13-02-2017 16:26

�irk amellerinden uzak durmak, Akidemizin gere�idir (HABER-V�DEO)

�lmi ve K�t�rel Ar�t�rmalar Vakf�-�LKAV��n Alternatif E�itim konferanslar�, ��kr� H�seyino�lu�nun �Kur�an A��s�ndan Nazar, B�y� ve Cinlerle �rtibat �nan�lar�n�n De�erlendirmesi� ba�l�kl� sunumu ile devam etti.

Þirk amellerinden uzak durmak, Akidemizin gereðidir (HABER-VÝDEO)
Recep Kocaer’in Felak ve Nas Surelerini ve Meallerini okumas� ile ba�lad�. Geni� halk kesimlerinde yayg�n olarak inan�lan ve istismar edilen cin, büyü, nazar ve bunlara ili�kin yanl�� inan��lar Kur’an perspektifinden ve sahih sünnet aç�s�ndan konferansta de�erlendirildi.
 
Hüseyino�lu konu�mas�nda; cahiliye döneminde yayg�n olan �efaat, arrafl�k ve kahinlik inan��lar�n�n, �slam gelince birden ortadan kalkmad���n�, bu sektörün çe�itli �ekillerde toplumlarda varl���n� sürdürdü�ünü, di�er kültürlerden geçi�lerle tevhidi zedeleyici �ekilde Kur’an’a ayk�r� inan�� biçimlerinin halk aras�nda yayg�nl���na dikkat çekti. Müslümanlara dü�enin akidelerini Kur’an’a göre olu�tururken, bu tür �irke kadar götürebilen inan�� biçimleri ile de hikmetli bir �ekilde mücadele etmek oldu�unu vurgulad�.
 
Konferans soru cevaptan sonra çay ve simit ikram� ile son buldu.
 
Konu�man�n özeti a�a��da sunulmu�tur:
 

Kur'an Aç�s�ndan Nazar, Büyü ve Cinlerle �rtibat �nançlar�n�n De�erlendirmesi - �ükrü Hüseyino�lu

Rahman ve Rahîm Allah’�n ad�yla

Yüce Rabbimiz, �öyle buyurmaktad�r:

“�nsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyar�c�lar olarak peygamberler gönderdi. Onlarla birlikte, insanlar aras�nda ayr�l��a dü�tükleri konularda hükmetmeleri için hak üzere Kitab indirdi. Kendilerine apaç�k deliller geldikten sonra aralar�ndaki k�skançl�klar�ndan, kinlerinden dolay� bu Kitab hakk�nda ayr�l��a dü�enler kendilerine Kitab verilmi� olanlardan ba�kalar� de�ildir. Allah iman edenleri, kendi izniyle, onlar�n üzerinde ayr�l��a dü�tükleri gerçe�e iletti. Allah diledi�ini do�ru yola iletir.”(Bakara, 2/213)

Bu ayet-i kerime, bütün bir insanl�k ve dolay�s�yla Risalet tarihinin özeti mahiyetindedir. �lk insanlarla birlikte Yüce Allah’�n kelimelerine muhatap olan[1] insanl�k, ba�lang�çta bir akide (tevhid akidesi) üzere tek bir ümmet idi. Fakat ard�ndan aralar�nda ayr�l��a dü�tüler ve vahyin ö�retisinden uzakla�t�kça farkl� inanç ve hayat biçimleri ürettiler.

��te Rabbimiz elçilerini, insanlar yeniden tevhid akidesine kavu�sunlar ve ihtilaflar�n� çözsünler diye beraberlerinde Rabbani ölçülerle (vahiyle) gönderdi. �nsanlardan kimisi Rasullere ve getirdikleri Rabbani mesaja tâbi oldu, kimisi üretilen cahili akide ve hayat biçimleri üzerinde �srarc� oldu. Tarih boyunca insanlar�n ço�u da ne yardan, ne serden geçen bir tutum izleyerek Rasullere inansalar da geçmi�ten gelen cahili inanç ve yönelimlerini tamamen terk etmemekte direnen bir yakla��m üzere oldu.

Böylece Hak ile bât�l�n birbirine kar��t�r�lmas� (Kur’an’�n tabiriyle Hakka bât�l elbisesi giydirilmesi)[2] sorunu kendini gösterdi ve bugün de çok yayg�n bir sorun olarak tevhid akidesi ve bu akide merkezli hayat alg�s� önünde ciddi bir engel olmay� sürdürüyor.

Konumuz olan “nazar”, “büyü”, “cinlerle irtibat, cin musallat�”, “rukye” konular�, Hakla bât�l�n birbirine kar��t�r�lmas�, dahas� bât�l�n Hak kisvesine büründürülerek ya�at�lmas� noktas�nda üzerinde ciddiyetle durulmas� gereken alanlar aras�nda bulunmaktad�r. Cahiliye kaynakl� tüm �irk inanç ve eylemlerini kökünden silip atmak için gelmi� ve Allah Rasulü (a.s.) ve güzide arkada�lar�n�n mücadelesi ile de o bunu ba�arm�� olan tevhid dini �slam’�n mevzu bahis konulardaki yakla��m� son derece net ve berrak iken, zamanla çe�itli cahiliye inanç ve adetleri gibi bu konulardaki cahili inan��lar da yeniden diriltilerek Müslümanlar�n akidesi buland�r�lmaya çal���lm��t�r.

�lk Kur’an nesli sonras�, siyasi, ictimai birçok alanda oldu�u gibi bu konularda da cahiliyenin canland�r�lmas� faaliyetleri ba�lam�� ve Allah Rasulü’nün �slam ink�lab�yla ortadan kald�r�lan cahiliye üstelik bu defa �slami bir k�l�fa büründürülmeye çal���lm��t�r.

Cahiliye Mekkesi ve Arap Yar�madas�nda yayg�n ve toplum üzerinde ciddi etki sahibi olan kâhinlik, müneccimlik, arrafl�k, cincilik, üfürükçülük, muskac�l�k ve onlar�n geçim kap�s� olan “büyü”, kehânet”, “nazar”, “cin çarpmas�-cinlerin musallat olmas�” gibi inançlar,  mü�riklerin Allah Rasulü’ne dü�manl���n� anlatan Kalem Sûresi 51. ayetin “nazar ayeti” (!) diye an�lmaya ba�lanmas� örne�inde oldu�u gibi ya Kur’an naslar� ba�lamlar�ndan kopar�l�p istismar edilerek, ya da Allah Rasulü ad�na hadis uydurma yoluna gidilerek �slam’a da mal edilmeye çal���lm��t�r. Ve ne yaz�k ki Müslüman kitlelerin alg�s�n� belirleme aç�s�ndan bu �eytani gayeye de önemli ölçüde ula��lm��t�r.

Büyü/Sihir ve Cinlerle Etkile�im Konular�na Kur’ani Bak��

Bilindi�i üzere, ya�ad���m�z co�rafyada büyü, sihir, cinlerin insanlara musallat olmas�, nazar inançlar� ve inançlar üzerine bina edilmi� olan devasa bir cincilik, üfürükçülük sektörü söz konusudur.

Cahili-muharref kültürlerin, Kur'an merkezli dü�ünmekten uzakla�arak tevhidi bilincini kaybeden �slam toplumlar�na çe�itli yollarla ta��nmas� sonucu kendini gösteren bu cinci, üfürükçü sektörü, Rabbimizin ancak ve ancak insanlara hidayet rehberi olsun diye inzal buyurdu�u[3] Kur'an'�n ayetlerini üfürükçülü�e malzeme yaparak nesnele�tirmekte, ba�ta Arap cahiliyesi olmak üzere çe�itli mü�rik kültürlere dayal� bu sömürüsüne Kur'an'� payanda k�lmaktad�r. 

Öncelikle �unu ifade etmeliyiz ki, t�pk� nazar inanc� gibi büyü/sihir inanc� ve cinlerle ileti�im-etkile�im iddialar� gibi konulardaki mevcut inan�� ve kabuller, Kur'an'�n vaz'etti�i tevhid akidesi ve bu akideye dayal� ölçülere de�il, çe�itli paganist ve muharref kültürlerin kabullerini �slam toplumlar�na ta��maya matuf olarak üretilmi� rivayetlere ve yan� s�ra her devirde toplumlarda kulaktan kula�a yayg�nla�t�r�lan sözüm ona "ya�anm��" hikayelere dayanmaktad�r.

Kur'ani akide ve ölçülerle söz konusu rivayet ve anlat�lara yakla��lacak ve onlar�n do�rulu�u-yanl��l��� bu ilmi düzlemde belirlenecek yerde, söz konusu rivayet ve anlat�larla akide ve kanaat olu�turulma yanl���na dü�ülmektedir.Demek ki bu konularda do�ru anlay��a ula�man�n yolu; temel dayanak ve ç�k�� noktas� olarak, mevcut tarihsel malzeme (rivayet) ve bugüne dair halk aras�nda kulaktan kula�a dola�t�r�lan anlat�lar yerine, �slam'�n kendisinde �üphe bulunmayan de�i�mez temel kayna�� olan vahyin ölçülerini esas almaktan geçmektedir. Bunu yapt���m�zda nice rivayetin ve bugünkü halk anlat�lar�n�n örümcek yuvas� misali bir ç�rp�da darmada��n oluverdi�ini, hiçbir geçerlili�i kalmad���n� görece�iz.

Yakla��k 15 y�l öncesinden bir hat�ram� payla�arak konuya giri� yapmak istiyorum. Cinlerle insanlar�n ileti�im ve etkile�imi iddialar� üzerine halk�n bildi�imiz yakla��m�na sahip bir grup gençle, bu konularda tevhidi çerçevede yakla��ma sahip olmaya çal��an bir Müslüman�n müzakeresine tan�k olmu�tum. Söz konusu Müslüman, gençlerin cinlere dair ölçüsüz yakla��m�n� ölçülendirmek gayesiyle, onlar�n gayb konusunda insanlardan tek ayr�cal�klar�n�n, insanlar�n bizatihi tan�k olmad�klar� için bilemeyece�i geçmi�e dair ya�anm��l�klar� bilmek oldu�unu, bu sebeple de insanlar�n kay�p e�yalar�n� bulmak konusunda cinlerden faydalanabilece�ini söylemekteydi.

Ben sonradan meclise dahil olmu�tum, ancak bu konuda dile getirilen apaç�k yanl�� kar��s�nda susamazd�m. Sebe' Sûresi 14. ayeti[4] hat�rlatarak, cinlerin bu konuda da insanlardan bir ayr�cal��� olmad���n� söyledim ve tabii ki apaç�k bu ayetle birlikte, dile getirilen onca dü�ünce de çökmü� oldu."Cinci" diye tesmiye olunan baz� kimselerin, cinlerle ileti�im-etkile�im halinde olduklar� iddias�yla ortaya ç�kmalar�  ve psikolojik rahats�zl�k ya�ayan insanlar�n bu durumunu "cin çarpmas�", "cinlerin musallat olmas�" �eklinde tan�mlay�p onlar� bu durumdan kurtarmak için cinlerle ileti�ime-etkile�ime geçme iddialar� da, insanlar Allah'�n dinini Kur'an'dan ö�rendikleri takdirde örümcek yuvas� gibi bir ç�rp�da y�k�l�p gidecek aldatmalard�r, hurafelerdir.

Nazar, sihir/büyü, rukye gibi konularda da insanlar, tarihte var olmu� çe�itli muharref kültürlerin �irke dayal� inan�� ve kabullerini Müslümanlar aras�nda yaymak maksad�yla üretilmi� rivayetler ve günümüzde "ya�anm�� olaylar" ad� alt�nda kulaktan kula�a yayg�nla�t�r�lan mesnetsiz anlat�lar yerine Kur'an'� temel dayanak edinmi� olsalar, tüm bu kabuller kolayl�kla y�k�l�p gider ve onlara dayal� olarak tesis edilen cincilik ve üfürükçülük sektörleri de mü�terisiz kal�r.

Bu böyle olmad���, kendilerini �slam'a nisbet eden toplumlar ümmi toplumlar[5] oldu�u içindir ki, Kitabullah'�n de�il, Kitabullah'�n süzgecinden geçmeyen rivayetlerin, kulaktan kula�a yay�lan halk anlat�lar�n�n dedi�i kabul görüyor. Neticede de insanlar, âlemlerin Rabbinden ba�kalar�na ilahl�k vas�flar� atfetmenin bedelini bu dünyada büyücülere, üfürükçülere ya�l� mü�teri olmakla ödüyor.Mevcut büyü inan���n�, bu inan��a kaynakl�k eden rivayetlerin en önemlisi üzerinden anlamaya çal��al�m ve Kitab-� Kerimin bu inan��� ve ona kaynakl�k eden rivayetleri nas�l yerle yeksan etti�ini birlikte görelim.

Rivayet kaynaklar�nda Hz. Ai�e'nin anlat�m� iddias�yla �u rivayet aktar�lm��t�r: "Beni Zureyk Yahudilerinden Lebid b. el-A’sam taraf�ndan Hz. Peygamber (s.a.v.)’e sihir yap�ld�. Öyle ki, Rasulullah yapmad��� bir �eyi yapt�m vehmine dü�üyordu. Bir gün benim yan�mda iken Allah'a dua etti, sonra tekrar dua etti. Ve dedi ki: Ey Ai�e hissettin mi, sordu�um hususta Allah bana yol gösterdi. Hangi hususta Ey Allah'�n Rasulü? dedim. �ki ki�i bana gelip, biri ba�ucumda, di�eri de ayak taraf�mda oturdu. Biri di�erine, Bu zat�n rahats�zl��� nedir? dedi. Di�eri, büyüdür dedi. Önceki tekrar sordu: Kim büyüledi? Di�eri: Lebîd �bnu'l-Asâm ad�ndaki Benî Zureykli bir Yahudi diye cevap verdi. Önceki: Büyüyü neye yapt�? dedi. Arkada��: Bir tarakla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurma tomurcu�unun içine cevab�n� verdi. Di�eri: Pekala �imdi nerede? diye sordu. Arkada��: Zervân kuyusunda cevab�n� verdi. Bunun üzerine Rasulullah, ashab�ndan bir grupla birlikte kuyuya gitti, ona bakt�, kuyunun üzerinde bir hurma vard�... Ben, Ey Allah'�n Rasulü! Onu (kuyudan) ç�kard�n m�? diye sordum. Hay�r dedi ve ilave etti: Bana gelince, Allah bana afiyet lütfetti ve �ifa verdi. Ben ondan halka bir �er gelmesine sebep olmaktan korktum. Rasulullah onun gömülmesini emretti ve yere gömüldü."[6]

Allah Rasulü (a.s.)'�n Yahudilerce büyülendi�ine ve bu büyünün belli bir süre etkili oldu�una dair buu gibi rivayetlerin �slam dü�manlar�nca maksatl� olarak üretildi�i çok aç�kt�r. Bilindi�i gibi �slam davetinin dü�manlar� zaten ba��ndan beri Allah Rasulü'nün büyülenmi� oldu�unu iddia ediyor, onu ve mesaj�n� bu �ekilde y�pratmaya çal���yorlard�. Rabbimiz bu durumu �u �ekilde haber vermektedir:

"Biz onlar�n seni dinlerken ne sebeple dinlediklerini, kendi aralar�nda gizli konu�urlarken de o zalimlerin 'Siz büyülenmi� bir adamdan ba�kas�na uymuyorsunuz' dediklerini gayet iyi biliyoruz."(�sra, 17/47)

"Yahut ona bir hazine indirilmeli, yahut kendisinin ürününden yiyece�i bir bahçesi olmal� de�il mi? Ve zalimler: 'Siz, büyülenmi� bir adamdan ba�kas�na uymuyorsunuz' dediler."(Furkan, 25/8)

Üstelik Rabbimizin "Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebli� et. E�er bunu yapmazsan elçilik görevini yerine getirmemi� olursun. Allah seni insanlardan korur. �üphesiz Allah, kâfirler toplulu�unu do�ru yola eri�tirmez." (Maide, 5/67) beyan�na ra�men Müslümanlar aras�nda yayg�nla�t�r�labilmi� olan bu tür rivayetlerle bir ta�la birkaç ku� vurulmu� oluyordu.Bir taraftan mü�rik ve muharref kültürlerin sihir/büyü anlay���n�n sözüm ona gerçekli�i, bizatihi Allah Rasulü'nün ya�ad��� iddia edilen bir olay üzerinden belgelenmi� (!) oluyor, di�er taraftan da Allah Rasulü'nün �ahsiyet ve risaletine aç�k bir gölge dü�ürülmü� olunuyordu.

Yapmad��� bir �eyi yapt�m vehmine dü�en, ba�ka rivayetlerde namaz� ikame edip etmedi�ini hat�rlamaz hale gelen, özellikle son 40 gün içinde büyünün �iddetlenen etkisine maruz kalan (!) bir Allah Rasulü alg�s� olu�turuluyor, üstelik bu sonucun Yahudilerin eliyle oldu�u da iddia edilerek Medine'nin ve Hayber'in intikam� al�nm�� oluyordu. Allah Rasulü'ne büyü yap�ld���na dair rivayetlerin büyünün etkisine dair yönü, büyü ile i�tigal eden insanlara gaybi anlamda ba�ka bir insana tesirde bulunma gücü/vasf� izafe edilmesi hasebiyle nas�l ki aç�k bir �irk inanc�n� ifade ediyorsa, güya büyünün bozulmas� ile ilgili k�sm� da ayn� �irk inançlar�n� ifade etmektedir.Allah Rasulü'ne dü�man olan bir Yahudi, onu etki alt�na alan bir büyü yapabilmektedir (!), fakat Âlemlerin Rabbi, Rasulünü bu etkiden ha�a kurtaramamakta, büyünün bozulmas� için illa ki o Yahudi'nin su kuyusundaki büyünün bulunup imha edilmesi gerekmektedir! Bu tür rivayetlerle, �irk kültürlerinin sihir/büyü anlay��lar� Müslümanlar aras�nda yayg�nla�t�r�ld��� gibi, "büyünün etkisinden" kurtulmak için de yine �irk kültürlerinin anlay��lar� takip edilmi�tir.

Rabbimiz Kur'an-� Kerim'de, �eytan dahil hiçbir kimse ve gücün insanlara, kendi iradelerine ra�men bir tesirinin olamad���n�/olamayaca��n�, her türlü korku ve vesvese kar��s�nda da ancak kendisine s���n�lmas� gerekti�ini beyan ederken, tarihsel süreçte �irk kültürlerinin etkisiyle hem büyü i�iyle (insanlar� çe�itli illüzyonlarla tesir alt�na almak ve yan�ltarak iradelerini yönetmek) i�tigal edenlerde gaybi bir tesir gücü vehmedilmi�, hem de bu "tesir gücü" kar��s�nda Âlemlerin Rabbi'ne de�il, ba�ka büyücülere yahut en "masumu" olarak ba�ta Felak ve Nas Sûreleri olmak üzere Allah'�n ayetlerine s���nma anlay���na yönelinmi�tir.Oysa, kendilerine s���n�lan, okunmalar�yla vehmedilen çe�itli "gaybi tesirlerden" korunulaca�� dü�ünülen bu iki sûre, s���n�lmas� gereken her ne kötülük ve korku varsa onlardan ancak âlemlerin Rabbi'ne s���nmay� ö�reten birer Rabbani reçeteden ibarettir.

Zaten ba�tan sona Kur'an'�n vaz'etti�i tevhid akidesine ayk�r�, mü�rik kültürlere ait bir sihir/büyü anlay���n� ifade eden söz konusu rivayetlerin daha ba�tan bu yönleriyle reddedilmesi gerekirken, bunun da ötesinde Allah Rasulü'nün korunmu� �ahsiyet ve risaletine aç�k bir bühtan olma yönü bile dikkatlerden kaç�r�lm�� ve rivayet kitaplar�na al�nma talihsizli�i gösterilmi�tir. �uras� çok aç�kt�r ki, sihir/büyü, nazar, rukye gibi konularda rivayet kaynaklar�nda yer alan tüm rivayetler, t�pk� Allah Rasulü'ne büyü yap�ld���na dair rivayetler gibi mü�rik kültürlerin bât�l kabullerini Müslümanlar aras�nda yaymaya yönelik maksatl� üretilmi� rivayetlerdir.

Sihir/büyü, Bakara Sûresi 102. ayette bildirildi�i üzere, insanlar� çe�itli illüzyonlarla tesir alt�na almay� ve onlar�n iradesini bu yolla yönetmeyi, onlar� birbirine dü�man etmek, aralar�n� açmak gibi neticeler elde etmeyi amaçlayan bir i�tigal alan�d�r. Büyüye ve büyücülere bunun ötesinde bir anlam ve tesir gücü izafe etmek aç�k bir �irktir. Sihir/büyünün tüm özeti, çe�itli göz boyac�l�k yöntemleriyle insanlar� tesiri alt�na almaya çal��an sihirbazlar�n bu yöntemlerine gerçek/gaybi bir tesir gücü izafe eden, o �ekilde bir inan��a sahip olan insanlar�n bizatihi kendilerini bu oldu�u varsay�lan tesire psikolojik olarak teslim etmesiyle kendini gösteren bir illüzyon süreci olmas�d�r. T�pk� �eytan�n insanlar üzerinde gerçek anlamda bir gücü/tesiri olmamas�, ancak kendisine tâbi olan, üretti�i illüzyonlara/vesveselere gerçekmi� gibi inanan insanlar üzerinde tesir sahibi olabilmesi gibi.[7]

Bize dü�en, akide ile do�rudan ilgili bu konularda, tarihsel verileri ve halk anlat�lar�n� de�il, Kur'an'�n beyanlar�n� ve bu beyanlara dayal� tevhid akidesini esas almakt�r. Kendilerini �slam'a nisbet eden toplumlar�n söz konusu �irk ve sömürü batakl���ndan kurtulmalar�n�n tek yolu budur. Yeniden Kur'an'a dönmekten ba�ka ç�kar yolumuz yoktur.

“Nazar” �nanc� ve �slam Akidesi

“Nazar” inanc� da Türkiye’de genel kabul görmü�, adeta üzerinde toplumsal bir icma/konsensus olu�mu� yayg�n inançlardan biridir.Öyle ki, bu inançla ba�lant�l� olarak “nazar boncu�u”, “ölmü� s���r kafas�” gibi nesnelerin “nazardan koruyucu” etkisine inananlar� hakl� olarak �irk akidesine sahip olmakla ele�tiren ço�u muvahhidin dahi i� “nazar�n varl���” konusuna gelince söz konusu icmaya/konsensusa dahil olduklar�n� görmekteyiz. Cahiliye akidesi-�amanist totemcili�e dayal� �irk anlay��lar�na sahip olanlar ile muvahhid olmakla birlikte “nazar�n varl���” konusunda onlarla hemfikir olanlar aras�ndaki fark, “nazardan korunma” konusunda ortaya ç�kmaktad�r. Peki gerçekten de “nazar” diye bir �ey var m�d�r?

Soruya “nazar”�n kelime kar��l��� aç�s�ndan cevap verdi�imizde söylenecek yegane söz “Tabii ki var” olacakt�r. Çünkü Arapça olan bu kelimenin anlam� “bakmak”t�r ve hepimiz gözümüz aç�k oldu�unda bir �eylere nazar etmekteyiz/bakmaktay�z.Lakin, toplumumuzda ve ne yaz�k ki �slami kesimlerde de mevcut olan ve dolay�s�yla makalemizin de konusu olan “nazar” inanc�, kelimenin sözlük kar��l��� kadar masum de�ildir.
 
Bir inanç olarak “nazar”, herhangi bir kimsenin, bak��lar�yla ba�ka bir insan veya nesneye etki etti�i ve onun zarar görmesine yol açt��� anlay���n� ifade etmektedir.Bir kimsenin bak���n�n, ba�ka bir kimseye etki etmesi, fizikî düzlemde bilinen bir husustur. Bir ki�i ba�ka bir ki�iye dü�manca bakt���nda, muhatab� bu bak��tan do�al olarak etkilenir. Nitekim, “nazar ayeti” diye birçok ev ve i�yerinin duvar�nda as�lan ayet-i kerime, bu durumdan söz etmektedir:
 
“O inkâr edenler Zikr'i (Kur'an'�) i�ittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi. Hâlâ da (kin ve hasetlerinden:) Hiç �üphe yok ki o bir mecnundur, derler.” (Kalem, 68/51)
 
Görüldü�ü üzere ayet-i kerimede Rabbimizin söz etti�i durumun, günümüzde inan�ld��� gibi bir kimsenin bak���yla ba�ka bir kimseye veya nesneye fizik ötesi bir etkide bulunmas� gibi bir kabulle yak�ndan uzaktan ilgisi yoktur.Ayet-i kerimede söz konusu edilen “nazar”, bildi�imiz be�erî bak��la muhataba kar�� hissedilen sevgi, dü�manl�k gibi duygular�n (ayette sözü edilen duygu dü�manl�kt�r) d��a vurulmas�d�r.
 
Bunun ötesinde bir “nazar” inanc�, do�rudan do�ruya �irktir. Zira, bu inançta herhangi bir be�ere, be�eri �artlar ötesi bir etki etme selahiyeti atfetme durumu söz konusudur. Oysa böylesi bir selahiyet, ancak Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’a aittir.Bir insan, ba�ka bir insana kar��l�kl� bak��lar�yla etki edebilir. Dostça bakt���nda onda dostça duygular husule getirece�i gibi, dü�manca bakt���nda da endi�e ve korkuya yol açabilir.
 
Fakat bir ki�i be�ikte uykusunda olan bir bebe�e bakt���nda, bir arabaya, eve, güzel bir e�yaya bakt���nda ona etki edip zarar görmesine yol açabilece�i gibi bir inan��, kesinlikle �irktir.Dolay�s�yla, çe�itli radyo, TV ve yaz�l� yay�n organlar�nda konuyu de�erlendiren muvahhid insanlar�n, “nazardan korunma” ad�na totemist nesnelere s���n�lmas� (�u an toplumumuzda yayg�n olan “nazar boncu�u” bir Arap cahiliye uygulamas�d�r ve onlardaki ad� “temime”dir) �irkine kar�� ç�kmakla kalmay�p, temelde “nazar inanc�”n�n kendisini de sorgulamalar� �artt�r.

[1] Bkz: Bakara, 2/37

[2] Bkz: Bakara, 2/42

[3] Bkz: Nahl, 16/64

[4] "Süleyman'�n ölümüne hükmetti�imizde, onun ölümünü, bastonunu yiyen a�aç kurdundan ba�ka onlara gösteren olmad�. Böylece o yere y�k�l�nca, anla��ld� ki cinler e�er gayb� biliyor olsalard� a�a��lay�c� azab�n içinde kalmazlard�." (Sebe', 34/14)

[5] "�çlerinde bir tak�m ümmiler vard�r ki, Kitab'� bilmezler. Bütün bildikleri kulaktan dolma �eylerdir. Onlar sadece zan ve tahminde bulunuyorlar." (Bakara, 2/78)

[6] (Buhâri, T�bb, 47, 49, 50; Cizye, 14, Edeb, 56; Bed’ul-Halk, 11; Müslim, Selâm, 43)

[7] "Sana uyan azg�nlar d���nda senin, kullar�m üzerinde hiçbir hâkimiyetin yoktur." (Hicr, 15/42)

YORUMLAR
Hen�z Yorum Yok !