04-01-2019 17:41

``Doğru okumanın anahtarı yazmaktır``

Türkiye’nin en ciddi meselesi okumak veya okuma alanındaki eksiklik değildir. Türkiye’deki en ciddi mesele, entelektüel eksiğimiz ve yazı yazma alışkanlığımızın hiç olmamasıdır. Okuma hayatımızın te­melinde yazı yazma faaliyetinin bulun­mamasıdır. Yazı yazmak doğru okumanın anahtarıdır. Yazı yazabilirseniz veya oku­ma sürecinizi yazıyla sağlama alabilirse­niz, okuma sürecinizde hızlı ilerler.

``Doğru okumanın anahtarı yazmaktır``

Dünya Bizim 

 

Prof. Dr. Ekrem Demirli ile Klasik Düşünce Okulu’nun faaliyetlerini konuştuk. Demirli, “Yazı yazmak doğru okumanın anahtarıdır. Yazı yazabilirseniz veya okuma sürecinizi yazıyla sağlama alabilirseniz, o zaman okuma süreciniz de hızlı ilerler.” diyor.

Klasik Düşünce Okulu” nasıl kurul­du?

Klasik Düşünce Okulu 2016 yılının Şubat ayında çalışmalarına başladı. 2016 Nisan ayında kurulmuş oldu. İstanbul’un muhtelif fakültelerinden bir grup öğ­retim görevlisi bir araya geldik. Genel olarak Türkiye’nin sorunlarını konuşur­ken şöyle bir gözlemde bulunduk; hem Türkiye’deki lisans eğitimi hem de Müs­lüman entelektüeller kendi klasik kül­türleri ve klasik mirasları hakkında ha­masetin dışında bir bilgiye sahip değiller. Ya hamasetle çok överek bakıyor ya da anlamsız bularak eleştiriyor ve yok sa­yıyorlar. Hâlbuki sağlıklı bir düşünce ha­yatının ve sağlıklı bir entelektüel hayatın olabilmesi için klasik mirasın okunması, tanınması ve onun güncellenmesi yani modern dünyaya tekrar taşınması, dü­şünce hayatımıza eklenmesi gerekmek­tedir. Biz bu amaçla İslâm düşüncesinin kurucu metinlerini ve temel kitaplarını okutmayı hedefledik.

Buna bağlı olarak Grek felsefesi­nin temel metinlerini, Batı felsefenin temel metinlerini okuttuk. Türkiye’de Platon’un metinlerinin en iyi okunduğu yerlerden biri Klasik Düşünce Okulu’dur. Ayrıca İslâm felsefesinin İbn Sina, Fa­rabi gibi isimlerini ve İslâm düşüncesinin en önemli metinlerini lisans talebelerine okutmaya çalışıyoruz. Klasik Düşünce Okulu, aslında bir yazı yeridir. Bu kitapla­rı okumayı yeterli kabul etmiyoruz. Gelen arkadaşlarımıza bu konular üzerinden akademik yazı yazdırmayı, düşünce üret­meyi, tartışmayı öğretmeye çalışıyoruz. Bu anlamda Klasik Düşünce Okulunu, klasik metin okuma ve klasik metin üze­rinden yazı yazma faaliyetinin yapıldığı bir yer olarak tanımlıyoruz. Hiçbir zaman klasik düşünce okulunun, bir okuma yeri olarak bilinmesini yeterli görmüyoruz.

Türkiye’nin en ciddi meselesi okumak veya okuma alanındaki eksiklik değildir. Türkiye’deki en ciddi mesele, entelektüel eksiğimiz ve yazı yazma alışkanlığımızın hiç olmamasıdır. Okuma hayatımızın te­melinde yazı yazma faaliyetinin bulun­mamasıdır. Yazı yazmak doğru okumanın anahtarıdır. Yazı yazabilirseniz veya oku­ma sürecinizi yazıyla sağlama alabilirse­niz, okuma sürecinizde hızlı ilerler. Klasik Düşüne Okulu, okumayı böyle gördüğü için kendisini bir yazı yazma, yazıyı öğren­me ve yazıyla okuma yeri olarak tarif ede­bilir. Biz böyle bilinmek istiyoruz.

Klasik Düşünce Okulu’nun Osmanlı dönemindeki medrese sistemiyle benzer­liği var mı?

Hayır, bizim yaptığımız modern bir uy­gulama, yani Osmanlı geleneğini sürdürmü­yoruz. Çünkü Osmanlı geleneği Arapça bir kitabın hoca tarafından öğrencilere okutul­ması üzerine kuruluydu, oldukça klasik bir sistemdi. Osmanlı geleneğinde daha çok dil bilimleri ve fıkıh ağırlıktaydı. Biz ise ilk ola­rak; okuttuğumuz kitapları teorik alanlar­dan seçtik. Burada ilk kez İslâm felsefesi, kelam ve kısmen de fıkıh üslüyle ilgili ge­niş bir alandan kitaplar okutuyoruz. Bun­lar Osmanlı medresesinde temel olarak bu şekilde okutulmuyordu. İkinci olarak ise biz kitapları Türkçe yani tercümelerinden okutuyoruz.

Kitabın bütününü okutma­yı hedefliyoruz. Kitabın diline takılmadan, temel ana fikirler üzerine yoğunlaşmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla bu hocanın yükünü daha da arttırıyor. Osmanlı sisteminde ho­canın yükü daha hafifti; bir metni ve ibareyi çözmeye çalışıyorsunuz. İbarede ne dedi­ğini söylediğinde de hoca, görevini kısmen yapmış oluyordu. Klasik düşünce okulunda böyle değil... Bizler medresenin devamı de­ğiliz, öyle olsaydık bunun eksikliğini gör­mezdik.

Peki, okutulan kitapların seçimlerini nasıl yapıyorsunuz, bir kriteriniz var mı?

Klasik Düşünce Okulu’nda görev ya­pan hocalar, Türkiye’de alanlarında en iyi isimlerdir. Herkes sahasının en iyi hocası­dır, neyin okutulması gerektiği konusunda bilgili kişilerdir. Burada neler okutacağı­mıza, arkadaşlarımızla geniş bir tartışma neticesinde karar verdik. Aşağı yukarı, 50-60 tane kitap belirlemiş olduk. Geçen iki sene boyunca 50-60 tane kitabı okuttuk. Bunların önemli bir kısmından da yazılar ürettik.

Klasik Düşünce Okulu, İslâm düşün­cesi üzerine kurulmuş, İslâm düşüncesi­nin sorunlarını, İslâm düşüncesinin kav­ramlarını ve kelimelerini modern insanla buluşturmayı hedefliyor. O düşüncenin çok önemi bir unsuru da Grek felsefesidir. Do­layısıyla Grek miras olmadan İslâm düşün­cesini konuşmak doğru olmaz. Hatta şöyle düşünebiliriz: Platon’un ve Aristo’nun unu­tulmaya yüz tuttuğu dönemlerde Müslü­manlar entelektüeller bu eserleri tekrar ön plana çıkarttılar ve dünyanın onları okuma­sını sağladılar. Bu bakımdan yaptığımız iş aslında geçmişimizle de çok uyumlu.

Medreseye tam uymayız dedik ama muhteva bakımından yaptığımız iş, Müs­lüman düşünürlerin yaptığı işin devamı niteliğindedir. Çünkü onlarda çevrelerin­deki kültürleri yok saymadılar, o kültürleri kendilerine katarak dünyaya taşımak iste­diler. Çünkü İslâm bir evrensel kültürdür. Evrensel mirasa katkı yapan bir kültürdür. Bir insanlık kültürüdür. İnsanlık mirasıdır. İslâm çevresindeki bütün kültürleri, yeni bir sentezlemeyle ve yeni bir yorumlamay­la dünyaya yeniden taşıdı. Dolayısıyla bizim burada yaptığımız şey, o birikimi ortaya koymak, o mirası tekrar hatırlamak… Me­sela; Aristo’yu tanımadan da İslâm düşün­cesini doğru tanıyamayız.

Müslüman âlimler önemli keşifler yapıyorlar. Sonra bir du­raklama dönemine giriyoruz ve bizim ke­şiflerimizi Batı kendi keşifleri gibi sergili­yor. Toplumda bu konuda bir öze dönüş var gibi gözüküyor, neler söylemek istersiniz?

İslâm düşüncesinde bir duraklama olduğu doğru, sadece düşüncesinde de­ğil toplumsal hayatında da duraklama oldu. Bunun çok çeşitli nedenleri var. Batı, Müslümanların bilgilerini almadı. Müslü­manlardan edindiği bilgiyi yeniden sen­tezleyerek yeni bir noktaya getirdi. Bunu başka türlü ifade etmek mümkün olmaz. Müslümanlar Batılılara pek çok katkı sağ­lamıştır.

Ekrem Demirli: Doğru Okumanın Anahtarı “Yazmaktır”, Kitabın Ortası dergisi, Aralık 2018, sayı 21.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !