`Kadının beyanı esastır` zulmünün kurbanlarından birinin eşinin isyanı
Kadriye Ç.`nin Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı Kasımpaşa Çocuk Yuvası’nda 13 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz ettiği iddiasıyla 2 yıldır tutuklu olan eşine dair Sema Maraşlı’ya yazdığı mektup AKP`nin feminist kadın politikalarının getirdiği `kadının beyanı esastır` zulmünün nelere yol açtığını ortaya koyar nitelikte.
Kadriye Ç.'nin Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı Kasımpaşa Çocuk Yuvası’nda 13 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz ettiği iddiasıyla 2 yıldır tutuklu olan eşine dair Sema Maraşlı’ya yazdığı mektup AKP'nin feminist kadın politikalarının getirdiği "kadının beyanı esastır" zulmünün nelere yol açtığını ortaya koyar nitelikte.
Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı Kasımpaşa Çocuk Yuvası’nda şoför olarak çalışan Serkan Ç.’nin, 13 yaşındaki İ.P.’ye kalorifer dairesinde cinsel istismarda bulunduğu iddia edilmiş, Serkan Ç. tutuklanıp cezaevine gönderilmişti. Basında haber olan olay ve iddialar karşısında Serkan Ç.’nin eşi Kadriye Ç.’nin anlatımları olayın aslına dair çok farklı şeyler söylüyor. Kadriye Ç.’nin iddia ve anlatımları şayet doğruysa ilgili bakanlık ve yargı adalet noktasında fena halde çuvallamış demektir.
Olaya dair 2017 yılında dönemin Habertürk gazetesinin şu haberi basının meseleye nasıl baktığını ortaya koyuyor:
Anne-babası boşandıktan sonra 2 kardeşiyle birlikte Çocuk Esirgeme Kurumu yurduna verilen 13 yaşındaki İ.P.'nin hayatı, güvende olması gereken yerde yaşadığı dehşetle karardı. Habertürk Gazetesi’nden Müslim Sarıyar’ın haberine göre, İstanbul Beyoğlu'ndaki Kasımpaşa Çocuk Yuvası'nda yaşandığı öne sürülen korkunç olay, 13 yaşındaki İ.P.'nin başından geçenleri yuva müdürüne anlatmasıyla açığa çıktı.
Olayın savcılığa iletilmesinin ardından Çocuk Şube Müdürlüğü'nde ifade veren İ.P., yurtta baktıkları kediyi aramak için bodrum kata indiğini ve arkasından gelen şoför Serkan Ç.'nin kendisini sürükleyerek kalorifer dairesine götürdüğünü söyledi. Serkan Ç. kaloriferi çalıştırdığı için büyük bir gürültü olduğunu ve yardım çığlıklarının duyulmadığını anlatan İ.P., “Daha önce de beni tuvalette sıkıştırarak tecavüz etti. Ancak her defasında korktuğum için kimseye söylememiştim” şeklinde ifade verdi. Savcının talimatıyla Çocuk Şube Müdürlüğü ekipleri kurumun güvenlik kamerası kayıtlarını topladı. Küçük kız Adli Tıp Kurumu'nda muayeneden geçirildi. Serkan Ç. ise tutuklanarak cezaevine gönderildi.
AĞLAYARAK AYRILMIŞLAR
Tecavüz mağduru İ.P.'nin dramı, annesi A.E.'nin 4 yıl önce eşi A.P'den şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmasıyla başladı. Mahkeme, çiftin 3 kız çocuğunun Çocuk Esirgeme Kurumu'na yerleştirilmesine karar verdi.
O dönem 14 yaşında olan Z. ve 11 yaşındaki S. Taksim, küçük kardeşleri İ.P. ise Bahçelievler Çocuk Yuvası'na gönderildi. Gözyaşları içinde birbirlerinden ayrılmak zorunda kalan kardeşlerden şu an 18 yaşında olan Z.P., o günü “Birbirimize sarılarak aynı yere gitmek istedik. Ancak kabul etmediler” diye anlattı. Kızı Z.P.'yi artık reşit olduğu için yanına alan anne A.E. ise “Çocuklarımı almak için 1 yıl önce dava açtım. Ancak mahkeme yine bana vermedi. Verseydi, kızım yanımda olsaydı belki de bunları yaşamayacaktı. Şimdi çocuklarımı yanıma istiyorum” diye konuştu.
Kadriye Ç.’nin Sema Maraşlı’ya Gönderdiği Mektup:
Erkeğe Ceza Verin Olay Kapansın
Kadriye Hanım Diyor ki,
Eşim tecavüz suçlamasıyla iki yıldır cezaevinde. Tabii ki böyle bir şey yok. Zerre kadar şüphem olsa zaten bir kadın olarak, anne olarak, eş olarak bir adım dahi arkasında durmam. Deliller, ispatlar, raporlar eşimin masum olduğunu gösteriyor.
Eşim, Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı Çocuk Yuvası’n da şoför olarak çalışıyordu. Yurtta kalan 13 yaşında bir kız çocuğu eşime kafayı takmıştı.
Araca bindiğinde öne şoför koltuğunun yanına oturuyor, eşime mektuplar yazıyor, kalp resimleri yapıyor, eşimin baş harfini kendi baş harfine koyuyor. Eşim bu mektupları yuvadaki hocalara gösteriyor. “Bu kız çocuğu bana böyle mektuplar yazıyor.” diyor.
Onlar da “Bunları kızlar hep yapar, önemsiz, öyle dikkate alınacak bir şey değil.” diyorlar.
Fakat belli ki çocuğu da bu konuda uyarmışlar. Çünkü çocuk eşimden açıkça intikam aldı. Olay şöyle gerçekleşti.
Bir pazar günü eşim işe gitmişti. Çocukların aktiviteleri vardı, onları getirdi götürdü. Sonra eve gelmek için yola çıktığında yarım saat sonra eşimi kurumdan güvenlik görevlisi arıyor: “Serkan Bey kalorifer bozuldu, bugün pazar, usta bulamadık, gelip bir bakabilir misin?” diyor. Eşim her işten anlayan biri, elektrik, su, tamir işi gelir elinden.
Ocak ayıydı, dışarıda kar vardı. Eşim çocuklar üşümesin diye yoldan geri dönüp kuruma gidiyor. Güvenlik görevlisi ile konuşup kalorifer dairesine iniyor. Su bittiği için kaloriferin yanmadığını görüp su ekliyor. Çıkışta güvenlik görevlisine durumu anlatıp yaptığını söyleyip çıkıyor kurumdan. Aşağı inip çıkması toplam 8 dakika sürüyor, kamera kayıtları var.
Bu olaydan 6 gün sonra o kız: “Serkan abi o gün kalorifer dairesinde bana tecavüz etti.” diyor. Meğer kız o gün eşime kumpas kurmuş. Kamera kayıtlarında var, güvenlik görevlisi eşimi kalorifere baksın diye çağırırken kız da güvenliğin orada duruyor. Eşimin kaloriferi yapmaya geleceğini duyunca kalorifer dairesine girip saklanmış.
Eşim orada onu görmüyor. Eşim kalorifer dairesinden çıktıktan sonra o da kalorifer dairesinden çıkıyor ve güvenlik görevlisinin yanına gelip: “Serkan abi nerede?! diye soruyor. O da “gitti” diyor. “Hayırdır neden sordun?” diye soruyor. “Eşine selam gönderecektim” diyor. Yani her şey normal. Aşağıda tecavüze uğramış olsaydı bu kadar normal hareket edebilir miydi?
Kız “o gün tecavüze uğradım” deyince hemen kurumun hemşiresi, doktoru, psikologu muayene ediyorlar, konuşuyorlar. Hiçbir şey yok; fiziksel, ruhsal. Bir hastaneye götürüyorlar. Oradaki doktor da “Hiçbir şey yok” diyor.
Eşim bu olayı duyunca “Ben böyle bir suçlamayı kabul etmiyorum, yasal işlem başlatılmasını istiyorum.” diyor. İşlem başlıyor ve bu çocuğun ifadesi alınıyor. Bir günde 7 farklı ifade veriyor. Psikolog diyor ki “Bir çocuk neyi yaşarsa onu anlatır, değişik değişik anlatması mümkün değil, bu yalan söylüyor.” Eşimden kan alınıyor, kilosu tartılıyor. Eşim 100 kilo. Hani 100 kiloluk bir adam bir çocuğa tecavüz ederse ne olur, nasıl olur. diye. Kız bakire ve vücudunda bir çizik bile yok.
Kurumdaki bütün hocalar, hemşire, psikolog, doktor, müdür, temizlik elemanları, yani kurumda çalışan herkes ifade veriyor. Tecavüz iddiasından sonra çocuğun normal halinden farklı bir değişiklik olmadığını söylüyorlar.
Bu arada kalorifer dairesine polis heyeti gidiyor, mor ışıklarla kalorifer dairesi aranıyor. Eşime dair bir şey var mı diye. Hiçbir şey yok o da temiz çıkıyor.
Ve sonuç 25 yıl ceza verdiler.
Mahkeme “kadının beyan esastır” dedi. Hiçbir delili göz önüne almadı. Hatta çocuk psikologla mahkemeye geliyordu. Mahkemede ilk verdiği ifadeden faklı bir ifade verince hakim, psikolog hanıma soruyor: “Şu anda çocuğun doğru söylediğine inanıyor musun?” Psikolog Hanım diyor ki “Hayır şu anda yalan söylüyor.” Tabii ki bunu da göz önüne almıyorlar.
Kızın iftiraları sanki gerçekmiş gibi gazetelere çıkmıştı. O zaman Aile Bakanı olan Fatma Betül Sayan: “Erkeğe ceza verin, bu olay kapansın. Bu kız devletin çocuğu ben bunu korumak zorundayım.” diye emir vermiş.
Bakan hanım, ortak tanıdığımız kişiye de “Bu olay kapanmazsa Aile Bakanı olarak ben bununla anılırım, ben bu konu ile anılmak istemiyorum.” demiş. Allah’tan korkmadı da yalan yazan basından korktu.
Sonuç: Bakan hanımın müdahil olmasıyla beyan esastır deyip suçsuz adama 25 yıl cezayı verdiler.
Fatma Betül Sayan hanımı Allah’a havale ettik. Onun bir söylemiyle eşim 25 yıl ceza aldı. Hakim ve savcı hiçbir şeyi göze almadı, Kriminal rapor istendi, üç buçuk ay bir raporu bekledik, kız bakire temiz hiçbir şey yok. Peki o zaman adli tıp ne işe yarıyor? Bunları prosedür gereği yaptırıyorlar ama dikkate alan yok, çünkü emir tepeden geliyor.
Altı mahkeme gördük. Altısında da bulundum. Zerre kadar şüphe olsa, bir anne olarak, eş olarak kadın olarak öyle bir erkeğin arkasından asla gitmem. Bir tanesi de dese ki “Evet ben bu şahısı şüpheli gördüm veya raporlarda kamera kayıtlarında şüpheli göründü.” Yok böyle bir şey.
Dosyamız istinaf mahkemesine gitti orada gerekçeli karar yazıldı bu dosyada 25 yıl çok deyip 8 yıl indirim yaptılar. Dosyanın Yargıtaya gitmesi istendi. Şu an dosyamız Yargıtayda cezamız 17. seneye indi. Eşim neden suçsuz yere 17 yıl yatsın!
Ben 25 yıllık evliyim. Pırlanta gibi 2 tane evladım var. Eşimle çocuklarımızla aile bağlarımız, sevgi bağımız çok güçlüydü bizi yıkan da bu oldu. İki senedir yandık kavrulduk. Benim eşim Allah dostuydu, dünya iyisi bir insandı.
Bu öyle bir acı ki bunu yaşayan anlar zannediyorum. Büyük oğlum 23 yaşında üniversite öğrencisi, küçük 17 yaşında lise sonda. 17 yaşındaki oğlum 3 ayda saçları beyazladı 2 defa kalp enfarktüsü geçirdi üzüntüden.
Bakan hanım iftira atan kız için: “Bu çocuk devletin çocuğu, biz bunu korumak zorundayız.” demişti. Ben de soruyorum “Benim çocuklarım kimin çocuğu? Bu devletin çocukları değil mi?” Suçsuz yere babalarını ellerinden aldınız.
Benim eşim yüzde yüz suçsuz. Ben eşimi içeride çürümeye bırakamam, bunun için mücadele edeceğim.
Ben dosyam ile televizyona çıkmayı düşündüm hiçbir kanal beni kabul etmedi.
Ben de çok mektup yazdım Ankara Külliye’ye gönderdim ama hiç cevap alamadım. Oğlum CİMER e yazdı cevap yok. Artık ben pes ettim oralara yazmıyorum ama benim ailem her hafta pazartesi günü mektup yazıp kargoya koyup Külliye’ye gönderiyorlar ama cevap yok.
Ben susmayacağım insan haklarına kadar gideceğim. Eğer ülkemde hakkımı bulamazsam Avrupa İnsan Haklarına başvuracağım. Bana verdikleri raporlar devletin kurumlarından hastanelerinden verilmiş raporlar. Bu raporlar adam suçsuz diyor. Adalet istiyorum. “Kadın beyanı esastır” deyip eşimi hapislerde çürütemezsiniz.
Sizlerden ricam benim sesimi duyurun, durumumuzu anlatın. “Haksızlığa Dur” deyin.
(İslam ve Hayat / H.Söz Haber)