Provokatör papaz, Kur'an yakmaktan vazgeçti

11 Eylül'de Kur'an-ı Kerim'in kopyasını yakacağını açıklayan rahip, planından vazgeçtiğini söyledi. ABD'li papaz Terry Jones, gazetecilere yaptığı açıklamada, Dünya Ticaret Merkezi İkiz Gökdelenleri'nin bulunduğu, "Sıfır Noktası'' olarak adlandırılan bölge yakınında inşa edilmesi planlanan caminin başka bir yerde yapılması sözünü aldıktan sonra planından vazgeçtiğini belirtti.

10-09-2010


11 Eylül'de Kur'an-ı Kerim'in kopyasını yakacağını açıklayan rahip, planından vazgeçtiğini söyledi. ABD'li papaz Terry Jones, gazetecilere yaptığı açıklamada, Dünya Ticaret Merkezi İkiz Gökdelenleri'nin bulunduğu, "Sıfır Noktası'' olarak adlandırılan bölge yakınında inşa edilmesi planlanan caminin başka bir yerde yapılması sözünü aldıktan sonra planından vazgeçtiğini belirtti.

11 Eylül saldırısının yıldönümünde Kur'an yakma girişimi başlatacağını açıklayan papazı planından vazgeçirmek için dünya çapında seferberlik başlatılmıştı.

ABD Dışişleri Bakanlığı da, Kur'an-ı Kerim yakma planını protesto gösterilerine karşı tüm dünyadaki vatandaşlarını uyarmıştı. ABD Başkanı Barack Obama da basına yaptığı açıklamada planının gerçekleşmesi halinde El Kaide'nin güçleneceğini ve intihar saldırılarının artacağını söyleyerek papaza uyarıda bulunmuştu. İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague provokasyonu Müslümanlara ve dini özgürlüklere saygı duyan herkese hakaret olarak gördüğünü söyledi.

Interpol de yaptığı uyarıda girişimin gerçekleşmesi halinde masum insanların zarar göreceği olayların gerçekleşebileceğini duyurmuştu. Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, insanları Kur'an-ı Kerim'i yakmak yerine okumaya davet etti. Blair yayımladığı açıklamada, Jones'u bu projesinden vazgeçmeye çağırmıştı. Planın sahibi köktendinci Hıristiyan grubun internet sitesine erişim de, host şirketi tarafından kapatıldı.

BM yetkilileri de kampanyanın gerçekleşmesi halinde Afganistan'da artacak şiddet olaylarının seçimin ertelenmesine sebep olabileceğini belirtmişti.

Irak Başbakanı Nuri el Maliki de provokasyonun ülkede şiddeti arttıracağını söylerken, eski Başbakan Iyad Allavi, ülke çapında kampanya başlattı. Fransa Endonezya, Hindistan ve Bahreyn de Kur'an yakma kampanyasını sert şekilde kınadı.

(Kaynak: Zaman)

Etiketler : #Provokatör   #papaz   #   #Kur'an   #yakmaktan   #vazgeçti   
YORUMLAR
  • Fereç Hüdür   11-09-2010 07:37

    KURAN İSLAMINI ANLAMADAN İSLAM DİNİNİ DIŞLAMAK Bugün kendilerine Müslüman deyip aslında Kuran dışında oluşturulmuş uydurma hadis rivayetlerini din olarak benimseyen kimseleri konu ederek Kuran’ı kötülemek cahilliktir. Bugün için İnsanlığın tek barış umudu Kuran’dır. Uydurma hadis rivayetlerinden oluşmuş inançlardan ve bu hadis rivayetleri bağlılarının yaptıklarında ve yaptıkları iddia edilen olaylardan Kuran inancı sorumlu tutulamaz. Uydurma hadis rivayetleri inancına bağlı kimselerin ellerindeki dini öğretiler ile Kendilerine Hıristiyan veya Musevi diyen kimselerin ellerinde ki öğretiler çelişkili ve çifte standartladır. İsteyen her kimse bu öğretilerden kolaylıkla barış ortamı üretebileceği gibi savaş ortamı da üretebilir. Şöyle ki: HADİS RİVAYETLERİNDEN ÖRNEK: - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm ) buyurdular ki: “Kim gazve yapmadan ve gaza yapmayı temenni etmeden ölürse nifaktan bir şube üzerine ölmüş olur.” (K.S. 1029 C.5 S.70 Akçağ, alıntısı, Müslim, İmâret 158,(1910); Ebû Dâvud, Cihâd 18, (2502); Nesâi, Cihad 2,(6,8). ) - Ebu’n-Nadr merhum Abdullah İbnu Ebi Evfâ (radıyallahu anh)’dan naklen anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) düşmanla karşılaştığı günlerden birinde, güneşin meyletmesini bekledi. Sonra kalkıp yanındakilere şöyle dedi: “Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin, Allah’tan afiyet dileyin. Ancak karşılaşacak olursanız sabredin, bilin ki cennet kılıçların gölgesindedir. ................... (K.S. 1031 C.5 S.71 Akçağ, alıntıları, Buhâri, Cihâd 156,22,32,112, Temenni 8 ; Müslim, Cihâd 20,(1742), Ebû Dâvud, Cihâd 98,(2631). ) - Bize Ebû İshâk, Mûsa İbn Ukbe’den, Umer ibn Ubeydullah’ın himâyesinde olan Ebu’n-Nadr Sâlim’den tahdis etti. Bu Ebn’n Nadr,efendisi Umer’in kâtibi idi. Ebu’n-Nadr şöyle dedi:Abdullah ibn Ebi Evfâ (R), efendisi ve kureyş ileri gelenlerinden olan Umer ibnu Ubeydullah’a bir mektûb yazdı da bu mektûbu ben okudum. Bu mektûbun içinde Rasûlullah (S)’ın: (Ey insanlar!) Düşmanla karşılaşmak (harbetmek) temenni etmeyiniz! Fakat Allah’tan harb felâketinden selâmette kılmasını isteyiniz” buyurduğu hadisi vardı. (Buhâri, Kitâbu’t-Temenni 12 C.15 S.7090 Ötüken 1989. ) Görüldüğü gibi rivayetler çelişkili olup, işlerine geldiği gibi uydurmuşlardır. Birinci rivayette savaş temennisi mecburi tutulmuşken, diğer iki rivayette tam tersi olarak, savaş temennisi kaçınılması gereken bir husus olarak tahdis edilmiştir. YENİ AHİT İNCİL (MÜJDE) KİTABINDAN ÖRNEK: Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Barış değil, kılıç getirmeye geldim. Matta 10:34 Yeryüzüne barış getirmeye mi geldiğimi sanıyorsunuz? Size hayır diyorum, ayrılık getirmeye geldim. Luka 12:51 Beni kral olarak istemeyen o düşmanlarıma gelince, onları buraya getirin ve gözümün önünde kılıçtan geçirin!`” Luka 19:27 Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek. Matta 5:9 Mümkünse, elinizden geldiğince herkesle barış içinde yaşayın. Romalılar 12:18 ESKİ AHİT (Tevrat, Zebur… ) KİTABINDAN ÖRNEK Yetkin adamı gözle, doğru adama bak, Çünkü yarınlar barışseverindir. Mezmurlar 37:37 Fazla kaldım Barıştan nefret edenler arasında. Mezmurlar 120:6 Kötülük tasarlayanın yüreği hileci, Barışı öğütleyenin yüreğiyse sevinçlidir. S. Özdeyişleri 12:20 Bütün dünya esenlik ve barış içinde Sevinçle haykırıyor. Yeşaya 14:7 Şimdi git, Amalekliler`e saldır. Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür.” 1. Samuel 15:3 Tanrınız RAB bu ulusları elinize teslim ettiğinde, onları bozguna uğrattığınızda, tümünü yok etmelisiniz. Bu uluslarla antlaşma yapmayacaksınız, onlara acımayacaksınız. Yasa'nın Tekrarı 7:2 Bu konuda daha birçok şey yazmak mümkündür, tarih bu kesimlerin hem kendi aralarında hem de bir birlerine karşı yaptıkları savaşlarla doludur. Son olarak bunun en açık örneği birinci ve ikinci dünya savaşlarıdır. Kuran’dan bahsederken Kuran’ın öğrettiği İslam dinini iyi anlamak lazım. Aksi takdirde Kuran karşıtı olan şahıslar haksız duruma düşmekten kendilerini kurtaramazlar. KÛR’AN ESASLI İSLÂM BARIŞ DİNİDİR Kuran’a göre bakacak olursak, İslam’da hiçbir zulüm korunmamıştır, zira Allah zalimleri sevmez. Suç işleyen ceza görmeye hak kazanmıştır. Velev ki, bir mümin, bir kâfire zulmetmiş olsun, durum değişmez. Allah’ın hükmüne göre adalet isteyen muhakkak ki, hakkını almaya hak kazanmıştır. Bu insanın, zengin, fakir, hür veya köle, Müslüman veya gayri Müslim olması durumu değiştirmez. Bu konularla ilgili olarak Kuran’dan mealen: - Biz sana Kitâbı hak ile indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği biçimde hüküm veresin; hâinlerin savunucusu olma! 4/105 - Allah size emânetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah, işiten, görendir. 4/58 Görüldüğü gibi adalet tüm insanlar içindir. Kuran’da belirtildiğine göre Kitâb ehlinden bazı kimseler, bizim, bizim dışımızda olan ümmilere karşı bir sorumluluğumuz yoktur. Onlara ne istersek yaparız demişlerdi. Allah bu düşünceyi red etmekte, dolayısıyla bize de bizim dışımızda olanlara karşı sorumlu olduğumuzu, onlara herhangi bir haksızlık yapmamamızı bildirmektedir. Kuran’dan mealen: - Kitâb ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle emânet bıraksan, onu sana öder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar versen, devamlı olarak başına dikilmeden onu sana ödemez. “Ümmilere karşı bize sorumluluk yoktur.” dedikleri için böyle yapıyorlar ve Allah’a karşı bile bile yalan söylüyorlar. 3/75 İslam dinine göre, Müslüman olsun veya olmasın hiç kimseye hiçbir şekilde haksız yere saldırı olmaz. Hiçbir Müslüman, Müslüman olmayan bir kimseye haksız yere saldırarak, canına, malına, ailesine zarar veremez. göz önünde bulundurulması gereken olay, Müslüman olmayan kimsenin, ilk önce saldırıp saldırmadığıdır. Saldırmamışsa, hiç kimse ona sırf inancından dolayı veya maddi varlık sahibi olmasından dolayı saldıramaz. Bir kimse saldırıp ta haksız yere ona zarar vermişse ve zarar gören veya zarar görenin yakınları affetmeyip davacı iseler, saldıran, kısas olarak verdiği zarar kadar ceza görmeye hak kazanır. Savaşta dahi, Müslümanlar kendilerine savaş açmamış olanlara savaş açamazlar. Bundan dolayı, İslam dinine kılıç dinidir diyenler, derin bir yanılgı ve haksızlık içindedirler. İslam dinine göre, insan dünyada bir imtihan içerisindedir ve bu imtihanı sürdüğü müddetçe, doğruyu bulması için kendisinden aklını kullanması suretiyle mevcut imkanlardan istifade ederek hakikati bulmaya çalışması ve bulduğunda da kabul ederek, bu hakikatin gösterdiği doğru yolda gitmek suretiyle gereğini güzel bir şekilde yerine getirmesi onun görevidir. Bundan dolayı, İslam dininde iman ve iyi amel çok önemli iki olaydır.Bir insanın aklını kullanabilmesi için, malının ve çoluk çocuğunun saldırıya uğraması ve saldırıya uğrayamayacağından emin olması çok önemlidir. İslam'a göre, bir kimse Müslüman olmuyor diye, inancından dolayı saldırıya uğrayamaz, inancını değiştirmesi konusunda zorlanamaz. Müslümanların tam olarak hakim oldukları coğrafyada, canından, malından emin olarak inancını yaşaya bilir. Ne zaman ki, yeryüzünde bozgunculuk yapar, saldırıda bulunursa cezaya müstahak olur. Cezadan önce yakalanmamış veya yenilmemiş olmasına rağmen ıslâh olmuşsa veya yakalanmasına rağmen öldürmede ve yaralamada zarar görenler tarafından af edilmişse, kendisine hiç ceza uygulanmaz. Kısasın uygulanmasında, haksızlığa uğrayanın hakkını talep etmesi veya suçlunun ceza görmesi inancına bağlı değildir. İslam hukukunda bu konuda fark gözetilmez. Bir kimsenin Müslüman olup, olmaması durumu değiştirmez. Bu hususla ilgili olarak, Kuran’dan mealen: - Allah ve elçisiyle savaşanların ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası: (ya) öldürülmeleri, ya asılmaları, ya ellerinin, ayaklarının çapraz kesilmesi veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onların dünyada çekecekleri rezilliktir. Âhirette ise onlara büyük azab vardır. 5/33 - Ancak sizin onları ele geçirmenizden önce tevbe edenler, bundan müstesnadır. Zira biliniz ki Allah, çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. 5/34 Görüldüğü gibi, Kuran’a göre bir insanın ceza görmesi için bir suç işlemesi ve yakalanmadan önce tövbe etmemiş olması gerekir. Allah’a ve peygambere, dolayısıyla Müslümanlara savaş açanlar konusunda Kuran’dan mealen: - Eğer antlaşma yaptıktan sonra antlarını bozarlarsa ve dininize sataşırlarsa, o küfür önderleriyle hemen savaşın. Çünkü antları yoktur; böylece (saldırıdan) vazgeçerler. 9/12 - Antlarını bozan, resulü (Mekke’den) çıkarmağa yeltenen ve ilk önce kendileri siz(inle savaş)a başlamış olan bir kavimle savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer gerçekten mümin kişiler iseniz, kendisinden korkmanıza en lâyık olan Allah’tır. 9/3 Savaş için, ilk saldırının kâfirlerden gelmesi gerekir. İlk saldıranlar kendileri olmasına rağmen barışa yanaşırlarsa, Allah barış yapmayı emretmektedir. Kuran’dan mealen: - Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sende ona yanaş ve Allah’a tevekkül et, çünkü O, işitendir, bilendir. 8/61 Eğer, Müslüman olmayanlar, Müslümanların dinine, malına, canına saldırmaktan vaz geçerlerse, barışa yanaşırlarsa onlarla barış yapılır. Bir kısmı da vardır ki, savaş konusunda tarafsız olup, ne kendi kavimlerine, ne de Müslümanlara saldırmak istememektedirler. Bu kimselere de Müslümanlar savaş açmazlar. Kuran’dan mealen: - Ancak aranızda anlaşma bulunan bir topluma sığınanlar yahut ne sizinle ne de kendi toplumlarıyla savaşmak (istemediklerin)den yürekleri sıkılarak size gelenler hariç. Allah dileseydi, onları sizin başınıza musallat ederdi, sizinle savaşırlardı. O halde onlar, sizden uzak durular, sizinle savaşmazlar ve sizinle barış içinde yaşamak isterlerse, Allah size onlara saldırmak için bir yol vermemiştir. 4/90 -Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan menetmez. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. 60/8 - Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselerle dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır. 60/9 İslam dininde eman dileyen müşrik kimselere de, saldırı olamadığı gibi, kendilerine, güvenlikleri konusunda yardım edilir. Kuran’dan mealen: - Ve eğer ortak koşanlardan biri eman dileyip yanına gelmek isterse, onu yanına al ki, Allah’ın sözünü işitsin sonra onu güven içinde bulunacağı yere ulaştır. Böyle (yap), çünkü onlar bilmez bir topluluktur. 9/6 Ayrıca saldırıya uğramış olsalar dahi, Allah, Müslümanlara savaşta aşırı gitmemelerini emretmiştir. Kuran’dan mealen: - Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın; fakat haksız yere saldırmayın, çünkü Allah haksız yere saldıranları sevmez. 2/190 - Haram ayı, haram aya karşılıktır. Hürmetler karşılıklıdır. Kim size saldırırsa, onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın; Allah’tan korkun, bilin ki Allah muttakilerle (sakınanlarla) beraberdir. 2/194 İslam dininde savaş ortamında bile barışa teşvik edilir. Saldırganlara, saldırılarından vaz geçmemeleri çağrısında bulunulur. Kuran’dan mealen: - İnkâr edenlere eğer, (savaştan) vazgeçerlerse, geçmişlerinin bağışlanacağını ve tekrar başlarlarsa evvelkilerin hükmünün uygulanacağını söyle. 8/38 Buna rağmen savaşta ısrar ederlerse, Müslümanlar da kendilerine yapılan saldırıları önlemek, inançlarını hür olarak yaşamak için Allah’ın dinine yapılan tüm saldırıları engellemeye çaba gösterirler. Bu arada amaçlarından taviz vermeden, barış yolunu da açık tutarlar. Kuran’dan mealen: - Fitne kalmayınca ve din tamâmen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Eğer vaz geçerlerse muhakkak ki Allah yaptıklarını görmektedir. 8/39 - Eğer dönerlerse, bilin ki Allah sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır! 8/40 İslam dininde hiç kimseye haksız yere saldırmak kabul edilmemiştir. bundan dolayı, Müslüman olmayan bir kimseye Müslüman olmuyor diye değil savaş açmak, baskı yapmak, yani zorlamada bulunmak dahi kabul edilemez. Her insan kendi inancını yaşayabilir, fakat şu da bilinmelidir ki, inanç yeryüzünde fitne çıkarmakta değildir. Yani bir kimse çıkıp ta benim inancım insanlara afyon satmaktır veya insanların mallarını haksız yere almaktır diyerek başkalarına zarar veremeyeceği gibi, nasıl ki kendisine haksız yere kimse saldırmıyorsa, o da hiçbir şekilde yer yüzünde haksız bir zorba olarak saldırıda bulunamaz. Aksi takdirde cezayı hak eder. İnanca baskı yapılamayacağı ile ilgili olarak, Kuran’dan mealen: - Dinde zorlama yoktur. Doğruluk, sapıklıktan seçilip belli olmuştur. Kim tâğût’u reddedip, Allah’a inanırsa, muhakkak ki o, kopmayan, sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir. 2/256 Bir işte veya bir olayda hareket noktası çok önemlidir. İslam dininde inançla ilgili olarak, peygambere verilen yetki tebliğ yani duyurmaktır. Bu konuda peygambere hesap sormak yetkisi verilmemiştir. İnanç ve farzlarla ilgili amel konusun da hesap sormak Allah’a aittir. Kuran’dan mealen: - İyi bilin ki Allah’ın cezası çetindir ve Allah bağışlayıcı, esirgeyicidir. 5/98 - Resule düşen, sadece duyurmaktır. Allah, neyi gizleyip neyi açığa vurduğunuzu bilir. 5/99 - Onlara va’dettiklerimizin bir kısmını sana göstersek de, seni (bundan önce) vefat ettirsek de sana düşen, duyurmaktır. Hesap görmek de bize düşer. 13/40 Görüldüğü gibi, İslam dininde haksız yere saldırı ve zulüm yoktur. İnsanlara iyilikleri için tebliğ yapılır, fakat ister kabul ederler veya etmezler, kabul etmemeleri halinde onlardan hesap sormak ancak Allah’a aittir. Bütün bunlara rağmen, bir kimse Müslüman olsun veya olmasın, başkalarına haksızca saldırıp zulmederse! Kuran’dan mealen: - Kötülüğün cezâsı, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, bağışlarsa onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zâlimleri sevmez. 42/40 - Kim zulme uğradıktan sonra kendini savunursa böyle hareket edenlerin aleyhine bir yol yoktur. 42/41 - Ancak şunların aleyhine yol vardır ki, insanlara zulmeder ve yeryüzünde haksız yere saldırırlar. (İşte bunlar kınanırlar ve) öylelerine acı bir azab vardır. 42/42 - Fakat kim sabreder, (kendisine yapılan kötülüğü) affederse, şüphesiz bu, çok önemli işlerden biridir. 42/43 Herhangi bir nefsi katletmemiş veya yer yüzünde fesat çıkarmamış bir kimseyi katleden kimse, İslam dinine göre büyük bir suç işlemiş olur. Müslüman olmayan bir kimse bir Müslüman’ı bu şekilde katledemeyeceği gibi, inanca baskı yapılmasını dahi kabul etmeyen Allah, hiç bir Müslüman’a, Müslüman olmayan bir kimseyi haksız yere katletme yetkisi vermez. Haksız yere saldırı İslâm dinide büyük bir suçtur. Kuran’dan mealen: - Bundan dolayı İsrâil oğullarına şöyle yazdık: Kim, bir nefsi katletmemiş, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir nefsi katlederse, sanki bütün insanları katletmiş gibidir. Kim de onu(n hayatını kurtarmak suretiyle) yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur. Andolsun elçilerimiz onlara açık delillerle geldiler, ama bundan sonra da onlardan çoğu, yine yer yüzünde isrâf etmekte (aşırı gitmekte) dirler. 5/23 İslam dininde kısas gereken hallerde, zarar görenler affa teşvik edilmekle beraber, zarar görenlerin davacı olmaları halinde kısas uygulanır. Bu husus adaletin gereği olduğu gibi, ceza görme korkusu da suçtan caydırıcı bir etkendir. Kısas sistemi cana can, göze göz, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşı yaradır. İslam dinide, devletin hapishaneler kurmak suretiyle, suç işleyenleri cezalandırması ön görülmemiştir. Hapishaneler kurmak, hem devlete hem de halka yük getiren bir sistem olduğu gibi, kısastaki suç, ceza denkliğini ihtiva etmez. Ayrıca suçların yaygınlaştığı zamanlarda, hapishanelerde büyük yığılmalar olduğu gibi, disiplinin sağlanamadığı hallerde hapishane içerisinde çeşitli suçların işlenmesine neden olmaktadır. Hapishane sistemini yığılmalar nedeniyle taşıyamayan yöneticiler, zarar görenlerin rızası hilafına, suçluları af edip hapishanelerden tahliye edebilmektedirler. Bu da intikam duygularının ve hareketlerinin toplum içerisinde yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Kısas konusunda Kuran’dan mealen: - Onda (Tevrat’ta) onlara: cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılık kısas (ödeşme) yazdık. Kim bunu bağışlar (kısas hakkından vazgeçer)se o kendisi için kefâret olur. Ve kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte zâlimler onlardır. 5/45 Faillerin şahıs olarak kesin belli olduğu münferit olaylarda, kısasa dahil suç işleyen bizzat verdiği zar kadar ceza görür. Fakat öyle olaylar vardır ki, bir topluluk tarafından başka bir topluluğa karşı işlenmiş olabilir. Bu iki topluluk, Mümin iki toplulukta olabilir. Örneğin, iki Mümin aşiret veya kabile gibi. Bu konuda Kuran’dan mealen: - Eğer müminlerden iki grup vuruşurlarsa onların arasını düzeltin; şâyet biri ötekine (barışa yanaşmayıp) saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla vuruşun. (Allah’ın buyruğuna) dönerse artık adâletle onların arasını düzeltin ve (her hususta) âdil olun, Allah, adâlet(le hareket) edenleri sever. 49/9 - Muhakkak müminler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki size rahmet edilsin. 49/10 Zarar veren topluluk tek bir fert gibi sayılarak, zarar görenler tarafından veya katl olma olayı olmuşsa katl olunanın akrabaları tarafından af edilmemişse, kısas uygulanır. Kısas uygulanırken yine denklik gözetilir. Kur’an’dan mealen: - Eğer bir ceza ile mukabele edecek olursanız size reva görülen cezanın misli ile ceza verin. Eğer sabrederseniz bu, tahammül edenler için daha hayırlıdır. 16/126 Yukarıda meali yazılı âyet her çeşit kısas cezası için genel hükümdür. Toplumsal olaylarda, katletme konusunda suçlu toplumun tek bir şahısmış gibi dikkate alınarak verdiği zarar kadar cezalandırılması. Kuran’dan mealen: - Ey iman edenler, katletmede kısas size farz kılındı. Hürre karşılık hür, köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın. Ama kim kardeşi tarafından affedilirse, o zaman (affedenin örfe göre) uygun olanı yapma(sı uygun diyeti istemesi, affedilenin de) güzelce onu ödeme(si) gerekir. Bu, Rabb’iniz tarafından bir hafifletme ve rahmettir. Kim bundan sonra da saldırıya kalkarsa artık onun için acı bir azap vardır. 2/178 - Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (suç işlemekten) sakınırsınız. 2/179 Görüldüğü gibi, kısasta af etmek teşvik edilmiştir, fakat garanti edilmeyerek zarar görenin hakkı korunmuş ve suçtan caydırıcı bir adalet olması sağlanmıştır. İslam dini barışçı ve affı teşvik eden bir dindir. Hiç kimseye haksız yere saldırıyı kabul etmez. Ve mümin dahi olsalar haksızlık edenleri korumaz. Mümin olmayan bir kimse, bir müddet sonra mümin olabileceği gibi, kendisi mümin olmasa bile nesiller sonra dahi onun soyundan gelen kimseler mümin olabilirler. Mümin olan bir kimsede bir müddet sonra kafir olabilir. Dünya hayatında insanlar imtihan şartları içerisinde düşünülür, kendilerine düşünme fırsatı verilir. Mallarına, canlarına haksız saldırı İslam dininde tasvip edilmediği gibi. İslam dışı inançlara baskıyı da İslam dini tasvip etmez. Fereç Hüdür

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN