`Atatürk`ün gösterdiği önemi kimseden görmedik`
Resmi resepsiyonlara katılmayan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Bardakoğlu: “Atatürk’ün gösterdiği önemi kimseden görmedik, o yüzden resepsiyonlara katılmıyorum” dedi.
Resmi resepsiyonlara katılmayan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Bardakoğlu: “Atatürk’ün gösterdiği önemi kimseden görmedik, o yüzden resepsiyonlara katılmıyorum” dedi.
Bardakoğlu, Cumhuriyet Gazetesi’nin sorularını yanıtlarken çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bardakoğlu özetle şunları söyledi:
Kurumuma ve konumuma haksızlık
Ben bugüne kadar hiçbir resepsiyona katılmadım. Şu sebeple katılmıyorum; rahmetli Atatürk’ün Cumhuriyeti kurarken Diyanet İşleri Başkanlığı’na verdiği önemi ve itibarı bugüne kadar hiçbir zaman göremedik.
Onun için iyi giyimliler arasında sırada yürüyen bir kişi olmayı ben kurumuma ve konumuma karşı bir haksızlık olarak gördüğümden bu tip devlet protokollerine pek iştirak etmiyorum.
O dönemin uygulamalarının yanına bile yaklaşmayan bir şey olduğu için de kendime daha fazla haksızlık etmemek adına pek katılmıyorum.
Kadın eli sıkmakta beis yokmuş
Tokalaşmanın dini yönünü tartışan bir toplum olmamalıyız artık. Ben şahsen elini uzatan hanımefendilerin elini sıkmakta bir beis görmüyorum.
Tokalaşmanın haram olduğunu bildiren açık bir dini metin bulunmamaktadır. Ama hanımların bu konudaki tercihine de saygı duyarım.
İşin adabı muhaşereti el uzatan kadınların elini sıkmak bir medeni davranıştır ama kültüründe, geleneğinde, bölgesinde böyle bir adet yoksa bunu da çağdaşlık ölçütü olarak tartışmaya açmak da doğru değil.
Yasal konuda görüş sormak laikliğe aykırıymış
Biz dinle ilgili konuda görüş bildirmekten çekinmeyiz. Ama, hiçbir zaman görüşümüz siyasetçinin ne yapacağına ilişkin olmaz. Siyasi tartışma siyasi zeminde yürür.
Biz bunun bir unsuru olmadık şimdiye kadar. Ben bu tür konuların Diyanet’ten görüş sorularak çözüme kavuşturulması değil, özgürlükler paketi olarak çözülmesi gerektiğini defalarca söyledim.
‘Bir konuda yasal düzenleme yapacağız, Diyanet’in görüşü nedir’ demek, laiklik ilkesine aykırıdır. Biz dinin doğru bilgisini söylemekle görevliyiz, örneğin alkol kullanmak günahtır. Ama içkinin hangi durumlarda suç olacağı siyasetin işidir.
Müslümanım diyen Müslümanmış
Başörtüsünün de şimdiye kadar dini değerlendirmesini yaptık. Yani Müslüman kadınların 14 asırdır başlarını dini bir vecibe olarak gördüklerinden dolayı örtegeldiklerini söyledik.
Başörtüsü konusunun çağdaşlık, laiklik bağlamında tartışılmasını doğru bulmadığımızı defalarca söyledik. Ben yetişkin kadınların başlarını örtmelerinin dini bir vecibe olarak algılandığını söylüyorum.
Siyaset nerede yasaklar, nerede serbest bırakır, o siyasetçilerin işidir. Ama şunu da söyleyeyim, bu Müslüman olmanın yegane ölçütü olarak da algılanmamıştır.
‘Başını örtersen, içki içmezsen Müslümansın, tersini yaparsan değilsin’ gibi bir kategorik ayrım da bizim geleneğimizde yoktur. ‘Ben Müslümanım’ diyen Müslümandır.
1924’te protokolde 3. 2010’da 52. sırada
DİYANET İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun, “Atatürk’ün gösterdiği önemi kimseden görmedik, o yüzden resepsiyonlara katılmıyorum” sözlerinin altında, 1924 yılında kurulduğunda protokolde 3’üncü sırada bulunan Diyanet İşleri Başkanı’nın, geçen yıllar içinde 52’nci sıraya gerilemesinin taşıdığı “sembolik” anlam yatıyor.
Bardakoğlu, Diyanet’in ve Genelkurmay Başkanlığı’nın 3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı kanunla birlikte kurulduğunu sık sık hatırlatıyor.
Bardakoğlu, “Eş zamanlı ve birbirini dengeleyerek yapılan bu inşada baskın olan ana tema, yeni kurulan bu müesseselerin kayıtsız-şartsız bir şekilde siyaset dışında kalması gereğidir” değerlendirmesini zaman zaman tekrarlıyor.
Bardakoğlu, “Atatürk’ün gösterdiği önemi kimseden görmedik” sözlerini, 3 Mart 2009’da yaptığı konuşmada da şöyle ima etmişti:
“3 Mart kanunlarının Diyanet için öngördüğü itibarlı konum ve sistemin, bu yöndeki ilk dönem uygulamaların ileriki dönemde çok iyi algılanamadığını, giderek sıradanlaştırıldığını söylersek haksızlık etmiş olmayız.
Başlangıçta yeni kurulan devletin itibarını pekiştirerek şekillenen Diyanet, ilerleyen süreçlerde maalesef kendi itibarını kendisi üretmek zorunda kalmıştır.”