28 Şubat lânetle anılıyor
Postmodern darbeyi lânetleyen kuruluşlar ve aydınlar; 28 Şubat’ın postmodern bir hırsızlık süreci ve ilkellik olduğunu belirttiler.
Postmodern darbeyi lânetleyen kuruluşlar ve aydınlar; 28 Şubat’ın postmodern bir hırsızlık süreci ve ilkellik olduğunu belirttiler.
“28 ŞUBATÇI DARBECİLER YARGILANMALI”
Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, 28 Şubat sürecinin sahte irtica kaygısının arkasına sığınılarak üretilen hırsızlık süreci olduğunu belirterek, "Darbecilerin taşeronluğunu yapan Ergenekon ve mensuplarının yanında, 28 Şubat ve benzeri senaryoların baş aktörleri de yargı önüne çıkarılmalıdır.”
“DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNE VURULAN DARBEDİR”
Mazlum-Der Genel Başkanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada ise, 28 Şubat sürecinin halkın iradesine, din ve vicdan özgürlüğüne ve sivil siyasete darbe vurulduğu belirtildi. Açıklamada şunlara yer verildi: “12 Eylül’den hesap sorulamadığı için Susurluk olmuştur. Susurluk çözülemediği için 28 Şubat vardır. 28 Şubat olabildiği için Ergenekon örgütlenebilmiştir. 28 Şubat ile hedeflenene tam ulaşılamadığı düşünülünce Ergenekon örgütü ortaya çıkmıştır. Siyasete, eğitime ve özgürlüklere müdahale edilmemelidir.”
“28 ŞUBAT İLKELLİKTİR, HIRSIZLIK HAREKETİDİR”
Bem-Bir-Sen Genel Başkanı Mürsel Turbay, 28 Şubat sürecini ilkellik ve hırsızlık süreci olarak tanımladı. Bu süreçte, halkın kaynaklarının darbecilere ve hortumculara aktarıldığını berlirten Turbay, "28 Şubat bir hırsızlık sürecidir" diye konuştu.
“28 ŞUBAT POSTMODERN İHANETTİR”
Eski Cumhuriyet Savcısı Gültekin Avcı ise, 28 Şubat’ın dine, halka ve bireye meydan okuma olduğunu belirterek, “28 Şubat artığı darbeci anlayışın hukuku ve ideolojisi halen devam ediyor. İrtica tehdidi kepazeliği halen devam ediyor. Koruma ve kollama mantığı büyük bir saçmalıktır. Kimi kimden koruyorsun? Halkı halka rağmen korumak. Türkiye’de siyasetin en büyük aktörü Genelkurmay Başkanlığı’dır. Hiçbir makamdan emir almıyor. 28 Şubat zehirli bir dönemdir. Halka rağmen halkı korumaya yeltenen postmodern ihanettir.”
“28 ŞUBAT, BOYALI KARTEL MEDYASININ ÜRÜNÜDÜR”
FP eski Milletvekili Mehmet Sılay ise, “Erbakan Hoca, iftar yapmak üzere saygın insanları davet etmişti. Başbakanlık konutunda yapıldı diye kıyameti kopardılar. Ortada hiçbir şey yoktu. Boyalı kartel medyası olayı büyüterek malum çevrelere malzeme taşıdı. İkincisi ise, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya rakı istemişti. Sırf bu rakı verilmedi diye bizi zor durumda bırakmak için darbe ortamı hazırladılar. Bunları yapanların bugün kimse yüzüne bile bakmıyor.”
(Kaynak: Vakit)
-
HUSEYIN SASMAZ 31-03-2009 11:41
بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم Her Kim, Ergenekon ile Hizb-ut Tahrir Arasında İlişki Kuruyorsa Aklını Kontrol Ettirsin! Ergenekon Davasında ikinci iddianame İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde 25 Mart 2009 Çarşamba günü kabul edildikten sonra bazı medya organları Hizb-ut Tahrir'in Ergenekonla ilişkili olarak iddianamede yer aldığı haberini yaptılar. İddianamede, bu olmayan "ilişki"nin nasıl tarif edilip ispatlanmaya çalışıldığına hiç değinilmeden "Hizb-ut Tahrir-Ergenekon ilişkisi ikinci iddianamede yer aldı" şeklinde yapılan haberler, ciddiyetsiz habercilik anlayışının ürünü olduğu gibi haberin veriliş tarzı itibariyle Hizb-ut Tahrir'i kamuoyu nazarında şaibeli duruma düşürmeye yöneliktir. Ancak dünyanın değişik yerlerinde defalarca maruz kalmasına rağmen ne izzetini ne de İslami hayatı başlatma azmini zedeleyemeyen bu tür menfur girişimler beş kıtada faaliyet yürüten Hizb-ut Tahrir'in saygınlığını bu sefer de gölgeleyemeyecektir bilakis her saldırı, her iftira, her komplo onun Ümmet nezdindeki yerini daha da sabitleyip pekiştirecektir. Bu açık hakikatlerle birlikte iddianamede yer alan hususlar hakkında Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti olarak söyleyeceklerimiz şunlardır: 1- İddianamede geçtiği üzere; Teğmen M. Ali Çelebi, Süleyman Solmaz'a kendini muhasebeci olarak tanıtmış, İslami konulara ilgisinin olduğunu söyleyerek ondan kitap istemiş, Süleyman Solmaz da ona bazı kitaplar vermiş ve sohbetler düzenleyerek onu daha fazla bilgilendirmek istemiştir; Bu davranış, Hizb-ut Tahrir'e özgü değildir. Her Müslüman kitle, İslami konularda yardım isteyen kişiye yardım etmek için elinden geleni yapar. Solmaz'ın yaptığı da İslami bir reflekstir. Karşısındaki kişinin karaktersiz, İslam düşmanı olduğunu tespit edememesi, onun amelini iptal etmez. Üstelik bu, tüm İslami grupların başına gelebilecek bir durumdur. 2- Teğmen M. Ali Çelebi'yle irtibatlı olduğu söylenen Süleyman Solmaz; Hizb-ut Tahrir üyesi değildir, hiç de olmamıştır. Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti Resmi Sözcülük bürosu 28 Eylül 2008 tarihli basın açıklamasında Hizb-ut Tahrir'e üyelik konusunu açıklamıştır. Hizb-ut Tahrir'in fiillerini yönlendirmek için Hizb-ut Tahrir üyesi olmak kafi değildir. Hatta Hizb-ut Tahrir'in Türkiye Vilayetindeki Mesulü dahi tek başına Hizb-ut Tahrir'in fiillerini belirleyemez, yönlendiremez. Hizb-ut Tahrir tek adamlı cemaat yada partiler gibi değildir. Hal böyleyken Hizb-ut Tahrir üyesi olmayan, sadece Hizb-ut Tahrir'in tüm Müslümanlara açık olan sohbetlerine katılmış bir kişiyle birkaç görüşme yapılarak Hizb-ut Tahrir'e sızıldığını, onun yönlendirilmeye çalışıldığını söylemek gülünçten de öte hastalıklı bir beynin vehmidir. 3- Fatih Camii'nde 02 Eylül 2005 tarihinde yaptığımız "Hizb-ut Tahrir'den İslam Ümmeti'ne ve Bilhassa Kuvvet Sahibi Olanlarına Bir Nida" başlıklı nidanın tarihine dikkat çekilerek sanki Ergenekon tarafından tertiplendiği imajı verilmiştir; Halbuki bu amel Türkiye'ye has olmayıp dünya çapında Hizb-ut Tahrir'in sorumluları o günkü Cumâ Namazı'ndan sonra Hizb-ut Tahrir'in çalışmakta olduğu tüm Müslüman beldelerde, Endonezya ve Malezya'nın bulunduğu Büyük Okyanus çevresindeki Uzak Doğu'dan başlayıp Hindistan, Bangladeş, Pakistan, Afganistan, Orta Asya ve Anadolu ile, Irak, eş-Şâm beldeleri, Arap Yarımadası, Sudan, Mısır ve Kuzey Afrika'dan geçip Fas beldelerinin bulunduğu Atlas Okyanusu kıyılarındaki Uzak Batı'ya kadar ulaşan bir coğrafya üzerinde bu nîda ile haykırışta bulunmuşlardır. Bu nidanın yalan iddialara konu edilmesi Hizb-ut Tahrir'i bağlamadığı gibi Hizb-ut Tahrir ile cani gruplar arasında bir hedef birliği olduğunu asla göstermez. 4- Fatih Camii'ndeki nidaya katıldığı tespit edilen birkaç kişinin telefon numaralarının Ergenekoncu bir kişinin bilgisayarında çıktığı belirtilerek Ergenekon ile Hizb-ut Tahrir arasında bağ kurulmuştur; İddianameyi hazırlayan savcılar 21. Yüzyılda yaşadığımızı unutup artık pek çok bilgiye ulaşmanın kolay olduğunu dikkate almamışlardır. Yüzlerce Hizb-ut Tahrir üyesinin bilgileri haklarındaki davalardan ötürü zaten açıktır. Bir avukat vasıtasıyla birkaç değil yüzlerce Hizb-ut Tahrir üyesinin adresleri, telefonları, nüfus bilgileri kolaylıkla elde edilebilir. O halde mesele, bu bilgilere ulaşma meselesi değil bahsedilen kişiler ile telefon numaralarını bulunduran kişi arasında bir iletişim olup olmadığı meselesidir ki hem böyle bir iletişim yoktur hem de bahsedilen sabit telefon numaraları Hizb-ut Tahrir üyelerine ait değildir. Üstelik Ergenekon çetesinin neredeyse tüm Türkiye hakkında bilgi topladığı, fişleme yaptığı bilinmektedir. Dolayısıyla herkesin kolayca ulaşabileceği bilgilerin Ergenekon çetesinden çıkmış olmasını Ergenekon-Hizb-ut Tahrir bağlantısına delil göstermek, yüzeyselliktir, art niyetliliktir. 5- Ergenekon Davasından ötürü gözaltına alınan daha sonra Hizb-ut Tahrir'e üye olmaktan dolayı tutuklanan, Kurtça Bektaş, Rıza Demir, Rıfat Yıldırım ve Mahmut Oğuz'un dosyası Ergenekon dosyasından ayrılmıştır; Tek başına bu karar dahi Ergenekon ile Hizb-ut Tahrir arasında hiçbir bağlantının olmadığını açık bir şekilde göstermektedir. Bu hakikatler ışığında art niyetli olmayan her akıl sahibi Hizb-ut Tahrir ile Ergenekon arasında hiçbir bağlantının yada ilişkinin olmadığını açıkça görecektir. Üstelik İngiliz beslemesi Ergenekoncu taifenin yada aynı zihniyetteki kişilerin zulmüne en çok maruz kalan kesimlerden biri de Hizb-ut Tahrir'dir. Özellikle 2000 yılından bu güne kadar yüzlerce Hizb-ut Tahrir Şebabı gözaltına alınarak insanlık dışı işkencelere maruz edilmiş, gayri hukuki kararlarla tutuklanıp cezaevlerine konulmuştur. Bugün dahi onlarca Hizb-ut Tahrir üyesi bu Ergenekoncu zihniyetten ötürü cezaevindedir. Ümmetin hizmetçisi olmaya kendini adayan Hizb-ut Tahrir'in, Ümmeti her fırsatta ezen ve aşağılayan Ergenekoncu zihniyetle hiçbir ilişkisi olmamıştır ve olmayacaktır. Bizim onlarla ilişkimiz ancak Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet Devleti'ni Allah'ın izniyle kurduğumuzda Müslüman Türkiye halkına yaptıkları zulümlerin hesabı sormak şeklinde olacaktır! وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ Zulmedenler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir.[Şuarâ 227]