03-04-2010 19:23

`Kudüs bizim için mekteptir`

“İstanbul’dan Kudüs’e Dayanışma Günleri” etkinliğinde konuşan yazar Abdurrahman Dilipak, Kudüs’ün, bizler için cihad ve şehadet mektebi olduğunu söyledi.

`Kudüs bizim için mekteptir`

“İstanbul’dan Kudüs’e Dayanışma Günleri” etkinliğinde konuşan yazar Abdurrahman Dilipak, Kudüs’ün, bizler için cihad ve şehadet mektebi olduğunu söyledi. Dilipak; “Kudüs, Müslüman coğrafyanın ve Allah’ın yeryüzünde halifesi olma misyonunun evrensel çapta yeniden yerine getirilme sorumluluğunun başlangıç noktasıdır” dedi.

Yoğun katılımın yaşandığı etkinlikte konuşan yazarımız Abdurrahman Dilipak, Üsküdar’ın biraz ilerisinin Mekke, Medine ve Kudüs’e açılan kapı olduğunu söyledi. Bu yüzden bu bölgeye “Harem” olarak adlandırıldığının altını çizen Dilipak, insanların “Harem”e vardıklarında “seferi” olduklarını belirtti.

Kardeşlik Platformu’nun Genç Sorumluluk Platformu işbirliği ile Üsküdar Meydanı’nda düzenlediği “İstanbul’dan Kudüs’e Dayanışma Günleri” etkinliğinin önceki geceki konuğu yazarımız Abdurrahman Dilipak oldu.

Etkinlikte konuşan Dilipak, Üsküdar’ın biraz ilerisinin Mekke, Medine ve Kudüs’e açılan kapı olduğunu söyledi. Bu yüzden bu bölgenin ‘Harem’ olarak adlandırıldığının altını çizen Dilipak, insanların Harem’e vardıklarında seferi olduklarını belirtti. Osmanlı’da Hacca ve Umre’ye gidenlerin Harem’den hareket ettiklerini hatırlatan Dilipak, “Orası da otogar değildi. O koca alan Sahra Mescidi’ydi.

Oranın mimberi vardı, mihrabı vardı. Orada Hac yolculuğuna çıkılmadan önce son namazlar kılınırdı. Mekke’ye doğru yolculuğun, ahrete doğru yolculuğun sanki başlangıcı gibiydi. Onun için oraya Harem denilir” dedi.

BİR DAHA HAREM’E GİDİNCE MEKKE’Yİ DÜŞÜNÜN

“Bir daha Harem’e gidince Mekke’yi düşünün” diyen Abdurrahman Dilipak, “İnşallah orayı yeniden inşa ederiz, yeniden ihya ederiz” diye konuştu. Kudüs’ün yanı sıra Harem’i de kurtarmamız gerektiğine dikkat çeken Dilipak, işgalcinin kim olduğunun çok önemli olmadığını, işgalin işgal olduğunu belirtti.

Kudüs’ün bizim için ilk kıblemiz olmasının yanı sıra namazımızın başlangıç noktası olduğunu da kaydeden Dilipak, Kudüs’ü haftada, ayda ya da yılda bir değil, günde beş defa anmamız gerektiğini söyledi.

KUDÜS, BİZİM İÇİN MEKTEPTİR

Kudüs’ün bizim için bir mektep olduğunu ifade eden Dilipak, “Kudüs, bizim için cihad ve şehadet mektebidir. Kudüs kurtulursa, İsrail bitse bizim bu kavgamız bitmeyecek. Kudüs sorununu çözünce dünyanın diğer bölgelerindeki insanlık sorunları için yeni bir mücadele başlatacaksınız. Bu anlamda Kudüs direnişi, bizim için insan hakları, adalet, cihad, şehadet mektebidir.
Asıl mücadele, bu mektepten mezun olduktan sonra başlayacak. Kudüs, bizim için bitiş noktası değil. Müslüman coğrafyanın ve Allah’ın yeryüzünde halifesi olma misyonunun evrensel çapta yeniden yerine getirilme sorumluluğunun başlangıç noktasıdır” diye konuştu.

ALLAH, BİZLERİ YERYÜZÜNÜN VARİSİ KILMAK İSTİYOR

“Biz, alemlere rahmet olarak gönderilen bir ümmetiz. Kimden gelirse gelsin, kime gelirse gelsin zalime karşı mazlumun yanında duracağız.

Allah, sizin ellerinizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister” diyen Dilipak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Son zulüm kalesi yıkılıncaya kadar cihad devam edecek. Son zulüm kalesi ne zaman yıkılacak? Son insanla. Demek ki hayat, iman ve cihaddan ibaretmiş aslında. Buradaki bütün çalışmalarımız aslında büyük mücadeleye hazır olmak için kendimizi hazırlamamızdır.
Bakın Kudüs sınavını kötü verirsek bundan sonrası daha zor olacak. Kudüs sınavı bizim için cihad mektebidir. Bu mektepteki kan maliyeti, can maliyeti, gözyaşı maliyeti sınavın ölçeğini belirleyecek.

Bu sınavı başarıyla verirsek yeryüzündeki zulüm ve haksızlıklarla mücadele ederken o kadar güçlü olacağız. Allah yolunda can vereceksiniz diye korkmayın! Allah sizin canınızı zaten alacak.

Ama eğer Allah’a can sunarsanız bunun karşılığında size ölümsüzlüğü verecek. Bunun karşılığında ömrünüzü bereketli kılacak. Onun için bizim kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. Allah, bizleri yeryüzünün varisi kılmak istiyor. Bana kalırsa şimdi bizleri yeryüzünün en hassas noktalarıyla imtihan ediyor.

Gazze’yi, Kudüs’ü ve Filistin’i kazanmak zorundayız. Eğer bu savaşı kazanmayacak olursanız sevdiğiniz eşlerinizden, evlerinizden ve çocuklarınızdan ayrılmak zorunda kalacaksınız.

Gazzeli çocukların başına gelen, bir gün sizin de başınıza gelebilir. Onun için bu ateşi burada söndürmek gerekiyor.” Dilipak’ın konuşmasının ardından Grup Uyanış sahne alarak, ezgi ve marşlar seslendirdi. Harun Budak’ın dua yapmasından sonra program sona erdi.

ETKİNLİK DEVAM EDİYOR

“İstanbul’dan Kudüs’e Dayanışma Günleri” etkinliği kapsamında bugün gazetemiz yazarı Ahmet Varol, “Filistin hakkındaki yanılgılar” başlıklı bir konuşma yapacak ve Varol’dan sonra Grup Genç sahne alacak. Etkinliğin son günü olan yarın ise araştırmacı yazar Nureddin Şirin “intifada” konusunu anlatacak ve sanatçı Mikail’in ezgileri ile etkinlik son bulacak.

(Kaynak: Vakit)

YORUMLAR
  • HUSEYIN SASMAZ   03-04-2010 23:47

    Ürdün, Müslümanların Mukaddesatlarında Meydana Gelen Olayları Protesto Etmede Kınamak ve Eleştirmekle Yetiniyor Filistin gaspçısı Yahudi varlığı Başbakanı Netenyahu, işgal edilen el-Halil'deki Mescid-i İbarahim ile Beytlahim şehri yakınındaki Mescid-i Bilal İbn-u Rebah'ın Yahudi eserleri olması itibarıyla restore edilmesini istediği kültürel miras bölgeleri kapsamına alındığını açıkladı. Zaten Ürdün rejiminden de sanki Müslümanların mukaddesatlarını gasp eden ve kirleten bir kimseye verilecek cevap kınamak ve eleştirmekmiş gibi bu icraatı kınamak ve eleştirmek üzere harekete geçmekten başka bir şey beklenmezdi! Nitekim Ürdün'deki mevcut rejim, Haziran 1967 savaşı olarak bilinen tiyatroda Yahudilere teslim ettiği sırada Mescid-i Aksa ve Mescid-i İbrahim'in olduğu Ürdün Nehrine kadar olan Batı Şeria hususunda da ifrata kaçmıştı. Bugün ise o, Filistin gasp eden Yahudi varlığı ile sıcak ilişkiler kurmaktadır. Hatta bu vahşi varlığa yönelik müttefiklik tutumu benimsemiştir. Oysa bu rejimin takınması gereken tabii tutum, Yahudi varlığına karşı savaş açmaktır, onunla barış, uzlaşma ve ittifak yapması değildir. Kınama, eleştiri ve benzeri sözlerin hiç birisi Yahudi varlığını cürüm fiilleri işlemekten vazgeçirmez. Onları bundan vazgeçirecek olan şey, onlarla savaşmak ve varlıklarına son vermek amacıyla acilen harekete geçmektir. Çünkü onlar, gasıptırlar ve varlıkları meşru değildir. Onlarla yapılan anlaşmaların hepsine son verilmelidir. Çünkü bunlar, şeran birer batıl anlaşma olup hiçbir şekilde Müslümanları bağlamaz. Keza savaş hazırlığı yapılması gerektiği gibi haçlılar ve Birleşmiş Milletler kuvvetleri ile birlikte savaşmaya giderek şeytan yolunda ölmek üzere kendilerini paralı asker yapan Ürdün kuvvetlerinin tümü de geri çekilmelidir. Bu Ürdün kuvvetlerine düşen, Yahudilerle savaşmak üzere geri gelmeleridir. Böylece umulur ki gece gündüz İslam'a ve Müslümanlara tuzak kuran kafirlere yardım etme hususundaki günahlarına kefaret olur. Yahudileri cürümlerinden vazgeçirecek yegane çözüm işte budur ve bundan başka bir çözüm yoktur. Bizler Ürdün rejiminin bu çözüme göre harekete etmeyeceğini yakinen biliyoruz ama Rabbimize bir mazeret olsun diye bunu söylüyoruz. وَإِذْ قَالَتْ أُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا قَالُوا مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ "İçlerinden bir topluluk: ‘Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir azap ile azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?' dedi. (Öğüt verenler) ‘Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz)' dediler." [el-A'râf 164]