M. Bozacıoğlu, Ercümend Özkan'ı anlattı

Çağrı Der’in Bu Haftaki Semineri ‘Kur’ani Dirliş Öncülerinden Ercüment Özkan’ Konusu İle Mustafa Bozacıoğlu oldu…

29-01-2013


Sunumuna ‘besmele’ ve ‘dua’ ile başlayan Mustafa Bozacıoğlu, biyografi çalışmalarındaki amaçlarının bir anma etkinliği olmayıp ‘anıları canlı hale getirip anlarımıza taşımak, anlamak, an ve mekanlarımıza taşıyıp yeniden üretebilmek, onların açtıkları izleri berkitmek..’ şeklinde açılımını yaparak başladı. ‘Onlar geldi geçti…’ ve ‘onların kandıkları onlara, sizin kazandığınız size..’ ayetleri ile sorumluluğun şahsiliğine işaret etti. Konu olarak Ercüment Özkan’ın seçilmesini de ‘hayatında da, şimdilerde de gereği gibi anlaşılıp, hakkının takdir edilememesi, anlaşılamaması, gerekli desteğin ve önemin gösterilememiş oluşu..’ şeklinde açıkladı. Bizim sınırlarla ve mesafelerle işimizin olamayacağını, ‘aynı toprakların’ derken sınırlı bir alanı kastedemeyeceğimizi, ‘yeryüzü’ ölçeğinde ve fakat yakından uzağa bir etkileşimin de doğal olduğunu düşünerek konuşmak durumunda olduğumuzu söyledi. Bunu, civardan öncü isimler olarak aktarılan (bizim de programlarımızda yer verilen verilecek olan; Afgani, Abduh, Malkomx, Seyyid Kutup vb.),  birçok isme yer verildiğini, bunun önemli olduğunu ve fakat burnumuzun dibindeki (kimse bunu ‘yerellik’ diye şablona sokmadan anlamalıdır!)şahsiyetlerden benzer hassasiyetleri esirgemememiz gerektiği şeklinde ifade etti.

Bu bağlamda geçtiğimiz günlerdeki ‘mevlid kandili’ programlarına, işin tarihsel boyutlarına ve bunun arka planlarına işaret etti. ‘Şimşek’ misalini veren Kur’anın ‘nur’ olan, karanlıkları aydınlatan ışığına değil de yapay kandillerin peşine takılmanın hiç de sağlıklı bir yol olmadığını belirtti. Kur’anın ‘ruh’ adını unuttuğumuzda, Kur’anı ölülere okunan, anlaşılmayan bir kitap olarak algıladığımızda ‘dirilemeyeceğimizi’, insanları diriltemeyeceğimizi söyledi. Yine Kur’anın ‘furkan’ oluşunu kavrayamadığımızda, hakkı temsil liyakati taşıyamadığımızda, hak ile batılın, gerçek ile algının, iletilen ile üretilenin karıştığını, bunları ayıklamanın zor olacağını, Ercüment Özkan isminin de bu mücadele hattında önem kazandığını belirtti. Hz. Peygamberin ilk dirilişi(ni) vahiyle başlatması, onun doğum gününü bu vahye muhatap kılındığı gün olarak idrak edilmesi gerektiğini, meselenin ‘şekil şemail, sarık cübbe’ dolayımında değil ‘siret, sahih sünnet’ bağlamında ele alınması gerektiğini söyledi.

Diyanetin (kurum olarak modern ve gelenekçi hurafe ve bid’atlerin de belli oranda taşıyıcılığını, muhafazasını yürütmektedir, hâlâ ve maalesef!) de ifade ettiği gibi şu an 1360 bid’atten bahsedildiğini ve bunlarla mücadelenin her zaman sadece güzel sözle gerçekleşmediğini, sobaya elini sürecek çocuğun eline vurulması, uçuruma giden adamın üstüne hızla atlanarak onun ve kendinin yaralanmasını göze almak gerekebileceğini belirtti. Ercüment Özkan’ın da bu tavizsizliği sebebiyle eleştirilere muhatap kılınmasını anlattı.

Kısaca hayat hikayesini, mahkeme safahatlarını, muhafazakar çevrelerle ilişkilerini, ‘Hizbuttahrir’ sürecini, iktibas dergisi serencamını anlatarak birçok anekdot aktardı.

İş dolayısıyla yapılan bir anlaşmayı İsrail’in yaptıkları sebebiyle iptal etmesi…

İran’la yapılacak bir ticari anlaşmadan rüşvet devreye girince vazgeçmesi…

Necip Fazılla; onun ‘Kur’an Rabçadır!’ sözüne karşı ‘insan olana insanca kitap, anlayacağı hitap’ diyaloğu…

Mahkeme heyetine ‘Siz bana yüz yıl ceza verseniz, Rabbim de yüz bir yıl ömür verse, o bir yılda da bu dava için, İslam’ın hâkimiyeti için uğraşacağım’ şeklindeki manifestosu…

Kılık kıyafetini(kravat) eleştirenlere, ‘Sizler kılık kıyafetle Müslüman olunamayacağını anlayıncaya kadar takmaya devam edeceğim’ cevabı… (Bu arada bir cemaat şeyhinin Osmanlının yıkılışı ile ilgili ‘İlk zamanlar sarık bilmem kaç metreydi, dolandıkça dolanıyordu, kısala kısala hiç kalmadı ve işte o zaman yıkılış hak oldu!’ anekdotunu Atasoy Müftüoğlu’ndan naklen aktardı.)

Kızına araba kullandırması ile ilgili ‘Hz.Aişe de deveye biniyordu, şimdi deve mi getirelim?’ ve aynı paralelde İslam dergisi için H. Hüseyin Ceylan’a hitaben ‘Boşuna yoruluyorsunuz, binanın girişine bir deve ıhtırın, gelen geçen binsin, hem onlar, hem siz sevap kazanın!’ mukabelesi…

Hastalıkları dönemindeki ‘Onu şeyhlerimiz çarpmış!’ dedikoduları sebebiyle ‘Benimle niye uğraşıyorlar; işte ABD, işte Rusya çarpsınlar onları da herkes kurtulsun.’ sözü…

 İktibas dergisi için dediği ‘Altıncı çocuk’, ‘Yan giderim!’ ifadeleri ve ‘Küfre hasımlığım, İslam’a hısımlığımdandır’ ifadeleri… ‘’Derginin ilk sayısından başlıklar verilerek ufku konusunda işaretlere değinildi. ‘Risalet nurları, İ. Erol Evrenasoğlu ile mahkemeleşmesi, bugün de yayınların devam etmesi ve farkındalık meselesi (oradan da ceza almıştı) ele alındı.’’

Mezar taşına ‘Ayağı ayağına denk bir dost bulamadan göçtü gitti’ yazılmasını istemesi esprisi… başlıca öne çıkan anekdotlardı.

Tv programlarına ve akabinde onlara getirilen yasaklara, muhatapların o anki ve bugünkü hallerinin mukayesesine yer verildi.

Kınayanların kınamasına aldırmadan, ‘ne derler’ demeden, dinini ve davasını birinci işi edinerek, yılmadan, ‘tek ceketimle baş başa da kalsam ona anlatmaya devam edeceğim’ netliğinde ömrünü adaması anlatılmaya çalışıldı. 23 ocakta başlayıp 24 ocakta sona eren bir günlük gibi ama birçok ömre bedel bir hayatın ana hatları aktarılmaya, paylaşılmaya çalışarak; onun anlaşılması, yeniden üretilmesi, ilerilere taşınması ve hatta önce yakalanarak aşılmaya çalışılması, o yapabildiğine göre bunun yapılabilir, başarılabilir bir iş olduğu mesajı verilmeye çalışıldı. Yalnız, şu ana onun tak başına başardıklarını, meydana getirdiği etkiyi nedense(!) bizlerin gerçekleştiremediğimizi, sorunun masaya yatırılıp tartışılması gerektiği dile getirildi.

Sonra Ercüment Özkan’ı öne çıkaran vurgularından, ana konulardan önemli bulunanlara değinildi;

‘Hadis sünnet’, ‘itikatta ve amelde usul’, ‘kanaralaşmak ve kavurgalaşmak’, ‘tasavvuf ayrı bir dindir’, ‘siyaset’, ‘tebliğ ve parti’, ‘terör’, ‘doğru davranışlar doğru düşünceden kaynaklanır’, ‘amaç araç uygunluğu’ konuları ana hatları ile açıklandı.

Onun ‘mefhumu muhalifçi’ yapısı gereği hurafelerle ciddi şekilde uğraşmasının aslında ‘tevhid ve dolayısı ile şirk’ mefhumlarının mefhum olmaktan çıkarılarak fıkhedilmesine matuf olduğu aktarıldı. Bugün Kur’an konusundaki aşamaların önünü açması çabalarına değinildi.

‘Benim cennetim de yok, cehennemim de! Kendine çağırırsam cehennemime çağırıyorumdur. ‘Kendinize gelin’ diyorum. Kur’ana dönün diyorum.’ sözleri analiz edildi. ‘İslam için yaşayınız, İslam’la yaşayınız, İslam’la ölünüz. Ki yaşamınız da, ölümünüz de şerefli olsun!’ sözünün vurgulanmasının ardından, dualarla birlikte konuşma sona erdirildi ve katılımcılara söz verildi:

Bir katılımcıya ‘gençlere tavsiyeler’ yazısına işaretle okuma yaptırıldı. Başka bir dinleyici parti ve tv girişimlerine değindi, bunlara açıklamalar getirdi. Bir başka dinleyicinin ‘Hizbuttahrir’ meselesine fazla değinilmemesinden hareketle katkılarını sunmasıyla program bitirildi. 

Etiketler : #M.   #Bozacıoğlu   #   #Ercümend   #Özkan'ı   #anlattı   
YORUMLAR
  • Şinasi ULUDOĞAN   03-02-2013 08:30

    Evet ben tanığım süreçte zahirende olsa şahidim Rahmetli Ercümnet Özkan Bey'in Kur'an'i diriliş için vermiş olduğu çabalara.Kimi sözüm ona öncü ,şeyh, efendi, mürşit ve ya liderler kendi etraflarına adam toplarken o bu kaygıdan uzak sadece Allah adamı olunsun diye uğraştı. Allah'ın rızasının O'nun indirmiş olduğu vahyin iyice anlaşılmasına ve Resulünün örnek yaşantısının esasa alınmasına bağlı olduğunu her fırsatta dile getiriyordu.Kısa sayılabilecek ömründe hızlı bir tempoyla çalıştı. Gayesi Allah rızası olanın başka gayelerden uzak olunabileceğinin örneği oldu. Müminlerin temiz görünümlü ,karşısındakine değer veren ,önce dinleyen sonrada usulüne göre cevap verenler olmamız gerektiğini ifade ederdi .Her ne kadar bazı Müslümanlar Üslübunun sert olduğu konusunda eleştirselerde o beğenmediğiniz Üslübumsa söylemiş olduğumuz doğruları kendi Üslubunuza göre anlatın derdi...vs vs. Aramızdan ayrılışından bu yana 17 yıl geçti am şahsen hala kendisini aradığımı ve özlediğii itiraf ediyorum. Bilemeiyorum belki hayattta olsaydı kendisiyle bir takım konularda farklı düşündüğümüzde olabilir hatta bundan dolayıda birbirimizi eleştirebilirdik. Lakin o bunların ayrılık gayrılık sebebi olmamasını arzu ederdi. hani diyorduya “Tevhid akidesini gereği gibi anlayınız ve ona toz kondurmayınız. Şirk ve küfür niteliği taşıyan şeylerden onu titizlikle koruyunuz... Kendinizi kontrol ediniz. Demokratik, laik ve her türlü sol pisliklerden temizleyiniz ve temiz tutunuz kendinizi. Allah, önce akidesi temiz (kirlenmemiş) olanları sevmektedir” bu hassasiyeti muhafaza edenlere haklarını helal etmişti.Ve KÜFRE OLAN HASIMLIĞIM TEVHİDE OLAN HISIMLIĞIMDANDIR" derdi. Daha bu sözün üzerine ne denir ki? Allah azze ve celle onu ve benzeri olan tüm muvahhidleri en iyi şekilde karşılayıp en iyi şekilde ağırlasın inşaallah

  • Hamdi Akan   01-02-2013 17:02

    İmanın amele dönmesi ile örnekliğini insanların düşüncelerini değişmekle mümkün olduğunu olacağını hayatı ile,yaşamı ile isbet etmiştir. Onu tanıyıp yanında olanlar ve yanında olmayanlar da şunu iyi bilirler di ki bu adam cidden dini ile kafayı bozmuş.tu.. Bu anlamda tek lider Vahiy di.O kendisini vahyin liderliğine teslim etmişti,her zaman da bunu tekrar edip dururdu.Düşünülsün,Yaşanılsın,İman edilsin için.. Ve sayın Bozacı kardeşime teşekkürlerimi bildiriyorum.

  • Kemal Songür   31-01-2013 12:46

    Doğru din algısının oluşmasına vesile/öncü olanlardan bir kandildi Ercüment ağabey, hele de böylesi kandillerin çok az olduğu ve dahası söndürülmeye çalışıldığı bir ortamda bunun değerinin daha büyük olduğu aşikardır. Öncülerin rahmetle anılması, yad edilmesi ve örnekliğinin taşınması bir yükümlülüktür aynı zamanda. Rabbimiz, merhametiyle muamele etsin inşaallah. Yüreğine sağlık Mustafa kardeşim.

  • MURAT   31-01-2013 09:12

    SÖYLEŞİNİN VİDEOSU VAR MI ?

  • hüseyin alan   30-01-2013 20:30

    ALLAH RAZI OlSUN Peygamberin bile doğru dürüst tanınmadığı, kuranı ahlak edinen canlı "rol model"lerin dahi "tükeneyazdığı" günümüz dünyasında, salih bir kulun tanıtılmasına verdiğiniz önem için derneğinize ve sunumunuzdaki detaylar için size teşekkür borçluyuz. Sap saman birbirine karıştı ne yazık ki. Geleneğimizde ve medeniyetimizde bu güne kadar görünmeyen durumları açıktan savunan "rol modeller" görür olduk gayri. Tarihimizde salihlerden bir kulun zalim siyasetçiye, gasıp devletlüye, fesadı ayakta tutan iktidar sahiplerine ve dahi haksız kazanç sağlayan destekçilerine karşı yumuşak davrandığını, onları onayladığını, desteklediğini gören veya duyan oldu mu? Peygamberi örnek alanlardan, kuranı ahlak edinenlerden böylesi bir tavır alan "ilim ehli" ni tanıyan, bilen var mı? Siyasetçinin ayağına gitmeyi, ondan bir şey talep etmeyi, onu desteklemeyi, onları meşrulaştırmak anlamına zillet saydığı için terk edenleri hep hayırla anmadık mıydı? Yöneticiyi ayağına çağıran, onlara hakkı hatırlatan, hak tavsiyede bulunanları, doğrusu buydu diye hep konuşup durmadık mıydı? "Kapı kulu uleması" eleştirileriyle büyüyen ve çığlık atan, geleneği eleştirmeyi, dışlamayı ve aşağılamayı "ahlak" edinen şu neslin haline bi bakın hele, ne durumlara "düçar" oldular!

  • abdikeçeli   30-01-2013 19:18

    Küfrün karşısında canıpahasına duran ender şahsiyetlerden birisi ve belkide birincisiydi.Bu duruşunuda şu sözleri ile tescilliyordu: Küfre olan hasımlığım İslam'a olan hısımlığımdandır. selam ve dualarla Mustafa Abi

  • ilepetadA   30-01-2013 13:52

    ... Cagri Der ve Mustafa kardesimizinden Allah razi olsun böyle bir mücadele önderini gündemlerine alip hayatini ve mücadelesini tekrar hatirlamamiza vesile olduklari icin ...selam ve dua

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN