

"toplum" Arama Sonuçları

FIFA Yönetim Zirvesi için Türkiye’ye gelen FIFA Başkanı Gianni Infantino, CNN Türk Spor Direktörü Cem Yılmaz’ın sorularını yanıtlarken şu tesbitte bulundu: "Genel olarak topluma yayılan bir önemi var. Türkiye’de futbol sadece bir numaralı spor değil. Bir numaralı din aynı zamanda."

Rasulullahın davasına olan imanını iyi anlamalıyız. Onu başarılı kılan evveliyetle o imanıdır. Ardından, imanının gereğini yapmasıdır. Kırk senedir kendi toplumunda ‘müddessir’ ve ‘müzzemmil’ halde yaşayan Muhammed (a.s), Allah’tan aldığı vahiyle birlikte, birden tarihin ender kaydettiği o cevvaliyetle işine koyulmuş, bir anda bütünüyle gündemi belirleyen kişi olmuştur. Muhammed (a.s)’ın İslam davasındaki başarısını anlamamıza perde olan hususlardan biri, müddessir ve müzzemmil kelimeleriyle onu battaniyeye sarıp sedirine yatırmamız (uyutmamız)dır. Oysa müddessir ve müzzemmil buna değil, adeta ‘yok’ hükmünde olan bir insanın artık ‘var’ ve hem de en belirleyici olarak var olmasına denmektedir.

Batı dünyası batıyor, istiyor ki kendisiyle birlikte şarkta batsın. Batı dünyası ahlaken, nesil olarak çöktü, istiyor ki Müslüman toplumlarda kendisiyle birlikte çöksün.

Psikolog yazar Gündüz Vassaf “Sınırsız” adlı kitabında çok kültürlü toplum yapısına göre hazırlanmadığından zekâ testlerinin Türk insanı için sağlıklı sonuçlar vermeyeceğini ileri sürüyor.

Kalem-Der'de bu Cuma, Ahmed Kalkan ''Mü'minlere Muhâbbet Beslemek'' adlı hutbe gerçekleştirirken, Ahmet Turgut Ulucak ise Cuma vaazında ''Çin Zulmü ve Türk Toplumunun Dindarlık Analizi'' konusunu ele aldı.

Rasulullah (a.s.) ve beraberindeki ilk neslin çilelerle dolu mücadelesiyle zail kılınmış olan cahiliye inanış ve anlayışlarının bir kısmı, İslami yönetimin saltanata dönüştürüldüğü, muvahhid ve muttaki yöneticilerin yerini fasık ve zalim yöneticilere bıraktığı bu ortamda yeniden neşvü nema bulmaya, toplumda kendilerine yeniden zemin kazanmaya başladı. İslam inkılabıyla yıkılmış olan Arabistan cahiliyesindeki biçimleriyle şöyle bir farkla ki, İslam’a ait inanış ve pratikler kisvesine büründürülmüş olarak…

Cuma vaazında A. Turgut Ulucak, "Toplumsal Değişimde İstikrar" konusunu, Cuma hutbesinde de Ahmed Kalkan, yılbaşı hakkında değerlendirmelerimizin nasıl olması gerektiğini gündeme getirdi.

Yılbaşı kutlamaları pagan roma toplumundan Hıristiyanlara geçmiş ve Hıristiyan dünya ile özdeşleşmiş bir Hıristiyan bayramıdır. Batı dünyası paganlara ait olan bu kutlamaları kendi tanrılarının doğum yıl dönümü ile birleştirerek kutlamaya başlamışlardır. Roma imparatorluğu Hıristiyanlığı tahrif ederek bünyesine aldığı zaman, kendi pagan inançlarından bir çok unsuru Hıristiyanlığın içerisine taşımıştır. Yılbaşı kutlamaları da Romanın Hıristiyanlığa taşıdığı uygulamalardan birisidir. Roma tanrılarının bayramı ile Hıristiyanların tanrılarının bayramı bu şekilde cem edilerek Hıristiyanlar tarafından kutlanmaya başlandı.

İnsanların iyilik kavramına bakış açıları incelendiğinde ve toplumdaki yozlaşma göz önüne alındığında yeni yeni İyiler iyilikler kavramlarının gündemimize getirildiği görülür.Bir baba iyi para kazanıyorsa dünyevi olarak bütün sorumluluklarını yerine getiriyorsa vs. gerek eşi gerek çocukları açısından iyi bir babadır.Öyledir de ancak gerçek iyilik Kur'an'ın insanoğluna sunduğu İyiler iyilikler genel olarak ahiret ile ilgili güzel sonuçları yakalama Allah'ın rızasını yakalama çabasıdır. Dolayısıyla da Cennette, yani ebedi mükafat yurdunda hayatının geri kalanını geçirme isteğidir.

Doğu Perinçek'in gazetesine demeç veren "Çinli üst düzey bir yetkili", Doğu Türkistan konusunda Türkiye toplumundan tepki gelmesinin anlaşılır olmadığını öne sürerek "Biz Atatürk’ün yaptığını yapıyoruz. Atatürk gericiliğe karşı nasıl büyük bir aydınlanma seferberliği yürütüp başarılı olduysa, biz de aynısını yapıyoruz” diye konuşmuş.

10 Sivil Toplum Kuruluşu, Suriye zindanlarındaki kadınların ve çocukların kurtarılması için “Son Kadın ve Çocuk Özgür Oluncaya Dek” sloganıyla Türkiye ve dünya kamuoyuna bir çağrı yaptı.

Bozulma ve menfi manada dönüşümün yaşanmaması ve her şartta istikametin korunması için yapılması gerekenler, Kur’an’da gösterilmiş ve Rasûlün önderliğindeki ilk örnek nesil tarafından da pratize edilmiş bulunmaktadır. Arınmak, korunmak ve sırat-ı müstakim üzere bir hayatı yaşamak için, Allah’a, Rasûlüne ve indirdiği Kitaba imanın ve teslimiyetin gereği olarak, hayatın (kamusal-özel, bireysel-toplumsal) hiçbir alanında, hiçbir zaman ve hiçbir sebeple Allah unutulmayacak ve Allah yokmuş gibi davranılmayacaktır. Aksi takdirde, hayatında Allah’ın zikrini hâkim kılmayan insan, Rabbine ve kendisine yabancılaşıp şeytanın yoluna girmekte, hayatını hevasının ve şeytanın arzularına göre düzenleyerek yozlaşmaya, savrulma ve dönüşüm sürecini yaşamaya başlamaktadır. Üstelik zamanla kanıksanarak ilerleyen bu taviz ve yozlaşma sürecindeki büyük dönüşümünü fark bile edemeyip hâlâ kendisini Hak yolda zannedebilmektedir.

“Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı.” (Tekâsür: 1,2)

Öncelikle ifade etmek gerekir ki, ilk “Kur’an toplumu”nu oluşturan mü’minlerin hepsi Kur’an’ı anlamak, öğüt almak ve yaşamak amacıyla okuyorlardı. İslami şahsiyeti ve hayatın bütün alanlarını vahiyle inşa etmek amacıyla tertil üzere Kur’an okuyor (Müzzemmil, 73/4; Ahzab, 33/34), Rasûlullah’tan (s) kitabın ve hikmetin eğitimini alıyorlardı. (Cuma Suresi, 62/2; Bakara, 2/129, 151; Âl-i İmran, 3/164). Bütün mü’minler okuyup eğitimini aldıkları Kur’an’dan anladıklarını, fıkhettiklerini hayatlarına taşımaya çalışıyor, birbirleriyle de fikir teatisinde bulunuyorlardı.

İslâm hayat binasını “lâ ilâhe illallah” kâidesi üzerine bina etmek için gelmiş bir nizamdır. Ve bunu tahakkuk ettirmek için insanları gerçek Rab’lerine kul edecektir. Toplumu Allah’ın hâkimiyetine ve şeriatına teslim edecektir. Bu nizam, Allah’ın ulûhiyetine ve saltanatına yönelik olarak haddini aşmış olan zalim diktatör ve despotları bu zulüm ve tecâvüzden alıkoyacak ve bütün insanlığa şamil hak ve adalet sigortasını kuracak, insanlar arasında değişmez ölçülere göre hakkâniyeti yerleştirecek, Allah’ın nizamına uygun olarak hilâfet mükellefiyetini omuzlayarak yeryüzünü imar edip geliştirecek bir nizamdır.

Yaşlıya saygı, çocukların, gençlerin, toplumun ve toplumu yönetenlerin görevidir. Yaşlılar yalnızlığa, ilgisizliğe ve yokluğa terk edilmemelidir. Yaşlılar çile çekmemeli, köşe başlarında dilenmeye mahkûm edilmemeli, evlerde veya huzurevlerinde yalnızlığa terk edilmemeli, aç susuz bırakılmamalı, hastane köşelerinde bekletilmemeli, horlanmamalı ve aşağılanmamalıdır.

"İbrahim, o vakit babasına ve toplumuna şöyle demişti: Karşısına geçip tapınmakta olduğunuz bu heykeller nedir?" (Enbiyâ, 52. âyet)

“Halkına zulmeden sistemin kuruluş yıldönümünü, değişim sürecinde bile bayram olarak kutlamaya devam etmek, bu amaçla halkın vergilerinden harcamalar yapmak, hem değişimciler açısından ibretlik bir çelişki, hem de halka ilave bir zulüm ve saygısızlık değil midir?”

“Müslüman olduğunu” söylediği hâlde, bazı hayat alanlarında Allah’a ibadet/itaat ederken bazı alanlarda da hevaya ya da tağutlara uyanlar, hayat tarzı ve ameller alanında müslüman olmayanlardan ayırt edilmez bir hâle gelmişlerdir. Hâlbuki Rasûlün (s) önderliğindeki ilk Kur’an neslinin örnekliğinde, tevhidî imanın, İslami şahsiyetin ve İslamî toplumun inşası sürecinde, imanî, amelî ve toplumsal/yapısal planda üç hicret gerçekleştirilmişti
Makaleler
Hava Durumu