2012`deki Ercümend Özkan paneli
Ercümend Özkan’ın Türkiye`deki İslami mücadeleye katkıları Bahçelievler’de Kur`an Nesli İlim ve Dâvet Merkezi tarafından düzenlenen panelde konuşulmuştu. Mehmet Pamak, Abdullah Pamuk ve Tarık Özkan`ın konuşmacı olduğu paneli Murat Kirişçi yönetmişti. 2012 yılındaki paneli Dünya Bizim sitesi haberleştirmişti. O haberi, Ercümend Özkan`ın vefat sene-i devriyesi vesilesiyle yayınlıyoruz:
17 yıl önce, 1995’te bir dizi program için Adana’da geçirdiği kalp krizi sonucu aramızdan ayrılan Ercümend Özkan’ın Türkiye İslami mücadelesine katkıları Bahçelievler’de düzenlenen bir panelde konuşuldu.
Kur’an Nesli İlim ve Dâvet Merkezi’nce Bahçelievler Belediyesi Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezinde düzenlenen “Ercümend Özkan’ın Türkiye’deki İslami Mücadeleye Katkıları” başlıklı panele konuşmacı olarak İLKAV Başkanı Mehmet Pamak, İktibas Dergisi Yayın Kurulu Üyesi Abdullah Pamuk ve Özkan’ın oğlu Tarık Özkan katıldı. Panelin yöneticiliğini ise İktibas dergisi yazarı Murat Kirişçi yaptı. Panel öncesi bir de Ercümend Özkan’ın hayatı ve mücadelesini konu alan kısa bir belgesel gösterimi yapıldı.
Kürsüye çıkan Şükrü Hüseyinoğlu, Türkiye’deki İslami mücadelenin öncü şahsiyetlerinden ve dik ve istikrarlı İslami duruşun sembol isimlerinden Ercümend Özkan’ın bu coğrafyada yaşayan Müslümanlar üzerindeki emeğinden söz konusu ederek, Özkan’ın yeni nesillerce de tanınmasının önemine değindi ve bu tür programların bu değerli öncünün unutulmaması için gerekli olduğunu kaydetti. Hüseyinoğlu selamlama konuşmasını “Bu programın hayırlara vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz” duasıyla tamamladı.
Panel, yönetici Murat Kirişçi’nin, bir yeniden Kur’an’a dönüş davetçisi olarak Ercümend Özkan’ın Türkiyeli Müslümanlar açısından öncü rolünü vurgulamasıyla başladı.
Özkan, “Bir Aile Reisi ve Dava Adamı olarak Ercümend Özkan” başlıklı sunumuna, babasının Hakk’a yürümesinin ardından tam 17 yıl geçtiğini belirterek “Bu sürede ben rahmetli babamı çok özledim, biliyorum ki onu tanıyan herkes için de durum farklı değil” sözleriyle başladı.
Tarık Özkan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Burada onu anmak için toplanmış bulunuyoruz. Biz Müslümanlar için birini anmak, ardından ağıtlar yakıp ona övgüler düzmek değildir. Birini anmak aslında onu anlamaya çalışmaktır. Birini anıyorsak ortada anmaya/anlamaya değer bir şeyler olduğunu düşündüğümüz içindir. İşte Ercümend Özkan, Türkiye İslami hareketi için yaptığı çok önemli katkılardan dolayı bugün burada anılmaktadır. Ercümend Özkan’ın Türkiye İslami hareketine katkısını iki temel başlık altında incelemek mümkündür. Bunlardan ilki, İslam’ın siyasal boyutuna getirdiği bakış açısı, diğeri ise İslam’ın kaynağından sahih olarak anlaşılmaya çalışılmasıyla ilgili sarf ettiği fikri çabalardır. Bu iki konuyu genişçe benden sonraki konuşmacılar ele alacağından ben daha fazla detaya girmek istemiyorum."
Tarık Özkan, Ercümend Özkan gibi bir dava adamının ortaya çıkmasında kimi kişilik özelliklerinin de rolü olduğunu kaydederek şöyle devam etti:
"Son derece kararlı bir insandı. Doğruluğundan emin olduktan sonra hiçbir engel tanımadan kafasına koyduğunu mutlaka yapmaya çalışırdı. Kararlılığının örneklerinden birisi, 1963 yılında evlenirken yaşanmıştı. Gerekli evraklar için gittikleri muhtar 'Bu günlerde çoğunun yaptığı gibi üç gün sonra boşanacaksanız, sakın bu işe kalkışmayın, iyi düşünün. Biriniz sinirlenip bağırınca diğeriniz sussun, bunu sakın unutmayın' demişti. Özkan’ın buna cevabı ise 'Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin demem ben. Hayatta, kalmayı aklıma koyduğum diyardan kaçmak prensibim değildir. Hem bu deveyi güdeceğiz, hem bu diyarda duracağız emin olun' demişti.
Tavizsiz bir insandı. Konu Allah’ın dini olduğunda asla taviz vermezdi, zira din Allah’ın, nasıl benim olmayan şeyden taviz verebilirim ki diye düşünürdü. Bu onun Türkiye İslami hareketine verdiği katkıyı değerli yapan en önemli sebeplerdendi. Zira onun gibi yere sabit basan insanlar etraflarındakine de güç verirler. 1967’de mahkemede savunmasını isteyen hakime, 'Siz bana 100 yıl ceza da verseniz, Allah da 101 yıl ömür verse, ben çıkınca yine bu iş için çalışacağım' diyerek, davasında kararlı ve tavizsiz duruşunun net bir örneğini sergiliyordu.
Zamanı iyi kullanan Özkan, ailesine de çok düşkündü. Bulduğu her fırsatta ailesiyle vakit geçirmekten çok hoşlanırdı. Herkesle görüşür, düşüncelerini anlatırdı. 1960’ların sonlarında cezaevindeyken ö dönemin hızlı komünistleri ile tanışıyorlar. Bu kişiler Mihri Belli’nin talebeleri. Gele gide, görüşe konuşa adamların fikirlerinde bir farklılık oluştuğunu gören Mihri Belli, bunları bir kenara çekip, “Bu adamla görüşmenizi istemiyorum, ben sizi kolay yetiştirmedim, kolay da kaybetmeye niyetim yok” mealinde bir şeyler söyleyerek rahmetli ile görüşmelerini engelliyor. Son olarak söylemek isterim ki, Özkan kibir ve gurur nedir bilmezdi. Bilse ki dünyanın öbür ucunda biri var ve zayıf da olsa öğüt alma ihtimali var, hiç çekinmez ayağına giderdi. Öfkelenip de birinin kalbini istemeden kırdı mı, derhal özür dilerdi, bir çocuk bile olsa bu kişi.”
Özkan, babasına Rabbimizden rahmet dileyerek konuşmasını tamamladı.
İkinci panelist Mehmet Pamak, öncelikle programın gerçekleştirildiği salondaki Kemalist-ulusal semboller yönelik eleştirilerini dile getirdi. Pamak, “Şuan kendimi adeta bir tapınakta hissediyorum. Resmi ideolojinin tapınağında gibiyiz. Oysa kültürel etkinliklerin yapıldığı salonlar nötr olmalıdırlar. Kemalistler program yaptığı zaman kendi sembollerini, sosyalistler yaptığı zaman kendi sembollerini, Müslümanlar etkinlik yaptığı zaman kendi sembollerini asabilmeli” diye konuştu.
“İmam açıkça yalan söylüyor.”
Pamak, “Ercümend Özkan’ın Siyasi Duruşu” konulu konuşmasına, 1983 yılında TBMM’de yaşadığı bir anıyı anlatarak başladı. Birgün Meclis’te yer alan mescidde abdest alırken yanında abdest alan başka birinin, o sırada ezan okuyan imam “Allahu Ekber” kısmını söyledikçe “Yalan söyleme!” diye tepki gösterdiğine tanık olduğunu anlatan Pamak, anlam veremediği bu tepkinin sahibiyle arasında geçen konuşmaya değindi. Pamak şöyle devam etti:
“Kendisine niçin böyle konuştuğunu sorduğumda, ‘İmam açıkça yalan söylüyor. ‘Atatürk Ekber’, ‘Kenan Evren Ekber’ demesi lazım. Çünkü ülkedeki düzende de, Meclis’te de Meclis’teki mescitte de sözü dinlenen Allah değil. Atatürk ve Evren’ diye cevapladı. Meclis’te çalışan bir bürokrat olduğunu öğrendim. Bu yaklaşımı nasıl edindiğini sorduğumda İktibas dergisi abonesi olduğunu ve Ercümend Özkan’la görüştüğünü söyledi. Yani İktibas henüz ikinci yılında bu düzeyde bir siyasal bilinçlenmeyi sağlayabilmiş bir dergi olarak karşımıza çıkıyor. Ercümend abinin Türkiye’deki İslami bilinçlenmeye katkısı daha o yıllara dayanıyor.”
Ercümend Özkan’ın bir taraftan geleneksel hurafelere karşı dururken, diğer taraftan da modernist sapmalara karşı ciddi bir mücadele verdiğini aktaran Pamak, Özkan’ın kavramlar konusundaki titizliğine vurgu yaptı. Özkan’ın Mazlum-Der’in kuruluş sürecinde kendisine, “insan hakları” kavramının Batılı bir terkip olduğunu söylediğini kaydeden Pamak, “Kendisine bu söylediğinin doğru olduğunu söyledim. Bununla birlikte, insan kelimesinin de, hak kelimesinin de Kur’an’da yer alan kavramlar olduğunu ve bizim bu iki kavramdan yola çıkarak tamamen İslami ölçüler içerisinde mazlumların haklarını savunacak bir mücadele yürüteceğimizi söylediğimde buna karşı çıkmadı. Hatta Abdullah Pamuk Bey’in Mazlum-Der’in kurucuları arasında olmasını teklif etti ve Mazlum-Der demokrat-liberal çizgiye kaydırılıncaya dek destek vermeye devam etti” şeklinde konuştu.
Mehmet Pamak konuşmasında Ercümend Özkan’ın tavizsiz duruşu ve Allah yolunda hiçbir engel tanımadan çalışmasına vurgu yaptı. Pamak sözlerine şöyle devam etti:
“Değerli kardeşlerim, bir dava adamını, bir mümin şahsiyeti anarken şüphesiz yapılması gereken en anlamlı iş bana göre onun ortaya koyduğu örneklikten, şahitlikten kalkarak daha çok ona hayır ve duadan sonra kendi halimizi sorgulamak ve onun duruşu gibi bir duruş nasıl sağlanabilir ve biz ne haldeyiz, bu konularda kendimizi gözden geçirmektir diye düşünüyorum. O 1967 yılında bile biraz önce bahsi geçen mahkemelerde açıkça Kemalist sistemi değiştireceğini söylüyordu, 67 yılı. Yani, diyordu ki mahkeme heyetine; bana 100 yıl ceza verseniz ve benim ömrüm de 101 yıl sürse, kalan 1 yılda yine Kemalist sistemi değiştirip İslami sistemi kurmak için çalışacağım diyordu. Böyle onurlu, şahsiyetli, ilkeli bir tavrı, herkesin sağcı, devletçi, milliyetçi, kavmiyetçi, mukaddesatçı, muhafazakar adları altında İslami kimliğini flulaştırdığı bir süreçte söylüyor.
Ercümend Ağabey sadece geleneksel hurafelerle, bidatlarla uğraşmadı, modern bidatlarla, hurafelerle de mücadele etti. Bir taraftan hurafelerle uğraşıyordu, diğer taraftan modern bidat ve hurafeler olan demokrasi inancı, liberalizm, Kemalizm, laiklik gibi felsefi ve ideolojik olarak İslam’la asla bağdaşmayan kavramların şirke ait olduğunu, müminlerin Kur’ani kavramlarla kendilerini tanımlamaları gerektiğini ve Kur’ani kavramları ete kemiğe büründürerek şahitlik oluşturmaları gerektiğini söylüyordu. Ve bizim için bugün aynen bu sorumluluk vardır ve her birimiz bunu yerine getirmekle mükellefiz.”
Son olarak söz alan Abdullah Pamuk ise, “Ercümend Özkan’ın Bütüncül İslami Anlayışı”konulu konuşmasında, Özkan’ın hem İslam’ın algılanması ve anlaşılması, hem de toplumsal-siyasal alandaki temsiliyeti konusunda Kur’an’a ve Hz. Peygamber’in örnekliğine olan net ve ödünsüz vurgusuna değindi.
Özkan’ın insanları asla kendisine değil, doğrudan doğruya Allah’ın Kitabı’na çağırdığını kaydeden Pamuk, bir üniversite öğrencisi olarak kendisini ziyaret edip ilk tanıştığında, Özkan’ın kendisine Kur’an meali hediye edişini ve Kur’an’ı okuyup anlama konusundaki ısrarlı tavsiyesini aktardı.
Ercümend Özkan’ın Hz. Peygamber’in örnekliğine olan güçlü vurgusuna da değinen Pamuk, şöyle devam etti:
“Ben yaşadığımız dönemde Ercümend Özkan kadar Hz. Peygamber’in örnekliğine vurgu yapan, O’nun siretinin doğru anlaşılması konusunda çaba gösteren bir başka fikir adamı hatırlamıyorum. Maalesef buna rağmen bazıları onu ‘sünnet inkarcısı’ diye yaftalayabilmiştir. Oysa onun yazı ve kitaplarını okuyanlar, sünneti dışlayan çarpık din algısına karşı ne kadar net bir duruşu olduğunu göreceklerdir. Bazı kesimlerin, Kur’an’ın asla onaylamadığı İsrailiyat ve benzeri muharref kaynaklı rivayetlerin Kur’an’a arzını “hadis inkarcılığı” şeklinde nitelemesi herhangi bir ilmi dayanaktan yoksun yaklaşımlardır.”
Pamuk, Ercümend Özkan’ın Kur’ani ölçüler içerisinde eleştiriye, tartışmaya ve yeni fikirlere açık birisi olarak yaşadığını ve doğrusu ilmi delillerle ortaya konulduğunda eski düşüncelerinde ısrar etmediğini kaydederek, belli bir döneme kadar kabullendiği “vahy-i gayri metluv” anlayışının yanlışlığını anladığında bu anlayışı terk etmesini buna örnek olarak zikretti.
Ercümend Özkan'ın 1981 yılında darbe döneminde İktibas'ı yayınlayıp sözünü açıkça söylediğini ve hiçbir süreçte İslami duruşunu bozmadığını kaydeden Pamuk, "Kendisi, geleneksel ve modern hurafe ve sapmalara karşı verdiği mücadeleyi bir buz denizindeki buzkıran gemisinin rolüne benzetirdi. Bugün baktığımızda bu buzkıran gemisinin çok önemli işlevler yerine getirdiğini görmekteyiz" diye konuştu.
(Haber: Aydın Başar / Dünya Bizim / 01 Şubat 2012)