Şükrü HÜSEYİNOĞLU
"NİŞANLILIK DÖNEMİ NİKAHI": KİTABA UYMAK YERİNE KİTABINA UYDURMAK
Kitabullah karşısında insanlar temelde iki tür tavır takınırlar: Kitaba uyanlar ve kitabına uyduranlar. Kur’an’da insanlık tarihi boyunca bu iki tavır sahipleriyle ilgili çeşitli kıssalar anlatılır. Yüce Rabbimizin İsrailoğulları’nı cumartesi yasağıyla imtihanını anlatan kıssa bunlardan biridir. Bu kıssada, söz konusu yasak karşısında Kitab’a uyanlar olduğu gibi, kitabına uyduranlardan da söz edilir. Onlar, cuma akşamından ağlarını denize atıp, pazar günü topluyor, böylece güya hem cumartesi yasağını ihlal etmiyor, hem de Allah’ın imtihan için balıkları akın akın gönderdiği cumartesinin bereketinden mahrum kalmıyorlardı. Tabir yerindeyse ne yardan, ne de serden geçiyorlardı. Hem güya Allah’ın hükmüne tabi oluyorlar, hem de cumartesi akın akın gelen balıkları kaçırmamış oluyorlardı. Kur’an’da bu hadise şu şekilde haber veriliyor:
“Onlara deniz kenarındaki, cumartesi yasağını çiğneyen kasabayı sor. Onlara avları cumartesi günlerinde akın akın geliyor, yasakları olmayan günlerde gelmiyorlardı. İşte onları fasıklık ettikleri için böyle imtihan ediyorduk.
Onlardan bir topluluk şöyle diyordu: Allah’ın helak edeceği ve şiddetli bir ceza ile cezalandıracağı topluma niye öğüt veriyorsunuz? Rabbinize karşı bir mazeret olsun ve belki sakınırlar, diye cevap verdiler.
Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, kötülükten men edenleri kurtarıp, zalimleri fasıklık yapmaları sebebiyle çok kötü bir ceza ile yakaladık.” (Ar’af 7/163-165)
Kitabullah’a tabi olmak yerine, kitabına uydurmaya kalkışmak olarak niteleyebileceğimiz bu tavrın günümüzde de çeşitli iz düşümlerine şahit olmaktayız ne yazık ki. Allah’ın dinine inanmakla birlikte, heva ve heveslerini kayıtsız şartsız Allah’ın hükümlerine tabi kılmaya yanaşmayan kimseler, Allah’ın hükümlerine uymadıkları yerlerde tutup o hükümleri kendilerine uydurmaya kalkışabilmektedir.
Son dönemlerde sıkça duyduğumuz ve adeta bir furya halini alan “nişanda nikah kıyılması” konusuna getirmek istiyorum sözü. Aslında herkes bilir ki, nikah evlilik akdidir. Nikah akdi, kadın ve erkeğin karı-koca ilan edilmesi ve bir ailenin kuruluş sözleşmesidir. Alemlerin Rabbi yüce Allah ve insanlar karşısında yapılan bu akdin, taraflara verdiği haklar ve yüklediği sorumluluklar vardır. Bu, kişiden kişiye değişen bir akit değildir. Bu akdin tarafı kadın ve erkek, akdin yapılmasından itibaren karı-koca olmakta, birbirlerinin helali olmaktadırlar.
Fakat şimdilerde yaygın olarak uygulanmaya başlanan ve gariptir ama “nişanlılık dönemi nikahı” şeklinde kendine has bir niteleme yapabileceğimiz uygulamada ise, tarafların nişanlılık döneminde rahatça görüşmeleri amaçlanmakta ve nikah kıyılarak güya aralarındaki mahremiyet meşrulaştırılmak istenmektedir. Ne var ki bu nikah, tarafları karı-koca haline getirmeyen, sadece nişanlılık döneminde rahatça görüşebilmelerini gaye edinen kerameti kendinden menkul garip bir “nikah”tır. Çünkü aralarında bu şekilde nikah kıyılan tarafların karı-koca hayatı yaşaması meşru görülmemekte, aileler böyle bir şeyi değil kabul, düşünmek bile istememekte, karı-koca olmak, düğün öncesi kıyılacak yeni bir nikahla mümkün olmaktadır.
Şimdi burada ortaya çıkan çarpıklığın hangi birinden söz edelim? Söz konusu “nikah” öyle bir nikah ki, nikah değil! Tıpkı devekuşu gibi; ne kuş, ne deve! Çünkü tarafları karı-koca haline getirmiyor. Mantığı şu: Nişanlılık dönemindeki görüşmelerde rahat davranılsın ve bu rahat davranmadan doğan günahlardan bu nikah sayesinde kurtulunsun! Tam anlamıyla İsrailoğulları’ndan, cumartesi yasağı karşısında cuma akşamı ağlarını denize atıp pazar günü toplayıp böylece güya yasağı delmeden balıkları toplayanların yaptığı gibi. Kitab’a uymayıp kitabına uydurmaya kalkışma cehaletinin bugünkü izdüşümlerinden biri. Söz konusu istismara açık uygulama ile malesef birçok genç kız mağdur olmakta, hayatları alt üst edilmektedir.
Söz konusu uygulamayla nikah kavramının içi boşaltılmakta ve adeta nikah mefhumu oyuncağa çevirilmektedir. Adı nikah olan ama kendisi nikah olmayan, bu bilindiği için de zaten düğün zamanı geldiğinde yerini “asıl nikah”a bırakan bu ucube uygulama giderek yaygınlaşmaktadır. Bu yaygınlaşmada insanlarımızın İslam’ı doğru ve yeterli bilmemelerinin etkisi büyük ne yazık ki.
Olayın bir de bu ucube sözde nikahı kıyan “din görevlileri” cephesi var ki işin vahameti o noktada daha da artıyor. Her şeyden önce İslam’ı bildiğini iddia eden bir kimse nasıl olur da nikah gibi çok çok önemli bir mefhumun içini boşaltan böylesi bir uygulamaya dahil olur, doğrusu anlamak zor. Bu durum, toplumumuzda İslam’ın hükümlerini gereğince hayata aktarmaktan uzak oluşun yalnızca bilmemekten kaynaklanmadığını ortaya koyuyor. Bilmemenin ötesinde çok önemli bir sorun da İslam hakkında yanlış bilgilenme sorununun varlığı ve Kur’an’la sağlıklı bir bağı bulunmayan bir din anlayışının yaşatılmakta olduğudur.
Nişanlılık döneminde olması gereken, bu dönemin mümkün olduğunca kısa tutulması ve bu dönem içerisinde mahremiyetin korunarak görüşmelerin İslami ölçüler içerisinde yapılmasıdır.
Kitabına uyduranlardan değil de, Kitab’a uyan ve böylece dünya ve ahiret saadetine kavuşanlardan olmak için, öncelikle Kitab’a yönelip idrakimizi, teori ve pratiklerimizi Kitab’a inşa ettirmemiz gerekmektedir.