Milli Gazete'ye konuşan Birand: Erbakan rejime bağlı biriydi

M. Ali Birand: Katiyen kavgası Cumhuriyetle değildi. Bu belgeselden sonra açık açık söyleyebilirim. Türkiye Cumhuriyeti'nin yerleşik kuralları içinde siyaset yapabilmek azmiydi. Erbakan Cumhuriyet çocuğuydu. Erbakan, devlete, rejim ve demokrasiye bağlı bir insandı. Hep örnekti. Hiç kimse onu anlayamadı.

03-03-2012


28 Şubat. Türk demokrasisinin kara dehlizi, karanlık dönemeci, yakın tarihimizin utanç sayfası. Toplumun tüm kesimleriyle girilen bir sancılı imtihan sürecinden maalesef çok ağır bir fatura ödeyerek geçilen, hafızalarımızdan silinmesi gereken bir dönem. Bu dönemde siyaset, medya çok ağır bir sorumluluğu demokrasiden taraf bir görüntüyle başarıyla geçemedi. Bu süreçte demokrasiye balans ayarı yapıldığı söylenirken sürecin ağırlığını hissederek dik duran ve karanlık mihraklarca odak noktasına konulan, dik duruş sergileyen isimler de oldu. İşte, ekranların gülen yüzü, farklı belgesellerin yapımcısı ve sunucusu, yazar Mehmet Ali Birand onlardan biriydi. Mehmet Ali Birand'la 28 Şubat: Son Darbe belgeselini ve bu meş'um süreci konuştuk. Hoca'nın amacı üzüm yemekti Hoca'yı hiç birimiz anlamadık. Anlamak için de çaba harcamadık. Ne asker, ne medya... Hoca'nın amacı bağcıyı dövmek değil, üzüm yemekti. Yani kalkıp da askerle kavga edip, askeri diz çökertip, devleti irtica hukukuna sokmak gibi bir niyeti yoktu.

(Söyleşi: Nedim Odabaş / Milli Gazete) 

Öncelikle belgeselin hazırlanmasıyla ilgili fikir nereden çıktı?

Bu benim beşinci belgeselim. Türkiye'de darbeler tarihinin belgeseli denilebilir buna. Demirkırat, 12 Mart Belgeseli, 12 Eylül Belgeseli, Özallı Yıllar, Son Darbe. Bu beşinci belgesel. Böylece darbeler belgeseli oldu bir yerde. Bir yerde demokrasinin tarihi oldu.

Bir tarihsel süreci ele almış oldunuz?

Gayet tabi. Yani bu çok önemliydi. Amacım buydu.

Cüneyt Özdemir'in programına katıldığınızda "Ben tarihçi değilim, ama tarihe not bırakmak istiyorum" dediniz.

Elbette, ben bir tarihçi değilim. Ama tarihe not bırakmak istiyorum. Burada olayın tarihçiler tarafından ele alınıp analiz edilmesi için çok erken, daha zaman geçmesi lazım. Benim yaptığım, tarihçilere, "Bakın şunlar oldu. Size ben özünü ortaya koyayım, bunlar oldu. Torunlarımıza, torunlarımızın çocuklarına, "Çocuklar demokrasi tarihimizde şu dönemlerden geçtik" diyebileceğimiz bir bilgiyi ortaya koymak istiyorum.

Bu süreç için Türkiye'nin en karanlık dönemlerinden birisi diyorsunuz. Türkiye, sizin de ifade ettiğiniz gibi darbeler ülkesi, Cumhuriyet tarihi boyunca bir çok darbelere maruz kalmış. Bu süreci bu karanlık dönemler içinde hangi boyutta ve kategoride görüyorsunuz?

28 Şubat darbelerin duvara çarpışıdır.

Demokrasinin duvara çarpması mı?

Darbelerin duvara çarpması. Bu şekilde artık herhangi bir şekilde bir darbenin bundan sonra olmayacağının o sürecin sonucunda ortaya çıkmasıdır.

Darbe olmamasının garantisi var mı Türkiye Cumhuriyeti'nde?

Bundan böyle bir darbe daha olur. Bu toplum bu darbeyi alkışlar, omuzlarında taşır muhalefet etmezse, bu toplum ondan sonra askerin vesayeti altında yaşar. Bu kadar basit. Bundan sonra söylenecek hiçbir laf kalmaz. Dünya, darbeyle işbaşına gelmiş bir iktidarı Türkiye'de yaşatmaz. Kaldırmaz. Yoktur böyle bir şey. Niye bundan önceki darbeler böyle kolay oldu. 27 Mayıs, 500 bin kişi yürüdü Menderes'in arkasından. Üç gün sonra darbe oldu. Bir kişi bile yürümedi. Ondan önce kaç kere darbe oldu. Kimse kafasını çıkarıp da itiraz etmedi.

Elbirliğiyle demokrasinin kafası götürüldü

Yargıya brifing, medyaya brifing. Türkiye'nin en büyük işadamlarının süreçle ilgili olarak renklerini belli etmesi. Demokrasinin bir kara dehlize doğru ilerlemesi. Bu süreci tetikleyen unsurlar ortadan kaldırılabilir miydi? Dur diyebilir miydi birileri? Kim dur demesi gerekirdi?

Demokrasi halledildi 28 Şubat'ta. Elbirliği ile halledildi. Kafası götürüldü. Siyasi partiler, Cumhuriyet Halk Partisi, ANAP, DYP... Kimi sayarsanız sayın. Erbakan-Çiller ikilisine MGK bildirilerinden sonra destek çıkmadı. Medya, "Olmaz böyle şey" diye ayağa kalkmadı. İki tane gazetenin yayınlarından başka. Bu yayınlar da fazla sesini çıkarmadan, korkarak yaptığı yayınlar. İşadamları yeşil sermaye geliyor diye az bağırmadılar. Neydi gelen Yeşil Sermaye. Anadolu Kaplanlarıydı. Anadolu Aslanları geliyordu, İstanbul dükası bundan rahatsız oldu. Onlar da askerin yanında yeraldılar. Hep birlikte. Sezar'ın, "Sen de mi Brütüs?" dediği olay gibi. Demokrasi katledilmiş oldu.

Hoca'yı hiç birimiz anlamadık

Refahyol hükümeti ekonomik olarak başarılıydı. Borsayla ilgili veriler bunu ortaya koyuyor. Siz bu süreç içinde Erbakan Hoca'mıza haksızlık edildiğini düşünüyor musunuz?

Hoca'yı hiç birimiz anlamadık. Anlamak için de çaba harcamadık. Ne asker, ne medya... Hoca'nın amacı bağcıyı dövmek değil, üzüm yemekti. Yani kalkıp da askerle kavga edip, askeri dizçökertip, devleti irtica hukukuna sokmak gibi bir niyeti yoktu. İranlaştırmak istemiyordu. Uyuşmak istiyordu. Uyuşalım, anlaşalım. Ben size kendi derdimi anlatayım, siz bana derdinizi anlatın. Müdahele olmasın, kavga olmasın diye çok çabaladı.  Bunu yaparken de bir iki şeyi de göz ardı etti. Laik kesimi havalara fırlatan konuşmaları durduramadı.

Bu medya aracılığıyla yapılmadı mı peki? O günlerde medya aracılığıyla servis edilen Fadime-Emire-Müslüm haberleri, Şevki Yılmaz kasetleri...

Bu olaylarda Erbakan Hoca çok naif davrandı. Bu küçük nüansları topluma ben anlatabilirim diye düşündü ama, olmadı.

Kavgası Cumhuriyetle değildi diyorsunuz?

Katiyen kavgası Cumhuriyetle değildi. Bu belgeselden sonra açık açık söyleyebilirim. Türkiye Cumhuriyeti'nin yerleşik kuralları içinde siyaset yapabilmek azmiydi. Erbakan Cumhuriyet çocuğuydu. Erbakan, devlete, rejim ve demokrasiye bağlı bir insandı. Hep örnekti. Hiç kimse onu anlayamadı. Mitingler oluyor, yeşil  bayraklar, sakallı insanlar. Ne oluyor diye bakıyor insanlar.

Medyanın ezberleri vardı

Ben medyanın bu süreçteki rolünü irdelemek istiyorum. Biraz demokrasi dışı güçlerin, biraz askerin maşası gibi davrandı medya. Bu süreci toplumu bilgilendirmek, enforme etmek yönünde kullanmadı. Sizin görüşünüz nedir?

Medya o dönemde, üniversiteler, iş çevreleri, laik kesim. Askerle birlikte bir bütündü. Bir bütündük. Orda demokrasi için hayır denir, böyle bir ilke yoktu ki. Asker ne yaparsa doğrudur, politikacı üç kağıtçıdır. Vatanını düşünmez. Ama asker düşünür, bürokrat düşünür. Beraber yaşadık bu dönemi. Benim de içinde olduğum bir süreç. Bizim ezberimiz buydu. Eğitimimiz buydu. Böyle eğitildik. Medya şunu yapmadı. Daha önce demokrasiye çok duyarlıydı da, Erbakan geldiğinde demokrasi katledilince askerin yanında yeralmadı. Medya zaten hep askerin yanındaydı. 27 Mayıs'ta da askerin yanındaydı, 12 Mart'ta da askerin yanındaydı. Biz hep böyleydik. O dönem geçti artık.

Demokrasiden yana tavır koymayan medya yanında Batı Çalışma Grubu çıktı ortaya. Askerin böyle bir faaliyet yapmaması gerektiğini hiç kimse sorgulamadı?

Bu doğruydu çünkü. O felaketi giden Türkiye'yi durdurmak için askerin göreviydi. Böyle algılanıyordu.

Bu algıyı mı yerleştirdi medya topluma?

Bu algıyı biz 1960'dan itibaren yerleştirdik. Cumhuriyet Halk Partisi yerleştirdi, medya yerleştirdi. Burada tek başına medyayı suçlama. Üniversiteyi suçla. Halk Partisi'ni suçla. Diğer partileri suçla.

Büyük bölümümüzün yatacak yeri yok

DYP'nin de dik durmayanlarını suçlamak lazım.

Dik duranlar elbette oldu, onların haklarını yememek lazım. Ama, büyük bölümümüzün yatacak yerimiz yok.

28 Şubat sürecine dahli olan herkes yargılansın diyorsunuz. Medya şakşakçılarını kamuoyu yargılasın diyorsunuz.

İlk başta şu olsun istiyorum ben. Önce bu işi yapanların hesap vermesi lazım. Medyası, şusu busu, arkasından gelir. Çünkü biz 12 Eylül'de medyayı mı yargıladık? 27 Mayıs'ta medyayı mı yargıladık? "Paşam nerdesin" diye yazı yazanları mı yargıladık? 28 Şubat'ta medyanın tepesinde tepinmeye gerek yok. Seyirci, izleyici, okuyucu zaten onu yargılıyor. Problem, öncelikle bunu yapanların hesap vermesi gerekir. Diğerleri elendi, bitti, cezasını buldu zaten. Asker gazeteciler cezalarını buldular.

Erbakan'ı anlamaya çaba harcamadık

Hocamızın vefatının sene-i devriyesi haftasındayız. Siz sağlığında onunla çok görüştünüz. Biraz da hocamızdan bahseder misiniz?

Müthiş nazik bir insandı, hakikaten çok kibardı. Hiçbir zaman karşısındakinin fikirlerinden hiç hoşlanmasa bile, kabalık etmeyen, görüşlerini uzun uzun ikna etmek için uğraşan, bambaşka bir dünyada yaşayan bir insan görürdüm ben Erbakan hocayla görüşürken. Erbakan ile ben uzunca bir süre çalıştım. Kıbrıs belgeselini yaptım ben Erbakan'la, Bu belgeseli yaptım. Erbakan herkesle konuşmayan bir insandı. Benim O'nun söylediklerini çarpıtmayacağından güven duyan bir insandı. Bu bakımdan ben tekrar diyorum, "Biz Erbakan'ı yanlış anladık". Erbakan'ı anlayabilmek için hiç çaba harcamadık. Çok renkli bir politikacısıydı bu ülkenin. Ama biz onun önünü "İrticacıydı, Dinciydi" diyerek kestik.

Başka birisi olsa milyonları sokağa dökerdi

28 Şubat sürecinden sonra arkasından Refah ve Fazilet'in kapatma davası söz konusu oldu. Eğer Erbakan Hoca'mız bir siyasi lider olarak dehasını ortaya koymasaydı bu süreç nasıl yaşanırdı? Bu sancılı süreç kötü mü atlatılırdı?

Refah Partisi ve Fazilet Partisi'nin kapatıldığı o sancılı süreç Erbakan Hoca'nın liderliği söz konusu olmasa çok daha zor atlatılırdı. Milyonlar sokağa dökülürdü. Başka birisi olsa milyonları sokağa dökerdi. Erbakan bu olaylar sırasında herkesi içerde tuttu. Bu onun siyasi liderlik karizmasının ve dehasının göstergesidir. Bir iki tane gösteri oldu. Yoksa, 500 bin kişi Konya'dan yürümeye başlayıp, Ankara'ya, Ankara'dan da İstanbul'a yürüseydi, birbirine girerdi Türkiye.

Etiketler : #Milli   #Gazete'ye   #konuşan   #Birand:   #Erbakan   #rejime   #bağlı   #biriydi   
YORUMLAR
  • mustafa yusufoğlu   06-03-2012 09:13

    esselamu aleykum değerli kardeşlerim öncelikle şunu belirteyim. ben milli görüş camiasına mensup birisi olarak bu yazıdan dolayı milli gazeteyi kınıyorum. çünkü bir insanın fikri islama karşı vede zamanında size karşı ne tür oyunlar oynamış birisinin ağzına bakarak onun sözleriyle lideri anlatmak yanlış bir davranıştır. aynı zamanda bu yazıyı yayınlayan bu yazıda bir kesim insana Erbakan hocayı yanlış anladınız diyor ama sanırım yanlış anlayan bu yazıyı yayınlayanlar. yada anladıkları halde başka insanlara farklı aksettirmek istiyorlar. ben zihinleri okuyamam ama bana göre yanlış bir davranış. diğer bir söylemimde milli görüş camiasını hiç dinlemeden anlamadan eleştirenlere. arkadaşlar benim ne sistemle ne ülkeyle bir derdim yoktu. şeriat olsun derdim ama içeriğini bilmezdim sadece olsun derdim. beni kur'an la buluşturan olaylara kur'an la bakmı sağlayan tabiki Allah ama bu camia buna vesile oldu. bu sistemle olmayacağı İslami bir sistemin kurulması gerektiğini ben bu camianın içinde algıladım. bunları laf olsun diye söylemiyorum. İslama göre nasıl bir ekonomik model olması gerektiği. nasıl bir anayasa olması gerektiği. silahın ve gücün İslamla nasıl adalet aracına dönüştüğünü küffarın elimde nasıl zulüm aracı olduğunu. İslam kardeşliğinin İslam birliğinin ne demek olduğunu. Cihad kavramının ne olduğu mazlumun yanında olmak gerektiği zalime karşı durmak gerektiğini ben bu camia içinde öğrendim. her şey den öte bu camia da benim hayatımı Kur'an -ı Kerim'e göre ikame etmem gerektiği kuranı okumak için değilde yaşamak için okumam gerektiğini ve kur'an-ı okurken kendi fikrimi bulmak için yada doğrulamak için okuyamayacağımı kur'an-a aykırı ise her şeyden vazgeçip Allah'ın istediği gibi yaşamam gerektiğini öğrendim. şimdi arkadaşlar beni en çok yaralayan herhangi parti yada sisteme bakarak milli görüş camiasının yargılanması oluyor. oturun savunduğu sistemi yada sisteme karşı bakışını bir öğrenin. sistemi kabul etmeyi sisteme empoze mi ediyor yoksa yetiştirdiği insanlar sisteme karşı mı oluyor?? yoksa sistemi mi savunuyor. aslında sorun bu değil sistemin içinde görev alan birisi sistemi kabul etmiş onu savunmuş mu oluyor buna bakmak gerekir. şimdi yanlış yapılmıştır hatalar vardır bunu demiyorum. önce sistemin içinde yer almak onu kabul etmek onun savunduğu sistemi savunmak mı oluyor. eğer böyle ise Hz.Yusuf hazinelerin başına geçtiğinde nasıl bir sistem vardı ve ülkede nasıl bir yaşam vardı. tabi ki Hz. Yusuf eğilmedi Allah'ın yardımı ile hükmetti. Ama yinede sistemi de krala rab diye tapıldığını da biliyoruz. o zaman sorun dik durup Allah'ın razı olacağı şekilde yönetmek yani benim kur'an dan anladığıma göre orada görev almak değil görev aldığında kur'ana göre yönetmek. şimdi o zaman insanı değerlendirirken sistemin içinde bulunuyor diye değilde kur'ana göre yönetmiyor yada onun istediği sistemi getirmiyor diye bakmak lazım ki? tabi bunu dışarıdan(başkasının dediği ile yada diğer benzer hareketlere bakarak) bakarak anlayamaz onun için kendi ağzından dinlemek gerekir. şimdi benim sizden ricam bizimle konuşmadan bizi dinlemeden yada yanlış yaptığımızı gördüğünüz yerde önce bizi gelip uyarmadan ve neyi neye göre yanlış yaptığımız konunda bizi uyarmadan bizi böyle yargılamayın. kendi aranızda eleştirerek değil bizzat bizi uyararak. bir kardeşini uyardığı gibi. bir de kimse bizim sistemi savunduğumuzu insanlara bunu anlattığımızı söylemesin çünkü ben de benim camiamda ne laik sistemi ne kominist sistemi nede insan oğlunun kendi iyisini yapacağım zannıyla yazdığı sistemleri ne kabul ediyor nede insanlara kabul etmesini söylüyoruz. savunduğumuz tek sistem tek devlet modeli İslam devleti ve İslami bir sistemdir. savunduğumuz ve gönülden istediğimiz anayasa modelide kur'ani anayasadır. düşüncemi istediğim gibi yazıya dökemiyorum yanlış ve rabbimin razı olmayacağı bir şey yazmışsam (Rabbim bilmeden yaptıklarımızdan dolayı beni ve mü'minleri sorumlu tutma.) arkadaşlar sizden ricam şu oy verin demiyorum eleştirmeyin demiyorum. kur'ana göre her zaman eleştirmek zorundayız zaten ama şunu bilin biz laik sistemi kabul etmiyor ve İslami bir toplum ve İslami bir anayasa istiyoruz. bu her yerde açıkça söylenmiyor tabi ki çünkü olay söylemden daha ziyade eylemdir. Rabbim bizi doğru yola ilet razı olacağın yola nimet verdiklerinin yoluna. gazaba uğrayan ve sapıtmışların; senin hükümlerini kendilerine göre değiştirip anladıkları halde anlamak istedikleri gibi anlamış numarasına yatanların yoluna değil. yanlız ve yalnız razı olacağın yola ilet. ve bu yolda ayağımızı sabit kıl...

  • TAHA ERBAKANİ   04-03-2012 21:42

    NEREDESİN BASİRET FERASET... müslüman askerle,polisle müslüman halkı bir birine kırdırmak mı rejime karşı duruş göstermek.Acaba yorum yazan büyük mücahidlerden hangisi ne bedel ödedi? 4 kez partisi kapatılan kimdi? asılmak üzere uzun adaya götürülen hangi şahıslardı? 40 yıllık siyasi hayatının 25 yılı siyasi yasakla geçen kimdi? ev hapsine atılan ve çeçenistana gönderdigi trilyondan dolayı borcu çocuğunun üzerine kalan siz sevgili parti karşıtlarımıydı? çoğunuz AKP nin dümen suyuna girmedinizmi? sahi siz sohbetten başka ne yaptınız türkiyede ve islam aleminde? siz para topladınız HİDAYET REHBERİ HOCAMIZ ek kaynak üretti? islam ortak pazarı,islam dinarı ,islam birligi(D-8)faizsiz bankacılık sizinmi eseriniz? BANA PROJENİZİ SÖYLEYİN SİZE NERDE YÜZDÜGÜNÜZÜ SÖYLEYEYİM.(hadis:"KİMİN ARKASINDA 100 KİŞİ NAMAZ KILARSA O CENNETTEDİR)Bakınız< 3-5 milyonluk cenaze namazına...

  • Uğur Berk   03-03-2012 17:58

    Aynı gazeteci kanaltürk'e yaptığı konuşmada Erbakan için "korktu" demişti. Milli Görüşçülere tavsiyem: adam gibi kişilerle röportaj yapsınlar.

  • Abdullah Furkan   03-03-2012 14:41

    bir hakikat, herhalde ancak ona yakışmayan birisinin ağzından ancak böyle söylenebilirdi. zaten 29 ekim bayramlarını Cumhuriyet Fazilettir pankartları ile kutlayan (o dönemin siyasi partisidir fazilet)zihniyetin devletci yapısı açıktır. Erbakanın vidolarda var 12 eylül savunmasına bir bakın. tamamen kitleleri devletle sistemle barışık tutmaya çalışan bir itiraftır. Aynı şekilde Refahın kapatıldığındaki açıklaması da öyle... Refah kapandığında deseydi, "artık sözün bittiği yerdeyiz, biz cemaatleşiyor ve mücadelemizi toplumsal çlışmalara indiriyoruz. Artık yerüstünde olmayacağız" bakın neler olurdu...

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN