`Kudüs`ün Yahudileştirilmesini engelleyecek tek yol direniştir`
Direnişin maddi ve manevi olarak desteklenmesi gerektiğini söyleyen HAMAS`ın önemli isimlerinden milletvekili Estal, Kudüs’ün Yahudileştirilmesini durduracak tek yolun da yine direnişe ve direnişçilere verilecek destek olduğunu söyledi.
Direnişin maddi ve manevi olarak desteklenmesi gerektiğini söyleyen HAMAS'ın önemli isimlerinden milletvekili Estal, Kudüs’ün Yahudileştirilmesini durduracak tek yolun da yine direnişe ve direnişçilere verilecek destek olduğunu söyledi.
Mescid-i Aksa’ya destek ve Siyonistlerin Hz. İsa’ya hakaret etmelerini tel'in etmek için Han Yunus’ta yapılan gösteride konuşan İslamî Direniş Hareketi (HAMAS)’ın önde gelen liderlerinden milletvekili Dr. Yunus el-Estal, Kudüs’ün Yahudileştirilmesini engelleyecek tek yolun direnişi desteklemek olduğunu söyledi.
"ŞEHİD OLMAYI BEKLEYEN GENÇLERİMİZ VAR"
Direnişi ve onun silah gücünü düşmanın saldırılarına karşı durabilecek ve püskürtecek kadar geliştirmek gerektiğini belirten Estal, “Bizim adama ihtiyacımız yok. Burada şehit olmayı bekleyen gençlerimiz var. Hepsi şehadet mektebinin çocuklarıdır” dedi.
Estal, Siyonistlerin Filistin’de bozgunculuk etmelerine engel olmak için maddi, manevi, siyasi ve enformasyon alanında destek beklediklerini, İslam aleminin işgal ordusunun saldırılarına karşı koymak için direnişi silahla, zırhlı araçlarla desteklemelerini istediklerini belirtti.
"GAZZE'DEKİ HEZİMETİN FATURASINI KUDÜS'E KESMEK İSTİYORLAR"
Dr. Yunus el-Estal, devamla şöyle konuştu: “Bu kalabalık ve bu halk, Siyonistlerin Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya karşı yaptıkları tecavüzlere karşı olduğunu ifade etmek, Araplarla uluslararası camianın takındığı suskunluk politikasını kınadığını haykırmak için buradadır. Siyonist terör devleti Gazze’de aldığı hezimetin faturasını Kudüs’ü Yahudileştirmek ve Kudüs’te daha çok Siyonist yerleşim birimini inşa ederek Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya kesmek istiyor.”
Kudüs’e yapılan saldırıların Oslo ve akabinde yapılan Annapolis anlaşmalarının bir sonucu olduğunu belirten Dr. Estal, söz konusu anlaşmalarla işgal devletine buraları koruma yetkisinin verildiğini söyledi. Estal, Siyonistlere karşı duran cephenin öncüsü olması nedeniyle Filistin halkının her yönüyle desteklenmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
Halk Direniş Komiteleri sözcüsü Ebu Mücahid, Siyonistlerin Arap ve İslâm âleminin suskunluğu karşısında işgal hükümetine bağlı kurum ve kuruluşların vasıtasıyla plânlı bir şekilde Kudüs şehrini Yahudileştirmeye çalıştıklarını belirtti. Kudüs'ü korumak adına Filistin halkına intifada için çağrıda bulunan Ebu Mücahid, “Kudüs davası, Filistin davasının barut fıçısı durumundadır. Kudüs’ün tarihi dokusunu değiştirmek, Siyonist çete devletinin lehine buranın demografik yapısını değiştirmek ateşle oynamak anlamına gelecektir" dedi
(Kaynak: Vakit)
-
HUSEYIN SASMAZ 26-02-2009 14:24
İSLÂM COĞRAFYASINDA AKAN KANLAR, MÜSLÜMANLARIN ÜZERİNE ÇÖREKLENEN BU ZULÜMATLAR, İSLÂM ÜMMETİ'NE TEK KURTULUŞ YOLU OLAN HİLÂFET'İ HATIRLATMAKTADIR. Tarih boyunca batı dünyasının, İslâm'a kin besleyenlerin, servetler harcayarak tahrif etmeye, hatta yok etmeye çalıştğı en önemli konulardan birisi de İslâm'ın yönetim şekli olan Hilâfet olmuştur. Batı dünyası/İslâm düşmanları, müslümanların gönüllerine taht kurmuş O yüce makâmı, müslümanların gönüllerinden ve hayatlarından söküp atmak için gecelerini gündüzlerine katarak, hiç bir fedâkarlıktan kaçınmadan çalışmışlardır. Netice itibari ile yüce makam Hilâfet, sebatayistlerin kirli elleriyle ilğa edilmiştir. Hainlerin büyük gayretleriyle o kara günde İslâm'ın yönetim şekli olan Hilâfet müslümanların hem gönüllerinden hemde hayatlarından kovulmuş, İslâm Ümmeti'nin asası parçalanmıştır. Rahmet kandili söndürülmüş, ve İslâm Ümmeti, zulumatlara terk edilmiştir. O kara günde İslâm Ümmeti sadece İslâm'ın yönetim şekli olan Hilâfet'i yitirmedi, arkasında savaştığı ve korunduğu kalkanını, izzetle kuşanılmış İslâm'ın kılıcını, insanlığa davet ve cihad yoluyla İslâm Risalet'ini taşıyacak olan Şer'î makamını yitirdi. O kara günden buyana İslâm Ümmeti'nin üzerine karabulutların hakim olduğu, bir karabelanın musallat olduğu üzücü bir hakikattır. Bu vahşetin ve zulümatların, İslâm Ümmeti'ne ve insanlığa Milâdi olarak 3 Mart 1924, (Hicrî olarak ise 28 Receb 1342)'den bu yana kesintisiz olarak isabet ettiği, yine İslâm Ümmeti'nin alçak kafirlerin boyundurluğunda yaşamını sürdürdüğü, rahmet ve hayır kaynağı olan İslâm Risâleti'nden uzak bir yaşamda olduğu da bir hakikattır. Üzülerek ifade ediyoruz ki, konum itibariyle İslâm Ümmeti perişan bir haldedir; izzetini, haysiyetini kaybetmiş durumdadır. Herşeyden önemlisi Allah'ın rızasından uzak bir hayat anlayışıyla, iyiliği emretmeyi kötülükten nehyetmeyi unutmuş/terketmiş, Allahu Teâlâ'nın kendisinden övgü ile bahsettiği hayırlı bir ümmet olmaktan uzak, Allah'ın yüce davetini aleme taşıyacak olan davet ehli olmaktan uzak hayatını sürdürmektedir. Maalesef İslâm Ümmeti bugün Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in temellerini attığı, ashabına ve ümmetine şiddetle bağlanmayı emrettiği hayat sisteminden uzaklaş(tırıl)mıştır. Bunun aksine Allahu Teâlâ kesinlikle haram kıldığı halde beşerî sistemler İslâm Ümmeti'ne hâkim olmuş, çağdaş tağutlar hükmeder hale gelmiştir. Bu hakikatları vakıayı objektif bir şekilde değerlerinden herkes görecektir... Bu karabelanın, zulümatların, fuhşiyatların, adaletsizliğin, insan katliyamının tek adresi ve sorumlusu kapitalizm nizâmı/sistemidir, çağdaş küfrün ta kendisidir. Bu küfür sistem değilmidir ki: -İnsanlığı Nurdan zulümatlara çıkaran, -Bu sistem değilmidir ki: Adalet yerine zalim despotluğu hakim kılan, -Bu sistem değilmidir ki; Mâsum insanların kanlarını emerek dünyaya kokuşmuş demokrasiyi pazarlayan, -Bu sistem değilmidir ki: Hakkın emin bekçisi olan samimi müslümanları terorist ilan ederek, katletmeyi zevk haline getiren ve katletmeyi kendine borç bilen, -Bu sistem değilmidir ki: Allahu Teâlâ'nın buyurduğu gibi tertemiz arzı, göğü, suyu ve havayı pis elleriyle kirleten, fesat saçan, -Bu sistemdir ki: Allah'ın Dini'ni hayata hakim kılmaya çalışan samimi müminlere açıkca harp ilan eden, -Bu sistemdir ki; İslam'a ait sahih fikirlerin yerine bozuk fikirleri İslamî fikirlermiş gibi aleme pazarlayan ve bunun için servetler harcayan, Kısacası: Bu sistemdir, vakıada kısırlığı, acizliği, fesat saçan hayat anlayışı ispatlanmış, hayrı getirmekten yoksun, şerri defetmekten aciz olan..İşte en son Filistin'de, Irak'ta, Lübnan'da ve İslâm coğrafyasında müslümanların belini büken, ‘müslümanlara Allah'ın yardımı ne zamandır' dedirtecek kadar artan, vuku bulan cürümler, işlenen fuhşiyatlar...!!! Bunların hepsi kapitalizm'in/ çağdaş küfrün eserleridir. Asıl itibariyle bu tür musibetler/zulumatlar, İslâm Ümmeti'ne aşağı yukarı bir asırdır musallat olmaktadır. Evet, İslam Ümmeti bugün miladi olarak 83 yıl(Hicrî olarak 86 yıldan)'dan beri bitkisel hayata girmiş, o günden bu yana fikirlerine sahip çıkamaz, onları koruyamaz ve onları hakkıyla aleme taşıyamaz olmuştur. Kısacası İslam Ümmeti saldırılar ve tecavüzler altında inim inim inlemeye devam etmektedir. İslâm Ümmeti'nin arkasında savaştığı ve korunduğu kalkanı olmadığı müddetçe musallat olmaya da devam edecektir. Allahu Teâlâ bizleri biran evvel bu zulumatlardan Nura çıkabilmeyi nasib etsin.(amin) Gelişen olayları insaflı bir bakış sergileyen mutlaka şunlerı görecektir: -Kanları akıtılanlar müslümanlar, -Şahsi değerleriyle oynanıp, hayvani muamele görenler müslümanlar, -Mukaddesatları hiçe sayılıp, herdaim hakaret ve saldırılar görenler müslümanlar, -Ağlayanlar, sızlayanlar, acısından kıvrananlar yine müslümanlar, -Tecavüze uğrayıp, utanç dünyasında kahru-perişan olanlar bizim bacılarımız yani yine müslümanlar ve yine müslümanlar...!!! Başka bir ifadeyle, bütün bu işlenen cürümlerin sadece müslümanlara yönelik olması, hakkın emin bekçisi olan samimi müslümanların katlediliyor, işkencelere maruz kalıyor olması küfrün İslam'a olan düşmanlığının en bariz göstergesidir. Yani onlar İslam'ı yok etmek ve onu tahrif edebilmek için vargüçleriyle çalışmaktadırlar. Bu bir hakikattır, inkar edilemeyecek kadar açktır. Kafirlerin, müslümanları ezebilmek, sahip oldukları her şeyi tahrif edebilmek için vargüçleriyle çalıştıklarını ve çalışacaklarını beyân eden âyetlerde Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّواْ عَن سَبِيلِ اللّهِ فَسَيُنفِقُونَهَا "Gerçek şu ki, küfre sapanlar/kâfirler, (insanları) Allah'ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar".[1] Yine başka bir âyet'inde Allahu Teâlâ: يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ "Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kâfirler hoş görmese bile".[2] Meselelere sahih bir nazarla bakıldığında kafirlerin İslâm'a ve müslümanlara yönelik hareketlerin arkasında işbirlikçi yöneticilerin olduğu, işlenen cürümlere- yapılan bu zülümlere- onlarında ortak oldukları, hatta bu nurun sönmesi, İslam'ın hayata tekrar hakim olmaması için kafirlerden daha fazla gayret göstersikleri görülecektir. O zaman Allah aşkına soruyoruz, yeryüzünün Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın ifadesiyle/tarifiyle en korkak mahlukları, çağdaş tağutlar, müslümanlara ve müslümanların değerlerine saldırma cesaretini nereden almaktadırlar? Daha net bir ifadeyle, İslâm'ı tahrif edebilme ve İslam'a savaş açma cesaretini nereden almaktadırlar? Hakkın tespiti için bakan kimse, küfürün, bu cesareti İslam Ümmeti'nin başıboş oluşundan almakta olduğunu görecektir. Küfrün kahraman kesilmesi; İslam Ümmeti'nin arkasında savaştığı ve korunduğu o kalkanın olmayışındandır. İslâm Ümmeti'nin dayanağı olan asanın kırılmış olmasındandır. İşte hevasından ve hevesinden konuşmayan Rasullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in temellerini attığı, vaad ettiği, olmasını taleb ettiği, kendisine sıkı sıkı sarılmamızı emrettiği Hilâfet'in yokluğudur kafirin cesaretine cesater katan. Aslında Rasullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ın şu sözü bize bütün gerçekleri, olması gerekenin ne olduğunu açıkça haykırmaktadır; Ebu Hüreyre'den rivayetle Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki imam (Halîfe) kalkandır. Onunla savaşılır ve korunulur." [3] Hepimiz biliyoruzki günümüzde başımıza gelen tüm bu musibetler, felaketler, işgaller, katliyamlar, ülkelerimizin uğradığı şiddetli sıkıntılar ve zorluklar, hayatımızı en dakik ve sahih çözümler ile düzenleyen, insanı, kainatı yaratan Allah(c.c)'nun bizim için seçtiği Islâm Dini'nin siyasi-ideolojik bir nizam olarak toplum-hayat ve devlet bazında uygulanamayaşından kaynaklanmaktadır. Zira bunu uygulamanın, Rahmet Nızamını hayata geçirebilmenin, Allah'ın sözünü hayata hakim kılmanın yolu, Islâmî bir devletin varlığını gerektirmektedir. İşte bütün bu cürümlere son vererek İslâm Ümmet'ine izzetini tekrar iyade edecek devletin, yönetim şeklinin adı Hilâfettir. İslâm Ümmeti'nin şu anda suya, ekmeğe, havaya ihtiyacı olduğu gibi, muhtaç olduğu tek şey Hilâfet'tir. Çünkü Hilafettir: İnsanlığı Zulümatlardan Nura çıkaracak Risaleti insanlığa taşıyacak olan. Çünkü Hilafettir: Hayat ve Rahmet kaynağını insanlığa tatbik edecek olan. Çünkü Hilafettir: Kafirlerin haince çizmiş olduğu sınırları kaldırarak, İslâm Ümmeti'ni "La ilahe illallah Muhammdurrasulullah" sancağı altında toplayacak olan. Çünkü Hilafettir: Müslümanlara atılan herbir bombanın, sıkılan her bir kurşunun, yapılan her bır zulumun hesabını kafirlerden bir bir soracak olan. Çünkü Hilafettir: Ancak bu zulumlere son vererek kâfirlere dünyayı dar edecek olan. Çünkü Hilafettir: Fitneden eser kalmayıp Din yalnızca Allah'ın oluncaya, Allah'ın mülkünde sadece Allah'ın sözü geçinceye kadar Allah adına kılıç sallayacak olan. Şimdi gelişen olaylara basiretle bakıp, hakkı görmenin ve hakka sarılmanın vakti gelmedi mi? Allah'ın Nur'unu, İslâmî hayatı hâkim kılacak, Allah'ın indirdiği ile yöneterek, âleme İslâm Risâlet'ini davet ve cihad yoluyla taşıyacak olan II. Râşidi Hilâfet için çalışmanın vakti gelmedi mi? Küfrün akidesinden çıkmış olan Demokasi, Cumhuriyet, Laiklik gibi ğayri İslâmî olan fikirleri ve yönetim nizamlarını redederek Allahu Teâlâ'nın kendisinden razı olduğu ve onun haricindeki dinlerin indinde kabul görmediği İslâm Dini'ni hayata hakim kılacak olan II. Raşidi Hilafetin ikamesi için vargücümüzle çalışma yapmanın zamanı gelmedimi? Artık vakit, izzetimizi, onurumuzu, haysiyetimizi ve bütün değerlerimizi bize geri iyade edecek, İslâm Ümmeti'nin kurtuluş ümidi olan II. Raşidi Hilafeti kurmanın vakti değilmidir? Evet değerli kardeşlerim, Bizler şimdiden Hilâfet güneşiyle karanlık günlerin aydınlık dolu günlere dönüştüğünü, zulumatın yerine adaletin hakim olduğunu, rahmetin, nurun hayatımızı kuşattığını yakînen görebiliyor, yarınlara, hatta bir sonraki günümüze Hilâfet sancağının altında girebilmenin arzusuyla bakıyoruz. Çünkü bu vaât/söz bir beşerin vaâdi/sözü değil, vaâdinden asla dönmeyecek olan Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın vaâdidir. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِيـنَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُون "Allah, sizlerden îmân edip sâlih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halîfe kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halîfe kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hâkim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaâdetti. Zira onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Her kim de artık bundan sonra inkâr ederse işte onlar fâsıkların ta kendileridir". [4] Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle müjdeliyor: "Allah (cc)'ın bulunmasını dilediği müddet, içinizde nübüvvet (peygamberlik) olacaktır. Onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldırır. Sonra nübüvvet metodu üzere HİLÂFET olacaktır. Allah (cc)'ın dilediği kadar kalacak, dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı (zalim) yöneticiler olacaktır. Allah'ın bulunmasını dilediği kadar kalacak, kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra zorba yöneticiler olacaktır. Allah'ın bulunmasını dilediği kadar kalacak, kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet metodu üzerine HİLÂFET olacaktır." [5]