“Resulullah’ın Örnekliğinde Kur’an Ahlâkı'' panelinden notlar (VİDEO-HABER)

İlmî ve Kültürel Araştırmalar Vakfı-İLKAV’da yıllardır süregelen siyer panelleri kapsamında “Resulullah’ın Örnekliğinde Kur’an Ahlâkı “ konulu panel İLKAV konferans salonunda gerçekleştirildi.

24-04-2019


Panelin yöneticiliğini Uğur Taşyürek yaparken konuşmacılar Prof.Dr.Celalettin Vatandaş ve Ahmed Kalkanidi. Panelin açılışı, konu ile ilgili âyet ve mealleri okuyan M. Furkan Ak tarafından yapıldı. Panelde konuşmacılar Resul’ün örnekliğinin önce ahlâkî düzeyde var olduğunu, Kur’an’ın ahlâkın temeli olduğunu, ahlâk-iman, ahlâk-tevhid, bilgi-ahlâk-amel ilişkilerine teori ve pratik olarak değindiler. Ahlâkımızı düzeltmeden davetimizde, Rabbimizin bize rahmet etmeyeceği, tâğûtları reddetmekle mükellef Müslümanların tâğûtun sadece hukûkî, siyâsî boyutunu değil, ahlâkî cihetini de reddetmek ve destekten de uzak durulması gerektiğini ifade ettiler.
 
Büyük bir ilgi ile takip edilen panelde  alınan özet mahiyetindeki notlar aşağıda sunulmuştur. 
 
Ahmed Kalkan:
 
Ahlâkın anlatılmasından ziyade yaşanması gerekir. Ahlâkı hayatımız ile anlatırsak başka bir ifadeye gerek kalmaz. 
Rehberimiz olan Allah Resûl’u fıtrî ahlâkın zirvesine çıktı ve inen ilk surelerde de Allah Resûlü’nün (s.a.v) ahlâkı övüldü. Hz. Muhammed’in ümmeti olduk fakat ahlâkını uygulayamadık. Malezya ve Endonezya’daki Müslümanlar ahlâklı Müslüman tüccarların eli ile Müslüman oldular fakat günümüzde bir arada bulunduğumuz Avrupa’da insanlar bizlere bakarak İslâm’a ısınmıyorlar. Burada Hz. Muhammed’in ahlâkını üstlenemememizin de etkisi bulunuyor. 
İnsanlara İslâm’ı anlatırken hayatı ile örnek gösterebileceğimiz bir kimseyi bulamadık. Toplum bizi önder ve örnek olarak görmüyorsa burada halkın kabahati olduğu kadar bizim de kabahatimiz bulunuyor. Biz Müslümanlar, Hz. Muhammed’in ümmeti olarak toplumda ahlâkımızla parmak ile gösterilmeli idik. 
Müslüman güvenen ve güvenilen demektir. Kendisi her zaman Allah’a güvenir. Çevresindeki insanlar da her zaman Müslümana güven duyar, onun elinden ve dilinden emin olur. Kendimizi sorguladığımızda bu tanıma ne kadar uyuyoruz. Sosyal ilişkilerimizde insanlar bize ne kadar güveniyor. Kendimizi Resûlullah (S) ile kıyaslamalıyız. Mekke’de İslâm düşmanları olan müşrikler ona ne kadar güveniyordu, bugün biz birbirimize ne kadar güveniyoruz. Risalet döneminde Ebu Cehil ve Ebu Süfyan düşmanı olduğu halde paralarını ve değerli eşyalarını getirip Resûlullah’a emanet edebiliyorlardı. 
İslâm düşmanları Allah Resûlu’ne güveniyorken bugün bizler Allah’ın savaş açtığı faiz ile çalışan kurumlara güveniyor fakat Allah ve Resûlu’ne güvenmiyoruz. Emanetlerimizi bankalara veriyor fakat Müslümanlara teslim edemiyoruz. 
Ahlâksız bir kimse olmaz. İnsan ya fıtrî olan İslâm ahlâkı üzerinedir ya da seküler laik vb. bir ahlâk üzerinedir. Bizler yalnız İslâm ahlâkını kabul ettiğimiz için diğer ahlâk çeşitlerini ahlâksız olarak tanımlarız. Herkesin kendine göre bir ahlâkı vardır hırsız ahlâkı, giyim ahlâkı gibi…
Vahiy ile bağlantısı olmayan bir ahlâk varsa buna ahlâk denmez etik vb. kavramlar denir. Hakîkati nasıl Allah’a göre tanımlamamız gerekiyorsa ahlâkı da Allah’a göre tanımlamamız gerekir. 
Allah yeryüzünün tamamının ahlâk yoksunu olmasına, tamamında ahlâkın bozulmasına izin vermez. Toplumları birbiri ile def eder.
Hz. Muhammed’in prensiplerine ters olan bir kişi için güzel ahlâk sahibi olduğunu söyleyemeyiz. Kişilerde iyi huyu Kur’an tanımlar ve belirler. Kur’an ahlâktan bahsederken Kur’an ahlâkı değil Resûlullah’ı öne çıkarmıştır. Kur’an ahlâkın teorisini ortaya koyar, Resûl ise bunların uygulamasını gösterir. Ahlâk yaşayış ile alâkalı olduğu için bir modele ihtiyaç duyar.
İlk inen âyetlerde ahlâk önemli bir yer tutar. Tevhid ve ahlâk Müslüman için önceliklidir. Müslümanların hiçbir devresinde ahlâk es geçilemez. Namaz, Oruç ve içkinin yasaklanması gibi emirler ilerleyen ayetlerde gelmiştir. 
Tevhid ehli olduğunu iddia eden insanda ahlâk problemi varsa gerçek bir tevhidden bahsedilemez. Ahlâksız tevhid, tevhidsiz ahlâk olmaz. 
Nice Müslüman, âyetleri hadisleri gündeme getiriyor, fakat hakaret ederek, sövüp sayarak, tekfir ederek âyet ve hadisleri sunuyorlar. Bu kötü sunumdan dolayı insanlar bu mesajdan uzaklaşıyor, kaçıyor ya da nefret ediyor. 
Kur’an ile buluşmayan bir ahlâk İslam ahlakı değildir. İslâm ahlâkı aynı zamanda bir isyan ahlâkıdır. Zalimlere, tâğûtlara, şirke, küfre karşı bir isyan ahlâkıdır. Biz müslümanların da bu isyan ahlâkını taşımamız gerekir. Eğer böyle bir isyan ahlâkını taşımazsak zalimlere yardımcı oluruz.  Zulme karşı çıkmak mecburiyetindeyiz. Eğer bir zulme karşı çıkılmıyorsa o takdirde ahlâk hakkında konuşamayız. “Dövene elsiz gerekir sövene dilsiz gerek” gibi bir ahlâk olsa olsa tasavvuf ahlâkıdır ya da tahrif edilmiş hristiyan ahlâkıdır. Peygamberler bizlere isyan ahlâkının örneklerini oluştururlar. Fakat bugün, küfre, şirke, zulme karşı sessiz duruluyor, isyan ahlâkının tam tersi uygulanıyor. 
Peygamberler bir yandan tevhidi anlatırken bir yandan da ahlâkı modelleyerek öğretir. Bizler tevhidi gündeme getirirken ahlâklı yaşamayı gündeme getirmiyorsak ahlâkı doğru anlamamışız demektir. 
Müslüman nasıl namazsız olmazsa ahlâksız da olmaz. Ahlâk olmazsa olmaz bir özelliktir müslüman için. Tesettürsüz, oruçsuz, haccın olmadığı dönem vardır ama ilk âyetlerden itibaren ahlâksız dönem yoktur. 
Aslında münafıkların alâmeti tektir o da yalandır. Hadislerde münafıklık alameti olarak gösterilen üç özellik yalana nispet edilebilir. Bu tür bir ahlâk münafıklık ahlâkıdır. Rabbimiz de mesajında münafıkları cehennem ile uyarıyor. 
Ahlâkımızı düzeltmeden davetimizde Rabbimiz bize rahmet etmeyecektir. 
 
Prof.Dr.Celaleddin Vatandaş
 
  • Ahlakın zemini fıtrattır, İnsana doğuştan gelen fıtri özellikler Müslüman olsun, münafık olsun, kafir olsun, herkeste bulunur fakat daha sonra bir kısım fıtri özellikler bozulabilir. Bu fıtri özellikler bozulduğunda da seküler, laik ahlak gibi farklı ahlaklar ortaya çıkar. Buna rağmen her insanda bozulmayan bir fıtri özellikler mevcuttur. Bu yüzden indirilen mesaj ile Nemrut dahil, Firavun dahil bütün insanlar sorumlu tutulmuştur, mesaj ile uyarılmıştır.
  • Ahlak imandan gelir. İnsanın Allah ile, insanın diğer insanlar ile ve insanın kendisi ile ilişkisi imandan gelen ahlak çerçevesinde belirlenir.
  • Ahlak her şeye değer katan bir temeldir. Sahip olunan akademik unvan, sahip olunan statü, şan vb. diğer etiketler ahlak olmadan bir değer taşımaz.
  • Allah Resûl’u tebliğe başladığı dönemde hiç kimse  kendisine sen ahlaksızsın, sen yalan söylüyorsun demedi. Aksine El Emin diyorlardı.
  • Allah Resûlu çevresinde ilk Müslümanlar Müslüman olduktan sonra ahlaki olarak da dönüşüyorlardı. Bu dönüşüm ahlak dönüşümüdür, ahlak uyanışıdır. Müslüman olduklarında ahlak bir parçaları oldu. Resulun ahlakına kimse laf etmezken ,en kötü zamanlarda muhalefet ,etrafındaki sahabeler üzerinden spekilasyon yapamıyordu. Sahabelerin hiçbirisi hakkında müşrikler bu üç kağıtçıdır,bu yolsuzdur gibi suçlamalarda bulunmuyordu.
  • Sakal bırakma,sağ elle yeme, kabak-tirit  yeme, teravih kılma , gibi  ameller, tarihsel süreçte sünnet kategorisine alınırken, doğruyu söylemek ve adaletli olmak, dürüst olmak,emin olmak gibi sıfatlara vurgu literatürümüze fazla giremedi.
  • Tebliğ sürecinde anlatmak sadece yapılması gereken bir tek yol değildir. Sadece bu yöntem içinde bir parçadır. Risalet döneminde Allah Resûlu çevresindeki ilk müslümanlara baktığımızda anlatmaktan daha çok temsili görürüz. Günümüzde de en fazla müslüman insanın barındıran ülkeler olan Endonezya ve Malezya’nın Müslüman olma süreçlerine baktığımızda Müslüman olan ahlaklı tüccarlar ile İslamla tanıştılar. Bu ülkelerdeki insanı etkileyen Müslüman tüccarların ahlaklı olmasıydı.
  • Bizim cenah bir konuyu eksik kavradı. O da Allahın hükümleri ile hükmetmeyenler  kafirlerin ta kendileridir,Maide 44. ayeti ,veya tağutu red ayetlerini sadece hukuki veya siyasi yönü ile ele aldı. Elbette bu gerekli idi ama bir o kadar önemli   tarafı cahiliyenin ahlaki ilkelerini ve bunu destekleyen tavırlara da “Lâ“ denmesi gerekliliği idi. Müslümanlar ahlaki zemin üzerine adaleti tesis etmede başarılı olamadılar.
 
 
Uğur Taşyürek (Panel Yöneticisi)
 
Günümüzde en çok tartışılan ve eksikliğini ağır bir şekilde hissedip mevzi kaybettiğimiz alanlardan birisi adalet ise diğeri de adaletin yeşerebileceği vasatı oluşturan ahlâk kavramıdır. Ahlâkî altyapısı yerleşmemiş insan ve toplum unsurlarının adaleti sağlayabilmesi mümkün değildir. Ahlâkî ölçülerini ve adalet anlayışını kaybetmiş olan Mekke toplumuna İslâm Peygamberinin ilk sunduğu âdil ve emin bir örneklik idi. Tebliğ bunun üzerine inşâ edildi. Maalesef  günümüz toplumuna sunamadığımız budur. 
Neden önce ahlâk? İslâmî kaynaklarda konuların izahına iman bahsiyle başlandığı mâlûmdur. Bu öncelik, diğer amellerin kabulünün ancak iman etmekle mümkün olacağına vurgu içindir. İman mükellefiyeti, akl-ı selim ve ahlâklı insanların taşıyıp sürekli kılabileceği bir iştir.
 
Ahlâk kaynağını Kur’ân’dan alır. Ancak İslâm, ahlâkçı (Moralizm) bir hareket değildir. Kur’ân’da iman-ahlâk ilişkisi, ‘ahlâk’ kavramını merkezi konuma yerleştirmiştir. “Ve sen şüphesiz yüce bir ahlâk üzeresin.”(Kalem 4) âyetiyle, ”Rasûlullah (sa)’ın ”İman itibariyle mü’minlerin en faziletlisi hangisidir?” sorusuna verdiği “Ahlâkı en güzel olandır.”(Ebu Davut) cevabı, Hz. Peygamber’in ahlâkî kemâlini, “Üsve-i Hasene” oluşunu; ”Muhakkak ki O’nun Ahlâkı Kur’ân idi”(İbni Hanbel) hadisi de, Rasûlullah’ın ahlâkının kaynağını gösterir. Peygamberlerin gönderiliş gerekçesi, Allah'a kulluğa, tâğûttan kaçınmaya çağrıdır.(Nahl 36 )
 
Ahlâk, başkalarına ancak ahlâklı olunarak aktarılabilecek değerdir. Yeni hayatları inşa, iyiliği hayata maya kılmak buradan başlar. 
Ahlâk-tevhid ilişkisi gerçek zamanlı bir ilişkidir. Ahlâk, sınır bilme; kontrolsüz düşünce ve davranışları meşrû sınırlara çekme eylemidir. Hayrın anahtarı, şerrin kilidi olma, her dem ahlâk iledir. Tevhidin bilgisine sahip olmak kişiyi muvahhit kılmadığı gibi, ahlâkın bilgisine sahip olmak da kişiyi ahlâklı kılmaz. Ahlâk, bir teori değil bilakis pratiğini zorunlu kılan temel düsturdur. Bir insanın iman-ahlâk problemini çözmeden yola koyulması, imanın ahlâk ile bağını kopararak yol alması mümkün değildir. 
İlk “şahid”in güzel örnekliğinden ve ilk neslin modelliğinden kopuk ve bu sebeple de bugünün şahidlik sorumluluğunu kuşanmaya yönlendirmeyen mealci Kur'an okumaları, tarihselci okumalar, hayata yön vermeyen, aklı, imanı, hayatı, şahsiyeti ve ahlakı inşa etmekten uzak bir bilgi birikimi sağlamaktan başka bir işe yaramamaktadır. Vahyin ilk muhataplarının, Peygamberin şahidliğinde, eğitim ve yönlendiriciliğinde, nasıl anlayıp, nasıl uyguladıklarından, hayatı nasıl dönüştürüp inşa ettiklerinden uzak teorik Kur’an okumaları, hayatı dönüştürmek, ibadet kılmak için bir yol gösterici olarak indirilmiş olan Kur’anı yüzeysel okumayı ve salt bilgi edinmeyi amaç haline dönüştürme riski taşımaktadır.
 
Sözün özü: Kur’ân, iman kitabı olduğu gibi bir ahlâk kitabıdır. Lâ ilâhe illallah, iman ilkesi olduğu gibi bir ahlâk ilkesidir aynı zamanda. Ahlâklı olmak, nefsî arınma ile başlayan, toplumsal sorumluluğu yerine getirmekle devam eden kesintisiz süreçtir. Kişi ahlâkının zor sınavı güç, iktidar ve servetle olan sınavıdır. Müslüman şahsiyetin ayağa kalkması iman iledir ve fakat yol alması ahlâk iledir.
Birey başkalarıyla olmadığı, başkalarının görmediği zaman ve mekânlardaki ahvâliyle kendisidir. Ahlâk-tevhid ilişkisinin can alıcı noktası da burasıdır. Müslüman şahsiyet için zorunlu olan ahlâk-tevhid bütünlüğü, ahlâklı kalınarak korunabilir ancak. Ahlâksız ortamlarda ahlâklı kalabilmenin imkânı, ahlâksızlığa karşı direnmekten geçer.                                         
O halde, tezelden: Niyet ettim ahlâka!*

 
*Panelin başlangıcındaki Uğur Taşyürek’in sunumunda Ramazan Yazçiçek’in Nida Dergisinin arka kapak manifesto yazısından istifade edilmiştir. Rabbimizden hocamıza ve diğer katlımcılara hayır dualar dileriz.
 
Konferansın videosu aşağıda istifadenize sunulmuştur.
 
İLKAV
 
 
 
 
 
 
 

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN