11-09-2020 10:45

12 Eylül darbesinin 40. yılı dolayısıyla darbelere bakış (VİDEO-HABER)

Bugün 11 Eylül 2020; yarın da 12 Eylül. Türkiye’de sık sık yapılan darbelerin en büyüğü ve zulmü en kapsamlı olan 12 Eylül darbesinin 40. Yıldönümü. Her on yılda bir darbe yapılması gelenek hale gelen bu ülkede, darbe yapan veya darbe girişiminde bulunan askerlere hiçbir ceza verilmemiştir. Sadece Fetöcüler diye adlandırılan ve darbede nasıl bir rol aldığı hâlâ belirsizliğini koruyan kişilere darbe bahanesiyle, cezası verilemeyen diğer darbelerin de cezası sanki onlara kesiliyor gibi, darbeye hiç katılmayan o grubun üyelerine de büyük cezalar verilmiştir. Evet, bilfiil darbe yapanlara ceza verilmezken, darbeye hiç katılmayan, sadece o cemaate sempati besleyen kimselere en ağır cezaları uygun gördüler. Bir tarafta, sonuçları açısından çok büyük zulümlere sebep olan 12 Eylül darbecilerine hiçbir ceza verilmez veya verilemezken, diğer taraftan başarısız bir darbe girişiminde hiçbir rolü olmayan o cemaatin fertlerine yönelik büyük cezalar verildiğine şahit olduk.

12 Eylül darbesinin 40. yılı dolayısıyla darbelere bakış (VİDEO-HABER)
DARBECİLERİN YAPTIĞI DARBELER, YIKTIKLARI HÂNELER YANLARINA KÂR MI KALIYOR?
 
Bugün 11 Eylül 2020; yarın da 12 Eylül. Türkiye’de sık sık yapılan darbelerin en büyüğü ve zulmü en kapsamlı olan 12 Eylül darbesinin 40. Yıldönümü. Her on yılda bir darbe yapılması gelenek hale gelen bu ülkede, darbe yapan veya darbe girişiminde bulunan askerlere hiçbir ceza verilmemiştir. Sadece Fetöcüler diye adlandırılan ve darbede nasıl bir rol aldığı hâlâ belirsizliğini koruyan kişilere darbe bahanesiyle, cezası verilemeyen diğer darbelerin de cezası sanki onlara kesiliyor gibi, darbeye hiç katılmayan o grubun üyelerine de büyük cezalar verilmiştir. Evet, bilfiil darbe yapanlara ceza verilmezken, darbeye hiç katılmayan, sadece o cemaate sempati besleyen kimselere en ağır cezaları uygun gördüler. Bir tarafta, sonuçları açısından çok büyük zulümlere sebep olan 12 Eylül darbecilerine hiçbir ceza verilmez veya verilemezken, diğer taraftan başarısız bir darbe girişiminde hiçbir rolü olmayan o cemaatin fertlerine yönelik büyük cezalar verildiğine şahit olduk.
 
Ergenekon’da bunca rezaletin ifşa olunmasına rağmen, en üst generaline kadar dün suçlu görülen subaylar, mahkeme faslı tamamlanmadan Gülen’e gösterilen tepkinin bir sonucu olarak salıverildiği ve darbe yapanlardan bile hesap sorulamadığı unutulup gidiyor. Yakın zamanların zulmü en geniş ve en uzun süreli olan 12 Eylül 80 darbesinin fâilleri tantana ile yargılanıyordu; kamuoyu darbecilerden hesap sorulacağını sanıyordu. Ne oldu? Ne olacaktı, düzen kendi evladını yer miydi hiç? Kenan Evren yargılanmadan ölüp gitti, Çevik Bir’ler hâlâ çalım satıyor. Darbe yapanın yaptığı yanına kâr kalıyor. Düzen kendine çeki düzen verdi mi ki, silahlı kuvvetlere çekidüzen verecek? Ama, böyle devam ettiği müddetçe onlar fırsat buldukça düzenle ve halkla istediği gibi oynamaya devam edecek. Her on yılda bir darbe geleneği, kim bilir hangi yüz yıllara kadar sürecek.
 
Fetullahçılar gitti, kavga bitti” diye düşünmeyin. Ülke, bugüne kadar Fetullahçı subaylardan çekmedi sadece. Darbe girişiminde bulunmasalardı, kendi hallerinde sakin şekilde yaşayıp kimseye zarar vermeyen, karınca ezmez kişi rolüyle bilinip gideceklerdi Fetullahçı subaylar. Esas Atatürkçü subaylar var, her an ihtilal yapmaya aday. Bugüne kadar onca ihtilalin faili olanlar, sabıkası kabarık olanlar. Alnı secdelileri büyük düşman bildiniz, ama esas alnı secde görmeyenlerdir, esas olarak alnı secdeliye düşman olanlardır düşmanlarımız. Demiyorum ki, her alnı secdeli bizim destekleyebileceğimiz dostumuzdur; ama diyorum ki, alnı secdeli olmayanlar bizim dostumuz değildir, olamazlar da. “Sizin velîniz, dostunuz, ancak Allah, Rasûlü, rukû edenler olarak namaz kılan ve zekâtı veren mü’minlerdir.” (5/Mâide, 55). Esas düşmanımızı politikacılar belirlememeli, Kur’an’ın ilkeleri belirlemeli. Politikacılar ölçü olunca, en az on yıl bunları dost kabul etmenin, örnek bir “hocaefendi” imajını güçlendirip devleti yönetmede ortak kabul etmenin, bugün sana darbe yapanları işbaşına getirmenin doğru mu yanlış mı olduğunu nasıl tesbit edebiliriz?
 
DARBE İSTATİSTİĞİ
 
Daha yedi sene geçmeden başarısız darbe girişimi, Ergenekon’un içyüzü ve çalışma sistemi, unutuldu gitti. 1960’dan beri gelenekselleşen darbelerin çetelesini tutmak için hâfızalarımızı tazeleyelim:
27 Mayıs 1960: İhtilal adlı askerî darbe,
12 Mart 1971: Muhtıra adlı askerî darbe,
12 Eylül 1980: İhtilâl adlı askerî darbe,
28 Şubat 1997: Balans Ayarı adlı askerî darbe,
27 Nisan 2007: E-Muhtıra adlı askerî darbe,
2009: Ergenekon adıyla askerî ve sivil darbe girişimlerinin açığa çıkması.
17-25 Aralık 2013: Pansilvanya merkezli darbe girişimi.
15 Temmuz 2016: Pansilvanya merkezli ve dış güçlerle bazı iç güçlerin desteklediği darbe girişimi.
 
DARBELER BUNLARLA SINIRLI DEĞİL!
 
Aslında darbeler tarihi son 60 yılla sınırlı değil; çok daha derinlerde, köklerde. Türkiye Cumhuriyeti de darbe sonucu kurulmuştur, denilse yanlış olmaz. II. Abdulhamid, başında Atatürk’ün Kurmay Başkanı olarak görev aldığı, silahlı kuvvetlerden teşekkül etmiş Harekât Ordusu tarafından tahtından indirilmişti. T.C. de, başını askerlerin çektiği bir grup tarafından, içinden çıktıkları Osmanlı Devletine karşı silahsız darbe yapılarak kurulmuştu.
 
İLK DARBECİ KİMDİR DERSİNİZ?
 
Ve… ilk darbeci İblis’tir. Allah’ın hükmüne, O’nun sistemine, emrine karşı ayaklanmış, insanın yeryüzündeki halifeliğine karşı darbe planları yaparak icraya koymuştur. Allah’ın hükmüne ters planlar yapıp o doğrultuda uygulamalarda bulunanlar da onun darbeci askerleridir.
 
DARBE VAR DARBE VAR
 
Darbeler ikiye ayrılıyor artık; faydalı darbeler, zararlı darbeler diye. Hükümeti, yık(a)mayan her darbe (girişimi), iktidarı güçlendirir. Hükümetlerle birlikte rejimler de güçlenir her başarısız darbe sonunda. Vücudu güçlendiren aşı gibidir başarısız darbe. Osman Gazi’den bu yana bizim insanımız mağduru pek sever. Fakat, bu güçlenme hormonlu bir güçtür, yasak dopingli madde kullanımına benzer. Çünkü her darbe, ülkenin güvenilirliğini kemirir, ekonomisine kalıcı zararlar verir, Ortadoğunun ağabeyliği gibi prestijleri elinden aldırır, Batının ciddiye almadığı, geleceğinin belli olmadığı, ümit vaad etmeyen, kimsenin koltuğunda devamlılık göremeyeceği, istikrarsız, depreme tutulmuş gibi sallantı halinde bir görünüm veren ülke konumuna düşürür. Faydasız da olsa darbeler aşıdır aşı olmasına, ama altın vuruşa benzeyen yüksek dozda uyuşturucu içeren bir aşıdır bu. O yüzden böyle anormalliği kim kendine yakıştırır da oyun olsun, tiyatro olsun diye kendi aleyhine darbe yapılmış görüntüsü verir? Böyle bir şey yapan kimse yüzde bir ihtimalle ileride açığa çıkmış olsa, sadece siyasi itibarı değil, insanî itibarlarını da sıfırlamış olur. Bunu kim niye yapsın?
 
EN BÜYÜK ASKER, KİMİN ASKERİ?
 
“En büyük asker, bizim asker!” Bu sloganın neresini eleştirelim? Sen böyle dersen asker, kendisinin en büyük olduğuna inanır ve en büyük olmaya kalkar. “Parmaklarıyla kurt işareti yapan gençlerin sloganı bu, bilindiği gibi. Bir taraftan böyle diyorlar, diğer taraftan başarısız darbenin başarısız askerlerini yakaladıkları yerde acımasızca dövüyorlar. Askerler, “en büyük asker” unvanını yaptıkları darbeler sayesinde almış olmalılar. Ama, en büyüklerin büyüklükleri belli oldu. Burnundan kıl aldırmayan, yanına yaklaşılmayan omzu kalabalık rütbeliler süklüm püklüm, sivil polisin elinde emre hazır bekliyor.
 
TEPEDEN İNME DARBE SİSTEMİ
 
Tepeden inme zoraki değişim İslâmî bir yöntem olmasa da, Müslümanlar açısından darbeler ikiye ayrılmalı. İslâm’ın hâkim olmasını amaçlayan darbeler; beşerî görüş ve ideolojiler için yapılan darbeler diye. Ama, iktidar başta olmak üzere egemen güçlerle iyi geçinen paralel yapının, devletin en hassas kadrolarını ele geçirme imkânı ile; egemen güçlerle zıtlaşan aynı zihniyet ve aynı kadroların nasıl tü-kaka edildiği gözler önündedir. Aslında bugün darbeden şikâyet eden yöneticiler, kendilerini suçlamalıdır her şeyden önce. Onları darbe yapacak güce kendileri getirmiş değil midir? Kendileri “parayer yapı” oluştururken “paralel yapı” da kendi kadrolarını tamamlıyordu. Darbenin tohumunu, darbeden en çok zarar görmesi gerekenler, ama tam tersine darbe ile güçlenenler ekiyor demek ki. Ve darbenin suçundan yüzde birlik hisse bile onlara verilmiyor. Haksızlık yapılıyor açıkça.
 
KUKLAYI CEZALANDIR, KUKLACIYI KENDİNE GÜLDÜR
 
Esas darbeyi planlayanlara, bizzat yürütenlere diş geçirilemiyor. Atını dövemeyen, semerine vururmuş kamçıyı hesabı, vatandaş kendi oğlu konumundaki rütbesiz er’i bir daha darbe yapamayacak hale getirecek kadar dövüyor, linç etmeye kalkıyor. Gücü yeten yetene. Gariban rütbesiz asker, emir eri, hatta emir kulu. Yat denilince yatmayı, kurşun at denilince atmayı, heykele tap denilince tapmayı ibâdet, kutsal bir görev olarak kabul eden, daha doğrusu kabul ettirilen bir müstaz’af. Darbe zamanının Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu, "Darbenin arkasında Amerika Birleşik Devletleri var.” diyor ve bazı veriler sunuyor. Hükümet bunu biliyor da Amerika’ya karşı en küçük bir tavır alabiliyor mu? “Bugünkü kanunlar, büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağıdır.” diyordu Balzac. Sadece Hindistan’da ineklere ayrıcalık verilmez; buralarda da büyük başlara ayrıcalık vardır, büyük arabaların geçiş üstünlüğü, büyüklerin söz kesme hakkı vardır. Küçük hırsızlar hapishaneyi boylarken büyük hırsızlar beydir, vekildir, büyük yöneticidir. Amerika’ya hesap sorulmaz, 1 numaralar ve onların arkasındakiler hiçbir zaman sorgulanmayacak, ceza almayacak. 12 Eylül darbesinin 1 ve 2 numarası Kenan Evren’e ve Çevik Bir’e hiçbir ceza verilmediği gibi… Kuklalara ceza verilir, kuklayı oynatanlara sevgiler gönderilir. Bu ülke böyledir.
 
AZİZ KILAN DA ZELİL EDEN DE ALLAH’TIR
 
“De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz eder, şereflendirirsin, dilediğini de zelil eder, alçaltırsın. Hayır senin elindedir. Şüphesiz Sen her şeye kadirsin, hakkıyla gücü yetensin.” (3/Âl-i İmrân, 26). 15 Temmuz darbe girişiminde görüldüğü gibi, kocaman askerler, omzunda birçok yıldız bulunanlar ne kadar da âciz, nasıl da zavallı… Jandarma Genel Komutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı ve Genel Kurmay başkanı, kendilerine bağlı (olması gereken) altlarındaki subaylar tarafından kaçırılabiliyor. İmzaları kullanılarak sahte belgeler yayınlanabiliyor. Daha neler oluyor, sahnenin arkasında neler dönüyor, kimse bilmiyor.
 
ASKERLİK DENEN ŞEY
 
Tuz yiyecekleri kokmaktan korur. Tuz kokarsa yiyeceklerin hali ne olur? Askerlerin temel görevi, düşmandan bu ülkeyi korumaktır; peki, askerden bu ülkeyi kim koruyacak? Türkiye, bir türlü kurtarıcılardan kurtulamamıştır. Düşmandan korunmak çok zor değildir; ama ya dost bildiklerinizden? Dost bilinenlerin zararı, ölümcül yan etkisi olduğu bilinmeyen ilaç gibidir. Esas tedbir, içinde zehir olan ilaca karşı olmalı. Asker Atatürk’ten bu güne, cevaplanması gereken önemli soru şu: “Asker bu ülkeyi koruyacak da, askerden bu ülkeyi kim koruyacak?”
 
FETULLAH DÜŞMANLIĞINDA DA HADDİ AŞMAK
 
Varsa yoksa Fethullah terör örgütü. Sanırsınız ki gerçekten terörist ve terörde IŞİD’i de PKK’yı da geçti; resmî söylemlere bakarsanız, öyle. Artık Amerika veya İsrail’e düşmanlık bile Fetullah terör örgütüne düşmanlık yanında çok hafif kalıyor. Bunları söylüyorum diye beni de onlardan olmakla suçlayanlar çıkmasın. 1970’de Kestane Pazarı’nda tanıdığım Fethullah Gülen’in din anlayışını halk ona saygı duyup hoca efendi derken de daha önceleri de onu ağır şekilde eleştiren birkaç kişiden biri bendim. Onu savunacak kadar sapıtmadım. Ancak adaletli olmak gereğini duyuyorum. Allah, savaş yaptığımız küffara karşı bile aşırı gidip adaletten ayrılmayı yasaklar: “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” (2/Bakara, 190). Duygusal bir toplumuz; çabuk gaza getirilebilen, sevdiğinde ölesiye seven, buğzettiğinde öldüresiye buğzeden, fıtrî ölçüyü koruyamayan, kontrolsüz güç, sahibinin kontrol edemediği, başkalarının yönlendirebildiği güç…
 
DEVLETE YAKIN OLAN ÂLİMLERİN DÜNYADA BİLE SONU HÜSRAN OLUR
 
PKK unutuldu, Apo değil idam edilmesi istenen; Tayyib’in daha dün adı konulmamış koalisyon ortağı “Hoca Efendi”. İktidara o kadar yakın olmaktan öte ortak olmak, kendisini aşırı şımarttı. Gülen iken ağlayan olmuştu; artık ağlayan iken gülen oldu. Eskiden mümkün ki samimiyetinden ağlıyordu, şimdi rol yapıp bazı yerlerde miş gibi yapıyor, sadece sümüğünü çekiyordu. Amerika’nın önünü açıp 150 civarındaki ülkede okul açtırıldığına bakarak kendine devlet de kurdurulabileceğine inandı saf saf (veya) cin cin. Devlet içinde (paralel) devlet olmaya alışanların bir devlet idaresinde bile şirki insanoğlu kabul edemediğinden bağımsız ve tek ilahlığını ilan etmeye kalktı. Şımarıklığının cezasını çekecek o da. Onun karşıtları ise; dün sevgide ve güvende aşırı gidenler bugün düşmanlıkta aşırı gidiyorlar. Ve ihtimal ki, Erdoğan ve müridleri her konuşmalarında en büyük düşman olarak bunları öne sürmeseydi, bunlar bugün Tayyip taraftarları diye halka silah sıkacak hale gelmezlerdi. Etrafınızda gördüğünüz, tanıdığınız Fetullahçılara bakın, halka silah sıkacak karakterde birini veya birilerini gördünüz mü hiç? Hani kediyi çok sıkıştırınca, kaçacak yer vermeyince üzerine atılır, aslan kesilir. Bunlar da sıkıştıkları için sırtlan kesildiler.
 
Ahmed Kalkan
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !