`Asker bana ‘Başını aç’ dedi, dünyam yıkıldı`
“Türkiye’de, halkı hemen hemen tamamen Müslüman olan bir ülkede, başörtülü Müslüman kızların kamu kurumlarından mahrum bırakıldığını öğrendiğimde inanamamıştım. Olacak şey değil, herkes Müslüman, hatta Allah’ın emri olan başörtüsünü yasaklayanlar bile ‘Müslümanım..’ diyorlar.”
Romanya’da yaşayan Gülcan Sadullah, Meryem Hanım Müslüman olduktan sonra sık sık onu ziyarete geliyor. Türk asıllı Romanya vatandaşı Gülcan Sadullah, Meryem Hanımla tanıştıktan sonra onu ziyarete geldiğini söyledi. Müslüman olduktan sonra Cengiz Kandilci ile evlenen Meryem Hanım, ibretlerle dolu hidayet öyküsünü Vakit'ten Kemal Gümüş’e anlattı.
Lavinia Maria Kojekaru, bundan 6 yıl önce bir aylık tatil için Türkiye’ye geldi. Liseyi henüz bitirmiş koyu bir Ortodoks Hıristiyan ailenin tek çocuğu olan Lavinia Maria, lise yıllarında çelişkilerle dolu inancını sorgulamaya başladı. Okulda hocalarına kilisede papazlara sürekli sorular soran; ancak aradığı cevabı bir türlü alamayan Lavinia’nın ısrarlı soruları üzerine Papazın bir gün “Kızım senin aradıkların İslâm’da var” demesiyle hayatı da yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Uzun bir arayıştan sonra aradığını bulup Müslüman olan Maria’nın çilesi de bundan sonra başlıyor. Annesi tarafından günlerce dövülüyor, her gün başındaki örtü yırtılıyor, üniversite okumak istiyor, engelleniyor... İşte Müslüman olduktan sonra ismini Meryem olarak değiştiren ve bir Türk ile evlenen Meryem Kandilci’nin müthiş hidayet öyküsü...
İslâm’la tanışma serüveniniz nasıl başladı? Ne zaman ve neden İslâm’ı seçtiniz?
6 yıl önce Türkiye’ye geldim. Geldikten 6 ay sonra Müslüman olmaya karar verdim. Daha Romanya’dayken İslâm’ı araştırmaya başlamıştım. Ailem koyu Ortodoks Hıristiyan’dır. Ailemden iki papaz var. Ailem dinine çok bağlı, ben de Hıristiyanlığa çok bağlıydım. Ancak yaşım ilerledikçe inancımı sorgulamaya başladım, lisede din hocamıza sürekli soru sorardım; ancak hiçbir zaman beni tatmin edici bir cevap bulamazdım. Mesela biyoloji dersimizde Darvinizm anlatılıyordu; ancak Hıristiyanlıkta da Hazreti Âdem ile Hazreti Havva’dan bahsediliyordu ve bunlar birbirleriyle tamamen çelişiyordu. Bu çelişkileri hocamıza sürekli sorardım, o da hiçbir zaman cevap veremezdi.
Sadece Darvinizm ve Hırisyanlıktaki cevapsız sorular üzerine mi inancınızı sorgulamaya başladınız, yoksa başka nedenler de mi vardı?
Elbette ki sadece bunlar tek değildi. Bir sürü soru ve çıkmaz vardı. Bakın İslâm dininde tek bir kitap var. Dünyanın neresine giderseniz gidin, sadece bir Kur’an var. Tek bir kelimesi ve harfi bile farklı değil. Ama Hıristiyanlıkta birçok İncil var. Dört İncil’in dördü de birbirini tutmuyor. Her biri farklıydı, hatta ayetten ayete bile farklılıklar vardı. Aynı ayet bir İncil’de farklı bir anlam verirken, başka bir İncil’de bambaşka bir anlam verebiliyordu. Bu da kafamı karıştırıyordu. Bir gün papaza bazı sorular sordum, papaz efendi bana cevap veremeyince, ‘Kızım git, senin aradığın cevaplar İslâm’da var’ demişti. Çok şaşırmış ve papazın şaka yaptığını sanmıştım.
Peki sonra…
Annem 16 yıldan beri Türkiye’de yaşıyordu. O zaman annemin bir sözü vardı, liseyi başarıyla bitirirsem, bana Türkiye’de bir aylık tatil sözü vermişti. Türkiye’ye geldim, geldiğim ay Ramazan ayıydı. İlk gece çok korkmuştum. Gece saat 3, sokakta penceremizin hemen önünde büyük bir gürültüyle davul çalıyordu. Korkuyla yataktan fırladım. Savaş ya da deprem olduğunu sandım. Çünkü annem 99 depreminde buradaydı ve olanları anlatmıştı. O gece annem bana Ramazan’ın ne olduğunu anlattı. Tatilden sonra burada kalmak istedim ve bir firmada işe başladım. Çalıştığım işyerinin sahipleri inançlı insanlardı. Namaz kılar ve Cumalarını hiç kaçırmazlardı. O dönemde ben İslâm’ı daha çok araştırma ihtiyacı hissettim. Ancak kimseye bir şey söylemedim ve Romanya’dayken Tayyibe isimli İslâmî bir vakıf olduğunu biliyordum. Hemen internetten o vakfa ulaşmaya çalıştım. Orayı aradım ve Huda hanımla konuştum, ona İslâm’la ilgili Romanya’ca İslâmî kitaplar istedim. Ancak o zaman ihtiyacım olan tek şey Kur’an’dı ve ben ona ulaşmaya çalışıyordum. Sahaflar çarşısına gittim, kitapçıları gezdim ama bulamadım. Sonra nasıl kapanacağımı bilemiyordum. İslâmî nasıl yaşayacağımı, ne şekilde ibadet edeceğimi bilemiyordum. İnternetten baya araştırdım ve 25 Temmuz günü bu tarihi hiç unutmuyorum, maaşımı alır almaz Merter’e koştum. O gün iki tunik ve başörtüsü almıştım, hâlâ da duruyor. İnşallah onları torunlarımın torunlarına bırakacağım. O günden sonra örtündüm ve bir daha başımı açmadım.
Müslüman olduktan sonra Türkiye’deki Müslümanlarla diyaloglarınız nasıl gelişti.
Aslında Türkiye halkı çok şanslı, Müslüman olarak doğuyor ve Müslüman olarak Müslümanlar arasında büyüyorlar; ama birçok kimse maalesef burada dinlerinin kıymetini bilmiyorlar. Mesela başörtüsü Allah’ın bize verdiği çok güzel bir kıymet ve hediyedir. Ancak burada başörtüsüne çok baskı var, bu çok üzücü. Türkiye de halkı hemen hemen tamamen Müslüman olan bir ülkede başörtülü Müslüman kızların kamu kurumlarından mahrum bırakıldığını öğrendiğimde inanamamıştım. Olacak şey değil, herkes Müslüman, hatta Allah’ın emri olan başörtüsünü yasaklayanlar bile ‘Müslümanım..’ diyorlar.
HER AKŞAM YEDEK BİR BAŞÖRTÜSÜYLE EVE GİDERDİM
Müslüman olduktan sonra ailenizle olan ilişkileriniz nasıl oldu.
Annem önceleri oyun oynadığımı sandı. Türkiye’ye gelip özendiğimi sandı. Günler sonra ciddi olduğumu anlayınca çok sert tepki gösterdi. Beni Romanya’ya göndermekle tehdit etti. Defalarca dövdü. Başörtümü defalarca parçaladı. Sırf başörtümü yırtmasın diye her sabah annem uyanmadan önce evden çıkar işe giderdim. Her sabah saat 6’da işe giderdim, herkesten önce orada olurdum, iş arkadaşlarım ‘Maşallah ne kadar çalışkansın..’ diyorlardı; ama kimse evde neler yaşadığımı bilmiyordu. Her akşam eve giderken mutlaka yedek bir başörtüsü alırdım. Çünkü içeri girer girmez annem başımdaki örtüyü alır parçalardı, ben de yedeği yastığın altına saklar, sabah işe giderken merdivenlerde takardım.
Bu sıkıntılarınız ne kadar sürdü?
Evlenip annemden ayrılana kadar bu böyle sürdü. Annem çok koyu bir Ortodoks’tur. Hâlâ Türkiye’de ve her hafta kiliseye gider papazlarla görüşür, Hıristiyanlık için elinden gelen çalışmayı yapar. Bazen görüşüyoruz. Ama maalesef aradan 6 yıl geçmesine rağmen, hâlâ yumuşamadı. Başörtüm konusunda çok rahatsız oluyor. Yani ona göre komşunun kızı Müslüman olabilirdi ama onun kızı asla Müslüman olmamalıydı. Ona göre Hıristiyanlığın neyi eksik ki; İslâm’ı seçmişim... Çok sıkıntı çektim. Şu anda Tayyibe Vakfı’nın Türkiye temsilcisiyim ve yeni Müslüman olmuş kardeşlerime yardımcı olmaya çalışıyorum.
EN SEVDİKLERİM BENDEN YÜZ ÇEVİRDİ
Peki, Müslüman olduktan sonra Romanya’ya gittiniz mi?
Evet, üç sene sonra gittim. Şehir olarak oturduğumuz bölge Hıristiyan Ortodoksların yoğun olduğu bir yer. Babaannem ve dedem çok şaşırmışlardı, çok üzüldüler. Beni yıllar sonra görmelerine rağmen hoş geldin bile demeden bana ‘Bu başındaki de ne..’ dediler. Anneannem ‘Bunu çıkart, nasılsa yabancı yer, kimse yok, herkes akraban..’ diyerek beni ikna etmeye çalıştı. Anneannem 9 aylıkken beni alıp büyüttü. Üzerimde çok hakkı vardı, onu asla üzmek istemezdim. Oda örtünüyordu ve asla açık giyinmezdi. Babaannem de çok üzülüyordu. Bir gün kilisede ayin yaptırdı ve benim tekrar Hıristiyan olmam için dua yaptılar. O gün dedem papaza ‘Ah bu kız yüzünden başımı kaldıramıyorum’ demiş, papaz da ona ‘Merak etme, İslâm da güzel bir dindir, için rahat olsun..’ demiş. En sevdiğim insanlar bana yüz çevirdi. Ama onlara eğer sizle Allah arasında seçim yapmamı istiyorsanız, şüpheniz olmasın ki ben Allah’ı seçtim dedim
Biraz önce Müslüman olmaya karar verdiğiniz dönemde Romence Kur’an bulamadığınızı söylediniz, sonra nasıl oldu, bulabildiniz mi?
Allah’a şükür bulabildim… İşyerimize Vakit gazetesi getiren 60 yaşlarında bir amca vardı. Çok iyi bir insandı, ona sordum, “Bana Romence bir Kur’an bulabilir misiniz..” diye o da çok sevindi ve bana ‘Ben bir gazeteye gidip bakayım, inşallah bulabilirim’ dedi ve Elhamdülillah birkaç gün sonra elinde Romence Kur’an-ı Kerim’le geldi. O gün en mutlu günümdü ve her gün Kur’an-ı okumaya başladım, en sevdiğim kitabım oldu o Kur’an. En sevdiğim kitaplarımı bile bu kadar çabuk okuduğumu hatırlamıyorum. Çünkü okudukça kendimi buluyordum ve hâlâ da okudukça kendimi müthiş huzurlu hissediyorum.
Asker bana ‘Başını aç..’ dedi dünyam yıkıldı
Örtünüzden dolayı herhangi bir sorun yaşadınız mı?
Maalesef birkaç sefer ben de bu tuhaf yasakla karşılaştım. Müslüman olduktan sonra Türkiye’yi daha yakından tanımak için tarihi yerleri ve müzeleri gezmeye başlamıştım. Bir gün Yeşilköy’de askerî hava müzesine gittim. Orada kapıdaki bir asker beni içeri girerken durdurdu; “Giremezsiniz, başörtünüz var ya; onu çıkartın, ya da tavşankulağı gibi bağlayın. Kusura bakmayın abla, ben de senin gibi düşünüyorum, ben askerim, bana öyle emrettiler, yoksa bu şekilde gezmenizi çok isterdim” dedi. O gün karşılaştığım ilk yasak buydu. Bu benim inancımdı ve büyük bir hayâl kırıklığı yaşamıştım. O gün kendimi aşağılanmış hissettim, sanki benden bir parça kopmuştu. Yine üniversite okumak istedim; ancak örtülü olduğum için olmadı. Onlar okumamızı engelliyor diye de pes etmemeliyiz, onlar cahil kalmamızı istiyorlar. Romanya’da üniversiteye kayıt yaptırdım; ancak evlendikten sonra biraz da maddi sıkıntılar sebebiyle gidemedim. Burada okumak istedim, notlarım çok yüksek olmasına rağmen okuyamadım. Bu sene Marmara Üniversitesi’ne başvurdum, beni kabul ettiler; ancak başörtülü öğrenci kabul etmediklerini öğrendim ve gidemedim.
(Röportaj: Kemal Gümüş / Vakit)