklığı daha ileriye götüreceklerine namusları üzerine yemin etmektedirler. Bataklığı kurutmaya çalışanlara ise her iki taraf bir olarak saldırmaktadırlar. Aynen Mekke müşriklerinin peygambere saldırdığı gibi.
 
Şimdi sizlere daha istikrarlı bir bataklık için, daha güçlü bir bataklık ekonomisi için, daha iyi bir bataklık anayasası için sizlerden kendilerini desteklemenizi isteyecekler. Sizlerde bunları istiyorsanız devam edin ama şu ayetleri unutmayın.  “ Onlar: “Siz bize sağdan(iyi güzel şeylerden) gelir dururdunuz” derler.  – (Takip ettikleri de) derler ki: “Hayır, siz inanmamıştınız.”  – “Bizim de size karşı bir gücümüz/sultamız yoktu. Fakat siz azmış bir kavimdiniz.” (Saffat28-30)
 
Onlar sizlere neyi vadediyorlar? Vadettiklerini elde ettiğinizde hâkimiyeti Allah’a verecek misiniz? Onlar Müslümanlara da, müşriklere de vaatlerde bulunuyorlar. Size ibadet özgürlüğü, onlara ise münker özgürlüğü sunduklarında razı olacak mısınız? Dünyalık peşinde koşanların sayısı her zaman çok olmuştur. Ahiret peşinde koşanlar ise hep az olmuşturlar. Çoğunluk sizi aldatmasın. Bu çoğunluk dünyalık isteyen çoğunluk, ahiretini isteyen çoğunluk değil. “Size verilen her şey, dünya hayatının geçimi ve süsüdür. Allah’ın katında olan ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Aklınızı kullanmıyor musunuz?”(Kasas-60) Bu çoğunluk dünyevi menfaatleri bozulduğunda kimseyi tanımaz. Çoğunluk için iyi ise faiz helaldir. Çoğunluk çağdaşlık diyorsa çıplaklık helaldir. Çoğunluk özgürlük diyorsa Allah’ın sınırları/hududullah geçmişte kalmıştır.
 
“Eğer sen yeryüzünde yaşayan insanların çoğuna uyacak olursan, bunlar seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanların, sanıların peşinde giderler, sırf tahmin yürütürler.”(Enam-116)
 
“Sen insanların iman etmesini ne kadar ısrarla istersen iste, onların çoğu iman etmeyecektir.”(Yusuf-103)
 
“Onlardan çoğunun günahta, ölçüleri aşmakta ve haram yemekte birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları şey ne kadar kötüdür.”(Maide-62)
 
Allah bizden kendisine kul olmamızı, yalnız ona itaat etmemizi, yalnız onun anayasasını kabul etmemizi, velayeti ona vermemizi ve örnek gösterdiği resulünü takip etmemizi bizden istiyor. Bizler, Kur’an’ı, vahyi takip etmek yerine aklımızı, arzularımızı takip edersek veya Allah’a ait emretme, yasa koyma hakkını kendinde görenleri destekler onlara velayet verirsek bakın rabbim ne diyor. “Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi) dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; küfredenlerin velileri ise tağut’tur. Onları da nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda sürekli olarak kalacaklardır.”(Bakara-257)
 
Allahtan başka vekil mi istiyoruz?  “Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.”(Nisa-132) Vekil seçimi hem de milletvekili seçimi. Millet kavramı, bir toplulu¬ğun etrafında toplandığı ve üze¬rinde yürüdüğü başka bir deyişle toplumsal ruhunun tabi olduğu, toplumsal yapısının bağlı bulun¬duğu hâkim ilkeler ve gidilen yol¬dur. Yani din ve şeriattır. Dinimizin vekilini seçeceğiz. Nasıl bir hayat yaşamak istediğimizi belirleyecek kişileri seçiyoruz. Yaşam biçiminize vekillik edecekleri, sizin için neyin iyi neyin kötü neyin çirkin neyin güzel neyin doğru neyin yanlış neyin helal neyin haram olduğuna karar vermeleri için onları vekil tayin ediyoruz.
 
Bizim adımıza kanun ve yasalar koymaları için onları vekil tayin ediyoruz. Koydukları yasalara göre yaşamayı kabul ettiğimizi beyan ediyor ve onlara vekâlet veriyoruz. Vekâlet verdiğimiz kişinin yaptığı her şeyden sorumluyuz. Bizim için şeriat belirlemelerini, hayat tarzı belirlemeleriniz istiyoruz. Ama rabbimden daha güzel kim vekil olabilir. Yani ondan daha güzel şeriat ve yaşam biçimimiz için kanun ve yasalar koyabilir. Gökler ve yer için yasalar koyan bizim içinde yasalar koymakta eksik değildir. Dinimizi belirlemek için başka vekiller tayin etmek yerine Allah’ın dini olan İslam’ı hâkim kılmak için mücadele etmeye çalışmalıyız.
 
Eee! “ne yapalım?” diyorsunuz. “Allah için, Onun dini için, kitabının anayasa olması için ne yapalım?” diye niye sormuyorsunuz. Allah kitabında peygamberinin örnekliğinde ne yapmamız gerektiğini bize bildiriyor ama siz yapacak mısınız? Çünkü kişiliğini, kimliğini ve davasını hiçbir şekilde gizlemeden, kafirlere “Ey Kafirler” demekten çekinmeyen birini izlemek size kolay gelecek mi? “Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali, başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda peygamber, beraberindeki müminlerle: “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.”(Bakara-214)
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN