`Oku` emri, hayata müdahale çağrısıdır
TOKAD tarafından “Kur’an Okumaları” başlığı altında düzenlenen seminerlerin ilkinde Alâk Suresi işlendi. Derste vahyin ilk mesajlarından itibaren hayata doğrudan müdahale ettiği vurgulandı.
TOKAD tarafından “Kur’an Okumaları” başlığı altında düzenlenen seminerlerin ilkinde Alâk Suresi işlendi. Derste vahyin ilk mesajlarından itibaren hayata doğrudan müdahale ettiği vurgulandı.
Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği (TOKAD) tarafından her Pazar günü gerçekleştirilen eğitim seminerlerinin bu haftaki konusu Alâk Suresi oldu. “Kur’an Okumaları” başlığı altında yapılan seminerde konuşan Beytullah E. Önce, vahyin ilk mesajından itibaren insanların sorumluluğa ve mücadeleye davet edildiğini ifade etti. Önce, “Oku!” şeklindeki ilk emir ile Hz. Muhammed’e (sav) nübüvvet görevinin verildiğini, O’nun da bu emirden sonra Yaratan Rabb adına okumaya başladığını söyleyerek, bunun nasıl bir okuma biçimi olması gerektiği meselesi üzerinde durdu: “Yaratan Rabb’in adıyla okumak, O’nun rızasını ve memnuniyetini gözeten bir hayat tarzını ve mücadeleyi biçimlendirmeyi gerekli kılar. Bu her zaman ve mekânda, her işte Allah’ın (cc) ismini tesbih etmek, tekbir etmek, yüceltmektir. Lakin Allah’ın adı sözle değil, şirke, zulme, ifsada, tuğyana ve istikbara karşı verilecek tevhid mücadelesi ile yüceltilir. Bu sebeple, Yaratan Rabb’in adına okuma; aynı zamanda ilahlık iddiasındaki her beşere, beşeri sisteme ve onun akidesini oluşturan beşeri ideolojisine meydan okuma sorumluluğunu da beraberinde getirir. Demek ki, ‘Oku’ emri aktif bir hareket çağrısıdır.”
Oku emrini takip eden ayetlerde geçen “Yaratan Rabb” tamlamasında “Rabb” ifadesinin tekilliğiyle tevhid inancına gönderme yapıldığını söyleyen Beytullah E. Önce, insana “alâk”tan yaratıldığının hatırlatılmasıyla da bir bakıma şu mesajların verildiğini ifade etti: “İnsanlar yaratılmışlardır ve bunu gerçekleştiren yüce Allah’tır. Dolayısıyla yaratma gücüne sahip tek bir yüce otoritenin varlığının kabulü, kanun ve hüküm koyma yetkisinin, yani egemenliğin de ona ait olduğunu kabul etmeyi gerekli kılar. Çünkü yaratmaya güç yetiren emretmeye de güç yetirir demektir. Bu gerçeği kabul etmemek, O’nun otoritesini tanımamak müstağniliktir, istikbardır, küfür ve zulümdür… İnsanın alâktan yaratılması, aynı zamanda herkesin varoluş kökenine de yapılan bir göndermedir. İnsanlar varoluş kökenlerini öğrendiklerinde yüce egemenliği; yaratma ve emretme yetkisine sahip tek merciye verip, O’na tam anlamıyla teslim oldukları zaman İslam akidesi üzerinde olurlar. Tevhidin özü de bu noktada ortaya çıkar.”
“Yaratan Rabb’in adına oku!”
Konuşmasının devamında vahyin ilk mesajlarındaki “Oku! Rabb’in çok cömerttir. Kalemi öğretti. İnsana bilmediğini öğretti” ayetleri üzerinde duran Beytullah E. Önce; bu ayetlerle bilginin kaynağı meselesi üzerinde durulduğunu dile getirerek, insanın vahiy karşısındaki sorumluluğuna değindi ve ilk beş ayetin genel anlamına ilişkin şunları ifade etti: “İnsan; inancına, kimliğine ve hayatının her alanına referans noktası olarak vahyi almakla sorumludur. Dolayısıyla ‘Yaratan Rabb’in adına okumak’ demek; kişinin kendisini bir alâktan yaratan Rabb’ine karşı sorumluluk bilincini kuşanması, O’nun birliğine itaat etmesi, her zaman ve mekânda egemenliğin yalnızca O’na ait olduğuna iman etmesi, bu imanını sadece dili ile değil her hareketi ile seslendirmesi, vahyin mesajını Rabb’inin adını yüceltmek için hayata taşıması demektir. Şayet insanların vahyin mesajıyla buluşmasını ve yalnızca Allah’a kulluk etmesini engelleyen faktörler varsa onları aradan çıkarmak, ortadan kaldırmak demektir. Hakikatin üstünü örtmeye kalkışanlara karşı çıkmak, onlara meydan okumak ve onlarla kesintisiz bir mücadeleye girişmektir. Bu ise elbette tevhid mücadelesidir. Görüldüğü gibi yüce Yaratıcı, daha ilk ayetlerinden itibaren hem insan kulları arasından seçtiği elçisine hem de tüm insanlara hayata doğrudan müdahale eden bir okuma biçiminin sorumluluğunu yüklemektedir. Bu durumda, Allah’ın kayıtsız şartsız egemenliğine şirk koşan tüm düzenlere ve o düzenlerde kendi egemenliğini ilan eden tüm sahte ilahlara karşı açıktan yapılmayan her okuma biçimi eksik kalacaktır.”
Vahiy, hayata müdahaledir!
Ayetlerinde devamıyla ilgili konuşan Önce, vahyin hayata ilahi bir müdahale olduğunu ifade ederek, “Müslümanların imanları vahiyden besleniyorsa, o halde amelleri de doğrudan hayata müdahale etmelidir. Bireyselleşen, sosyal ve siyasal hayata karışmayan, beşeri sistemlerin egemenliğini rahatsız etmeyen, istikbar sahiplerinin huzurunu kaçırmayan okuma biçimleri; ilk mesajlardan itibaren yüklenen sorumluluğu terk etmektir. Oysaki mümin kişi, dini egemen kılma hususunda peygamberlerin varisidir. Bu hususta onun yol göstericisi ise Kur’an’dır. O halde Kur’an’ı insanlara ve hayata okumanın anlamı; azgınlık, bozgunculuk ve fesatçılık yapanlarla, takva ve ıslah bilinciyle mücadele etmektir. Bunun anlamı, vahiyle insanlar arasına giren, kendi egemenliklerini zorbalıkta dayatan, beşeri düzen ve ideolojilerini din gibi sunan erklerin devrilmesidir… Çünkü hangi imkâna, zenginliğe ve güce sahip olursa olsun, meşruiyetinin referansı vahiy olmayan her iktidar Müslümanlar için gayri meşrudur. Azgın ve zalim olan, ifsad eden ve hakikatin üstünü örten her türlü iktidar biçimine karşı çıkmak ise meşru bir tavırdır. Ahiret günü ise bu iktidar mücadelesinin asıl kazananları ve kaybedenleri arasındaki nihai hesabın görüleceği gündür.” dedi.
Vahyin güncel çağrışımları
Beytullah E. Önce, Alâk suresine ilişkin notlarını katılımcılara aktardıktan sonra, vahyin ilk mesajlarında geçen bazı hususların güncel çağrışımlarına ilişkin birkaç hususa değindi: “Yaşadığımız ülkenin egemenleri, efsaneleştirdikleri tarih anlayışlarıyla bugünkü varlığımızı kendilerine borçlu olduğumuzu söyleyip dururlar. Bu bir bakıma ‘Sizi biz var ettik’ demektir. Yani Allah’ın yaratıcılığına ortaklık koşmak, rablik iddiasında bulunmaktır. Bu iddiayı kabul etmemiz, kendi otoritelerine sorgusuz sualsiz boyun eğmemiz ve beşeri düzenlerine kul olmamız istenmektedir. Resmi ideolojileri olan Kemalizm’e teslim olmamız beklenmektedir. Bunu gerçekleştirmedikleri noktada ise egemenler ‘öğreten’ vasfını kendi tekellerine alarak, okullarda çocuklarımızı düzenlerine uygun biçimde eğitmeye çalışmaktadır. Çünkü onların kabul ettikleri tek okuma biçimi ‘Kemalizm’in adına okuma’dır. Üstelik Rabb’imiz insanlara tercih hakkı tanırken, çağdaş egemen yapı, insanların bu hakkını da gasp etmektedir. Kur’an eğitiminin yasaklanması bu yüzdendir. Başörtüsünün yasaklanması, vahyin hayatla buluşmasının engellenmesi de yine bu yüzdendir. O halde bizim ‘Yaratan Rabb’imiz adına okumamız’, mevcut sistemin egemenlerini huzursuz etmek zorundadır... Düzenlerinin, beşeri ideolojilerinin ve iktidar iddialarının hepsinin sahte olduğu deşifre edilmelidir… Bu durumda, tarafımızı Allah’tan yana seçerek tevhidi bir mücadeleyi sürdürmek en güncel sorumluluğumuz olmalıdır.”
TOKAD tarafından düzenlenen haftalık seminerlerin bir sonraki konuğu yazar Şükrü Hüseyinoğlu olacak. 26 Ekim 2008 Pazar günü “İslam ve Hayat” dersleri başlığı altında yapılacak seminerin konusu ise “Kur’an’a Gelenekçi ve Modernist Yaklaşımlar.” TOKAD’ın faaliyetleriyle ilgili daha fazla bilgi için www.tokad.org adresine bakılabilir.
-
ahmet örs 20-10-2008 17:19
hayata müdahale yerine "şu muydu, bu muydu" tartışmalarında boğulanlar egemenlerle, onların ideolojik kuşatmalarıyla hesaplaşmayı her zaman erteleyeceklerdir.