`İddianame gayrimeşru`
`Hakkımızda düzenlenen bu iddianamedeki hiçbir iddia ve ithamı kesinlikle kabul etmiyoruz. İddianamenin hukuki ve siyasi anlamda hiçbir meşruiyetinin de olmadığına inanıyoruz.`
İDDİANAME ÇELİŞKİLERLE DOLU MEŞRU DEĞİL
Bu iddianame, bir çelişkiler yumağıdır. Kurulduğu andan beri Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık hedefine doğru kararlılıkla yürüyen ve bu yürüyüşün en önemli dönemeci olan Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefinin gerçekleşmesi için gerekli her adımı atan bir partinin, laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiğini ileri sürmek bir çelişkidir. Hakkımızda düzenlenen bu iddianamedeki hiçbir iddia ve ithamı kesinlikle kabul etmiyoruz. İddianamenin hukuki ve siyasi anlamda hiçbir meşruiyetinin de olmadığına inanıyoruz.
UZLAŞMA SUÇ
Milletimizin talep ve ihtiyaçlarıyla, hak ve özgürlükleriyle, laiklik gibi devletimizin temel esasları arasındaki yapay çelişkileri ortadan kaldırmayı amaçlayan bu 'büyük uzlaşma' arayışımız, Başsavcı'ya göre suç oluşturmaktadır.
GİZLİ GÜNDEM YOK
Kuruluşundan itibaren şeffaflığı ve hesap verebilirliği şiar edinmiş ve bunu uygulamalarıyla da kanıtlamış bir siyasi partiyi, "gizli gündem"i olmakla ve "takiyye" yapmakla suçlamak ise çelişkilerin belki de en büyüğüdür. Biz ülkemizi daha ileriye taşımaya yönelik tüm adımlarımızı milletin önünde attık. Açıkladıklarımız ve yaptıklarımız dışında gizli gündemimiz hiçbir zaman olmadı, bundan sonra da olmayacaktır.
MİLLETİN DEĞERLERİ İTHAM EDİLİYOR
Biz bu iddianamede partimizin değil, partimize gönül veren milletimizin ve onun temel değerlerinin itham edildiğini düşünüyoruz. Bu davayla devletimizin bütünlüğü zarar görmektedir. Hakkımızda düzenlenen bu iddianamedeki hiçbir iddia ve ithamı kesinlikle kabul etmiyoruz. İddianamenin hukuki ve siyasi anlamda hiçbir meşruiyetinin de olmadığına inanıyoruz.
AK PARTİ DEĞİL MİLLET İRADESİ
Kapatma talebiyle açılan bu davada, amacımız sadece partimizi savunmak değildir. Esasen biz milletimize ve devletimize hizmetten başka savunmayı gerektirecek hiçbir şey yapmadık. AK Parti, laikliğe aykırı fiillerin değil, kurulduğundan itibaren yaptığı çalışmalarla ülkemize ve milletimize hizmetin odağı haline gelmiştir.
JÜRİSTOKRATİK REJİM TEHLİKESİ VAR
Siyasi muhalefet görevinin açık ya da örtülü şekilde yargı tarafından üstlenildiği, yargının siyasete müdahale ettiği ve siyaseten alınması gereken kararları almaya başladığı ülkelerde demokrasi büyük bir tehdit altındadır.
İDDİANAME TOTOLOJİ (TEKRAR) ABİDESİ
İddianame aynı zamanda tam bir 'totoloji' abidesidir. Gerçekten aynı sözlerin birkaç kez tekrarlanması suretiyle iddianame şişirilmiştir. Bu yöntemle eylemler ve söylemler abartılarak, Anayasa'nın 'odak' olmada aradığı yoğunluk ve kararlılık şartlarının yerine gelmiş olduğu izlenimi verilmek istenmiştir.
Cumhurbaşkanı'nın sorumluluğu yok
Türkiye'nin de aralarında bulunduğu parlamenter sistemlerde, devlet başkanının siyasi sorumluluğu yoktur. Görevde bulunan bir Cumhurbaşkanı için yaptırım istenmesini hukuki bir temele bağlamanın imkanı yoktur. Abdullah Gül, 28.08.2007 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilmiş ve parti ile ilişiği kesilmiştir. Bu tarihten sonra açılan bir kapatma davasında Cumhurbaşkanının eskiden üyesi olduğu partinin kapatılması sürecine dahil edilmesi ve hakkında 5 yıllık parti üyeliği yasağı talep edilmesi Anayasa'ya açıkça aykırıdır.
Okulları Hava Kuvvetleri Komutanı da ziyaret etti
Gülen okullarını ziyaret eden siyasetçi ve devlet adamları: Cumhurbaşkanlarımız (Turgut Özal ve Süleyman Demirel), TBMM Başkanlarımız (Mustafa Kalemli ve Hüsamettin Cindoruk), Başbakanlarımız (Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit), Dışişleri Bakanları dahil Bakanlarımız (Şerif Ercan, Ahat Andican, Cumhur Ersümer, Necdet Menzir, Refaiddin Şahin, İstemihan Talay, Enis Öksüz vd.), Yargıtay Başkanımız Müfit Utku, Milletvekillerimiz (Murat Sökmenoğlu, Hasan Korkmazcan, Hayri Kozakçıoğlu, Yıldırım Akbulut, Nevzat Ercan, Masum Türker, Haydar Yılmaz, Lütfullah Kayalar, Onur Öymen. MHP eski Genel Başkanı Alparslan Türkeş, Em. Tümgeneral Prof.Dr. Ömer Şarlak, eski Hv.K.K. Org. Halis Burhan. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı gibi ülkenin en üst savcılık mercii tarafından hazırlanan bir iddianamede bu kadar fazla tahrifat, çarpıtma ve fahiş hataların bulunması, partimize karşı ciddi bir önyargı ve kuşku beslendiği ve ele geçen her türlü haber ve rivayetin doğruluğu araştırılmadan 'delil' adı altında biraraya toplandığı intibaını vermektedir.
Tüm zamanların en ironik davası
Siyasi iktidarların icraatlarının Anayasa ve idari yargı denetiminde olduğu için iktidar partisine yönelik açılan kapatma davasının demokrasi ve hukuk devleti ile açıklamanın mümkün değildir. Bu dava tüm zamanların en ironik davasıdır. Kuruluşundan bu yana gece gündüz çalışarak Türkiye'yi AB üyesi yapmak için uğraşan, ülkeyi demokratik ve laik bir Avrupa'nın parçası haline getirmek için tüm adımları adan ve atmakta olan bir siyasi hareketi 'laiklik aleyhine fiillerin odağı' olmakla suçlamak, akla, mantığa ve gerçeğe aykırıdır. AB üyeliği hedefi bir devlet politikasıdır. Yasama, yürütme ve yargı organlarıyla bir bütün olarak hepimizin müzakereleri başarıyla tamamlama ve siyasi entegrasyonu sağlama yükümlülüğümüz karşında, bu davanın süreci dinamitleyen niteliği ortadadır.
Seçim tarihi bile yanlış
İddianamede, 'davalı parti özellikle 22 Temmuz 2008 (2007 olacak) seçimlerinden sonra, alınan oy oranının etkisi ve cüretiyle toplumu İslam devletine dönüştürecek projelerini önce yeni bir anayasa taslağı hazırlamak sonra da türbanı gündeme getirmek suretiyle laiklik ilkesini hedef alarak adım adım gerçekleştirmeye başlamıştır' ifadesi yer almaktadır. Bu cümle mantık bilimindeki ifadeyle 'nedensellik bağından' yoksundur.
Meclis çalışmaları anayasal suç sayıldı
İddianamede TBMM'nin 09.02.2008 tarihinde Anayasa'nın 10 ve 42'nci maddelerinde yaptığı değişiklikler de partimiz aleyhine en önemli "delil" olarak kullanılmaktadır. Nitekim, Başsavcı bir gazeteciyle yaptığı mülakatta bu Anayasa değişikliklerinin partimiz hakkında açılan davanın temel gerekçesi olduğunu söylemiştir. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde iddianame, toplumsal talepleri dile getirme görevi olan siyasilerin, toplumsal ve siyasi sorunlar karşısında adeta duyarsız ve dilsiz olduğu bir partiler düzeni istemektedir. İddianamede "delil" olarak sunulan beyan veya eylemlerin özgürlükçü demokratik ve laik rejime yönelik bir tehdit oluşturduğu söylenemez. Aksine, bu sözde "deliller"le bir siyasi partinin kapatılmasının talep edilmesi, Türkiye'de demokrasiyi teksesli ve yasakçı bir boyuta taşıyabilecek bir tehdit niteliğindedir.
Erdoğan'ın söylemlerini bütün siyasiler kullandı
Tansu Çiller (Eski Başbakan): Bu milletin Kur'an'ı ve bayrağıyla oynamayın. Ezanın sesiyle uğraştılar. Devletin okullarını kapattılar. Yetmedi, başörtülü kızlarımızı üniversite kapılarında coplattılar. Bacılarımın başörtüsüyle uğraşmayın.
Devlet Bahçeli Devlet Bahçeli (MHP lideri): Üniversitelerimizdeki başörtüsü dramına son verilmesi hem insan hakları hem de ülke huzuru açısından büyük önem taşımaktadır. Üniversitede türban olmalı.
Deniz Baykal (CHP lideri): İslamiyet'te bir 'himar' diye bir örtü kavramı geçer, himar, çoğulu humur, bu örtü müdür, başörtüsü müdür tartışması vardır. Genellikle fıkıhçılar, bunun başörtüsü olarak anlaşılması gerektiğinde ittifak etmişlerdi.
Süleyman Demirel (9. Cumhurbaşkanı): Kişi laik olmaz ki, devlet olur laik. Kişi ya inanç sahibi olur, ya da inançsız olur. Türkiye laikliği dinsizlik olarak anlamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır.
Mesut Yılmaz (Eski Başbakan): Türban sorunu çözülmezse yönetmeliği değiştirebiliriz. Devlet dairelerinde bile hizmetlilere başörtüsü konusunda esneklik tanınabilir. Şeriata karşı yürünmez ancak saygı duyulur.
Bülent Ecevit (Eski Başbakan): Başörtüsü ile uğraşmanın gereksiz olduğuna inanıyorum. Gardrop Atatürkçülüğünün tipik bir örneği... (Yeni Şafak)