`Muhafazakarlık, sanıldığı gibi modernleşme karşıtı bir ideoloji değildir`
TOKAD`ın seminerinde konuşan sitemizin yazarı Ufuk Aktaşlı, muhafazakârlığın modernleşme karşıtı bir ideoloji değil aksine modernleşmeci ve sekülerleşmeci bir düşünce olduğunu ancak modernleşme sürecinin devrimci bir yolla değil evrimci bir yolla din, gelenek, tarih, kültür gibi kurum ve değerlerin varlığını koruyarak gerçekleşmesini savunduğunu belirtti.
Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği’nin (TOKAD) yeni dönemde aylık olarak düzenlemeyi planladığı müzakereli seminerlerin ilki dün akşam (Cuma akşamı) dernek binasında yapıldı. “Türkiye’de Muhafazakârlık Meselesi” nin konu edildiği semineri Ufuk Aktaşlı sunarken Cemil Arslan da seminere müzakereci olarak katıldı.
Ufuk Aktaşlı sunumuna muhafazakârlık düşüncesinin teorik kökenleri üzerinde durarak başladı. Muhafazakârlığın 18. yy.’da Aydınlanma Devrimi ve Fransız Devrimi ile başlayan süreçte İngiltere’de Edmund Burke aracılığıyla devrimci ideolojilere karşı bir düşünce olarak ortaya çıktığını söyleyen Aktaşlı devrimci ideolojilerin geleneksel değerleri tasfiye edici uygulamalarına karşı muhafazakârlığın geçmişi ve geleneği koruyan bir ideoloji olduğunu söyledi. Aktaşlı, muhafazakârlığın modernleşme karşıtı bir ideoloji değil aksine modernleşmeci ve sekülerleşmeci bir düşünce olduğunu ancak modernleşme sürecinin devrimci bir yolla değil evrimci bir yolla din, gelenek, tarih, kültür gibi kurum ve değerlerin varlığını koruyarak gerçekleşmesini savunduğunu belirtti.
Türk muhafazakârlığının ise 1930’lu yıllarla birlikte Kemalist devrime bir tepki olarak doğduğunu söyleyen Ufuk AKTAŞLI buna karşın Türk muhafazakârlığının devrimle hesaplaşamayan Kemalist bir düşünce şeklinde oluştuğunu nedenleriyle birlikte anlattı. Yahya Kemal Beyatlı, Z.Fahri Fındıkoğlu, M.Şekip Tunç, Peyami Safa, Nurettin Topçu gibi önemli muhafazakâr isimlerin görüşlerinden de kısaca bahsetti. Türk muhafazakârlığının Anadolucu milliyetçilik ve bin yıllık tarih tezini resmi ideolojinin milliyetçilik ve tarih anlayışına, devletin dine dinin de devlete karışmadığı bir laikliği de resmi ideolojinin laiklik anlayışına alternatif olarak sunduğunu belirtti.
Daha sonra Demokrat Parti sürecine değinen Ufuk Aktaşlı DP iktidarını Türk muhafazakârlığının siyasal pratiğe dökülmesi olarak tanımladıktan sonra DP’nin bir halk modernleşmesi başlattığı ve bu nedenle de DP’nin muhafazakârlaşmanın sonucu değil nedeni olduğunu söyledi. !960 sonrası sol harekete karşı ortak bir cephe oluşturan milliyetçilik ve muhafazakârlığın bu süreçte Türk İslam sentezciliğine dönüştüğünü ve bu yolla seküler milliyetçiliğin dinsel milliyetçilik haline geldiğini belirtti. A.Fuat Başgil, Mehmet Kaplan, Erol Güngör gibi bu dönemin önemli isimlerinin görüşlerinden de örnekler verdi.
12 Eylül sonrası Turgut Özal’la birlikte yükselen bir eğilim haline gelen muhafazakârlığın AKP süreciyle birlikte egemen siyasal ideoloji haline geldiğini belirterek AKP, muhafazakârlık ve ılımlı İslam ilişkisi üzerinde durarak seminerini bitirdi.
Müzakere kısmında ise Cemil Araslan muhafazakârlık düşüncesinin özelliklerinden bahsettikten sonra Türkiye’de muhafazakâr düşüncenin halkı sistemin içine çeken, bu yolla sistemi rahatlatan bir işlev gördüğünden bahsetti. Muhafazakârlığın özgürlükçü düşünceyle arasının çok iyi olmadığını bu nedenle totaliter bir karakter taşıdığını belirtti. Yine Türkiye’de muhafazakâr düşüncenin farklı dönemlerde farklı siyasal ve ekonomik tercihlerde bulunabildiğini söyledi. Daha sonra dinleyicilerin de katılımlarıyla devam eden seminer karşılıklı görüş alış verişleriyle geç saatlere kadar devam etti.