08-04-2008 14:32

`Sözkonusu laiklik olursa; gerisi, teferruattır!`

Laiklik miladî 19. Yy. pozitivizminin, materyalizminin en katı uygulamaları örnek alınarak, resmî ideolojiye açıkça eklenince, laiklik, hakkında ancak `güzelleme` yapılabilen bir `özgürlük` alanına geçilmiştir. Hattâ o kadar ki, niceleri, laikliğe yan bakmış duruma düşmemek için, `laiklik` yerine `laikçilik` terimine sığınma özgürlüğünü bile seçiyor.

`Sözkonusu laiklik olursa; gerisi, teferruattır!`

Selahaddin Eş Çakırgil

Laiklik, yine tartışmaların temeli.. Geçenlerde Yâsin Aktay bey anlattı, bir tv. proğramında.. M. Kemal, laiklik proğramının halk tarafından nasıl karşılandığını anlamak için, bir gün arabasını durdurup, sokaktaki bir sıradan kişiye, 'laiklik' konusunda ne düşünüyorsun?' diye sormuş.. 
 
 O da, 'Lâyıklık çok güzel bir şeydir. Herkes kendisine lâyık olan yere gidecek.. İbadet etmek isteyen, camie; içkiye gitmek isteyen de meyhaneye..' diye karşılık vermiş..

İşin latîfe tarafı bir yana, konuya çoğu insan hâlâ da öyle bakıyor.. (Lâyık olmak) ile (laik olmak) arasındaki fark genelde bilinemiyor.. Halbuki, 'laik' kelimesinin yazılışının aslı, (laic / laïque/ laicism/ laicité) şeklindedir ve fransızcadan alınmadır.. Ve 'lâyık olmak / liyakatlilik hali) ile hiçbir ilgisi yoktur.. Daha ilginç olanı ise, laiklik kelimesinin, geçen yüzyıldan beri bilindiği ve 1925'lerden önce, osmanlıca/ arab alfabesiyle yayınlanmış olan türkçe-fransızca sözlüklere bakıldığında, laikliğin, 'dinsizlik, dehriyyûn, ilmaniye' olarak açıklandığı görülür. Yani, çoğunun beyni Fransa'ya ayarlı o zamanki okumuşlar için, laiklik bilinmiyor değil.. (İngilizce ve almancada laiklik yerine, daha çok sekularizm kullanılmaktadır ve her ikisi de temelde, uygulamadan kaynaklanan ufak-tefek farklılıklara rağmen, çok farklı değildir..)

Ama, sonra, laiklik miladî 19. Yy. pozitivizminin, materyalizminin en katı uygulamaları örnek alınarak, resmî ideolojiye açıkça eklenince, laiklik, hakkında ancak 'güzelleme' yapılabilen bir 'özgürlük' alanına geçilmiştir. Hattâ o kadar ki, niceleri, laikliğe yan bakmış duruma düşmemek için, 'laiklik' yerine 'laikçilik' terimine sığınma özgürlüğünü bile seçiyor.

Son günlerdeki gerilimli tartışmalar içinde, nihayet, Gen. Kur. Başkanı da görüşünü açıkladı ve 'din konusunun TC.'nin kuruluşundan bu yana bazı çevreler ve oluşumlar tarafından istismar edildiğini, irticaî unsurların, laiklik karşıtı faaliyetlerini, vakıf, dernek vb. isimler altında birtakım legal oluşumlar vasıtasıyla yurtiçinde ve dışında sürdürmeye devam ettikleri'ne vurgu yaptı. Bu sözler, insana, 'Sn. General, o zaman, siz dini istismar edenlere fırsat vermeyin, onun gerçeğinin nasıl yaşanacağını gösteriniz.' dedirttirebilir; ama, bu hususta niceleri, 'susma hakkı'nı kullanmak gereğini duyuyor olmalı..
Ama, 'laiklik sözkonusu olursa, gerisi teferruattır..' buyururlarsa, o ayrı bir konu..

Bu arada, Gen. Büyükanıt; nice emekli ve hattâ muvazzaf subaylardan nicelerinin isminin karıştığı 'Ergenokon Soruşturması' konusunda; bir süre önce söylediği, 'TSK bir suç çetesi değildir, suçlular varsa temizlenir..' demenin ötesinde bir şey söylemiyor.. Ve dahası, Ümraniye'de ele geçirilen elbombalarının MKE tarafından TSK'ya verildiği; TSK'nın ise, mahkemeye, 'kendi envanterlerinde bir noksanlık olmadığı'nı bildirdiği iddia ediliyor. O zaman, bu bombaların numarasının düzmece olabileceği gibi bir iddia da gündeme gelebilirmiş.. Yani, 'Ergenekon Soruşturması'nın sonunda bir şey çıkmaması da tabiî karşılanmalıdır; 'Ergenekon'un buharlaşmasıyla noktalanabilir. Çünkü, aylardır süren soruşturmaya rağmen, savcı henüz iddianâmesini yaz(a)madı.. Nasıl yazsın ki, 'Şemdinli İddianâmesi'ni yazan Van Savcısı F. Sarıkaya'nın başına 'pozitif hukuk değerleri'yle getirilenler ortada.. Bu arada, soruşturmayı yürüten 'savcı'nın 'atatürkçü' ve de 'eşinin başının da açık olduğu' medyada açıklandı da, en azından, bazı çevreler o açıdan rahatladı.. Yani, eşinin başı kapalı olsaydı, nasıl kıyametler koparılacağı o zaman görülürdü..
Bu arada, Deniz Kuv. eski Kom. Özden Örnek'in 'günlük'lerinin, DKK.'nın bilgisayarından çıktığı belgelenmiş olmasına rağmen, o 'günlük'lerde anlatılan 'Ayışığı' ve 'Sarıkız' gibi darbe çalışmaları mı?
Özden Örnek bunları kabul etmediğine göre, Gen. Kur. açısından da öyle bir şey yoktur!.

Böyle bir atmosferde, dün Taraf'ın açıkladığı yeni 'Genelkurmay Andıçı'nda yer alan, 'em. generallerin STK'lara girmesinin teşvik olunması; hattâ, internetlerde yapılan anketlerin etkilenmesi' bile konuların mânası daha bir özel mâna taşıyor..
Bazılarının içini karartan, bazılarının da gönlünü ışıldatan gelişmeleri bir kenara bırakalım da, bir başka pencereden bakalım, dünyaya..

*Müslüman toplumlarındaki yeni tartışma örnekleri..

Abdulkerim Surûş'un‚ 4 ay kadar önce, Hollanda televizyonuna verdiği ve 'vahy-i ilahî'nin mahiyeti üzerinde 'Kelâm-ı Muhammed' iddiasıyla başlattığı tartışmalı mülâkat konusuna, 27 ve 30 Mart günlerinde kısaca değinmiştim. Bu tartışma, bazılarınca iddia edildiği gibi, 'tekfir' mekinazması çalıştırılmadan, akademik ve ulemaî seviyede hararetli şekilde sürüyor..

Bir diğer gelişme de, Suûdî Arabistan'da cereyan ediyor bu günlerde..
Mes'ele, 7 Ocak 2008 tarihli‚ başkent Riyad'da yayınlanan 'Er'Riyadh' gazetesinde yayınlanan bir makale etrafında gelişti..

Abdullah bin Becâd-i Uteybî isimli yazar, sözkonusu makalesinde, 'İslâm'ın temel rüknü olan 'Lailaheillallah'ın yanlış yorumlandığını ve tahrif edildiğini ve 'diğer dinlerin reddi ve onlarla savaşılması' mânasında anlaşıldığını; bazı 'muftî'lerce, hattâ şiî müslümanların bile 'sapkın' olarak nitelenip 'tekfir' edildiğini belirtti..

Bu yazıya destek mahiyetinde, Yûsuf Eba-el'Khil isimli yazar ise, 'Kur'an'da geçen 'kâfir' teriminin, 'ötekileri redd ve kendileriyle savaşılması mânasında değil, tevhîdî dinlerin hakikatini gizleyip saptıran, tahrif eden' mânasında kullanıldığını; nitekim, Resul-i Ekrem (S)'in Medine'ye Hicret edince, yahudilerle anlaşma yaptığını; Kur'an'da yahudiler aleyhinde gelen âyetlerin ise, yahudilerin, Peygamber'le olan anlaşmayı bozmaları üzerine nâzil olduğunu' ileri sürdü..

Bunun üzerine, 'Şeyh Abdurrahman el'Berak', bu iki gazetecinin de 'murted' olduklarını, dinden çıktıklarını ve 'tevbe etmezlerse, idâm edilmelerini' istedi. 'Ulemâ'dan 12 ünlü isim ile 20 kadar üniversite üstadı da, 'El'Berak'ı desteklediler. Buna karşı 92 kadar üniversite öğretim üyesi ve fikir adamı da, bir 'karşı beyannâme' yayınlayarak, 'El'Berak'ın kendini 'Allah'ın sözcüsü' gibi sandığını, bu iki gazeteciye bir zarar gelirse, sorumlusunun 'Şeyh el'Berak' olacağını ve onun yaptığının 'fikrî terörizm' olduğunu' belirttiler..

Ancak, Suûdî Başmuftîsi Şeyh Abdulazîz Âl-i Şeyh, bu fetvâya karşı sükut ediyor ve gazete hakkında da, sözkonusu kişiler hakkında adlî takibât ötesine herhangi bir işlem yapılmadı.. Bu da, Suûdî Kralı Abdullah'ın, bu gibi 'müfrit vehhabî ulemâsı'ndan uzak durmak istediği' şeklinde yorumlanmasına vesile oluyor.

Evet, İslâm Milleti'nin fikrî hayatında bir durağanlık değil; bir fikrî çalkantı var, bunlardan korkmak yerine, müslümanların uyanıklığı ile hayırlı yönlere yönlendirilmesi mümkündür.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !