`Propaganda, davet mefhumuyla bağdaşmaz`
`Nebevî Davet, insanları Allah’a imana, O’na ibadet etmeye, güzel ahlâka ve beşerî münasebetlerde İslâmî kaidelere uymaya davet ederken; propaganda faaliyetleriyle, propagandanın çeşidine göre ticarî, siyasî, askerî, iktisadî, kültürel hatta dinî birtakım sekülarist-pragmatist neticeler hedeflenir.`
İslâm daveti ile propaganda arasında kullanılan vasıtalar ve metotlar açısından bazı ortak ve benzer taraflar bulunduğunu ancak bunların aynı şey olmadığını söyleyen Dr. Fahri Hoşab, Buruc Yayınları arasından çıkan "Nebevi Davet ve Propaganda" isimli kapsamlı incelemesinde bu iki kavramı enine boyuna ele alıyor.
Kilis Anadolu Öğretmen Lisesi’nde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olan Hoşab, sünnete uygun davetin, çağdaş iletişim araçlarından en iyi şekilde faydalanılarak yapılabileceğini söylüyor.
“Nebevî Davet” ya da “tebliğ” dediğimiz insanları İslam’a davet metodunu, propaganda kavramı ile bağdaştırmaya çalışmanızın gerekçesi nedir?
Bizim bu araştırmada yaptığımız, propaganda ile İslâm Daveti’ni bağdaştırmak değil, bu iki müesseseyi karşılaştırarak objektif bir bakış açısıyla bilimsel bir tespitte bulunmaktır. Üzerinde durduğumuz husus, Hz. Muhammed’in (sas) rehberliğini yapmış olduğu İslâm Daveti’nde propagandanın yerinin olup olmadığıdır.
İkisi çok farklı şeyler değil midir?
Önce şunu belirtelim; aynı şeyler değildir. Aynı şeyler değil derken, her yönüyle birbirinden farklı şeyler de olmadığını belirtmek gerekir. Nitekim tespitlerimize göre, İslâm Daveti ile propaganda arasında kullanılan vasıtalar ve metotlar açısından bazı ortak ve benzer taraflar vardır. Bu tespit bizi, İslâm Daveti’nin başlı başına bir propaganda faaliyeti olduğu hükmüne götürmez. Ancak, İslâm Daveti’nin geniş çerçevesi içerisinde menfîlikten, ahlâka, hukuka aykırı uygulamalardan uzak, sosyal menfaatlere hizmet eden “müspet” bir propagandadan bahsetmenin mümkün olduğu hükmüne götürür. Bu da tamamen davetin şekliyle ilgili ve davetin geniş çerçevesi içerisinde sınırlı bir yere sahiptir. Hz. Peygamber’in (sas) İslâm’a davet tarzını, ifade eden “Nebevî Davet” terimi ile “propaganda” terimi mahiyet, öz itibarıyla birbirinden farklıdır. Nebevî Davet, insanları Allah’a imana, O’na ibadet etmeye, güzel ahlâka ve beşerî münasebetlerde İslâmî kaidelere uymaya davet ederken; propaganda faaliyetleriyle, propagandanın çeşidine göre ticarî, siyasî, askerî, iktisadî, kültürel hatta dinî birtakım sekülarist-pragmatist neticeler hedeflenir.
Sizi böyle bir kitabı yazmaya iten nedenler nedir?
Günümüzde propaganda, devletler, siyasî teşkilâtlar, sivil toplum örgütleri, ticaret sektörü ve hatta yaygın ve örgün eğitim-öğretim faaliyetlerini yürüten kurumlar için zaruri bir müracaat kaynağı durumundadır. Fertlerin ve kitlelerin kısa yoldan büyük başarılar elde etmesinin temel şartlarından birisi, güçlü bir propagandadır. Dünyasının gidişatında ve sosyal, siyasî, ekonomik hayatın akışında önemli bir rol oynayan, ancak bunun yanında çağdaş insana ahlâk, hukuk, eğitim, kamu düzeni sahalarında birçok problem üreten “propaganda”yla aralarında şekil açısından kısmî benzerlik ve bazı ortak yönler olan “Nebevî Davet”i esas alarak, bilimsel bir bakış açısıyla incelemek, değerlendirmek ve propagandanın ürettiği problemlere çözümler sunmak önemlidir. Bunun yanında günlük hayatta propagandayı kullanma mecburiyetinde olan İslâm toplumu için de müspet bir propaganda müfredatı ortaya çıkarmak ihtiyaçtır.
Yani modern propagandanın, Nebevî Davet’e ait bazı değerlerle çatıştığı kanaatindesiniz.
Evet, modern propaganda, İslâm Daveti’nin değerleriyle çatışmaktadır. Bugünün propagandası, oldukça problemli bir işleyişe sahiptir.
Peki bu çatışma noktaları nelerdir?
Biz bu araştırmada, modern propaganda ile İslâm Daveti’nin çatıştığı noktaları, ahlâk, hukuk, eğitim ve sosyal hayat açısından ele aldık. Modern propaganda, bu dört sahada çağdaş insana, sosyal hayata ciddi problemler üretmektedir.
Bu iki kavramın, uzlaştığını düşündüğünüz noktaları nelerdir?
Her ikisi de aynı vasıtaları kullanır. Bunlar; söz, yazı, bilgi, sanat ve spor. Her iki müessesenin de kullandığı, birbirine karşılık gelen yirmi beş tane metot tespit ettik. Meselâ: Telkin, ikna, müşterek noktaları işleme, şahsî ilişkiler geliştirme, zamanlama, devamlılık gibi metotlar bunlardan birkaçıdır.
Modern propagandanın çağrışımını kime sorsanız bize kusur arama, iftira, yalan, hile, mübalağa, alay, üstünlük taslama, övünme, gösteriş gibi kavramları söyleyecektir. Bu noktada menfi bir çağrışımı bulunan propagandanın Nebevî Davet kavramına zarar verdiği düşünülemez mi?
Zaten “propaganda” kavramını doğrudan “davet” kavramıyla ilişkilendirmek doğru değildir. Propagandanın önce menfîlikleri, yanlışlıkları ayıklanarak, geriye kalan müspet, iyi taraflarının davetteki karşılığı bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Şunu vurgulamakta da fayda var; modern propagandanın problemli yapısının ıslahı için en önemli kaynak Nebevî Davet’tir.
Nebevî Davet, algıladığımız manadaki propaganda unsurlarına karşı neyi önermektedir?
Nebevî Davet’te insana faydalı olmak, günümüz propagandasında ise, insan unsurundan faydalanmak ön plâna çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle İslâm Daveti empatik, propaganda pragmatiktir; yani modern propagandaya rengini veren, faydacılıktır. Nebevî Davet, insanlara, hangi işi yaparlarsa yapsınlar hep ahlâkî, hukukî kaidelere uymayı telkin eder.
Bu davetin Batılının algıladığı şekliyle bir ‘dinî propaganda’ olduğu sonucu çıkar mı?
Davet, propagandadan daha köklü bir müessesedir. Propaganda ile ilgili kaynaklarda, propaganda faaliyetlerinin tarihçesi milattan öncesine kadar dayandırılsa da, kavram olarak ilk defa on yedinci yüzyılda Katolik Kilisesi tarafından kullanılmış ve zamanla kurumlaşmıştır. Bu sebeple, “davet”in propagandadan etkilenerek kurumlaşması söz konusu olmadığından, “dinî propaganda” olarak sıfatlandırılması da, kanaatimce bilimsel açıdan yanlıştır. Üstelik “davet” müfredatında karşılığını bulduğumuz “müspet propaganda”, “davet”in geniş çerçevesi içerisinde sınırlı bir yer işgal eder.
Peygamberimiz’in tebliğ faaliyetlerinde yeri geldiğinde propaganda usûlünü kullandığı ve soğuk savaşa yöneldiğini belirtiyor Muhammed Hamidullah. Bunları kısaca örneklendirir misiniz?
Önce şunu belirtmek istiyorum: Propaganda ile ilgili tarifler, birbirinden farklılıklar arz ederek, propagandayı üç kavramla sıfatlandırırlar: Telkin; ikna ve telkin; psikolojik savaş veya psikolojik silah. Muhammed Hamidullah, propagandayı daha çok “psikolojik savaş” olarak anlamış, eserlerinde Hz. Peygamber’in (sas) savaşlarda kullandığı düşmanla psikolojik mücadele metotlarını propaganda olarak değerlendirmiştir. Meselâ: Hendek Harbi, Taif Kuşatması, Benî Nadr Kuşatması’nda askerî teçhizat ve harekâtın yanı sıra, düşmanı moral açısından çökerten psikolojik savaş metotlarını kullandığından bahsetmiştir.
Peygamberimiz’in (sas) müspet tarzda propaganda metotlarını kullandığını belirtiyorsunuz. Bunlar nelerdir? Bunların Nebevî Davet’ten farkları nelerdir? İkisi de aynı şey midir?
Hz. Peygamber’in (sas) fertleri kazanmaya, sosyal ve siyasî yapılanmaya yönelik icraatlarında yer verdiği telkin, ikna, teşvik, kötü olandan ve yanlıştan korkutup sakındırma ve psikolojik mücadeleye başvurma gibi metotlarını, “müspet propaganda” olarak değerlendirmek mümkündür. Bundan hareketle müspet propagandanın Nebevî Davet’ten bir cüz olduğunu söyleyebiliriz.
Peygamberimiz’in (sas) davet metotlarını günümüz şartlarında uygulamak ne derece mümkündür?
Hz. Peygamber’in (sas) davet metotlarını günümüzde uygulamak mümkündür. Onun sünnetine uygun olan davet, çağdaş vasıtalardan en iyi şekilde faydalanılarak yapılan davettir. Hz. Peygamber (sas) yenilikçiydi. O, devrinin bilgi ve teknolojisini en iyi şekilde kullanarak cahiliye karanlığı yaşayan bir topluluktan medenî bir toplum inşa etmiştir.
Bütün bu örneklerden hareketle İslam toplumları için müspet bir propaganda müfredatı çıkarmak ve bunu uygulamak mümkün müdür?
Bu mümkündür; ancak bunun yazılı metinler hâline getirilmesi de şart değildir. Önemli olan bu işin İslâm’ın ruhuna uygun olarak yapılmasıdır. Modern propagandanın sosyal-manevî değerleri erozyona uğrattığı gerçeğiyle karşı karşıyayız ve bu durumdan İslâm toplumu da etkilenmektedir.
Bu noktada kitabın muhatabı kimlerdir?
Bu kitabın muhatapları, propaganda yapanlar ve kendilerine propaganda yapılanlardır.
Propagandanın bir ihtiyaç halini aldığını ve İslam dininin meşru ölçüde propagandaya cevaz verdiğini belirtiyorsunuz. Nedir meşru ölçüler?
Ahlâk ve hukuk kaidelerini çiğnememek şartıyla herkes kendi fikrinin, malının vs. propagandasını yapabilir.
Kur’an-ı Kerim’de bir karşılığı var mıdır propagandanın?
Kur’an’da propagandanın karşılığı olan bir kavram yoktur. Ancak, Kur’an’da yer alan telkin metodu ve ikna metodunu kullanmaya ve İslâm’a düşmanlık besleyenlerle psikolojik mücadeleye davet eden ayetler, müspet propaganda ile ilişkilendirilebilir.
(Röportaj: Salih Zengin / Zaman Pazar)