Cevdet: Şehadet bir çağrıdır nesillere ve çağlara

Ağaçlar ayakta ölürdü. Öyle oldu. Mavi Marmara olayında fotoğraf çekerken alnından vurulan Cevdet Kılıçlar, 4 Haziran 2010’da Beyazıt Camii’nde cenaze namazının ardından Edirnekapı Şehitliği’nde toprağa verildi.

01-01-2019


Kâmil Yeşil / Dünya Bizim

Bir şehadet kültürümüz var. Bu kültürün temel taşlarını Bedir şehitleri, Uhud şehitleri, Ammar bin Yasir (ra), Mus’ab b. Umeyr (ra) ve Cafer bin Tayyar (ra), Kerbela şehitleri meydana getiriyor. Namaz ortasında şehit edilen Hz. Ömer, namaza giderken şehit edilen Hz. Ali (ra), Kur’an okurken şehit edilen Hz. Osman (ra) bize şehadetin başka boyutlarını gösteriyor.

Tarihimizin hazin olduğu kadar bize güç ve kıvanç veren en parlak sayfaları yine şehitlere ait. Sarıkamış şehitler, Çanakkale şehitleri, Filistin şehitleri, Milli Mücadele şehitleri…

İstiklal Marşı şehitliği-şehadeti esas alan bir metin. Tevhid ve ilayıkelimetullah için verilen mücadelenin son safhası. Şehitlik iki zaferden biridir. Ya kâfiri, müşriği yeneriz ya şehit oluruz.

Şehitler, dinimizin sembolleri,  mukaddesatımız, vatan, millet, namus, cami, ezan için verilen canların, akıtılan kanların ete kemiği bürünmüş hâlleri…

Ne çok şehidimiz var değil mi.

Bundan böyle de olacak.

Şehadet kültürü canlı bir kültürdür. Bazen suikast şeklinde geldi bazen idam, bazen hastanede zehir şırıngası olarak. Mehmet Âkif’in Çanakkale Şehitleri için yazdığı abide şiirdeki savaş sahneleri aynı zamanda bizim şehadet sahnelerimizdir. “Nasıl ölmüşler” sorusunun cevabıdır bu şiir. Bu şiir olmasaydı bugün Çanakkale Savaşlarını ve Çanakkale şehitlerini duygusal olarak daha az katılımla anıyor olacaktık.

Anadolu’da hemen her ailenin şehitleri vardır. Seksen öncesinde bu şehitler sivil halka kadar uzandı. İslam davası güden nice insan bombalı, tabancalı, suikastlı şehadetler yaşadı.

Seyyid Kutup, Abdülkadir Üdeh, Hasan El Benna, İskilipli Atıf Hoca, Erbili Es’ad Efendi, Menemen Şehitleri kafilesine yetmişli yılların sonunda Sedat Yenigün, Metin Yüksel, Mustafa Bilgi, Erdoğan Tuna daha sonra Şeyhmus Durgun da eklendi. Afganistan şehadetin adresi idi. Bahaddin Yıldız da sembol şehidimiz. Sanki Osmanlı idik ve dünyanın dört bir yanına canımızla, malımızla küfürle mücadeleye gidiyorduk. Dönmek umuttu sadece. Amaç şehit olmaktı. Meral Maruf bize cepheden haberler veriyordu. Şimdi nedense hatırlamıyoruz Meral Maruf’u. Afganistan uğrunda şehit olduğumuz Afganistan değil bugün. 

Seksenli yılların ortalarında Ömer Karaoğlu ve arkadaşlarının bant tiyatroları vardı. Mute Destanı, Gün Batıdan Doğmadan, Hicret…

Şehadet yüreklere sirayet ederdi

Ezgiler özgün ve yürekten söyleniyordu. Bundan dolayıdır ki hemen ruhlara sirayet etmiştir şehadet.

 

Hidâyeti isteyip bulanlara selâm

Nefsine yenilse de tövbe edene selâm

Rahmet deryasına dalanlara selâm

Şehadet şerbetini içenlere selâm.

 ****

 Selam, selam, selam selam sana Müslüman

 Selam selam  selam rahmet rüzgârlarından

 ****

 O dosdoğru yola girenlere selâm

 Hain bir kurşun vurup yere düşene selâm

 Allah için sevip sevilene selâm

 Allah için ölüp öldürülene selâm.

 ****

 Selam, selam, selam selam sana vurulan

 Selam selam selam acılarla yoğrulan

 ****

Cevdet Kılıçlar da bu ezgileri dinleyerek büyümüştü(r). Sonunda yolu şehadete çıktı.  Şehidimiz 1972 yılında Kayseri doğumlu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Selam, Millî Gazete ve Vakit gazetelerinde muhabir ve foto muhabiri olarak çalıştı. İHH İnsani Yardım Vakfı’nda görev yaptı.

İHH’nın Mayıs 2010’da İsrail ablukası altındaki Gazze’ye insani yardım göndermek amacıyla düzenlediği Mavi Marmara Gazze filosuna katıldı. Ve ona şehadet İsrailli deniz komandolarının filoya saldırısı şeklinde geldi. Fotoğraf çekerken alnından vurulmuştu. Ağaçlar ayakta ölürdü. Öyle oldu. Cevdet Kılıçlar, 4 Haziran 2010’da Beyazıt Camii’nde cenaze namazının ardından Edirnekapı Şehitliği’nde toprağa verildi.

Kitap, fotoğraflar üzerinden bir hayata ışık tutmuş

Elimizde Cevdet adını taşıyan belgesel nitelikte bir anlatı var. Konusunu Cevdet’in küçüklüğünden başlayarak çekilmiş aile fotoğrafları, köy ve köyden manzaralar, okul yılları, gazetecilik yılları ve bu yılların içinden dünyaya, Müslümanlara bakan objektif tespitleri… Eşi Derya Kılıçlar, Cevdet’in şehadetinden sonra fotoğraf albümünü halının üstüne odanın ortasına yayıyor ve kitap başlıyor, hayat başlıyor, hatıralar başlıyor ve sona geliyoruz. Daha önceleri şöyle bir bakıp geçtiğimiz fotoğraflardaki ayrıntılar büyüyor ve kitap oluyor. Çünkü Derya Kılıçlar fotoğraflar üzerinden tarihe, Cevdet’in ve onun şahit olduğu olaylara bir yolculuğa çıkarıyor okuru. Afganistan’dan Bosna’ya, Filistin’den başörtüsü için özgürlük eylemlerine, 28 Şubat sürecindeki zulme ve direnişe uzanıyorsunuz. Tehlikenin tam ortasındadır gazeteci, foto muhabiri. Filistin'i, yani mazlumları savunurken buldozerle  ezilerek öldürülen Rachel Corrie’nin başına gelenlerde olduğu gibi Cevdet de Mavi Marmara’ya binerken dönmemeyi aklından az da olsa geçirmiş olmalı.

Kitapta Cevdet’in arayışları, kendi içine yolculuğu, eşi Derya ile tanıştığı günler, evliliğe giden yol günlükler eşliğinde canlandırılıyor.

Derya Kılıçlar aslında bir aileyi değil bir nesli anlatmayı amaçlıyor ve bunu başarıyor da. Edebi olmak gibi bir önceliği yok ve fakat edebi olmayı da es geçmiyor. Kendi içinde bir roman kurgusu taşıyor eser. Fotoğraflar bu romanın şahitleri.

Atalarımız “Su testisi suyolunda kırılır” demiş. Doğru demişler. Zaten suyolunda kırılmayacaksak niçin su testisi olalım ki. Cevdet de bu İslam yolunun testisi idi ve o uğurda kırıldı. Eserden öğreniyoruz ki Metin Yüksel’in şehadetine imrenirmiş Cevdet. İmrenme dua yerine geçmiş olmalı ki onun yanına defnedilmiş ve ona komşu olmuş.

İnşallah bu dünyevi komşuluk onu uhrevi ve cennet komşusu da yapar.

Derya Kılıçlar anlatıyor: “Eşimle liseden arkadaştık. Beni evlenmeye ikna etmek için altı-yedi sene uğraştı… Sonunda, 1991 yılında bir gün telefon etti ve ‘Seni son kez arıyorum. Eğer bana evet dersen seninle evleneceğim, hayır diyorsan da Bosna’ya gidip savaşacağım.’ dedi. Ben de ağladım ve ‘Tamam gitme kabul ediyorum’ dedim… Evlendikten sonra bir gün gözümün içine bakarak ‘Bir seni sevdim, bir de şehadeti… Ama senin için şehadetten vazgeçtim. Allah beni affetsin.’ dedi.”

Bu vesile ile söyleyelim ki Mavi Marmara şehitleri için ayrı ayrı romanslar yazmak mümkün. Yazılmalıdır da. O gemide olup da tutuklanan ve günlerce cezaevinde kalan Hakan Albayrak için CB Erdoğan’ın İsrail’e olan yüksek sesli tepkisi hâlâ hatıralarımızdadır. Mesela Furkan Doğan’ın hikayesi mutlaka yazılmalı. Ama bunu öncelikle aileleri, onların en yakınındaki kişiler yapabilir. Edebi olmak zorunda değiller. Ama bu eserlerin şehadet kültürünü yeniden yeşertecekleri bir gerçek. Sırf bunun için Mavi Marmara şehitleri yazılmalıdır diyoruz ve şehitlerimizi rahmetle anıyoruz.

Etiketler : #Cevdet:   #   #Şehadet   #bir   #çağrıdır   #nesillere   #ve   #çağlara   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN