26-07-2010 12:02

`Kürt sorunu, tevhid eksenli adalet ve kardeşlikle çözülür`

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi tarafından Diyarbakır`da düzenlenen Kürt Forumu sona erdi. Çözüm için kardeşlik söyleminin de içinin boşaltıldığını kaydeden Van Umut Işığı`ndan Fırat Toprak, tevhid ve adalet eksenli bir kardeşlik söyleminin sorunun çözümünün olmazsa olmazı olduğunun altını çizerek Müslümanların da bunun örneklendiricisi olmaları gerektiğini söyledi.

`Kürt sorunu, tevhid eksenli adalet ve kardeşlikle çözülür`

Kürt Sorunu Osmanlı'daki Batılılaşma/Tanzimat Süreciyle Başlamıştır

Birinci Oturumun birinci konuşmacısı olarak söz alan Av. Nesip Yıldırım konuşmasında Kürt sorununun tarihsel kökleri üzerinde durarak vakıaya ilişkin tespitlerde bulundu. Bu meyanda sorunun salt Cumhuriyet'in kuruluşuyla başlamadığını kaydeden Yıldırım, Tanzimat'la birlikte başlayan merkeziyetçi sürere dikkat çekerek "Osmanlı'da Tanzimat Fermanı'yla birlikte Kürtlerde isyanlar başlamıştır." dedi.

Müteakiben konuşmasında Cumhuriyet rejiminin kurulmasının ardından oluşturulan laik-ulusçu-Kemalist ideoloji sonucunda sorunun derinleştirildiğine dikkat çeken Yıldırım, uygulamaya konan inkâr ve imhacı politikaların boyutlarını çeşitli örnekler üzerinden değerlendirdi. Oluşturulan Kemalist resmi ideoloji sonucunda muhaliflere yönelik zulmün ve vahşetin bir göstergesi olarak İstiklal Mahkemeleri üzerinde duran Yıldırım, bu mahkemelerin çarpık uygulamaları ve sonuçlarına yönelik tespitlerde bulundu.

Kemalist İdeoloji Sorunu Derinleştirmiştir

Sorunun boyutları ve yol açtığı yıkımlara örnekler veren Yıldırım bu bağlamda Kürt dilinin inkâr edildiğini, "ant" üzerinden dayatmaların sürdüğünü, darbeler sonucunda halkın sürekli korku ile terbiye edilmeye çalışıldığını ve bölgede ilan edilen OHAL rejimi ve köy yakmaları-boşaltmaları sonucunda binlerde, milyonlarca ocak söndürülürken, fail-i meçhullerin ardı arkasının kesilmediğini ve onarılması güç toplamsal trajedilere imza atıldığını örnekler üzerinden ifade etti. Bu meyanda hukuki mevzuatlara da inkarcı ve imhacı söylemin yansıtıldığını kaydeden Yıldırım, dayatmacı Kemalist ideolojinin ise Anayasal güvence altına alındığını söyledi.

***

TC'nin İdeolojisi Devlet Sırrıdır

Birinci oturumun ikinci konuşmacısı olarak söz alan Doç. Dr. Ahmet Yıldız "Bir devlet sırrını konuşuyoruz." diyerek başladığı konuşmasında, resmi tarih yalanlarına dikkat çekerek TC'nin kuruluşunun, dayandığı ideolojik mantığın neredeyse bir sır kutusu oluşturduğunu, halkın resmi yalanlarla sürekli kandırılıp aldatıldığını ve kafa karışıklığının oluşturularak kitlelerin manipüle edildiği en önemli konulardan birinin de Kürt sorunu eksenli devlet söylemi olduğunu söyledi.

Sorunun varlığını kabule ve çözüme yönelik geliştirilen söylemleri üçe ayıran Yıldız, bunları; İnsan hakları bağlamlı bir dil, Kürt milliyetçiliği merkezli dil ve Kolektif İslami bir dil olarak tasnif etti.

"Kürt Sorunu Bir Milliyetçilik Sorunudur"        

Konuşmasını bu üç yaklaşıma yönelik değerlendirmelerde bulunarak sürdüren Yıldız, özetle şu tespitlerde bulundu:

"Kürt sorunu milliyetçilik ve sekülerlikten ayrı ele alınabilecek bir mesele değildir… Kemalizm'in inşa sürecinde toplumu atomize eden, seküler bir dayatma sonucu olarak Kürt sorunu doğmuştur. Kürt sorunu bir milliyetçilik sorunudur… Milliyetçilik modern bir ideolojidir. Batı'da çıkmıştır. Bu ideolojinin Osmanlı'ya sirayet etmesiyle toplum çökmüştür."

"Kürtlerin Kürtleştirilmesi sekülerleştirilmesiyle paraleldir. Tıpkı Türklerde olduğu gibi… Bu Kemalizm'in asimilasyoncu politikasının hedefiydi. Bütün milliyetçi hareketler kültürel hareketler olarak doğarlar. Bir süre sonra kültürel seçkinler oluşurlar… Kürt milliyetçi hareketleri Kemalizm'in ikiz kardeşidir! Kürt milliyetçileri/seçkinleri ile Jön-Türklerin ideolojik bir benzerliği var. Kürtlerin milliyetçiliği Türklerin milliyetçiliğine paralel gelişmiştir."

"Kürt Sorunu Şiddet Dışında İnsani Bir Dilin İnşasıyla Çözülecektir"

Son olarak çözüm dili üzerinde duran Yıldız, şiddet eksenli dil ve politikaların açmazlarına dikkat çekerek egemen ve ezilen unsurların karşılıklı şiddetinin ancak çözümsüzlüğü derinleştirdiği ve bunun en somut kanıtının da Türkiye'de görüldüğünü söyledi.

Yıldız konuşmasını, "Kürt sorununu şiddetin dışında insani bir dil kullanarak çözebiliriz."vurgusuyla tamamladı.

***

"Kürtler Müslüman Bir Halktır"

Forumun birinci oturumunun üçüncü konuşmacısı olarak Kelha Amed Dergisi'nin editörü Necat Özdemir söz aldı. Konuşmasının önemli bir kısmını Kürtçe'nin Kurmanci lehçesiyle gerçekleştiren Özdemir, tarihi Kürt mücadelesinin ideolojik kökenleri üzerinde durarak Kürtlerin Müslüman bir halk olduğunu, Kürt kültür ve yazılı edebiyatının yakın bir döneme kadar İslami motifler taşıdığını ve siyasal-kültürel-askeri planda da mücadelenin omurgasını dindar liderliklerin oluşturduğunu kaydederek seküler-laik unsurların öne çıkmasının yeni olduğunu söyledi.

"Kürt Sorununun Çözümü İslam'dır!"

Bu meyanda Ahmed-i Xanî, Melayê Cizirî, Feqiyê Teyran vb. Kürt âlimlerinin bıraktıkları yazılı mirasın özellikle de Müslüman Kürtler tarafından önemsenmesinin önemini vurgulayan konuşmacı, siyasal mücadele planında da önemli Müslüman Kürt şahsiyetlerin incelenmesi ve gündemleştirilmesi gerektiğini söyledi ve bu bağlamda Şeyh Said, Said-i Nursi, Seyyid Abdulkadir vb. şahsiyetlerin biyografilerini özetleyerek çalışmalarına dikkat çekti. Konuşmacının bu noktada "Kürt sorunu ümmetin sorunudur ve Kürt sorununun çözümü ümmetin sorunlarının çözümünün bir parçasıdır. Kürt sorununun çözümü İslam'dır." vurgusu öne çıktı.

***                              

"Silahlı Seçenek Çözüm Değildir"

Birinci oturumda dördüncü konuşmacı olarak söz alan TEVKURD üyesi Sıtkı Zilan Kürtlerin şiddete dayalı hak arama mücadelelerinin meşruiyeti ve tutarlılığı tartışmalı olmakla birlikte yeni olmadığını kaydederek gelinen noktada şiddette ısrar eden asıl tarafın TSK olduğunu söyledi. PKK ve liderliğinin ise gelinen noktada silahlı seçenek çözüm değildir söylemini işlemeye başladığını söyledi.

"MHP Dahil Kürtsüz Bir Yapılanma Yoktur"

Sorunun tarihselliği bağlamında Osmanlı'nın merkeziyetçi politikalarına dikkat çeken Zilan, Yavuz Sultan Selim'in Kürtleri kullandığını iddia ederek Osmanlı-Kürt ittifakının salt çıkara dayandığı değerlendirmesinde bulundu. Bu meyanda Kürt seçkinlerinin herkese yaranmaya çalıştığını belirten Zilan, "MHP dahil Kürtsüz bir yapılanma yoktur." dedi.

"Kemalist Düzen İslami Kimliği de, Kürt Kimliğini de Zehirledi"

Kemalizm'in Müslümanları sağcılaştırmaya yönelik izlediği politikaların başarılı olduğunu kaydeden Zilan, maalesef bazı Müslümanların da buna teşne bir zihniyeti taşımaya devam ettiğini ve bunun en somut olarak görüldüğü konunun da Kürt sorununa yaklaşım olduğunu kaydetti. Bu meyanda "Kemalist düzen, İslami kimliği de Kürt kimliğini de zehirledi." tespitinde bulunan Zilan "Bir bünye zehir aldı mı etkisi illaki kalıyor." dedi.

Çözümsüzlüğe Sürükleyen PKK'den Öte Statükodur

Çözüme yönelik önerilerin mutlaka realiteyi gözetmesi gerektiğini belirten Zilan, bu bağlamda verile duruma göre siyaset yapılması gerektiğini ve PKK ile BDP'nin de halkın belli kesimlerini temsil ettikleri için çözüm sürecinde muhatap alınmadan mesafe alınamayacağını kaydetti. Bu meyanda çözümsüzlüğü derinleştiren tarafın PKK'den ziyade statüko olduğunun altını çizen Zilan, "PKK federasyon dahi istemiyor. Sadece anayasal vatandaşlık talebinde bulunuyor. Ancak bu dahi çok görülüyor." dedi.

***

Sistem Eşitlik Değil, Türklük Üzerine Kuruldu

Birinci oturumun beşinci konuşmacısı olarak söz alan Van İnsan-Der'den Abdurrahim Orhan tebliğinin önemli bir kısmını milliyetçiliğe ayırdı. Bu meyanda Kürtlerin tarihinin bir tür aldatılma tarihi olduğunu belirten Orhan, Kürtlerin bu durumdan kurtuluşlarının da ulusal bilincin oluşmaya başlamasıyla sağlandığı tespitinde bulundu. 

***

"Yeni Bir Medeniyet İnşa Etmeliyiz"

Birinci oturumda altıncı konuşmacı olarak söz alan Van Umut Işığı'ndan Fırat Toprak da gelenek ve ulusalcılık eksenli bir tebliğde bulundu.

Kürtler arasında iki temel sosyal dinamik bulunduğunu belirten Toprak, bunları dindarlar ve ulusalcılar olarak kaydetti.

Bu bağlamda ulusalcılığın en son Kürt coğrafyasını kuşatmaya başladığını belirten Toprak, tarihi süreci boyunca ulusalcılık karşısında Kürdistan'da geleneğin sürekli karşı bir dinamik olarak ileri çıktığını söyledi. Sürecin gelinen noktada görece de olsa ulusalcılığın lehine sonuçlandığını ifade eden konuşmacı, "Sol-seküler ve milliyetçi kesim geleneğin üstlenemediği sorumlulukları üstlendi, dolduramadığı alanları doldurdu." dedi.

Geleneğin ve sürdürücüsü dindar dinamiğin en önemli handikabının medreselerin devre dışı bırakılması olduğunu kaydeden Toprak, "Geleneği yeniden ıslah ve ihya ederek yeni bir medeniyet inşa etmeli." dede.

Kürt Sorunu Kemalist Buyurganlıkla Başlamıştır

Toplumsal, etnik ve ekonomik boyutlarıyla Kürt sorununun Kemalizm'den kaynaklandığını ifade eden Toprak, "Kemalist buyurganlık tüm sorunların başıdır." dedi. İnkılâplar adı altında dayatılan asimilasyon politikalarının tüm kesimler üzerinde başarılı olduğunu belirten konuşmacı, bunun tek istisnasının Kürtler olduğunu ve buna direnişin bir hayatiyet göstergesini ifade ettiğinden olumlanması gerektiğini söyledi.

Kürt Sorunu Bir Sistem Sorunudur

Çözüm bağlamında öncelikle "Kemalist buyurganlıktan ayrılmadan ve ayrışmadan bu topraklarda sorunun çözümü yoktur." Diyen konuşmacı Kürt isyanlarının temel vurgusunun din olduğunu ve baskı politikalarının en temel gerekçesinin de Kürtlerin dindarlığından kaynaklandığını ifade etti.

Kürt sorununun bir sistem sorunu olduğunun altını çizen konuşmacı, ulus-devlet modelinde ısrarın ve siyasal-toplumsal yapının etnik temelde örgütlendirilmesinin sorunu asla çözemeyeceğinin görülmesi gerektiğin söyledi.

Sorunun Çözümsüzlüğünde Dindar Kesimlerin İhmali de Rol Oynamıştır

Dindar kesimlerin ihmal ve sistemin yönlendirmelerinin Kürt sorununun inisiyatifinin Sol ve seküler kanada geçmesini beraberinde getirdiğini kaydeden Toprak, özeleştiri çağrısında bulundu. Bu meyanda PKK özelinde seküler Kürt hareketlerinin inşa etmeye çalıştığı ulusal bilincin tahripkar yapısına dikkat çeken konuşmacı, müzik, pagan tarih, kadının özgürlüğü, Zerdüştlüğün ve İslam öncesi tarih ve geleneklerin öne çıkarılmasının bu yeni ulus inşasının temel argümanları olduğunu kaydetti.

Çözüm İçin Tevhid Eksenli Kardeşlik ve Adalet

Çözüm için kardeşlik söyleminin de içinin boşaltıldığını kaydeden Toprak, tevhid ve adalet eksenli bir kardeşlik söyleminin sorunun çözümünün olmazsa olmazı olduğunun altını çizerek Müslümanların da bunun örneklendiricisi olmaları gerektiğini söyledi. Yanı sıra reel olarak bütün kesimler arasından yükselecek sağduyulu seslerin mutlaka sahiplenilmesi ve teşvik edilmesi gerektiğini belirten konuşmacı tebliğini, "Halklar arasında akıl ve kalp birlikteliğinin sağlanması gerekir." vurgusuyla tamamladı.

***

"Asr-ı Saadet Hariç Kürt Sorununda Ümmet Sınıfta Kalmış"

Birinci oturumun yedinci konuşmacısı olarak Artuklu Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Yaşayan Diller Enstitüsü öğretim görevlisi Prof. Dr. Kadri Yıldırım söz aldı.

Konuşmasına "Asr-ı Saadet hariç Kürt sorununda ümmet sınıfta kalmış, cemaatler sınıfta kalmış, Müslümanlar sınıfta kalmıştır." yönünde genellemeci bir iddiayla başlayan Yıldırım, bu meyanda Mevlana Xalid Şehrezorî'nin Kürtlüğünden arındırılmak amacıyla Bağdadî'leştirildiğini belirterek bu durumun birçok Kürt kökenli önemli şahsiyetin başına geldiğini ifade etti.

Seküler-laik ulusçuların İslam-dışı bir Kürt tarihi ve kültürü oluşturma yönündeki tezleri üzerinde duran Yıldırım, buna örnekler vererek Kürtlerin İslam'la irtibatlı tarihleri, kültür ve gelenekleri ekseninde bilgi aktarımlarında bulundu.

"Ordu Modern Ergenekon'dur"

Kürt sorununun en temel sorumlusunun modern Ordu/militarizm olduğunu kaydeden Yıldırım, şunları söyledi:

"Modern Namlunun biri AKP'ye dönüktür, biri de Kürtlere… Bu modern ordu Kürtlerin de, AKP'nin de sonu olacaktır. Çözüm modern ordu değil, hak ve hukuktur. Anayasal düzlemde tanınma ve dildir. Sorun salt ekonomik değildir. Ben üç-dört milyar aylık alıyorum. Dilimi istiyorum."

***

"Misafir Değil Ev Sahibiyiz"

Birinci oturumun yedinci ve son konuşmacısı olarak Abdulillah Fırat söz aldı.

Kürtler olarak ev sahibi olmamıza rağmen bize misafir muamelesi yapıldığına dikkat çeken Fırat, siyasal ve kültürel bütün haklarının inkar edildiğini ve kendilerine köle muamelesi yapıldığını kaydetti.

Kürtlerin sulh yapmasını çok iyi bildiğinin altını çizen konuşmacı, "Kürtler esasında sulh yapmasını bilir. Türkler asker bir millettir, ya savaşır ya kaçar. Türkleri imparator kılan Kürtlerdir. Kürtler bunlara askerlik yapmazsa Orta Asya Kürtleri gelip askerlik yapmaz ve bunları kurtarmaz. Türkiye'de ırkçılık yapanlar Türk değildir. Maalesef ırkçılık yapanlar bazı Kürtler, Lazlar vb.leridir."şeklinde konuştu. 

"İbrahimi Düşünce Kürtler İçin Çok Önemli"

İslami değerlerin yok olması durumunda bitersiniz diye seslenen konuşmacı, Mezopotamya'da doğan ve zulme karşı mücadele veren Hz. İbrahim'in Kürtler için güzel bir örnek olduğunun altını çizdi.

Kürdistan halkının bin seneden beri mazlumuyeti yaşadığına işaret eden konuşmacı, haklarımızın bize adilce verilmesini istediklerini kaydetti.

Konuşmasının sonunda Şehit Şeyh Sait ile ilgili önemli tespitlerde bulunan Fırat, Şeyh Sait'in İngilizlerin ajanı olduğu şeklindeki iddiayı tarihten verdiği örneklerle iftira olarak nitelendirdi. Saidi Kürdi ile ilgili de önemli bir gerçeğe parmak basan konuşmacı, Saidi Nursi'nin hayatı boyunca Kemalizm'le mücadele ettiğini maalesef gönümüzde onu takip ettiklerini iddia edenlerin çoğunlukla Kemalistlerle yana yana durduğunu sözlerine ekledi.

 

 

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin düzenlediği Kürt Sorunu Forumu bugün saat 10-13 arasında gerçekleştirilen üçüncü oturumla devam etti. Hasip Yokuş'un başkanlık ettiği "İran, Irak ve Suriye'de Kürt Sorunu/Bugün ve Gelecek" konulu oturumda Ali Bapir,  İsmail Rewendî, Dr. Selahaddin Seydo ve Süleyman Kurşun sırasıyla birer tebliğde bulunurken foruma İran Kürdistanı'ndan katılması beklenen Seyyid Ali H. Müezzini'nin ise programa tebliğ metnini göndermesi bekleniyor.

Komala İslami lideri ve Irak Parlamentosu üyesi Ali Bapir Irak Kürdistanı'nın son durumu, bölgedeki İslami faaliyetler ve Kürt sorununun çözümü konularında etraflı bilgi aktarımları ve değerlendirmelerde bulundu. Salonda ilgi ve dikkatle dinlenen Bapir, "Milli Hissiyat ve Nasyonalizm" kitabının da yazarı. Söz konusu kitabından hareketle genel anlamda milliyetçilik, Kürt milliyetçiliği, milliyetçilik-İslam ilişkisi ve İslam'da kavimlerin konumu ve hakları konularında görüşlerini aktardı.

Sorun Kürtlerin Haklarının Tanınmamasından Kaynaklanmakta

Soranice yaptığı konuşmasına "Kürt meselesi en girift sorunlardan birisidir. Bu sorun Kürtlerin haklarının tanınmamasından kaynaklanmıştır." vurgusuyla başlayan Bapir, yanı sıra sorunun uzak tarihe uzanan köklerinin de bulunduğunu kaydetti.

Nasyonalizm İslami Değil, Batı Menşelidir

Nasyonalizm ve İslam ilişkisini teorik düzlemde irdeleyen Bapir, İslam'ın ölçülerinin dışına çıkmaması kaydıyla kavme olan sevginin ya da milli hissiyatın şeriatta mündemiç olduğunu ve bunun doğal karşılanması gerektiğini ancak nasyonalizmin İslam dışı ve seküler Batı felsefesi menşeli olduğunu söyledi. Bapir, İslam'da kavimlerin hakları bağlamında Hucurat Suresi'nden hareketle şu değerlendirme bulundu:

"Hucurat Suresi'nden usuli olarak şu beş esas çıkmaktadır:

1. Eşitlik: Allah herkese seslenerek eşitliği vurgular.

2. Yaratıcı olan Allah bütün toplulukları haklar ve ödevler bazında eşit yaratmıştır. Haklarda ve sorumluluklarda eşitlik esastır.

3. Bütün insanlık Adem ve Havva'dan gelmiştir, tek bir ailedir.

4.Hepimiz şu'b ve kabilelere ayrışmışız. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Bir kavmin varlığı ve hakları tartışma konusu yapılamaz.

5. Ne ferdi ne de kavimsel açıdan hiç kimse ayrıcalıklı/imtiyazlı/mümtaz değildir. Üstünlüğün temel ölçüsü takvadır."

Bapir, Hz. Peygamber'in kavmiyete ilişkin sözlerini anımsatarak kaçınılması gerekenin taassup olduğunu ve özellikle de kişinin kavmi zulüm üzerindeyse kendisine sevgi beslenenemeyeceğini ve desteklenemeyeceğini söyledi.

Irak Kürdistanı'ndaki Temel Sorun Sekülerizmdir

Irak Kürdistanı'ndaki durumu da irdeleyen konuşmasında Bapir, Kürt coğrafyasındaki genel durum dikkate alındığında son 20 yıldır Irak Kürtlerinin durumunun daha iyi bir konumda olduğunu, burada Kürtlerin kısmen de olsa kendi kendilerini yönetme, dilleriyle eğitim görme imkanlarını elde ettiklerini ifade etti. Son 19-20 yıldır zayıf da olsa parlamento, mahkeme vb. kurumlarının varlığının Kürt halkı için bir kazanım olduğunu söyledi. Bu kazanımların belirli hiziplere mal edilmesinin yanlışlığını belirten Bapir, bunun bütün Kürdistan halkının çabaları ve özverisiyle gerçekleştiğini ve İslami yapılar olarak halkın lehine gördükleri her türlü politika ve girişimi kendilerinin de desteklediğini kaydetti. Ancak bunun hiçbir sorunun olmadığı anlamına da gelmeyeceğini belirten sekülerizmin temel sorun olduğunu kaydederek şunları söyledi:

"Elbette ki hata ve sorunlarımız yok değildir. Keza 'Kimin işi varsa, sorunu da vardır. Hata yapmayan insan hiç iş yapmıyor demektir.' Irak Kürdistanı'ndaki en temel sorunun sekülerist Kürtler arasında dinin zayıflaması olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye, Irak ve Suriye seküler devletlerinden çok çektik. Seküler-laik sistemin uygulanmasıyla halkımızın içinde fikri yozlaşma ve özellikle de giyim-kuşamda dönüşüm, bozulma görülmektedir. Bu sistem ekonomik alanda da zengin-yoksul, ezen-ezilen vb. sınıfları oluşturarak eşitsizlikleri derinleştirmektedir."

Amerika'nın Yaptığı Salt Vaadlerde Bulunmak

Bölgede işgalci Amerikan varlığının İslam coğrafyasının bütününde olduğu gibi bir diğer sorunu oluşturduğunu belirten Bapir, Amerika'nın salt vaadlerde bulunduğunu, özgürlük ve demokrasi götürme vaadinin ise asla pratiğe aktarılmadığının kanıtlarının vakıanın kendisi olduğunu söyledi.

Hizipçilik Irak Kürdistanı'nın Başat Sorunlarındandır

Irak Kürdistanı'nda bir diğer başat sorunu da hizipçilik olarak saptayan Bapir, hizipçiliğin çoğu zaman toplumsal maslahatın önüne geçtiğini ve bunun sıkıntılarını hemen her alanda yaşadıklarını belirterek ancak Komela İslami, İttihadı İslam ve Golan Cephesi gibi oluşumlar olarak kronikleşmiş olan bu duruma bir son vermek için önemli çabalar içerisinde olduklarını kaydetti.

Irak Kürdistanı Eksenli İslami Hareketler Olarak Tüm Bölgeyle İlişkilerimiz Var

Irak Kürditanı'ndaki İslami yapıların faaliyet ve kardeş kuruluşlarla ilişkileri hakkında da bilgi aktarımlarında bulunan Bapir, Komela İslami olarak gerek Irak parlamentosu, gerek Kürditan Bölgesel Yönetimi Parlamentosu'nun ıslah edilmesi ve gerekse de toplumsal-siyasal diğer alanlarda yoğun çalışmalarının olduğunu söyledi. Bu meyanda örnekler veren Bapir, ümmet coğrafyasındaki iktidarlar ve İslami hareketlerle diplomatik ve dayanışma eksenli ilişkilerine de değinerek diğer kuruluşlarla beraber bir kurul oluşturarak Türkiye, İran, Suriye ve diğer komşu ülkelerdeki akımlarla sistemli ilişkiler kurmak istediklerini ve bu projelerini hayata aktarmaya başladıklarını belirtti Bu bağlamda en önemli başarılarının İslami faaliyet grupları arasında birliktelik sağlamak olduğunu belirten Bapir, sözlerine şöyle devam etti:

"Kürdistan'daki İslami franksiyonların birliğini oluşturduk ki bu Bağdat'ta temsil edilmemize yol açtı. Kürdistan'da muhalefette kalmamız, Bağdat'ta temsil edilmemize engel değildir."

Hak Mücadelemizi İslami Kimliğimizle Vermeliyiz

İslami yapılar olarak diyalog, istişare ve dayanışmaya büyük ihtiyaçlarının olduğunu söyleyen Bapir, Özgür-Der'in düzenlediği forumu da deneyimlerimizi paylaşma ve birbirimizi tanıma noktasında çok önemli bir açılım olarak gördüklerini ve bu tür çalışmalarının mutlaka sürdürülmesi gerektiğini ifade etti. Bapir, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hepimiz akıllı, ferasetli insanlarız. Tecrübelerimizi paylaşmak durumundayız ve bunu burada yapacağız inşaallah. Kürt halkı siyasi olarak tanınmayan, yok sayılan bir halktır. Bu haklarımızı aramalı, mücadelesini vermeliyiz ancak İslami kimliğimizle! Bundan geri kalmamalıyız. Kürtlük ve Müslümanlık birbirinin karşıtı değildir. Dışarıdan, seküler-laik paradigmaya bağlı fikirleri kopyalayarak birliğimizi sağlayamayız. Birlik sağlamamıza şeriat yeterlidir. O varken başka şeyler aramamalıyız."

Meselelerimizi Büyük Devletlere Yaslanarak Çözemeyiz

Ulus-devletten kaynaklı etnik ve mezhebi sorunlarının çözümü için dış güçlere yaslanamamak gerektiğini belirten Bapir, Kürt mücadelesinden hareketle bu tür çabaların açmazlarına değindi. Bu meyanda Bapir, Müslümanlara ve vicdan sahibi diğer kesimlere şu çağrılarda bulundu:

"Ayrıca ne kadar ayrı düşünürsek düşünelim en azından ortak sorunlarımız noktasında ortak paydalkar oluşturmalı, birliktelik sağlayabilmeliyiz. Başarısızlığımızın nedenlerini öncelikle kendimizde aramalıyız. Meselelerimizin çözümünü büyük devletlere yaslanarak çözmeye kalkışmamalıyız. Yardımları geri çevirelim değil, siyasetimizi kendimiz belirleyelim diyorum."       

Birlikte Yeniden Bir Gelecek İnşa Etmeye Çabalamalıyız

Bapir Amerikalıların kendileriyle görüşme talebinde bulunduklarını, çeşitli vaatler yaptıklarını ancak buna dair güvensizlik ve çekincelerini kendilerine her düzlemde ifade ettiklerini söyledi. Türkiye-İran-Suriye arasındaki birlik arayışlarının önemsenmesi gerektiğini belirten Bapir, bu meyanda İslami yapıların da olumlu girişimleri desteklemeleri ve Ortadoğu halklarının yeniden birlikte bir gelecek ve yaşam alanı inşa etmeleri için birbirlerine yaslanarak çabalamaları gerektiği ifade ederek konuşmasını tamamladı.

***

Kürt Sorunu Forumu ikinci günün birinci oturumunun ikinci konuşmacısı olarak söz alan Irak Kürdistanı'ndan İsmail Rewendî, Irak Kürdistan'ı özelinde Kürtlerin uğradığı haksızlık, kazanımlar ve genel olarak beraber olmanın önemi üzerinde durdu. Yekgirto diğer adıyla İttihadı İslam hareketinin üyesi olan Rewendî aynı zamanda bu hareketin Politbüro başkanlığını da yapmaktadır.

Bu Coğrafyada Kimsenin Kimseyi Dışlamaya Hakkı Yoktur

Kürtlerin tanınmamasını Allah'ın ayetlerini inkar olarak nitelendiren Rewendi, "Kürtler içinde dinsel farklılıklar olsa da Kürtlerin geneli Müslümandır.  Paranın iki yüzü gibi… Biri bu hakları tanımasa Allah'ın ayetlerini tanımamış olur. Mademki aileyiz; bazı konularda farklı düşsek bile birbirimize tahammül etmeliyiz. Düşmanımız çokken daha da sorun çıkarmayalım. Diyarbakırlılar olarak öyle bir şeyler yapın ki bir araya gelebilelim. 'Şu İslamidir', 'şu komünisttir' deyip sorunlarımızı büyütmeyelim.

 İslam ve toprak gibi iki temel esas üzerine çalışmalarımızı bina edebiliriz. Toprak bizi bir araya getirip bu salonda toplatabilecek bir alandır. Rabbimizin buyurduğu gibi dilsel farklılıklarımız zenginliğimizdir. Başka ortak bir paydamız da muhatap olduğumuz mazlumiyettir. Tarihe bakarken bu gerçeği görürüz. Saddam bizi sürerken İslam, demokrat, sosyalist ayrımı yapmadı. Bu coğrafyada kimsenin kimseyi dışlamaya hakkı yoktur." şeklinde konuştu.

Ümmetin Tanımı İyi Yapılmalı

Konuşmasına ümmet kavramını irdeleyerek devam eden Rewendî, ümmetçiliğin bizi bir araya getiren önemli bir bağ olduğunu ancak bu kavramın arkasına sığınılarak ırkçılık yapılmaması gerektiğini söyledi. Rewendî sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ümmet algısında problem olmamalı. Ümmetin tanımı iyi yapılmalı. Bunu yaparken de hak ve sorumluluklarda eşitliği sağlamalıyız; bunu başarabiliriz. İslam içerisinde yüzlerce düstur çıkarabilir; bu düsturlar hakkıyla uygulanırsa sorun kalkar. Adaleti İslam emrediyor. Adaleti herkese adil uygulasaydık bu sıkıntılarla karşılaşmazdık. Siyere bakarak içimizde ve gayrimüslimlerle ilişkilerde adalet örneklerini görüp uygulayabiliriz."

Yapılan Yasaların İslam'a Göre Olmasına Özen Gösteriyoruz

Kürtlerin bu topraklarda yaşama hakkının insani bir hak olduğunu kaydeden konuşmacı, bu hakkı komşularımıza iyi anlatmamız gerektiğini; Doğu, Batı, Kuzey ve Güney bütün Kürdistanlıların haklarına kavuşmaları gerektiğini söyledi.

Konuşmasının bu bölümünde Irak Kürdistan'daki durumla ilgili bilgiler de veren Rewendî, Kürdistan'da çalışmalarını İslami olarak sürdürdüklerini, Türkiye'de bunun yasak olduğunun farkında olduklarını ancak Kürdistan'da böylesine bir yasağın olmadığını dile getirdi. Bulundukları coğrafyada çıkan yasaların İslam'a göre olmasına dikkat edildiğini ifade eden konuşmacı, bunun Müslümanlar olarak kazançları olduğunu, İslami parti olarak tüm demokratik yolları kullandıklarını, kimseye rezervlerinin olmadığını, birbirimize tahammül etme ahlakının geliştiğini ve Türkiye'deki kardeşlerinden isteklerinin de Kürtlerin aleyhine olan şeylerle mücadele etmeleri olduğunu sözlerine ekledi.

***

Üçüncü oturumun üçüncü konuşmacısı olarak Dr. Selahaddin Seydo söz aldı. Dr. Selahaddin Suriye Kürdistanı kökenli Müslüman bir akademisyen olmakla birlikte 24 yıldan bu yana Avrupa'da sürgünde yaşamaktadır. Oryantalizm ve kadim diller alanında doktora yapan Seydo tebliğinde Suriye rejimi ve bu rejim içerisinde Kürtlerin konumuna ilişkin etraflı bilgi aktarımlarında bulundu. 

Suriye Kürtlerini Üç Bölgeye Böldüler

Suriye Kürtlerinin kısmen rejimin uyguladığı OHAL ve kısmen de bölgenin küçük olmasından dolayı pek fazla bilinmediğini belirten Seydo, Baas rejiminin Kürtleri üçe böldüğünü söyledi. Suriye sınırlarının ümmet coğrafyasının genelinde olduğu gibi emperyalistler tarafından cetvelle çizildiğini ve ulusal işbirlikçi rejimlerin de bunların muhafazasına soyunduğunu kaydeden Seydo, Suriye'de yaklaşık 2-3 milyon kadar Kürdün olduğunu söyledi. Bölünen bölgelere ilişkin Seydo şunları söyledi:

"1.Kaza Efahin (Çiyayê Kurd): Ben oralıyım. Antep ve Kilis'e yakındır. 365 köy bu bölgeye bağlıdır.

2.Kubanî: Şuan Suruç ilçesiyle ayrılşmış bir bölgedir. Türkçe ismi Arappınar olarak değiştirilmiştir. Kendisine bağlı yüzlerce köy bulunmakta. Baas rejimi adını değiştirip Aynu'l-Ereb yaptı.

3.Qamişlo: Kürt bölgesi olduğu için beşinci büyük yerleşim yeridir. Buna rağmen Hasekî'nin ilçesi konumundadır. Suriye'de 2-3 milyon kadar Kürt var ve bunların %65'i Qamişlo'da yaşıyor.

Suriye Eksenli Sol Partiler İhvan'ı Esad'a Jurnallediler

Suriye Kürdistanı'nın siyasal yapısı üzerinde de duran Seydo, bölgede birçok Kürt menşeli siyasi parti bulunduğunu, bunlar arasında en kadim olanın da KDP (Kürdistan Demokratik Partisi-Suriye) olduğunu söyledi. Bu partinin de Irak Kürdistan Demokratik Partisi (IKDP)'nin uzantısı olarak kurulduğunu belirten Seydo'ya göre parti sadece Suriye ile sınırlı bir faaliyet içerisinde olmuştur. Suriye Kürdistanı'nda daha birçok siyasi partinin bulunduğunu belirten Seydo, bu partilerin Sol partiler olduğunu, Suriye Kürdistanı'nda bağımsız bir İslami partinin kurulamadığını ifade etti. Sö konusu Sol menşeli partilerin hemen tümünün Sosyalist Baas rejimiyle örtüştüklerini ve ittifak halinde olduklarını kaydetti.

Bölgedeki Sol menşeli Kürt partilerin İslamcılarla ilişkilerine dair olarak da Seydo  şu çarpıcı tespitte bulundu:

"Kürdistan'da İhvan oluştuğunda ve yaygınlaştığında Sol partiler Esad'a mektup yazarak rahatsızlıklarını ileterek İhvan'a karşı Baas rejimiyle müttefik olduklarını ve işbirliğine hazır olduklarını bildirerek İhvan'ı Esad'a adeta jurnallediler."

Suriye Kürtleri Arap Birliği Fikrine Kurban Edildi

Suriye'de Baas rejiminin kuruluş süreci ve bunun başta İslami hareketler olmak üzere Kürtlere yansıyış biçimleriyle ilgili olarak da Seydo şu bilgi aktarımlarında bulundu:

"İhvan-ı Müslimin hareketi Suriye'de kurulduğunda Kürdistan'da da Said Havva bunun temsilciliğini üstlendi. Said Havva Kürt kökenli öncü bir Müslümandı. 1951-1961 yıllarında Arap Birliği düşüncesiyle Kürtlere yönelik baskılar arttı. 1963'te ise Baas rejimi iktidara geldiksen sonra durumumuz kötüleşti. Baasçılar Araplardan başka ırk tanımıyorlardı. Suriye Cumhuriyeti adına Arap kelimesini eklediler. 250 bini aşkın Kürdün kimliklerini alarak vatandaşlıklarına son verdiler. Nihayetinde Kürtler mektum ilan edildiler." 

Baas Rejimi Kürtlere Yönelik "İsrailvari" Asimilasyon Politikaları İzliyor

Baas rejiminin Kürtlere yönelik Araplaştırma politikası izlediğini kaydeden Seydo, bunu İsrail'in Filistin politikasıyla karşılaştırarak şunları söyledi:

"Baasçılar Arap ulusu oluşturmaya ve bunun için de etnik arındırmaya giriştiler. Arapları Kürt bölgelerine kaydırdılar. Nasıl ki İsrail Filistin topraklarında devşirdiği Siyonistler için yerleşim birimleri oluşturduysa Baasçılar da Kürt bölgelerinde aynı politikayı izlediler."

(Kaynak: Islah Haber) 

 
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !