`Kudüs`ü Yahudileştirme` projesinde yeni adım
Siyonist işgal rejiminin Kudüs`ü `Yahudileştirme` projesinde bu hafta, 1.500 Filistinli daha evlerinden atılacak.
Siyonist işgal rejiminin Kudüs`ü 'Yahudileştirme' projesinde bu hafta, 1.500 Filistinli daha evlerinden atılacak.
Kudüs`ün doğusunda, Filistinliler`in yaşadığı Silvan bölgesinde 6500 Filistinli`den 1500`ü daha evlerinin yıkılması tehlikesiyle karşı karşıya... Siyonistlerin mahkemesi, Bustan mahallesinde, Yahudi yerleşimciler için park inşa etme amacıyla 88 Filistin evinin yıkılmasına ve 1500 Filistinlinin de bölgeden uzaklaştırılmasına karar verdi.
Mescid-i Aksa duvarlarına bitişik yeni plan, siyonist işgal rejiminin Kudüs'ün mimari ve demografik yapısını değiştirmeye yönelik çalışmalarından biri...
Kudüs belediyesi görevlileri İsrail sınır polisi ile birlikte pazar günü evleri gezdi, ölçümler yaptı ve fotoğraflar çekerek planlar çizdi. Kudüs Belediyesi, 22 Şubat`ta Silvan`da yaşayan Filistinliler`e "gönüllü" olarak evlerini boşaltmaları için 72 saat süre verdi. Evlerin büyük çoğunluğu 1967`den, yani Kudüs ve Batı Şeria İsrail tarafından işgal edilmeden, önce inşa edilmiş olmasına rağmen, İsrailli yetkililere göre "izinsizdi." Yıkılacağı duyurulan bazı evler ise bölge İngiliz yönetimindeyken, İsrail kurulmadan önce oradaydı.
Kudüs Belediyesi, Silvan`da yaşayan 1500`den fazla Filistinli`nin başka bir bölgeye yerleştireleceğini daha önce aldığı bir kararla duyurmuş, yapılan bütün itirazlara rağmen kararından vazgeçmemişti.
Kudüs`te yaşayan ve Yahudi olmayan bütün halkın sorunları için çalışan insan hakları örgütlerinden biri olan Ensar Merkezi`nden Hasib Naşaşibi`ye göre, "Asıl amaç Arap mahallelerini bölmek ve boşaltılan alanlara yeni yahudi yerleşim yerleri kurmak." Arapların Kudüs`ten çıkartılması için amansız bir mücadele veren Elad Vakfı da bu amaçlarını gizleme gereği duymuyor. 1986 yılında kurulan Elad Vakfı, Yüzlerce yıldır bölgede yaşayan Filistinliler`in yaşadığı mahallelere "City of David (Davud`un Şehri)" adıyla bir yahudi kenti kurmak için çalışıyor.
İsrail`in yıllardır adım adım uyguladığı Kudüs`ü "Yahudileştirme" projesi, şehrin Arap-İslami kimliğinin silinerek Yahudi karakteri verilmeye çalışması. İsrail`in 1967`de şehri bölmesinden bu yana bu projenin devam ettiğini söyleyen Filistinliler, yıkım kararlarını protesto etmek için defalarca greve gitti, eylemler düzenledi. İsrail ise bu protestolara, Kudüs`e giren ya da El-Aksa Camii`nde ibadet etmek isteyen müslümanlara kısıtlamalar getirerek karşılık verdi. İsrail`in verdiği kimlik kartlarını taşısalar bile, 45 yaş altındaki Filistinliler`in Mescid-i Aksa`ya girmesi yasak.
Haritadaki pembe alan yahudi yerleşimlerini ve arkeolojik kazı alanlarını, sarı ile çizili bölge ise yıkım tehlikesi altındaki Filistin mahallesini gösteriyor.
1967'DEN BERİ UYGULANAN PLANLAR
İsrail`in 1967`den bu yana sürdürdüğü Kudüs`teki yahudi nüfusu artırma ve Arapları şehirden çıkarma planları için değişik metodlar uygulanıyor. Ancak bu planlarda ana rolü merkezi hükümet değil belediyeler üstlenmiş durumda. Filistinlilere ait arazilerin gasp edilerek kamulaştırılması bu metotların başta geleni.
Siyonist rejim Kudüs'teki yahudi nüfus oranını yüksek göstermek için şehir çevresinde kurulmuş olan ve devamlı büyüyen yahudi yerleşim yerlerini de şehre dahil etmeye çalışıyor, yerleşim merkezlerini şehre bağlamak için yeni yollar yapıyor. Bu yol çalışmalarını bahane ederek, Filistinlilerin şehir çevresindeki arazilerini kamulaştırıyor. "İzinsiz" olduğu gerekçesiyle veya "arkeolojik kazı alanında" olduğu için yıkılan Filistinliler`in evlerinin yerine de yerleşimcilerin kullanımı için parklar ve yeni yahudi yerleşim alanları inşa ediliyor.
Öte yandan İsrail Doğu Kudüs'teki Müslümanları göçe zorlamak amacıyla çeşitli baskı uygulamalarına başvurmayı da ihmal etmiyor. Doğu Kudüs'teki Müslümanları çalışma imkânlarından mahrum eden belediye, evleri yıkılanların veya tahrip olanların evlerini yeniden yapmalarına veya tamir etmelerine de izin vermiyor. Bu baskılardan Doğu Kudüs'te nüfusun yüzde 5'ini oluşturan Hristiyanlar da nasiplerini alıyorlar.
İşte 1967`den bu yana devam eden "yahudileştirme" çabalarından bazı örnekler:
-İlk etapta Kudüs merkezinden ve çevresinden 131 dönüm arazi zorla gasp edildi. Ardından sur içinde kalan üç ayrı mahallede Müslümanlara ait 595 daireye, depo veya işyeri olarak kullanılan 437 gayri menkule ve 300 kız öğrencinin okuduğu bir kız okuluna el konuldu. Çok geçmeden Müslümanlara ait 720 müstakil bina istimlak edilerek yıkıldı. Bunlar arasında okul, işyeri vs. de vardı.
-1968'de şehir çevresinden, Müslümanlara ait 350 dönüm arazi gasp edilerek üzerine Ramat Eşkol, Jafeat Hemeftar ve Malut Defta adlı yahudi yerleşim merkezleri inşa edildi.
-1970'te 470 dönüm arazi gasp edilerek üzerine Nife Yakub yahudi yerleşim merkezi inşa edildi. Aynı yıl, Ramot yerleşim merkezinin inşası için 4840 dönümlük arazi ve Telbiyot Atrut yerleşim merkezinin inşası için 5200 dönüm arazi gasp edildi.
-En çok toprak gaspı 1978 - 1982 yılları arasında gerçekleştirildi. İsrail'in o zamanki İskan bakanı David Levy 1981'de yaptığı açıklamada Kudüs çevresinde 1979-81 yılları arasında yahudiler için sekiz bin daire inşa edildiğini söylemekten çekinmemişti. Bu dönemde Kudüs Belediye Başkanı olan Mayor Kollek, başkanlığı sırasında gerçekleştirmek istediği en önemli hedefin "Kudüs`te Yahudi çoğunluğun sağlanması" olduğunu açıkladı.
İsrail, 1967 - 95 yılları arasında Doğu Kudüs'te inşaat için kullanılabilecek nitelikteki arazilerin yüzde 40'ını gasbetti. yüzde 46'sını ise "imara kapalı yeşil alan" ilan etti. Şehrin asıl sakinleri durumundaki müslüman ve hristiyanlara ise sadece yüzde 14'lük bir kısım bırakıldı. Müslümanların yeni inşaat yapmalarına veya eski evlerini tamir etmelerine fırsat verilmediğinden 1994'e gelindiğinde Kudüs'teki Müslümanlar arasında 24 bin yeni mesken ihtiyacı olduğu, onlara ait meskenlerde oda başına altı kişi düştüğü belirlenmişti. Ancak siyonist işgal yönetimi Müslümanları göçe zorlamak istediğinden bu sıkışıklığa rağmen yeni inşaat yapmalarına fırsat vermiyor.
(Kaynak: Dünya Bülteni)
-
HUSEYIN SASMAZ 05-03-2009 13:49
يدُونَ أَن يُطْفِؤُواْ نُورَ اللّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللّهُ إِلاَّ أَن يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar, Allah da razı olmuyor. Fakat kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlamayı diliyor! [Tevbe 32] Bugün Hilâfet'in yıkılışının 85. yıldönümü. Hicrî 28 Recep 1342 el-muvâfık Mîlâdî 3 Mart 1924 tarihinde Hilafet, Ankara'daki İngiliz aşığı ve uşağı bir avuçluk çetenin uyduruk hükümeti tarafından ilga edilmiştir. Bu olay İngilizlerin ortaya attığı "Şark Meselesi"nin en önemli ayağını oluşturmuştur. Böylelikle İslam Ümmeti için 1300 yıllık geçmişinde hiç tatmadığı zilletin kapısı aralanmıştır. Bu vahim olaydan sonra Müslümanların canlarına, mallarına, ırzlarına dokunulması kolay bir iş haline gelmiştir. Bunca yıldır Ümmetin akan gözyaşı kurumamış, Ümmetin başına çöreklenen ve Müslümanlardanmış gibi görünen hain yöneticiler ise sömürgeci kafir efendilerinin çıkarları için memleketlerimizde şırça köşklerinde bekçilik yapmışlar, İslam Ümmeti için timsah gözyaşı dökmeyi de ihmal etmemişlerdir. Ancak Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın izni ve yardımıyla bu Ümmet, kendi içinden hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan, İslam'ı bir ölüm-kalım meselesi olarak kavrayan, İslam Ümmetini kalkındırarak, yeniden layık olduğu izzete ve zirveye taşıyacak, ideolojisi İslam ve siyasi bir hizb olan Sebablari var etmiştir. Hizb, İslami Ümmeti kafirlerin ve yerli uşaklarının çeşitli entrikalarını deşifre ederek siyasi uyanıklığa, insan aklının ürünü olan fikir ve ideolojilerin batıllığını ve fasitliğini göz önüne sererek fikri uyanıklığa sevk etmek için çalışmıştır. İnsan aklını tatmin eden, fıtrata uygun, kalbe huzur ve sükûnu yerleştiren İslam'ın fikirleri sayesinde Hizb, küresel bir çalışmaya dönüşmüştür. Hizb, kurulduğu 1953 yılından bugüne, kafirlerin ve yerli uşaklarının elele vererek Ümmete unutturmaya çalıştığı Hilafet'in, son günlerde giderek artan sulandırma ve bulandırma faaliyetlerine rağmen, yeniden ikame edilmesinin farziyetini hiç taviz vermeden, zamana, mekana ve şartlara göre sözlerini eğip bükmeden sürekli hatırlatmış, bu sayede Hizb, İslami Ümmet nezdinde kafirlerin tasallut ve tahakkümünden kurtulmanın ümidi haline gelmiştir. Öyle ki kafirlerin önceleri kabus dedikleri şimdilerde ise bir gerçek olarak karşılarında duran, İslami Ümmet içinde İkinci Raşidi Hilafet Devleti'nin kurulması yönünde oluşan samimi kamuoyunu bertaraf etmek, Ümmetin ağzına bir parmak bal çalmak adına, ABD'nin Türkiye'ye biçtiği rol gereği yıldızını parlattığı Amerikan Kültürü Partisi (AKP) Başkanı Recep Erdoğan'a "Davos Çıkışı" adlı tiyatral gösteriyi yaptırmak zorunda kalmışlardır. Ancak ne var ki yeniden doğuşunu geciktirmeye çalıştıkları İkinci Raşidi Hilafet Devleti, er ya da geç Allah'ın izniyle kurulacak ve kafirler ise layık oldukları hüsran ve zillete düşeceklerdir. وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ Zulmedenler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir.[Şuarâ 227]