Bir sabah namazında 'El-Halil Katliamı'

25 Şubat, Filistin'in el-Halil şehrindeki Hz. İbrahim Camisi'nde bir sabah namazı esnasında gerçekleştirilen korkunç katliamın yıldönümüdür.

25-02-2012


25 Şubat, Filistin'in el-Halil şehrindeki Hz. İbrahim Camisi'nde bir sabah namazı esnasında gerçekleştirilen korkunç katliamın yıldönümüdür. Katliamı Barush Goldstein adında bir siyonist doktor, Müslümanlar sabah namazı kılarken gerçekleştirdi. Onun bu katliamı tek başına gerçekleştirmesi mümkün değildi. Caminin etrafını önceden teftiş ettikleri görülen işgalci askerlerin de yardımcı oldukları kesin. Bu kişiler caminin koruma görevlilerini etkisiz hale getirdiler. Müslümanların tam secdeye vardıkları esnada Barush Goldstein adlı vahşi canavar üstlerine otomatik silahlarla mermi yağdırmaya başladı. Onun elindeki silahın mermisi bitince yanındaki arkadaşı şarjörü dolu ikinci silahı verdi. İşte bu taktik olayda şehit edilenlerin sayısının çok olmasına yol açtı.

el-Halil Katliamı Siyonizmin Gerçek Yüzü
 
el-Halil katliamında şehit edilenlerin taşınması. 25 Şubat 1994 sabahı... Camii şerife toplanan pırıl pırıl insanlar tertemiz bedenleriyle Rablerine yönelmiş tam bir huzur ve huşu içinde O'na rüku ve secde ediyorlardı ki, arkalarından gelen bir kurşun yağmuruna tutuldular. Yahudi kininin saçtığı o kurşunlar huşu ile Rablerinin önünde eğilmiş olan o pırıl pırıl insanların temiz bedenlerine saplanmaya başladı. 
 
el-Halil katliamında yaralanan bir çocuk babasının kucağında. Barush Goldstien canavarı yanındaki arkadaşının da yardımıyla Müslümanların üzerine yağmur gibi mermi yağdırıyordu. Siyonist canavarlar öylesine bir plan yapmışlardı ki kısa zamanda çok sayıda insanı öldürebilmek için iki kişi olarak camiye girmişlerdi ve biri sürekli mermi yağdırırken diğeri ikinci silahın şarjörünü dolduruyordu. Mermileri yağdıran Goldstien boşalan silahı arkadaşına veriyor ve ondan şarjörü doldurulmuş silahı alıyor böylece mermi yağmurunun kesintisiz devam etmesini sağlamaya çalışıyordu. 
 
Katliam, iddia edildiği gibi Barush Goldstien adındaki siyonist canavarın tek başına gerçekleştirdiği bir eylem değildi. Önceden planlanmış ve askerlerin yardımıyla sistemli bir şekilde gerçekleştirilmişti. Katliamın bu şekilde planlı ve grup halinde gerçekleştirildiğini ispatlayan pek çok delil var. 
 
el-Halil katliamında oğlu öldürülen bir Filistinli. Uluslararası siyonizmle göbek bağı içinde olan basın yayın organları Filistin halkının bağımsızlık ve varlık mücadelesini "terör" olarak kabul ettirebilmek için ellerinden gelen bütün gayreti sarf ederken işgalci siyonistlerin vahşi katliamlarını "ferdi eylem" şeklinde yansıtıyorlar. Oysa siyonist devlet bütün bu katliamları planlı bir şekilde gerçekleştirmekte ancak kendisinin çirkin yüzünün dünya kamuoyu tarafından görünmesini engellemek amacıyla pratikte "ferdi eylem" metoduna başvurmaktadır. 
 
Yahudi yerleşimciler arasında Goldstien gibi saldırgan ruha sahip binlerce kişi bulunmaktadır. Goldstien böyle kin ve nefret duygularıyla beslendi hep. Sürekli o havayı teneffüs etti. Goldstien, şehrin köşe başlarına ve yollarının üzerine ölü gibi dikilen kişilerden sadece biriydi. O gitti, ama gerçekleştirmek istediği planlarını kendinden sonrakilere miras bıraktı. Onlar da bu planları tamamlamak üzere devraldılar. 
 
Yahudi yerleşimcilerin çocukları küçük yaştan itibaren saldırganlığı öğrenmektedirler. 
 
Bir yahudi yerleşimci katliam hakkında şöyle diyor: "İsterdim ki bu cesareti ben gösterebilseydim. Öyle bir cesarete sahip olsaydım hiç çekinmeden bu eylemi ben yapardım." "Siz Goldstien'ın size göre bir kahraman olduğuna inanıyor musunuz?" sorusuna muhatap olan bir başka yahudi yerleşimci de şu cevabı veriyor: "Evet. Onun bir kahraman olduğuna ve övgüye değer kahramanca bir eylem gerçekleştirdiğine inanıyorum." 
 
Saldırganlıkta siyonistlerin sivilleriyle askerleri arasında bir fark yoktur 
 
Filistinlilere saldırıda siyonistlerin sivilleriyle askerleri işbirliği halindedir 

 
Hz. İbrahim Camisi şimdi işgalcilerin silahlarının gölgesinde esir durumdadır. Siyonist işgal yönetimi el-Halil katliamından sonra katliamın gerçekleştirildiği Hz. İbrâhim Camisi'ni ibadete kapattı. Cami sekiz ay süreyle kapalı tutuldu. Açıldığında ise camide büyük değişiklikler yapılmıştı. Sanki katliamı gerçekleştirenler siyonistler değil de Müslümanlarmış gibi bu caminin asıl sahibi durumunda olan Müslümanlar cezalandırılmışlardı. 
 
Tevhid inancı üzere inşa edilen Hz. İbrahim Camisi bugün siyonist vahşetin esiri. İman sahiplerinin ilgisine muhtaç. Filistin'in el-Halil kentini sembolize eden Hz. İbrâhim Camisi'nin ilk şeklinin Hz. İbrâhim (a.s.) tarafından inşa edildiği rivayet edilir. Caminin adı bu yüzden ona nispet edilir. Nitekim elde mevcut tarihi kayıtlara göre M. Ö. 1900'lü yıllarda Hz. İbrâhim (a.s.) bu şehre gelip yerleşmiş ve bir mabet inşa etmiştir. İşte bu ma'bed bugünkü Hz. İbrâhim Camisi'nin ilk şeklidir. 
 
el-Halil'de Hz. İbrahim'in kutsal beldesinde işgalci saldırganlar saldırı halinde. Hz. İbrahim Camisi'nde gerçekleştirilen katliam caminin tamamını istila etme ve orayı tamamıyla bir yahudi sinagoguna dönüştürme amacına yönelik planlar zincirinin bir halkasından başka bir şey değildi. Bu planlar zincirinin uygulamaya geçirilmesi işlemlerine işgal devleti siyasi yönetimiyle, yargı kurumlarıyla, ordusuyla ve tüm yahudi yerleşimcileriyle katılmıştı. 
el-Halil peygamberler diyarı Filistin'in güzide bir şehri. Bu şehir anıldığında etrafında Rabbani ışıklar yayılmış olan ve birbirlerinin ardından insanlığı aydınlığa yönelten Peygamberler dizisi akla gelir. Orası temiz insanların şehridir. O insanlar yalandan hoşlanmaz, gerçeğin bütün güzelliklerine sarılırlar. el-Halil kutsal vatanın bir parçasıydı. Durup dururken yeryüzünün köşe bucaklarından çekirge sürüleri gibi akın eden ve bu şehrin kendilerine ait olduğuna dair birtakım uydurma hikâyelere, asılsız vaadlere sahip bazı kimseler oraya saldırdılar. Şehrin efendisi Hz. İbrâhim (a.s.)'ın vakıflarının da bir kısmının kendilerine ait olduğunu ileri sürerek oraya da zorla el koydular. İşte o andan itibaren şehirde bir sıkıntı başladı. Ancak şehrin asıl dramı Arap ülkelerinin 1967 Haziran savaşından yenilgiyle çıkmalarından sonra başladı. Bundan sonra el-Halil, siyonistlerin Kudüs'ten sonra ikinci hedefleri haline geldi. Burayı yahudileştirebilmek ve üzerinde kuvvetli hâkimiyet kurabilmek için birbirini izleyen ve sistemli birtakım faaliyetler yürütmeye başladılar. Yapılanların son hedefi de Hz. İbrahim Camisi haremini istila etmek ve orayı tamamiyle bir yahudi sinagoguna çevirmekti.

Bu amaç doğrultusunda çeşitli oyunlar çevrildi. Derken akıp giden zamanın en kutsal anlarından bir anda, şehrin haremi şerifi, yahudi canilerin akıttığı temiz kanların oluşturduğu bir kan gölünde yüzmeye başladı. İşte o an, hicri 1414 yılı mübarek Ramazan ayının onbeşine denk gelen Cuma günü sabah namazının kılındığı andı. Yani 25 Şubat 1994 sabahı... Camii şerife toplanan pırıl pırıl insanlar tertemiz bedenleriyle Rablerine yönelmiş tam bir huzur ve huşu içinde O'na rüku ve secde ediyorlardı ki, arkalarından gelen bir kurşun yağmuruna tutuldular. Yahudi kininin saçtığı o kurşunlar huşu ile Rablerinin önünde eğilmiş olan o pırıl pırıl insanların temiz bedenlerine saplanmaya başladı.

Bu iğrenç katliama ve bütün insanlığın nefretle lanetlemesi gereken vahşete şahid olanlardan biri olayı şöyle anlatıyor: "Biz birinci rekatı kılarken yahudilerden, asker elbisesi giyinmiş bir kişi yanımıza girdi. Kulaklarında kulaklık vardı. Bu kişi üzerimize ateş etmeye başladı. Silahının şarjörü boşaldıkça yanındaki ikinci kişi dolduruyordu. Ben sabah namazlarına gelmeyi adet edinmişimdir. Başka zamanlar her gün o vakitte burada otuz kırk asker bulunurdu. Ama o gün sadece dış kapıda yedi asker vardı. Sürekli yedi veya sekiz askerin beklediği iç kapıda ise hiç kimse yoktu. O sabah o kapıda hiçbir asker görmedim. Saldırgan yahudi üzerimize ateş etmeye başlayınca dışardaki askerler içeri girip bizim üzerimize göz yaşartıcı bomba atmaya başladılar."

Demek ki katliam, iddia edildiği gibi Barush Goldstien adındaki siyonist canavarın tek başına gerçekleştirdiği bir eylem değildi. Önceden planlanmış ve askerlerin yardımıyla sistemli bir şekilde gerçekleştirilmişti. Katliamın bu şekilde planlı ve grup halinde gerçekleştirildiğini ispatlayan pek çok delil var. Barush Goldstien canavarı yanındaki arkadaşının da yardımıyla Müslümanların üzerine yağmur gibi mermi yağdırıyordu. Siyonist canavarlar öylesine bir plan yapmışlardı ki kısa zamanda çok sayıda insanı öldürebilmek için iki kişi olarak camiye girmişlerdi ve biri sürekli mermi yağdırırken diğeri ikinci silahın şarjörünü dolduruyordu. Mermileri yağdıran Goldstien boşalan silahı arkadaşına veriyor ve ondan şarjörü doldurulmuş silahı alıyor böylece mermi yağmurunun kesintisiz devam etmesini sağlamaya çalışıyordu. Bazı Müslüman gençler cesaretle o canavarın üzerine atılarak işini bitirinceye kadar da bu mermi yağmuru devam etti.

Olaya şahid olanlardan Talâl Ebu Sinine, Müslüman gençlerin canavar Goldstien'ın üzerine atılıp onu öldürmelerini şöyle anlatıyor: "Bazı gençler ayağa kalkıp caninin üzerine yürüdü ve onu öldürdüler. İlk harekete geçerek caninin üzerine doğru yürüyen gencin adı Selim İdris'ti. İkincisi de Nemir Mücâhid'di. Daha sonra her ikisi de şehid oldu."

Siyonist askerler ikinci bir katliamı da Barush Goldstien adlı canavarın attığı kurşunlarla yaralananların hastaneye taşınması esnasında gerçekleştirdiler. Bakın yaralıları hastaneye taşıyan şoförlerden biri ne diyor: "Dört yaralıyı hastaneye götürdüm. İlk götürdüğüm kişinin beyni yolda dışarı çıkarak omuzumun üzerine düştü... Biz yaralıları ambülansa ulaştırmaya uğraşırken askerler habire üzerimize mermi yağdırıyorlardı." Olaya şahid olanlardan bir diğer kişi de şöyle diyor: "Askerler ateş açtı ve iki kişiyi şehid ettiler. Bunlardan biri Râci Gays'tı. Bu kişi askerlerin attığı kurşunlarla şehid edildi. Bir diğeri de Kefâh Merka adlı çocuktu. Bu çocuk da askerlerin attığı kurşunlarla şehid edildi."

Kefâh Merkâ o olayda şehid edilenlerin en küçüğü ve en güzeli. Daha onbir yaşını doldurmamıştı ki, kin ve nefret duygularının saçtığı kurşunlar, misafirperverlerin atası Hz. İbrâhim (a.s.)'ın yanında onun canını aldı.

Olaya şahid olanlardan bir çocuk da şöyle diyor: "Askerler kapı tarafından ateş ediyorlardı. Ben onların ateş ettiklerini gördüm." Şimdi olaya şahid olan bir başka çocuğu dinleyelim: "Ben ana kapıdan dışarı çıkmak istedim, ama çıkamadım. Askerler çıkmak isteyen herkesin üzerine ateş ediyorlardı. Dolayısıyla ben de geri döndüm ve ana kapının arkasında bekledim. Kafama bir mermi isabet ettiğinde şuuruma hâkim değildim. Birinin eliyle vurduğunu sandım. Bir de baktım ki başımdan aşağıya doğru kanlar akıyor. Olayın dehşetinden dolayı içimizden kimse şuuruna hâkim değildi ve herkes apışıp kalmış bir haldeydi."

Askerlerin gerçekleştirdiği ikinci katliam hakkında, yaralıların nakledildiği Halk Hastanesi'nin doktorlarından Mahmud et-Temimi şöyle diyor: "Hastane çevresinde birtakım silah sesleri duyduk. Ardından hastanemize yeni bir yaralı dalgası akmaya başladı. Bu olaydan sonra on beş yaralı daha hastanemize getirildi. Bunların hepsi hastane çevresindeki yüksek binaların çatılarına çıkarak oralardan, kan bağışında bulunmak için hastaneye gelen insanların üzerine ateş eden askerlerin attığı kurşunlarla yaralanmışlardı. Hatırladığım kadarıyla Dâru'l-Bayıd'dan bir genç bir ünite kan bağışında bulunup çıkmıştı. Sonra kalbinden kurşunlanarak şehid edilmiş bir halde geri getirilmişti. Bu olayda şehid edilenlerin biri başından isabet almış ve kafatası parçalanmıştı. Yaralananların yaraları oldukça tehlikeliydi. O zaman hastane çevresindekilere yapılan saldırıda yirmi kişi isabet aldı ve bunlardan dördü şehid oldu. Yani isabet alan her beş kişiden biri şehid oldu. Bu da gösteriyor ki saldırıda bulunanlar kesinlikle hedef aldıkları kişileri öldürmek kastıyla ateş etmişlerdi."

İşgal yönetimi Hz. İbrahim camisi katliamını dünya kamuoyuna, akli dengesi yerinde olmayan aşırı dinci bir yahudi tarafından işlenmiş bir katliam olarak kabul ettirmeye çalıştı. Ancak katliamdaki her şey gerçeği haykırıyordu... Katliamın bizzat işgal yönetiminin bilgisi dahilinde ve onun yardımıyla gerçekleştirildiği gerçeğini. Askerler cami hareminin kapılarını kapatmış ve namaz kılanları dışarı çıkarmaya yahut dışardan şehitlere ve yaralılara ulaşmaya çalışanlara engel olmuşlar, daha sonra da yaralıların hastaneye nakli esnasında ikinci bir katliam gerçekleştirmişlerdi. Sonra da şehitlerin ahirete uğurlanması esnasında halkı kabristana kadar izledi ve katliamı burada tamamladılar. Böylece H. 1414 yılının Ramazan ayının onbeşine denk gelen "Kanlı Cuma"da sabah namazının kılındığı esnada bir siyonist canavar tarafından başlatılıp onunla aynı fikirleri paylaşan ve aynı duyguları taşıyan işgalci askerler tarafından sürdürülen korkunç katliamda 67 Müslüman şehid oldu, 300'e yakın Müslüman da yaralandı.

(Kaynak: Vahdet Haber)

Etiketler : #Bir   #sabah   #namazında   #'ElHalil   #Katliamı'   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN