`Hz. Peygamber`in sohbet halkasında yer almayanlar, sahabeden değildir`
Sahabe kavramının, “sohbet” kökünden türemesi bakımından Peygamberle yakın ilişki içinde olmamış kimselere doğru genişletilmesinin yanlış olduğunu vurgulayan Altın, `Sahabe Hz. Peygamber`in sohbet halkasında yer alanlara verilen isimdir` dedi.
TOKAD’ın bu haftaki seminerini “İslam Tarihinde Ana Akımlar” başlığıyla Haksöz Dergisi yazarlarından Oktay Altın sundu.
Seminerine İslam tarihindeki ekol ve siyasal gelişmeleri bugüne taşımanın anlamını tartışarak başlayan ve "Bu tarih doğru ve yanlışlarıyla bizim tarihimizdir. Dolayısıyla onlardan gerekli dersleri çıkarmakla yükümlüyüz” değerlendirmesini yapan Altın, Kur’an’da Resullerin ve önceki toplumların kıssalarının uzun uzun anlatılmasını buna örnek verdi.
Sahabe kavramının önemli olduğunu belirten Altın, “sohbet” kökünden türemesi bakımından Peygamberle yakın ilişki içinde olmamış kimselere doğru bu kavramın genişletilmesinin yanlış olduğunu vurguladı. Altın, "Sahabe Hz. Peygamber'in sohbet halkasında yer alanlara verilen isimdir" dedi. Altın, Hz. Ömer zamanında toprakları ve nüfusu çoğalan İslam devletinin yeni süreçte yeni problemlere muhatap olduğunu hatırlattıktan sonra Hz. Osman’ın öldürülmesinin büyük kırılmaların başlangıcı olduğunu söyledi.
Cemel vakasından sonra Ali-Muaviye ve Hariciler olarak şekillenen gruplaşmanın zamanla itikadi problemleri doğurduğuna işaret eden Altın, bu dönemi insan amellerinin tartışıldığı bir dönem olarak değerlendirdi.
Muaviye’nin hilafetin kendinde kalmasını “Allah’ın takdiri” olarak değerlendirdiğini ve bu doğrultuda Emevilerin keyfi iktidar süreçlerini destekleyen Cebriye anayışının ortaya çıktığını, buı anlayışa göre insanın herhangi bir iradesinin olmadığını, dolayısıyla Emevilere tepki göstermeyen bir teba oluşturulmak istendiğini ifade eden Altın, Cebriye karşıtı olarak Kaderiye düşüncesinin ortaya çıktığını söyledi ve “Cebriyeden iseniz itaat, Kaderiyeden iseniz isyan edeceksiniz.” diyebileceğimiz bir dönemin oluştuğunu hatırlattı.
Haricilerin bu tartışmalarda iman-amel bütünlüğünü savunduklarını söyleyen Altın, Haricilerin imametin ümmetten her ferdin hakkı olduğu hususunda net olduğunu vurguladı.
Siyasi kargaşalar sonucu ortaya çıkan önemli bir akım olarak Mürcie’ye değinen Oktay Altın, bu anlayışın Emevielrin işine yaradığını söyledi. Çünkü siyasi kargaşa ve katliamların sonucunu ahirete erteleyen Mürcie bu dünyada bir bedeli gerekli görmüyor ve sonuyçları ahirete erteliyordu. Mürcii alimlerin Emeviler tarafından istihdam edildiklerini söyleyen Altın daha sonra yeni toplulukların müslüman olmasıyla gelir kaybına uğrayan Emevilerle bu alimlerin karşı karşıya geldiklerini söyledi. Çünkü Emeviler yeni şartlar koyuyorlar onlar ise iman amel ayrımını kabul etmediklerinden bunu reddediyorlardı.
Seminerinin Mutezile’yi değerlendirdiği bölümünde Mutezile’nin İslam ümmeti için byüüyk bir şans olduğunu ancak siyasi süreçler neticesinde Mutezile düşüncesinin önünün kesildiğini söyleyen Altın, Hasan Basri’nin Mutezili alimlerce “büyük üstad” olarak kabul edildiğini ve bu damarın Yunan felsefesine ve akılcı itirazlara karşı İslam’ı savunan önemli bir direnç noktası olarak duran bir ekol olduğunu söyledi. Mutezile için insanın özgürlüğü meselesinin son derece önemli olduğunu belirten Altın, “Eğer Mutezile yaşasaydı Batı karşısında İsam dünyası bı kadar kötü bie durumda olmazdı.” dedi.
Şia’nın Caferi, Zeydi ve İsmaili olmak üzere üç ana kategoride ele alınabileceğini söyleyen Altın, batıni anlayışları nedeniyle anadolu aleviliğinin İsmaili kategoride değerlendirilebileceğini ve bu anlayışın kitabi bir temeli bulunmadığını ancak Zeydilerin, imametin ümmetten başkaları tarafından da yapılabileceğini savunmalarından dolayı Caferilerden de daha sıhhatli bir konumda bulunduklarını vurguladı.
Yapılan değerlendirme ve sorularla sona eren seminer için katılımcılar verimliliği için teşekkürlerini iafde ettiler.