18-06-2008 20:10

`Modernizme direnmek cemaatle mümkün`

`Bütün ilişki bağlarını kaybeden modern toplumun bireyi, sadece banka hesabına, emekli cüzdanına ya da sağlık karnesine güvenir ve hayatı onlara yaslanarak yaşamaya çalışır. Müslümanlar eğer bu duruma düşmek istemiyorlarsa ve alternatif bir topluluk olmak istiyorlarsa, evvelce akrabalık bağlarını güçlendirmeli ve cemaat olmanın bütün imkanlarını aramalarıdırlar. Cemaat Müslüman’ın koruyucu sosyal formudur, onun kıymetini iyi bilmeliyiz. Unutmamak lazım ki Müslümanları cemaat yapan, onlara cemaat olmanın bütün imkanlarını sunan bizzat vahyî bilginin kendisidir. Cemaatin kıymetini bilmeyen vahyin bilgisini yeteri kadar anlayamaz; ve tabii ki politik gücünü de.

`Modernizme direnmek cemaatle mümkün`

Kur'an Nesli Dergisi, son sayısında yazar Abdurrahman Arslan'la "Modern dünyada Müslüman toplum ve cemaat" konulu bir söyleşi gerçekleştirdi. Kur'an'ın öngördüğü İslami şahsiyet karşısında modernitenin "birey" öngörüsü ve Müslümanların cemaatleşme konusundaki sorumluluklarının konu edildiği söyleşiyi İslam ve Hayat sayfalarına taşıyoruz.  

Kurannesli:Müslüman toplumun dinamikleri nelerdir? Modern toplum ile karşılaştırıldığında temel farklılık nedir?
 
Abdurrahman Aslan: Toplumsal dinamik dediğimizde, her ne kadar açıklanmaya muhtaç olsa da modern anlamı içinde toplumun evrimini sağlayan ve böylece daha mükemmel bir noktaya ileten gücü anlıyoruz. Ancak bu kavramlaştırma daha çok Batının aydınlanmacı “ilerleme” düşüncesine içinde barındırır. Öte yandan Müslüman bir topluluğun modern anlamda “ilerlemeci” olamayacağını düşünürsek, bizim “toplumun dinamikleri” kavramsallaştırmasını yeniden düşünmemiz gerekecektir. Buna rağmen modern toplumun dinamikleri daha çok iktisadi nitelikli olup, toplumun gelecekte bulacağına mutlak şekilde inandığı “refah” ve “güvenlik” arayışına dayanır. Bu yüzden modern toplumun dinamizmini sağlayanın iktisadi faaliyet ve sınıflar arası ilişkiler olduğuna inanılır. Modern toplumun insanı faaliyette bulunurken nihai amacı bu olan ortak ideale göre hayatını düzenler; daha doğrusu hayat dediğimiz pratik, kendine bu ideali temel alarak kurulmuştur ve insana da bu doğrultuda telkinde bulunarak onu yönlendirir.
 
İktisadi unsurları insan için rahat bir hayat ve mutluluğunu teminat altına alacak imkan olarak görülür. Burada “hayatın amacı” ile hayatı sürdürmemize imkan sağlayan “araç”ın birbirine karıştırılmaması gerekiyor. Modern toplumda hayatın amacı iktisadi faaliyet ve rahat bir hayat yaşamak olurken, bu hayat anlayışında dünyanın cennet haline getirilebileceği inancı vardır. Yani meselenin özünde yeryüzünde cennet kurmak fikri söz konusudur. Bu yüzden de insani faaliyet kendini ahiret ile ilişkilendirmez, kendisini ondan koparmıştır; hatta bu faaliyetin sahibi durumundaki modern muhayyilede dünya ve ahiret birbirlerinden ayrıştırılmış iki ayrı “küre” olarak vardır. Bu ise İslam’ın iman, amel anlayışı ve hayat telakkisi ile uyuşmaz.
 
Elbette ki Müslüman bir toplum kendi hayatiyetini sürdürmek için iktisadi faaliyette bulunur. Ancak, iktisadi faaliyet diğer faaliyetlerden daha önemli ya da üstün değil, onlar gibi tabii bir faaliyet türü olduğu gibi; Müslüman bir toplumun dünyadaki faaliyetlerinin toplamı “ahiret bağımlı” olmak gibi bir özellik taşır. Bu yüzden Müslüman’ın dünyadaki faaliyetlerini dinamik kılan saikler ahirette verilecek hesaba göre süreçlendirilmiş olmasıdır. Bu, Müslüman’ın dünyadaki her türlü ilişkisine kendine has bir anlam katar; bizim insanla olduğu kadar, bizim eşya dünyası ile kurduğumuz ilişkinin mahiyetindeki farklılık da, dinamizm de buradan kaynaklanır. Müslüman bir topluluk Allah’ın rızasını kazanmak üzere kuruludur. Ona dinamizm kazandıran nihai amaç budur. Bu amaç Müslüman’ın daha başlangıcından itibaren bütün amellerini/faaliyetlerini belirler. Sorun Allah’ın rızasını kazanmak olduğundan yeryüzündeki bütün faaliyetlerini adalet ölçüsünü esas alarak yeniden düzenlemesi esas olur. Demek ki Müslüman’ın bütün ilişkileri, ister iktisadi ister değil, nihai olarak öbür dünyaya uzanır, anlamını orayla bulur ve modern toplumda olduğu gibi nihai olarak bu dünya ile kendine sınır tayin etmez. Ama bu dünyadaki bütün faaliyetlerini ahlak/adalet temelinde düzenlemeye gayret eder.
 
Kurannesli:Modern yaşam şartları ile birey olarak Müslüman şahsiyetin ilişkisi ne şekilde olmalıdır?
 
Abdurrahman Aslan: Bir kere Müslüman ister mümin isterse mümine olsun “birey” kategorisine alınarak tanımlanamaz. Birey çok modernist bir tanımlamadır ve “fert” ya da “insan teki” anlamına gelmez. Sanıyorum çok zaman biz bu anlamda kullanıyoruz ama yanlış. Öyle görünmese de birey kendi yasalarını kendisi koyan, doğru ve yanlışa ilişkin nihai kararı sadece kendi aklına danışarak veren bir insan modelidir. Bu insanın modeli mümin/mümineden farklıdır. Birey modern toplumun, mümin/mümine ise cemaatin farklı kurucu elemanlarıdırlar. Müslüman insan modeli kendini ve davranışlarını vahye göre düzenler; doğru ve yanlışa ilişkin nihai kararın kökeninde de vahyin olduğuna inanır. Şimdi sorduğunuz soruya geçersek; Müslüman’ın modern yaşam şartlarıyla olan ilişkileri yakın zamanlara kadar gerilimli ve çekişmeliydi. Oysa günümüzde artık bu sona ermiş görünüyor. Şimdiki Müslümanlar, maşallah modern yaşam şartlarına bayağı uyum sağladılar, hatta denebilir ki fazlasıyla onu içselleştirdiler. Artık Müslümanlar da hayatın nihai amacını  dünyayı cennete çevirmek, lüks yaşamak olarak görüyor; her gün kızdıkları “kafirler” gibi refah ve güvenlik arayışı içine girmeye başlıyorlar. Tabii her gün İslam ve ahiret diyerek bunu yapıyorlar. Üstelik son zamanlarda da bu yaşam şartlarını yeşil renge büründürmekte çok başarılı görünüyorlar. Tesettür bu büründürmenin kadından çok erkekler için önemini sembolize ediyor.
 
Kurannesli:Toplum ve bireyin etkileşimi İslami toplumda nasıl tezahür eder ya da gerçekten sizin bıraktığınız yerden devam soracak olursak böyle bir etkileşimin İslam cemaatinde bir karşılığı var mıdır?
 
Abdurrahman Aslan: Toplum ve birey etkileşimi modernist sosyal teoriye ait kavramlar ve kurgulamadır. Bu teoriye göre toplum ve birey gerilimli bir ilişki içinde bulunurlar, hatta liberal anlayışa göre toplum bireyin özgürlüklerini kısıtlar ama buna rağmen insanlar “sözleşmeden” dolayı bir arada yaşamak zorundadırlar. Gelelim İslam’a, eğer önceki tanımlarımıza sadık kalırsak, bizde cemaat mümin/mümine ilişkisini söz konusu etmemiz gerekiyor. Toplum modernist bir kurgudur, oysa cemaat İslam’ın insanları bir arada tuttuğu formdur. Yani cemaat bir insan kalabalığı değildir, belli değerlerin, belli kuralların daha önemlisi belli ideallerin insanları bir araya getirerek oluşturduğu topluluktur. Beşerin sosyal yapısı cemaat üzerine kuruludur. Aileyi de bir cemaat olarak kabul ettiğimizde, cemaat ile mümin/mümine arasındaki ilişkiyi ve etkileşimi daha iyi anlarız. Allah’ın elinin cemaatin üzerinde olduğunu hatırladığımızda, cemaatin ve cemaat olmanın önem ve ihtiyacı daha iyi ortaya çıkar. Kaldı ki her şeyin çözüldüğü, bütün insani ilişkilerin atomize olduğu bir dünyada Müslümanlar için tek kurtuluş cemaat olmaktan geçiyor. Biz Müslümanca bir hayatı ve neslimizi ancak cemaat dediğimiz sosyal formun içinde geleceğe taşıyabiliriz. Bunu unutmamak gerekiyor.
 
Kurannesli:Size göre cemaat ve ailenin konumu Müslüman toplumda ne anlam ifade etmektedir?
 
Abdurrahman Aslan: Modern bireylerin meydana getirdikleri topluluğa, toplum diyoruz; Müslümanların meydana getirdikleri topluluklara da cemaat diyoruz; Müslümanların beraber olma biçimi cemaat şeklindedir. Bunun tipik örneği ailedir. Aile cemaat olmanın en temel çekirdeğini temsil eder. Bilhassa aile içinde topluca namaz kılındığında bu çok daha açık ve anlaşılır hale gelir. Aile içi sorumluluklar nasıl ise cemaat içi sorumluluklar da aynıdır; herkesin herkese karşı sorumlu olduğu bir ilişkiler dünyasıdır cemaat. Cemaatin verdiği dayanışma müminleri modern kentte ve dünyada yalnızlık duygusuna düşmekten kurtarır, geleceğe korkusuzca bakmaya imkan verir. Modern toplumun bireye yüklediği yalnızlık ve gelecek endişesini, cemaat giderici bir rol oynar.
 
Modernizme cemaatle direnilir
 
Kurannesli:Yeniden Müslüman toplumu inşa etmek için neleri diriltmeli, neleri öncelemeliyiz?
 
Abdurrahman Aslan: Eğer yeniden Müslüman bir “topluluk” haline gelmek istiyorsak bunun kanımca başlangıç noktası bir cemaat olarak ailedir. Cemaatte olduğu gibi ailedeki ilişkiler de modern toplumdakinden hem kemiyet hem de keyfiyet olarak farklıdır. Modern toplumda insanlar arası ilişkiler eşitlik temeline dayanır, bu temelde olması için özen gösterilir ve bu ilişkileri sekteye uğratacak engeller olursa onları ortadan kaldırmak bireyin hakları açısından önem taşır. Oysa cemaatte ilişkiler bütünüyle adalet temellidir ve mahremiyeti esas alır. Yani İslam, insani ilişkileri öncelikle adalet ölçüsü üzerine kurduğu gibi bu ilişkilerde mahremiyetin de gözetilmesini isteyerek cinsiyet temelli olarak düzenliyor. Modern toplum hem adaleti hem cinsiyeti gözetmeyen rasyonel nitelikli ilişkiler üzerinden işlerliğini sürdürür. Böyle bir toplum homojen, cinsiyeti eşitlik adına yok sayan, dolayısıyla dinî olanın dikkate alınmadığı seküler bir dünyadır. İnsanlar akraba bağlarına, aile bağlarına, cemaat bağlarına ve bu bağların sağladığı güvenceye sahip olmadıkları gibi onlara da güvenmezler. Bu yüzden bütün ilişki bağlarını kaybeden modern toplumun bireyi, sadece banka hesabına, emekli cüzdanına ya da sağlık karnesine güvenir ve hayatı onlara yaslanarak yaşamaya çalışır. Müslümanlar eğer bu duruma düşmek istemiyorlarsa ve alternatif bir topluluk olmak istiyorlarsa, evvelce akrabalık bağlarını güçlendirmeli ve cemaat olmanın bütün imkanlarını aramalarıdırlar. Modern kültürün onları atomize olmuş fertler haline getirmesini istemiyorlarsa kendilerine içine girip “ikamet” edecekleri bir sosyal form inşa etmeleri gerekiyor. Cemaat Müslüman’ın koruyucu sosyal formudur, onun kıymetini iyi bilmeliyiz. Unutmamak lazım ki Müslümanları cemaat yapan, onlara cemaat olmanın bütün imkanlarını sunan bizzat vahyî bilginin kendisidir. Cemaatin kıymetini bilmeyen vahyin bilgisini yeteri kadar anlayamaz; ve tabii ki politik gücünü de.
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !