Kitap tanıtımı: Demir Ökçe

Demir Ökçe adlı roman ABD'deki sosyalist işçilerle kapitalist servet sahipleri arasındaki mücadeleden yola çıkarak sosyalizm kapitalizm mücadelesini işlemektedir.

27-12-2011


Demir Ökçe - Jack London

Demir Ökçe uzak bir gelecekte topluma yönelik bir tasarım olmaktan çok, yaşadığı günlerin sancılarından hareketle yakın bir geleceğin endişelerine, muhtemel gelişmelerine işaret eden bir romandır. Politik kahramanı, Ernest Everhard’ın mücadelesini, onun ölümünden sonraki eşi Avis anlatır. Başlıca kahramanları şunlardır: Ernest (Sosyalist-işçi), Avis ( Ernest’in eşi. Zengin bir ailenin kızıyken sosyalizme katılıyor.), Jackson ( Mesai saatlerinin uzunluğundan dolayı kolunu makineye kaptırarak işlevsiz ve atıl duruma düşen işçi), Piskopos Morehouse ( kilisenin, işçileri savunduğunu, Hz İsa’nın öğretilerine bağlı kaldığını ve kilisenin kapitalistlerden yana bir tavır sergilemediği belirtiyor. Daha sonradan değişime uğruyor. Aforoz ediliyor) Dr. Hammerfield, ( kapitalizme kurban olmuş sosyolog) Albay Van Gilbert( büyük şirketlerin avukatı)

Birinci dünya savaşından hemen önce yazılmış olan Demir Ökçe iki düzlemli bir kitaptır: Birinci düzlemi, yazarın sosyalizm derslerini oluşturuyor. Özellikle toplantılarda ya da ikili konuşmalarda bu dersler geçiyor. İkinci düzlemde ise, mücadele sürecinde kendi yaşadıklarını anlatıyor.

Jack London, oligarşiyle el ele veren kapitalizmin; insanların yaşamını kâbusa çeviren bir baskı yönetimine yol açtığını hatırlatıyor. Demir Ökçe, emek ile sermaye arasındaki çelişkinin uç sınırında faşizmin nasıl palazlanıp ortaya çıkacağının önsezilerini okura sunuyor. London, büyük kentlerin, sermaye birikim süreçleri sonucunda “gettolara” dönüşeceğini bu metniyle ilk görenlerdendir. İşçi sınıfının yoksulluğu, eğitimsizliği, sağlık hizmetlerinden yoksun sersefil hayatı, onun ölümünden yıllar sonra da bir gerçek olarak kaldı.

Demir Ökçe adlı romanın ana  temaları

Sosyalizme göre kapitalizmin işçi sınıfı hakkında en ufak bilgisinin olmadığını ve bununda düşünme yöntemlerinin hatalı olmasından kaynaklandığını Ernest ifade ediyor. Kapitalist sistemin “metafiziğe dayalı bir yöntemle” hareket ettiğini belirtiyor. Buna dayalı olarak kapitalistler kendilerinin yarattığı dünyayı gerçek dünya olduğunu sanıyor. Sosyalizme göre kapitalizm içinde yaşadığı dünyayı tanımıyordu. Metafiziği eleştiriyor ve inkâr ediyor. Metafizikçilerin insanlık için yaralı sayılabilecek hiçbir şeylerinin olmadığını vurguluyor. Metafizikçileri sihirbaz bir büyücü olarak değerlendiriyor.

“Akılı kafalar gerçeği bulmak için uzun, zahmetli ve sonuçsuz uğraşlara girişmişlerdi; çünkü gerçeği aramak için gökyüzüne uçmuşlardı; ayakları yerden kesilmeyip, güzelim topraklarda kalsalardı, gerçeği kolayca bulabilirlerdi.” Gerçek algısı gerçek ne olduğu belirsizdir. Kapitalist zihniyete göre sosyalizmin söyledikleri saçmadır. Hep sosyalizmin üstünlüğü dili vardır.

Ernest, kilisenin işçi sınıfını tanımadığını ve kapitalist sınıfa hizmet ettiğini savunuyor. Kilisenin kapitalizmin kurulu düzenine eleştiri getirecek bir faaliyet ve bilgilendirmenin yapmadığını söylüyor. Kilisenin toplumun gerçeğini görmeden sadece metafizik içerikli vaazlarla kapitalist sistemi beslediği belirtiyor. Vaizlerin memur olduğunu ve sistem hakkındaki eleştirileriyle işleri kaybetme yüzünden ne hale geldiğinin tablosunu ortaya seriyor. Kilisenin Hz İsa’nın öğretilerinden uzaklaştığını ifade ediyor.

Ernest sınıf çatışmasına, emek ile sermaye arasındaki uzlaşmazlığa, çıkar çatışmasına sürekli vurgu yapıyor. Sosyalistlerin çıkar çatışmasının ortadan kalkması için çabaladığını sürekli belirtiyor. Ernest insanın bencil olduğunu bencil olmayan insanın az hatta yok olduğunu söylüyor. Emekçilerde, kapitalistlerde bencil olduğundan paylaşımda elinden geldiğince fazlasını almak isteyecektir. Eğer bir şey sınırlı ise ve iki insan bu şeylerden mümkün olduğunca fazla şeyler kapmak istiyorsa burada emek ile sermaye arasında bir çıkar çatışması söz konusu olacaktır.

Sermayenin çalışmayı sağladığını; emeğin ise karı ortaya çıkardığını vurgulayan Ernest, emeğin olmaması durumunda sermayenin de olmayacağını belirtiyor. İşçinin çalışması sonucu, sermaye sahiplerine düşen şey kar olurken işçiye düşen ise ücret oluyor. Kar – ücret ayrımı yapıyor.

18 yüzyılın sonlarına doğru toplum yaşamına makinelerin girişi ve fabrikaların gelişmesiyle, çalışan büyük emekçi kitleleri topraktan sökülüp ayrıldığını,  eski çalışma düzeni bozulduğunu, çalışan insanlar köylerinden sürülüp, sanayi şehirlerine doluştuğunu söylüyor. Analar ve çocukların değişim sonucu makinelerin başında çalışmaya başladı. Aile yaşamının yok olduğunu, kiliselerin ise buna göz yumduğunu Ernest ifade ediyor.

Ernest’e göre kapitalistlerin giydiği elbisede kan lekesi, yediği yemeklerde kan kokusu, evlerinin lüks çatılarında insanlarını kanının aktığını belirtiyor. İşçi sınıfının makinelerle mücadelesine ve yorgunluk esnasında meydana gelen kazalara değinen Ernest; özellikle işçi sınıfına karşı tüm toplumsal tabakaların kapitalistlerin elinde olan güce göre davranmalarını inceliyor. (Hukuk, gazete, bilim adamları, kilise ve işçi sorumlularının tavrı) Ve işçilerin hem sendikal hakları hem de hukuksal haklarının nasıl kısıtlandığını inceliyor. Sanayi toplumuyla büyüyen uygarlığın kan üzerine kurulduğunu söylüyor.

Ernest’ göre işçiler de fabrikatörler de özgür değildi. Herkes makinenin kölesiydi. İnsanların çeşitli kaygılar adına nasılda kendileriyle çelişen nice şeyler yaptığını belirtiyor. Mücadelelerinin, zenginlerin ellerindekini almak olmadığını bu zenginliğin bütün kaynaklarını, bütün madenlerini, demiryollarını fabrikalarını mağazalarını ele geçirmek olduğunu vurguluyor. İktidar ve insanlığın kaderinin dizginlerini elimize almak istiyoruz diyor. Devrimin bu olduğunu ve bu işin oldukça tehlikeli olduğuna değiniyor. Sosyalistleri, bugünün akıldışı toplumunu yıkıp, onun malzemeleriyle geleceğin akılcı toplumunu kurmak için savaş veren devrimciler olarak sunuyor.

Sermaye sahipleriyle işçi ve emekçilerin farklı hukuksal muamelelere ve ahlak kurallarına sahip olduğunu vurgulayarak sermaye sahiplerini bu iki alanda nasılda serbest hareket edebildiğine işaret ediyor. Herkes kendi sınıflarının ahlakıyla hareket ediyordu.

Ernest’e göre kapitalistler toplumu kötü yönetmişlerdir. Bu kötü yönetimin altında bencillik duygusu vardı. Bu duyguyla sermayenin birleşmesi insanlığı mezbahaya çevirmiştir. Sosyal örgütlenme ve makinelerin kullanılması sayesinde, çağdaş insanın üretme gücünün mağara adamınınkinden bin kat arttığını söyleyen Ernest; bu artıştaki olumsuz sonuçların sorumluluğunu kapitalist sınıfa yüklüyor.

Sosyalistlere göre işçi sınıfının kapitalist düşünceye öğretmek istediği; hakka, hukuka, adalete ya da insanlığa çağrı onlara hiçbir fayda vermeyecektir. Hukuksuz engellemelerin ve artan haksızlıklar sonucu toplumda çatışmanın kaçınılmazlığına Ernest değiniyor. Dünya tarihinde hiçbir toplumun şimdi olduğu kadar hızlı bir değişim geçirmediğini vurguluyor. Bu değişim sonucu toplumsal hayatta ciddi sorunlar ortaya çıktığını belirtiyor.

Kapitalist sistem kendisine karşı çıkanları önce sert tepkilerle yok etmek isterken saha sonra onlara karşı duranları bazı tekliflerle amacından saptırmak ister. Özellikle sosyalist öncüleri kendi kontrollerine almak için onlara cazip teklifler sunarlar. Ve emekçi önderlerini bu yolla satın almaya çalışırlar.

“Her bir zengin evine bir hırsız alsın, ona kardeş gibi davransın. Birkaç talihsiz kadın alsın, onlara kardeş gibi davransın. O zaman San Francisco’da ne polise gerek kalacak ne de mahkemelere. Hapishaneler hastanelere dönüşecek, suçluyla birlikte suç ta yok olacak.” Yoksullara yalnız paranızı değil, kendimizi de vermeliyiz diyor. İsa’nın yaptığını yapmalıyız. İşçileri İsa’nın kuzularına benzeten Ernest, kapitalizmin İsa’nın kuzularını acımazca ezdiğini söylüyor.

Ernest özellikle büyük kapitalistlerin de büyümeye aday küçük sermaye sahipler, ininde küçük esnafı yutmak için uğraştığını belirtiyor. İşin acınan tarafı bu küçük sermaye sahiplerinin işçilerle görünüp emekçiye süreç içerisinde nasıl yüz çevirdiklerini anlatıyor.

Kapitalistlerin gözünde hayatın kâr olduğunu ve dünyaya sadece para kazanmak için geldiklerine olan inançlarını sorguluyor. Emekçiler sermaye sahiplerine karşı duramadıkları için tüm öfkelerini makinelerinden çıkarıyor. Makinelerin dişlerine levyeleri koyarak onları zarar uğratıyor. Bu ani öfke aslında emekçilere daha çok zarar veriyordu.

Ernest’e göre kapitalist sermaye sahipleri iş eğitimi ve görmüş; fakat sosyal bilgilerden hiçbir haberleri yoktu. Toplumsal hayatta var olan dayanışmayı onlar yok etmişlerdir. Rekabet düşüncesi insanları birbirine düşürmüştür. Rekabeti olumsuz görüyor. Ernest; tröstlere, büyük sermaye sahiplerine karşı şu teklifi yapıyor: Gelin bu güzelim makineleri, daha yetkin ve ucuz üretim yapan bu makineleri yok etmeyelim. Gelin, biz ele geçirelim bunları. Onların yüksek verimliliğinden ve ucuza mal üretmelerinden faydalanalım. Onları biz işletelim ve bu üretim araçlarına biz sahip olalım.

Kapitalistlere göre sosyalizmin gerçekleşmesi olanaksız iken sosyalistlere göre bu kaçınılmaz bir durumdur. Sosyalizme göre küçük kapitalistlerde büyük kapitalistlerde tarih sahnesinden silinecektir. Evrim süreci hiçbir zaman geriye işletilemezdi. Bu süreç büyük birleşmelerle sosyalizme doğru akacaktır. Böylelikle bütün dünya ülkeleri için güzel bir dönem başlayacak. Makineler hayatı ezmeyecek, daha mutlu hale gelecek. Bizler güzel ve mükemmel makineler yapacağız. Artık tüketilmeyen üretim fazlası olmayacak çünkü kâr diye bir şey kalmayacak.

Toplumda üç sınıf insan vardı: Birincisi; zengin bankerlerden oluşan, demiryolu imparatorlarından, büyük şirket yöneticilerinden ve tröst krallardan oluşan plütokrasidir. İkincisi orta sınıftır. Bunlar çiftçiler, tüccarlar, küçük üreticiler ve meslek sahiplerinden oluşur. Üçüncüsü sınıf ise proletarya, ücretli emekçilerden oluşur. Sosyalizme göre orta sınıf önemlidir. Eğer orta sınıf kendileriyle olmazsa üst sınıflar tarafından alt sınıflara indirileceğini Ernest söyler. Orta sınıf, aslanla kaplan arasında kalan masum bir kuzudur.

Halkın eğitiminin kapitalistler tarafından idare edildiğini vurgulayan Ernest, sistemin ve özellikle yayın hayatının bu kapitalistler tarafından nasıl sahiplendiğini kitabında anlatıyor. Basının, karşı basının eylemlerini ve görünürlülüğünü nasıl yok ettiği üzerinde duruyor.

Kapitalistler sosyalizmin seçimle başa gelmesine de devrimle başa geçmesine de karşı duruyor. Onları sendikaları yanına çekerek yıpratmaya çalışıyor. Mensuplarının tehditlerle yok ediyor. Ernest’e göre sosyalizmin iktidarlığı seçimle olmayacaktır. Çünkü kapitalist yapı buna hiçbir zaman müsaade etmeyecek onun için tek yol devrimdi. Bu ise çok zor ve meşakkatliydi. Sonunda işkence ve ölüm vardı.

Ernest toplumdaki fakirliği yok etmek için fakirlere yardım eden Piskoposa şunu söylüyor: Bu yardımların işe yarayamayacağını, sefaletin bir ülsere benzediğini, yardımlarla ağrının azaltılamayacağının, kökünden kazınması gerektiğini söylüyordu. Onun önerdiği reçete basitti; işçiye emeğinin ürününü ve işbaşında saçları ağarttıktan sonra, emekli maaşı vermek. Bunlar olsa sokakta dilenen kalmayacaktır. İnsanın midesi boş iken ruhunun düzelmesinin de imkânsız olduğunu söylüyor.

Ekonomik çatışmaların ardından, genellikle silahlı çatışmalar geldiğini belirtiyor. Marks’ın görüşüne göre bundan sonra kapitalist hükümetler kurulur. Ernest modası geçmiş kısmi grev ya da boykot yönteminizin başarısızlığa uğradığını görmeniz lazım diyor sosyalistlere. Klasik metotlarla, işlevsiz silah ve yumruklarla kapitalist orduyla mücadele edilemeyeceğini sürekli söylüyor. Sınıflar ve kastlar üzerine kurulmuş bütün sistemler, içlerinde kendi çöküşlerinin tohumlarını saklarlar. Bu sistem sınıflar üzerine de kurulmuşsa, kastların oluşmasını engellemek mümkün değildir.

Kapitalistler işçilerin yükselen öfkelerini azaltmak için bazı kar ortaklıkları ve benzeri çözümler ortaya atıyor. Ancak bu kar ortaklı saçma hatta olanaksızdı. Kar ortaklığı, ancak genel bunalım içinde bazı özel durumlarda başarılı olabiliyordu. Proletaryaya yardım ediyorlar onlara barınma imkânı veriyorlardı. Çatışmaların en zor zamanlarında Ernest’e görev üç yönlü çalışma yapmak gerekiyordu: Birincisi, oligarşinin gizli aşanlarını aramızda temizlemek. İkincisi, genel gizli devrim örgütünün dışındaki mücadele gruplarını oluşturmak. Üçüncüsü, oligarşinin bütün bünyesine, işçi kastlarına, özellikle telgraf, sekreter, kâtip sendikalarına, ordunun içine ajan provokatörlerin arasına sızmak. Ernest’e göre Demir Ökçe para verebilir, zevk ve huzur kentlerinde yaşama şansı önerebilirdi. Bizim sağlayabileceğimiz şey ise soylu bir amaca hizmet etmekten duyulan gururdan başka bir şey değildi. Oysa davalarına bağlı kalanların ücreti; tehlike, ölüm ve işkence oluyordu. Devrim bizim için dini bir nitelik kazanmıştı. Onun mihrabına tapıyorduk bizi onun kutsal ruhu aydınlatıyordu kadın erkek hepimiz kendimizi davaya adıyoruz. Bizi bu yola iten neden doğruluğa olan susuzluğumuzdur.

Oligarşinin en büyük gücü, yaptıklarının doğru olduğuna inanmasıdır. Oligarşi sınıflar yapılacak devrimi ajanlar tarafından öğrenip gereken kuvvetleri harekete geçiriyor. Onları terörist ilan edip bazı terör olaylarından onları sorumlu tutuyor. Kaybettikleri halde Ernest sonsuza kadar yenilmediklerini dile getiriyor. Kaybettiklerimizden çok şeyler öğrenip daha bilgili ve disiplinli olarak yine meydanlar çıkacağız der Ernest.

(Mehmet Maksut / İslam ve Hayat)

Etiketler : #Kitap   #tanıtımı:   #Demir   #Ökçe   
YORUMLAR
  • mehmet maksut   02-01-2012 10:39

    hasan kardeş şahsımıza yöneltmiş oldugunuz eleştirilerden sonra sanırım bu tür eleştirilerin daha net anlaşılabilmesi için size tanışalım dedik. eger mümkünse sizleri tanımak isterim...

  • hasan   02-01-2012 08:40

    mehmet maksut bey,yaptığım yorumların yayınlanmamasından anladımki,benim yorumlarımla ilgili bir rahatsızlık var.bundan sonra yorum yapmayacağımı bildiririr,selamlarımı sunarım. editörün notu: yaptığınız yorumların içeriğine bağlı olarak uygun ve makul olanları yayınladık yazara yönelik olanları kendisine ilettik. ayrıca yorumlarınızı ilgili yazıların altına yazmanız ve uygun eleştirilerse yayınlanacağını bilesiniz.

  • mehmet maksut   31-12-2011 23:07

    sayın hasan ve osman daha önce bize yapmış oldugunuz eleştirilerden yola çıkarak her halde aşagıdaki eleştirilerde kastedilen şahıs benimdir. bir kaç uyarınızı bize iletildi. bizce makul olanlar dikkate alındı. fakat şunu ifade edeyim ki tüm eleştirilere açıgım ve eger varsa eksik ve hatam bunu düzeltirim. sadece siz degil bir süredir hem şiirlerimize, hem yazılarımıza hem kitap tanıtmlarımıza yönelik yapılan olumlu veya olumsuz eleştirilere mümkün mertebe okur yazar ilişkisini sıcak tutma babında cevaplıyor gereken yerlerde açıklamalar yaparak meseleyi anlamaya çalışıyordum. bu konudaki hassasiyetimiz bazı kardeşlerimiz tarafından " sadece yazı ve yorum yazıyor. başka işi yok millete cevap yetiştiriyor. yorum hastası olmuş, yorumlarla milleti susturuyor" diye bazı kişiler tarafından yorumlandı. tüm bunları kabul etmiyorum. sizi hayrete düşüren yazılar eger bizim yazılarımızsa hayrete düştüğünüz noktaları bize iletmenizin daha yararlı olacagını düşünüorum. lakin yazdığımız her yazının bizi ithama dünüşmesini anlamıyorum. bazı kişilerin olumsuz ithamlarını inanın yazılarla bağlantılandırma noktasında hiç anlamış degilim. " iman akıl ilişkisini ele alırken bana modernist dediler. hurafe ve bidattin islama verdiği zararı ele alırken milletin kültürel birikimini yoksayan dediler, mezhepçiliği eleştirirken mezhepsizlikle yaftalandık. cemaatçiliğin yanlışlarını ortaya koyarken cemmat karşıtı bireysel kendini merkeze alan biri diye yorumlandık. afganistan üzerine yazdıgımız yazı ve yayınladığımız şiirlerimizden dolayı bize duygusalsın duygularıyla hareket ediyor dediler. tasavvufun vs bazı yapıların yanlışlıklarını ortaya koyduk diye bunlar gençliğin verdiği duygulardır diye uyarıldık. Arabistan, türkiye, afganistan filistin çeçenistan deyince ümmetçi olarak denildik ne zaman ki buna kürdistan kavramını koyduk hemen uyarılar işittik. Birkaç kelime kürtçe yorum yaptık insanlardan eleştiri aldık. Kitap tanıtımlarında özellikle müslüman kesimin okumadıgı ve okumadıgı için bilgi sahibi olmadıkları eserleri okuyup oradaki fikirleri tanımaları için kitap çalışmalarını sunuyorum. Düşüncem hem okuyarak hem de en azından okumaya vakti olmayan müslüman kardeşlerimize özette dahi olsa bunları aktarmaktır. Fakat istisnasız her tanıttığımız eserde bir şeyle itham edildik. Milliyetçilik kuramlarını anlatırken milliyetçiliğin reklamını yapıyor dediler. Osmanlı ile ilgili kitap tanıttık muhafazakar dediler. Sosyalizm ile kapitalizmi kendimize mal etmeyen bir uslupla anlatıp tanımaya çalıştık maşşallah arkadaşlar bizi sosyalist ilan ettiler nerdeyse. Şunu ifade edeyim şuan okuyup uygun vakit bulursam tanıtmayı düşündüğüm george orwell’in 1984 adlı romanını tanıtınca bana kapitalizmi savunuyorsun diyecekler, orhan kurmuşun emperyalizmin türkiyeye girişi tanıtınca emperyalizmin reklamını yapıyor diyecekler. Arkadaşlar Allah için yapmayın birini birşeylerle itham ederken anlayın sonra diyeceginizi deyiniz. Türk deyince faşist kürt deyince terörist şeriat deyince gerici özgürlük insan hakları deyince liberal, paylaşmak deyince sosyalist olmuyor insan. Hele bir dinleyiniz. Onlarki sözü dinlerler diyor Allah. Şunuda vurgulayarak bitireyim. Bazı eleştirenlerin deyimiyle eğer yazılarımla, çalışmalarımla “insanları hayrete düşürüyor, başka batıl ideolojilerin reklamını yapıyor, hele siteyi kendi günlükleri gibi kullanıyorsam” burada olmamam sitenin hayrına sebeb olacaksa gerekli uyarılar yapıldıgı zaman sırf sitenin hayrı için degil islamın hatırı için kalemimi bırakırım. Bunda hiçkimsenin endişesi olmasın. Zira bazılarını dediği gibi biz sırf sadece yazı yazan, yorum hastalığına ugramış birisi degiliz. Ve bundan öte başka nice önemli işlerimiz vardır. Yazı, kitap tanıtımı, araştırmalar ve şiirle bu çalışmalarınımızın tüm unsuru degil bir unsurudur. Bu konuda editör ve değerli ağabeylerime şunu vurgulayayım. Gerçekten islama aykırı ve siteyi zarara ugratan bir durum varsa bunu canu gönülden söylemeleri onlar için duaya sebeb olacaktır. Tüm kardeşlerimi ve sizleri saygıyla selamlarım

  • mehmet gündüz   31-12-2011 21:49

    Yazar kardeşimizi yakından tanıyorum. Allah ondan razı olsun. İnandığı islami değerler uğrunda türkiyenin dört tarafınıda gezip bir çok ayakkabıyı eskittiğine de inanıyorum. Ve bu attığı her adımda muhakkak bir kardeşlik bilinciyle hareket etmiştir. Gittiği yerlerde ne sosyalistlerin, ne kapitalistlerin ne de milliyetçilerin kapısını çalmıştır. Yorum yazmak güzeldir. Hele eleştiri haklı olunduğu sürece yazara yol gösterir. Onun, aynanın karşısına geçip kendisini gözden geçirmesini sağlar. Ancak bir eleştiri yaparkenn hataya düşmemek için yazarın diğer yazılarınıda gözden geçirmek gerekir. Sosyalizmi içeren bir kitap tanıttığında milliyetçiler, milliyetçiliği tanıttığında sosyalisler onu karşısındaki düşüncelerin yerine koyacaktır. bu kitaplar bence insanın kendisini tanımasına faydalı olacaktır. Bugün müslüman olduğunu söyleyipte günlük yaşantısında sosyalistler gibi yaşayan yada, milliyetçiler gibi yaşayan ve düşünen binlerce insan var. olaya bu çerçeveden bakıp yazara Allah razı olsun diyeceğimize eleştiriye yönelmek ona haksızlık diye düşünüyorum. O zaman insanlar kalkıp kuranıda sorgulamalı degil mi? Allah bizlere tagutu tanıtmış, firavunu , hamanı tanıtmış.Eğer onları örneklendirmemiş olsaydı bugün kalkıpta kurana evrensel boyutta nasıl bakardık. güncel firavunları hamanları belamları nasıl görürdük. Aceleci davranmadan yazar kardeşimizle birebir görüşürseniz sizlerin bu düşüncelerinizde yanıldığınızı anlayacağınızı umut ediyorum. Hiç inanmayan insanlar bile kuranı ve onun ışığında yazılmış kitapları okuyup, muhataplarının düşüncesini anlayıp ona göre hazırlıklarını yapıyorlar. Bizlerinde hem kendimizi ölçüp, hemde karşımızdaki düşüncelerin nasıl bir kişilik içerisinde cereyan ettiğini görmemiz en iyisidir. Bu düşünceleri öğrenerek, islami yaşantımızda DAHA DİKKATLİ OLMAK temennisi ile.

  • ramazan   31-12-2011 11:36

    editörü ve yazarı bugüne kadar yapılan her hangi bir yorumda evet burada hatalıyız inşallah düzeltiriz sözünü görmedik,bu tür yaklaşımlarınız okuyucuya verdiğiniz değeri göstermekte.okuyucu sayesinde siteniz gelişmekte büyümekte tabi istiyorsanız bu uyarılarıda yapmayabiliriz,belki bu uyarıları bile editör alınırda sözlerimizi yayınlamaz,tabi eleştirilerimizi yayınlayarakda bizi hayal kırıklığına da uğratadabilir.saygılar...

  • osman   28-12-2011 16:26

    islami bir sitede bu tarz sosyalist kitapların tanıtılması ancak sosyalizme yarar. yazarın bu tarz kitapları neden burada yayınlatmak istediğini merak ediyorum. burası islami bir siteyken sosyalizmin propagandasını içeren kitapları yayınlatması biraz düşündürücü. editörün daha dikkat etmesi lazımdır... editörün notu: yazarımızın sosyalizmin reklamını yaptığı falan yoktur...

  • hasan   28-12-2011 15:48

    kapitalizim ne ise sosyalimzde odur.sosyalizm ne ise komunizmde odur.bu yazı bir sosyalizm manifestosu gibi olmuş.bir kitap degerlendirmesinden çok,sosyalizm propagandası yapıyor sanki.yazar kardeşimizde kafa karışıklığı var sanki.bu kitabı okuyabilirsiniz ki,hepimiz okuyoruz.ama bu sitenin bir çizgisi var bence.bu sitede sosyalizmi anlatmak çok yanlış.ancak eleştirilir yada insanları düşürdügü hazin sonuç anlatılır.çok sakıncalı bir durum.bizim mücadele metodumuz dünyanın yaratılmasıyla başlar ve hiç bir mucadele bizim mucadelemiz kadar eski degildir.soyalizmde yada kapitalizmden yada komünizmdenalacağımız bir ders yoktur.tevhidi bir çizgide yayın yapan bir sitenin bu tür yanlışlara düşmesi çok üzücü.yazar kardeşimizin yazılarını yazı yazmak için degilde,bir şeylere hizmet etmek için yazması gerekir.yazı yazmak en az bir doğum yapmak kadar zor bir iştir.bir sancıdan sonra yazı yazılır.samimiyetinizi hissediyorum.sosyalimzme karşı olduğunuzuda yazılarınızdan çıkarıyorum ama,bu site çarşı gibi bir alandır.çarşıda adımlarımıza, hareketlerimize dikkat ederiz.her istedigimizi yapamayız. daha dikkatli olalım işallah.selamlar

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN