`Cumhûriyet`in diktatörlük günleri ne güzeldi!`
Bugün, Osmanlı saltanatının sona erdirilip, Cumhûriyet rejiminin ilan edilişinin 85. yıldönümü.. Ve amma, bir cumhûriyet’ten bir ‘tek kişi/ lider tapıcılığı’ halinde bir fikrî ve ideolojik saltanat..
Selahaddin Eş Çakırgil
Soyadı Kanunu 1934’de çıktı.. Ondan önce de insanların soyadları vardı.. ‘Filangillerden, falan şehirli, filan oğlu, Ağazâde, Paşazâde, vs.’ veya ‘Türkoğlu, Kürdoğlu, Araboğlu..’ vs. gibi.. Ama, 1934’de, yeni bir devrim daha yapalım havasında kabul edilen bir kanunla, herkes yeni bir isim almaya mecbur olunca, insanlar ‘zülf-i yâr’e dokunuruz’ korkusuyla, soylarıyla ilgisi olmayan acaib isimler almışlar..
Tarihimizin son 100 yılında muhakkak ki önemli bir yeri haiz olan Mustafa Kemal de, 1934’de çıkarılan özel bir kanunla, kendisi için, ‘Atatürk’ (türklerin atası) mânasında bir soyadını büyük bir ‘alçakgönüllülük’le kabul etmiş ve bu ismin başkasınca alınamıyacağı da hükme bağlanmış.. Kendi kızkardeşi Makbûle Hanım’a da ‘Atadan’ soyadı verilmişti de, bir yazısında, E. Ardıç, ‘Latîfe Hanım, o zaman M. Kemal’den boşanmamış olsaydı, o mantıkla, ‘Atanınki’ ve anası hayatta olsaydı, ‘ataanası’ mı soyadını mı alacaktı?’ diye sormuştu..
Evvelki gün, TRT’tv.larından birinde çocuklara sorular soruluyordu.. Bir çocuğun cevabı alkışlandı.. O da, ‘Atatürk bizi şimdi yukardan görüyor, gözetliyor..’ diyordu. Bir anne de, yazdığı mesajda, 8 yaşındaki kızının, bir gün okul dönüşünde, kendisine, ‘Anne, Atatürk’ü de Allah mı yarattı?’ diye sorduğunu ve bu soru karşısında şaşırdığını ve M. Kemal’in öylesine bir ilahlaştırmaya uğratıldığını yeniden ve acı içinde tekrar fark ettiğini dile getirmişti.
Pakistan’lı bir prof. ile Hicaz’daki sohbetimi yine hatırlıyorum..
Çocukluk yıllarında, mekteblerde, ‘Zindâbâd (çok yaşa) Enver Paşa, zindâbâd M. Kemal Paşa..’ diye marşlar okurlarmış.. ‘O zaman yoktu, sonra Atatürk diye birisi çıktı..’ dedikten sonra, ‘O Enver ve Mustafa Kemal n’oldu?’ dediğinde, latîfeyle karışık, ‘Atatürk, M. Kemal Paşa’yı öldürdü..’ demiş ve sonra, onun M. Kemal olduğunu söylendiğimde şaşırmıştı..
Evet, Atatürk soyadı, ancak, 1934 sonrası için geçerlidir, öncesi için ancak M. Kemal kullanılabilir; ama, bizde, bütün dönemler için o kullanılır, bir ‘lider tapıcılığı’ halinde..
Bir diğer konu da, M. Kemal, bir yeni ülke ve devlet kurucusu değil, bir rejim kurucusudur.. Rejim de, yönetim mekanizmasıdır.. Osmanlı’nın enkazında, küçültülmüş bir coğrafyada, parçalanmış bir halk için, yeni bir yönetim mekanizması olarak babadan oğula geçmiyecek, bir sistem getiriliyordu.. Bu, cumhûriyet olarak ifade ediliyordu..
Bugün, Osmanlı saltanatının sona erdirilip, Cumhûriyet rejiminin ilan edilişinin 85. yıldönümü.. Ve amma, bir cumhûriyet’ten bir ‘tek kişi/ lider tapıcılığı’ halinde bir fikrî ve ideolojik saltanat.. Bereket ki, M. Kemal’in kan soyundan gelen kimse yoktu.. Yoksa, o kan bağına dayalı bir saltanat da Cumhûriyet adına sürdürülürdü; K. Kore, Suriye, Azerbaycan vs.’de olduğu üzere, Cumhûriyet’in diktatörlük ve saltanat günleri daha bir güzel olurdu..
C. Dündar'ın ‘Mustafa' isimli filminin galası, Osmanlı’dan kalan ve M. Kemal’in öldüğü Dolmabahçe Sarayı'nın bahçesinde yapılmış.. ‘Mustafa’da, M. Kemal’in de bir ölümlü/ fâni olduğu anlatılıyormuş.. Bu arada, hep bir ‘Büyük Kurtarıcı’ gibi sunulan M. Kemal’in öyle olmadığı, ‘kafasına koyduğunu yapan, bu yolda da kimseyi dinleyemeyen, yol arkadaşlarıyla köprüleri atan, ihtiraslı bir devrimci lider’ olduğu ekrana yansıtılmış.. M. Kemal’in manevî kızı diye, ayda 5 bin YTL üstünde emekli maaşı alan Ülkü Adatepe ‘Atatürk, çok fazla boş, hiçbir şey yapmıyor olarak anlatılmış.. O inkilaplarını yapıyor, yazıyor, kitaplar okuyordu’ diye eleştirmiş.. 7-8 yaşındaki bir çocuk o dönemden neyi, nasıl hatırlayabilirse.. C. Dündar ise, ‘Elbette başkaları başka fikirde olabilir ve onların da bunun aksini söyleme hakkı var.’ demiş.. Sahiden de var mı? Dünyada kanunla korunan başka lider yokken..
M. Kemal de, bir insan gibi anılmak bahtına kavuşturulabilmeliydi ve halen de geç değil..
‘Gerçek cumhuriyet’lerde, ikonlaştırılan liderlere yer yoktur..
*Bir diğer ‘Büyük Kurtarıcı’ mı, son bir ‘kurban’ mı?
B. Amerika’da Başkanlık seçimine bir hafta kaldı.. Kenya’lı müslüman bir babanın oğlu olan ve annesi tarafından hristiyan olarak yetiştirilen (zenci) Barack Hussein Obama, ‘bu seçimin dünyayı değiştireceğini’ dile getirirken, Cumhuriyetçi John McCain ise, ‘servetin paylaştırılması’ fikrini taşıdığı ve ‘başkasının servetinin başkalarına verilmesi’ fikrini taşıdığı iddiasıyla, Obama'nın sosyalist olduğunu anlatmaya çalışıyor. Halbuki, banka ve diğer finans kuruluşlarını kurtarmak için, 850 milyar dolarla müdahale eden, kendi partisi..
Bush dönemini ‘kayıp yıllar’ diye niteleyen Obama ise, ‘yeni bir dünya kurma’yı va’dediyor.
Ancak, bu arada, eski başkanlardan John Kennedy’nin 22 Kasım 1963’de ve 1968’de de Demokrat Başkan adayı olan kardeşi Robert Kennedy’nin suikasde kurban gitmesi gibi, Obama’ya da bir suikasd planlandığı, Tennessee eyaletinde ortaya çıkarılmış bulunuyor.
Ama, daha ilginç bir durum veya suikasd ise, İran adına tezgahlanan olmalı..
Çünkü, Şah döneminde, Kayhan gazetesinin başyazarı olup, İslâm İnkılabı üzerine kapitalist dünyaya kaçan Emir Tâhirî (Amir Taheri), Amerikan Forbes dergisinde yayınladığı bir yazıyla, zihinleri bulandırmaya çalışıyor. Tâhirî, 400 yıl öncelerde, İslâm’ın şiî yorumunun kaynak eserlerinden pek çoğunu yazan Allâme Meclisî’nin (Bahar-ul’Enwar/ Nurlar Denizi) isimli kitabında yer alan ve Hz. Ali’ye atfedilen bir sözün şimdilerde İranlılar tarafından Obama için yorumlandığını iddia ediyor. O sözde, ‘Kıyamet’ten hemen önce Mehdî dönecek, uzun boylu siyah bir adam batıda iktidarı ele geçirecek; o, dünyanın en büyük ordusuna komuta edecek ve Huseyn’den işaretler taşıyacak. Şiîler (bize tarafdar olanlar) onun bizden olduğuna şüphe etmesin..’ deniliyormuş..
Tâhirî’ye göre, birçok İranlı şimdi, Obama’nın o sözde belirtilen 'Büyük / Son Kurtarıcı' Mehdî/ (Saviour Ultimate) olabileceğini’ sanıyormuş..
Tâhirî, arabcadaki ‘berk / yıldırım’ kökünden gelen Barack kelimesini de bereket’le irtibatlandırıp, ‘bereketlendirilmiş, kutsanmış’ gibi mânalara çekmiş; Hussein de zâten, Huseyn.. (Saddam da ‘Huseyn’ adı taşıyordu, ama, şiî ve sünnî en az 1 milyon müslümanın ölümüne sebeb olmuştu; 8 yıllık ‘İran- Irak Savaşı’nda ve kendi âkıbeti de mâlum..)
Tâhirî, Obama’nın farsçada ‘U, bâ mâ..’ (O bizimle..) mânasında olduğunu söylüyor ki, öyle..
Yani, tam da materyalist insanların aradığı cinsten bir mistification/ mistikleştirme..
Üstelik, büyük buhran zamanlarında, ‘kutsal sayılan metinler’den bu gibi sembolik ifadeleri bulmak, daima mümkündür. Ve amma, İran medyasında bu gibi yorumlar yok.. Anlaşılıyor ki, İslâm İnkılabı’na uzak İranlılar bu gibi işaretlerle McCain’in saldırgan uslûbuna umut bağladıklarını bu yolla gösteriyorlar.. Üstelik, bu seçimde inançlar her zamankinden daha yoğunluklu olarak devrede..
McCain bizzat olmasa da, çevresi ve hele de Başkan Yard. adayı olarak gösterdiği Alaska Valisi Sarah Palin’in fanatik hristiyanî söylemleri ile Tahirî’nin bu iddiaları bir araya gelince, seçimleri etkiler mi, göreceğiz..