`Namazımız gibi, sanatımız da Allah için olmalı`
`Müslümanlar yaşadıkları hayata tanık olanlardır. Vahyin mesajını insanlara iletme araçlarından birisi olan sanatla, İslâmi mücadelenin romanını, öyküsünü, şiirini, sinemasını, müziğini yapabilmeliyiz`
İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV) tarafından Ankara'da düzenlenen panelde “Vahyin Işığında Sanat ve İslâmi Mücadeledeki Yeri” masaya yatırıldı.
Panelde konuşan şair Bünyamin Doğruer, “Dünyada yaşanmakta olan olaylar karşısında şairlerimiz, yazarlarımız, edebiyatçılarımız, şiirlerini ve kalemlerini bir silah gibi kullanmalıdır. Bunlara kayıtsız kalmamalıdır. Ancak sanatçılarımız bu konuda yetersiz kalmaktadır” diye konuştu.
Namazımız gibi yazmamız da Allah için olmalı
Panelin oturum başkanlığını yürüten Abdurrahman Çeliker, Müslümanların her alana, her olaya, her çağa vahyin perspektifinden bakmak yükümlülüğü bulunduğunu vurguladığı konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Müslümanlar yaşadıkları hayata tanık olanlardır. Vahyin şahitliği, hayatın her alanında olması gereken ameller bütünüdür. Bu nedenle her alana, her olaya, her çağa/zamana vahyin perspektifinden bakmak zorundayız. Yaptığımız ticaret, kıldığımız namaz, gülmemiz, konuşmamız, yürümemiz, sevmemiz, yazmamız kısaca her şeyimiz Allah için olmalıdır. Hayatın her alanını bir sinir ağı gibi kuşatmalıyız. Vahyin mesajını insanlara iletme araçlarından birisi olan sanat ile de İslami mücadelenin romanını, öyküsünü, şiirini, sinemasını, müziği yapabilmeliyiz. Müslümanlar olarak mücadelenin sanat yönünü oluşturarak toplumları, insanları etkileyebilecek ürünler ortaya koyabiliriz."
Mücadele için söz söylemeyen şiir anlamsızdır
Şair Bünyamin Doğruer ise, Müslüman şairin olaylara Müslüman ferasetiyle bakması gerektiğini, Müslümanların lüzumsuz bir bakışı olamayacağını dile getirerek, “Şahitlik yoksa, gözlem yoksa, duyarlılık yoksa şiir de yoktur. Şahitlik Müslüman’ın ilk görevidir. Dolayısıyla şiirin toprağı imgelerdir; tohumu öfkedir, sevgidir, acıdır, sevdadır, sevinçtir; çekirdeği kelimelerdir; iklimi yürektir; mevsimi eylemdir ve güneşi de duygudur. İşte bu atmosferde yetişen bir şiir toplumlara ufuk açıcı, yüreklendirici ve heyecan verici bir şiir olur. Dünyada şu an yaşanmakta olan olaylar karşısında şairlerimiz, yazarlarımız ve edebiyatçılarımız şiirlerini ve kalemlerini bir silah gibi kullanmalılardır. Bunlara kayıtsız kalmamalıdırlar. Şahsi kanaatim olarak söylüyorum, şairlerimizi bu konuda yetersiz görüyorum. Mesajı olmayan şiir düşünülemez. Şiir acıları, kavgaları, mücadeleyi haykırarak söyler. Mücadele içinde hiçbir şey söylemeyen şiir bence sağır bir şiirdir” dedi.
Sanat vahyin ifade araçlarında biridir
Panelin bir diğer konuşmacısı Edebiyatçı Ahmet Örs ise, vahyin hayatın her alanında kendini meşru araçlarla ifade ettiğini ve dolayısıyla sanatsal üretimlerin de vahyin ifade aracı olduğunu belirterek, "Müslüman sanatçılar ekol olma sorumluluğunu yerine getirmelidir. Herkes bu sorumluluk için elinden geleni yapmalıdır. Bu hususta yeterli gayret olduğu söylenemez. Çalışmalar oldukça dağınık ve yetersiz. Bunların bir kısmı egemen anlayışlara entegre oluyor. Bununla birlikte edebiyatın dili argodan kurtarılmalıdır. Yeni bir edebiyat tarihi çalışması yapılmalı. Tasfiye Dergisi olarak bu çalışmaları başlatacağız. Kendi yerel ve küresel dilimizin sanatını üretmeliyiz” şeklinde konuştu.
Örs, sözlerini şöyle sürdürdü: “Müziğin yeni atılımlar yapabilmesi için Müslümanların sahiplenmesi gerekiyor. Edebiyatı ve müziği Müslümanlar büyük oranda sahipsiz bırakmışlardır. Grup Yürüyüş'ün çıkışı ne kadar karşılık buldu? Dergi ve kitaplarımız yeterli ilgiyi görebilmiş değildir. Tiyatro çalışmaları yeniden tevhid temelinde başlatılmalıdır. Amatör bir ruhla bu çalışmalar başlatılmalıdır. Sinema büyük paralar ve imkânlarla mümkün ise de kısa film çalışmaları ekonomik ve yapım olarak mümkün gözükmektedir. Birçok alandaki ilgi ve çalışmalar motivasyonumuzu artırmakla birlikte ilgilendiğimiz alanlarda derinlik kazanmamızı engelliyor.”
Gönüllü kölelik iğrenç bir yenilgi biçimidir
Edebiyatçı-Yazar Ali Değirmenci ise şunları söyledi: “Dayatma, baskı ve zorbalık; kime, kimden ve hangi biçimde yönelirse yönelsin, son çözümlemede, kendine inanmışlığın, insan olamamışlığın bir ürünü ve işaretidir. Sanat alanında da sanatçının, öncelikle kendi zincirlerinden kurtulması ve bir duruş sahibi olmayı önemsemesi, bu eksende dış baskılara karşı çıkmaya çaba göstermesi gerekir. Ancak hak edilmesi ve savunulması gereken özgürlük de sağlıklı bir duygu ve düşünce temelinde yükselmeli, hiç değilse gerçek sanatı imha ve ifna edecek çirkinlik, ahlâksızlık ve düşkünlükten uzak durmalıdır. Kötülük, korkaklık ve kişiliksizlik yayılmacıdır. İşgalcidir. Hemen çoğalır ve herkese bulaşır. Fakat iyi ve dönüştürücü olanı, hak ve güzel olanı, özenle ve sabırla büyütmek elzemdir. Sanatı da istiğnanın, iğvanın tasallutundan kurtarmak için, güçlü bir donanım ve duyarlılığa ulaşmanın yanı sıra durduğumuz ve ulaşmak istediğimiz yeri iyi görebilmemiz şarttır. Her şeye rağmen kendi sesimizle, kendi türkülerimizi söylemeye, güzelleştirmeye ve paylaşmaya çalışmak, bize onur ve değer katacaktır. Zira ‘gönüllü kölelik’ iğrenç bir yenilgi ve teslimiyet biçimidir.”