28-09-2008 14:58

`Bayramda Gazze`de olmak vardı`

İnsani Yardım Vakfı (İHH), yaralı Filistinlilerin bir kısmını, tedavi olmaları için Türkiye’ye getirdi. Biz de onlarla bir iftar sofrasında buluştuk. Kendi yemeklerinden yedik, acı hikâyelerini dinledik. Bir de Ramazan’da memleketlerinde olamamanın derin üzüntüsüne tanıklık ettik.

`Bayramda Gazze`de olmak vardı`

Kendi sokaklarında, tepelerine roket düşebiliyor Filistinlilerin. Ölüyorlar, yaralanıyorlar... İnsani Yardım Vakfı (İHH), yaralı Filistinlilerin bir kısmını, tedavi olmaları için Türkiye’ye getirdi. Biz de onlarla bir iftar sofrasında buluştuk. Kendi yemeklerinden yedik, acı hikâyelerini dinledik. Bir de Ramazan’da memleketlerinde olamamanın derin üzüntüsüne tanıklık ettik.

Arabasıyla sabah namazına giderken üzerine bomba bırakılan kaç kişi vardır dünyada? Ya da yatsı namazı sonrası amcasını ziyarete giderken insansız uçağa hedef olan. Bombalar nedeniyle kan revan içinde kalıp bedeninin bir kısmını olay yerinde bırakan. Anlatılanı hayal etmek bile insanın kanını dondururken cevap vermek çok zor bu sorulara. Cevaplamak zor olsa da Filistin topraklarında tanık oluyoruz yıllardır bu akıl almaz işkenceye. Hele ki bu cehennemi yaşayan kurbanlarla iftar sofrasında bir araya gelince, olmayan ayakları, kolları, her yanı şarapnel parçalarından eser taşıyan yaralı bedenleri görünce ve de bu yaralı bedenleri taşıyan daha bir yaralı ruhların birbirinden acı hikâyelerini dinleyince...

Geçtiğimiz perşembe akşamı İsrail bombalarından nasibini alıp da tedavi için İnsani Yardım Vakfı'nın (İHH) mart ayındaki organizasyonuyla ülkemize gelen Filistinlilerle iftar sofrasındaydık. İlk geldiklerinde 50 kişiymişler. İyileşenler dönmüş. Ağır yaralı olduklarından tedavileri devam eden 16 Filistinli ve refakatçileriyle İHH'nin barınmaları için Başakşehir'de tuttuğu apartmanda buluşuyoruz. Daha içeriye adım atar atmaz eli, kolu, ayağı metallerle çevrili, bastonlarla yürüyen gencecik Filistinlilerle karşılaşmak, bizi şoka sokuyor. Yine de güler yüzleriyle, az çok öğrendikleri Türkçeleriyle içeriye buyur etmeleri şoktan biraz olsun çıkarıyor.

İftara az bir vakit var. Yer sofrası hazırlanıyor hızlı hızlı. Menüde Filistin yemeklerinden maklube ve fette var. Oturuyoruz yer sofrasına, tabii sadece oturabilenler. 22 yaşındaki Samir, koltuğun üzerinde iftarını yapmak zorunda. Çünkü bir ayağı yok, bir ayağı da kemikleri paramparça olduğu için sabitlenmiş durumda. Yemeğimizi yiyip çaylarımızı yudumlamaya başlarken Samir el Nejar'ın neden, nasıl bu hale geldiğini dinliyoruz. Gazze'de yaşayan Samir, geçtiğimiz şubat ayının ‘Asla unutamayacağım.' dediği son gününde sabah namazına giderken İsrail bombalarının hedefi olmuş. 'Bomba tepeme düştü.' diyor. Çok ağır yaralanmış ilk bombanın etkisiyle. ‘İlk bomba' ifadesini kullanmasının sebebi Güngören'deki hain patlamayı hatırlatıyor. Yardım için kalabalık toplanınca yeni bir bomba daha düşmüş tepelerine. Samir, İsrail'in bunu hep yaptığını söylüyor. Bu seferki bombalar Samir'in iki arkadaşının canını almış. Ambulansların benzini olmadığı için yakınlardaki birinin arabasıyla hastaneye kaldırmışlar Samir'i. Babası Münzir, oğlunun yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Hastaneye götürdük. Çok ağırdı durumu. Herkes ümidi kesmişti. Doktorlar çok kan kaybettiği için sadece ‘dua et' dediler. Yoğun bakıma aldılar. Bir gün sonra kalbi biraz daha iyi atmaya başladı elhamdülillah. Beş gün yoğun bakımda kaldı Filistin'de. Sonra Mısır'a götürdük. Orada bir ay kaldı. Sonra da İHH'nin bize el uzatmasıyla Türkiye'ye geldik.” Bombalama anını unutamadığını söyleyen Samir, yaşadığı tüm sıkıntılara, kaybettiği sağlığına rağmen “Buna da şükür.” diyor sürekli. Diyanet bölümü birinci sınıf öğrencisi Samir, tedavisi biter bitmez eğitimine devam etmek istediğini söylüyor. “Sana kucak açan bir ülkede olsan da Ramazan'ı vatanından ayrı geçiriyorsun.” sözü duygulandırıyor Samir'i. Ramazan'a dair en çok özlediği şey arkadaşlarıyla yaptığı Kur'an-ı Kerim'i hatmetme yarışları. “Şimdi yapamıyorum.” diyor.

Filistin rüyalarımda

Filistin'de Ramazan'ı konuşurken muhabbete 21 yaşındaki Usama ebu Ajma dahil oluyor. Ramazan ayını “Rüyalarıma giriyor.” dediği ülkesinde geçirememenin kendisini çok üzdüğünü ifade ediyor. Çünkü tedavileri sürüyor ve üç ay daha hastaneye gidip gelmek zorundalar. Bu arada Usame'nin hikâyesini dinleme fırsatı buluyoruz. Yine acı, yine ‘Böyle bir şey nasıl olur?' şaşkınlığı. Gazze'de yaşayan Usame, yatsı namazından sonra sınıra yakın bir bölgede oturan amcasını ziyarete giderken insansız uçağın hedefi olmuş. Aslında bu saldırıyı göze alarak çıkmış yola. “Karanlıkta çıkarsanız sokağa, hele sınıra yakın bir yerse başınıza bir belanın gelme ihtimali çok yüksek.” diyor. Uçağın bıraktığı roket üzerine gelmiş. Yalnız olan Usame, saldırıda ağır yaralanınca imdadına yakınlardaki bir evin sakinleri yetişmiş. “Hastanede iğne yaptılar. Sonraki 30 günü hatırlamıyorum.” şeklinde konuşuyor. Şimdi roketin vücudunda bıraktığı yaraların kapanmasını bekliyor, bedenindeki özellikle de ruhundaki izlerinin hiç kapanmayacağını bilerek. Mühendislik okuyan Usame de eğitimini tamamlamak istiyor. Mühendislik bölümünden önce hemşirelik okuyormuş aslında. Gazze'deki şiddet olaylarında yaralananları görünce dayanamamış ve bölümünü değiştirmiş. “Dayanamıyordum ama başıma geldi.” diyor “Elhamdülillah halime.” sözlerini ekleyerek. Ayrılma vakti geldiğinde bir hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Güler yüzle karşılanıp misafir edildiğimiz gibi uğurlanıyoruz. Cuma, “İnşallah tedaviler bittiğinde ülkemize dönerken havaalanında vedalaşırız.” diyor. “Allah şifa versin. İnşallah havaalanına da gelirim.” diyerek onlarca yaralıyı barındıran altı katlı binayı geride bırakıyorum. “Allah bu imtihanı yaşatmasın.” duasıyla.

(Zaman)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !