21-02-2009 14:36

ABD rahat: Manas kapanırsa İncirlik var!

Emekli General Myers, ABD ve NATO`nun Türkiye`den “çok büyük destek almış durumda” olduğunu vurgularken, İncirlik hava üssüne işaret etti.

ABD rahat: Manas kapanırsa İncirlik var!

Eski ABD Genelkurmay Başkanı General Richard Myers, Kırgızistan'ın kapatma kararı aldığı Manas kentindeki Amerikan askeri üssü için, Polonya'daki NATO toplantısında ABD'nin müttefiklerinden destek istediğini belirtti.

Manas üssünün Afganistan'a yakınlığı nedeniyle elverişli bir üs olduğunu belirten Myers, bu ihtiyacı karşılayacak alternatif imkanlar için Türkiye'nin desteğini sürdüreceğine inandığını söyledi. Myers, bu konuda Türkiye ile ABD Savunma Bakanı Robert Gates arasında görüşmeler olabileceğini de ifade etti.

Myers, Afganistan konusunda sorumluluğun yalnızca ABD'de değil, bütün NATO müttefiklerinde olduğunu da vurguladı.

Myers, Türkiye'nin terörle mücadelesinde ABD'nin hassas desteğinin yeni dönemde de devam edip etmeyeceği konusunda da “PKK çok tehlikeli bir unsur. Sadece Türkiye için değil, bölge için de çok tehlikeli. Bu nedenle gerekli adımların atılması gerekiyor” yanıtını verdi. Myers, terörle mücadele ve Irak sorunu konusunda ABD-Türkiye iş birliğinin önemine de değinerek, “Ben bu kez ABD ve Türkiye arasında daha fazla iş birliği olması gerektiğini düşünüyorum ve daha fazla çaba harcanması gerektiği görüşündeyim.

Bu şekilde başarı elde edilebilir. Irak da daha istikrarlı olursa eğer, PKK'ya karşı daha etkili olabilir” dedi. Myers, Irak'ta istikrarın sağlanmasına paralel olarak, terör örgütü PKK ile daha etkin mücadele etmenin de mümkün olableceğine vurgu yaptı.

6 News haber kanalına telefonla bağlanan eski ABD Genelkurmay Başkanı Myers, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Bosna, Somali ve Afganistan'dan sonra şimdi Aden Körfezi'nde de uluslararası toplumla birlikte ortak mücadelede yer aldığının hatırlatılması üzerine, “Türkiye'ye yaptığım ziyaretlerde de, Türk silahlı kuvvetlerinin NATO'daki görevlerinde de gördüklerimden ve yapılandan her zaman çok etkilendim. Somali sorunu da önemli bir sorun ve Türk silahlı kuvvetleri o bölgede ve görevde de çok etkili olacaktır.

Hala silahlı kuvvetlerinizde görev yapan pek çok dostum bulunuyor” diye konuştu.

(Kaynak: Timeturk)

YORUMLAR
  • HUSEYIN SASMAZ   21-02-2009 23:05

    Sömürgeci Korsanlar Aden Körfezi'nde... İslam beldelerinin nerede ise her kesiminde sömürgecilerin yaktığı ateşle yeni yeni cepheler oluşmaktadır. Sinsice uyarlanan oyunlarla açılan bu cephelerdeki mücadeleler ya bölgelere özgü kılınmış, ya şahıslara yönelik dizayn edilmiş veyahut da sömürgecilerin işlerini kolaylaştıracak üsluplarla geliştirilmiş senaryolar devreye konmuştur. Bu şekilde, müdahale etme imkanlarını oluşturarak ve istenilen hedeflerini gerçekleştirmek için taarruza geçilmiştir. Afganistan'da, Irak'ta, Sudan'da olduğu gibi. Filistin'de Yahudi varlığının akıttığı kanlar daha kurumadan kafirler İslam beldelerinin başka bir kesiminde kan akışını devam ettirmektedirler. Bu da sömürünün artık iyice canavarlaştığının bir göstergesi olsa gerek. Bilindiği gibi enerji hatları olarak da bilinen enerji kaynaklarının geçiş yollarında kıyasıya bir mücadele yaşanmaktadır. Sömürü ülkeleri menfaatlerinin dışında hiçbir değer tanımaksızın hareket etmektedir. Bu alanda güçlü olan veya siyasi manevra gücü yüksek olan karşı tarafın elindeki imkanları almaktadır. Bu minvalde Amerika hem silah gücünü hem de siyasi manevra gücünü kullanarak Asya'dan sonra Aden körfezine de gözünü dikmiştir. Aden Körfezi (Afrika Burnu) olarak adlandırılan bölgenin stratejik önemi bulunmaktadır. Afrika Burnu'nun denizlere açılan kısmını ise Somali ve Yemen toprakları oluşturmaktadır. Somali bir yandan Aden Körfezi'ni ve bu körfezin Kızıldeniz'e açılan kapısı durumundaki Mendeb Boğazı'nı diğer yandan da Hint Okyanusu'nun Afrika'ya doğru uzanan şeridinin baş tarafını kontrol etmektedir. Asya ile Afrika'nın en güneydeki buluşma noktasında yer almakta ve Yemen'le birlikte Aden Körfezi'ni kontrol altında tutmaktadır. Afrika kıtasının Asya kıtasıyla deniz bağlantısında kullanılan gemi yolu Afrika Burnu'nun önünden geçer. Kızıldeniz'e, Arap yarımadasına, Hint yarımadasına ve Uzakdoğu'ya doğru uzanan deniz yollarının tümü Afrika Burnu'nun önünde kesişir. Birleşik Yemen Cumhuriyetinin liman şehri olan Aden'in üzerinde bulunduğu körfez (Aden Körfezi) ticari, askeri ve strateji bakımından çok önemlidir. Aden Körfezi, Roma, Eski Yunan Pers ve nihayet İslam Devletinin hâkimiyetine girmiştir. Bir ara Portekizliler, bir süre Osmanlı Hilafet Devleti Adene hakim olmuşlar, 1839 yılında İngilizler ele geçirmişlerdir. Doğu Afrika Boynuzu olarak da tarif edilen Somali, Cibuti, Etyopya ve Eritre'nin bulunduğu coğrafi bölge sömürgecilik döneminde Avrupalı devletlerin ele geçirmek için aralarında en fazla mücadele ettiği önemli stratejik noktalardı. İngiltere 1840'lı yılların başında Yemen'in Aden şehrindeki bazı depoları Hindistan'a giden gemileri için gerekli kömürü koymak üzere Osmanlı Devleti'nin iznini aldıktan sonra kiraladı. Bir müddet sonra buradan sadece kendi gemilerine değil burdan geçen bütün gemilere kömür vermeye başladı. Bunu fırsat bilen diğer sömürgeci devletler de aynı şekilde bölgede kendileri için benzer iskeleler işgal etmek istediler. İtalyanlar Somali ve Eritre sahillerine göz dikerken Fransızlar da bugünkü Cibuti devletinin bulunduğu toprakları sömürgeleştirme planları yaptılar. Bu amaçla bölgeye seyyahlar ve diğer devlet görevlilerini gönderdiler. Sonunda o döneme kadar fazla önemi olmayan bugünkü Cibuti devleri sınırları içindeki Obok (Obock) iskelesini kendi amaçları uygun bir mahal olarak belirlediler. Aden'deki Fransız konsolosu Henri Lambert bunlardan Obok iskelesi çevresinde yaşayan Afar sultanına 50.000 Frank (o dönemde bölgede geçerli para birimi olan 10.000 Thaler) vererek devleti adına buraya ilk adımı attı ve iskeleye bir Fransız bayrağı çekti. Osmanlı Devleti Yemen'de bulunan valisi vasıtasıyla bu satıştan derhal haberdar oldu ve bölgedeki aynı konumdaki diğer yerlerin mahalli liderleri tarafından satılmasını büyük oranda engelledi. 11 Mart 1862 tarihinde Fransız Dışişleri Bakanı ile Roheita, Tacura ve Gobaad sultanları adına bu özel görevli ile imzaladıkları anlaşma ile Fransızlar bölgeye resmen yerleşmiş oldular. Mısır Hidivi İsmail Paşa Osmanlı Devleti'nin özel iznini alıp belli bir miktar vergi karşılığında 1870'li yılların başından itibaren Kızıldeniz sahillerinin tamamını kendisine bağladı ve Somali'nin Hint Okyanusu sahillerine kadar birlikler sevketti. 1873 yılında Obok'u da devraldı. Böylece Somali'nin Hint Okyanusu sahilindeki Re'sü'l-Hafun iskelesine kadar Kızıldeniz'in batısındaki ve Aden körfeziyle çevrili Somali sahillerindeki bütün iskelelere Osmanlı bayrağını çektirdi. Osmanlı Hilafet devletinin Yemen'e Aden'e çok önem verdiği bilinenler arasındadır. Bu da Mekke ve Medine'nin korunması nedeniyledir. Yemenin düşmesi demek Hicaz beldelerinin de tehlikeye girmesi demekti. Bu nedenle Osmanlı Hilafet devleti Yemen'e ulaşımın kolay sağlanabilmesi için İstanbul'dan Yemen'e uzanan demir yolunu inşa etmişti. Bu yolla hem hacıların güvenle hacca gitmesi sağlanacak hem de bu bölgeye gönderilecek askerlerin nakli daha kolay olacaktı. Yemen savunmasında bir milyona yakın Osmanlı askeri şehid olmuştur. 1882 yılında İngiltere'nin önce Mısır'ı işgal etmesi, ardından da buraya bağlı Sudan'ı ele geçirmek için hazırlıklara girişmesi üzerine İtalya ve Fransa Kızıldeniz bölgesinde yeniden faaliyete başladılar. Fransızlar 1888 yılında Doğu Afrika'daki amaçları için Obok iskelesinin fazla önem taşımadığını görerek bugünkü Cibuti Devleti'nin başkenti olan ve aynı adı taşıyan yere o senenin Mart ayında yeni bir liman kurdular. Kısa zamanda gelişen Cibuti liman şehri 20 Mayıs 1896 tarihinde Fransız Somali'si adı verilen sömürgenin merkezi oldu. 1966 yılında Fransa devlet başkanı Charles de Gaule'ün Cibuti seyahati esnasında büyük gerginlik yaşandı. Fransa 19 Mart 1967 tarihinde burada bir referandum yaptırdı ve halkın %60'nın Fransa'ya bağlı kalmak istediğini ilan etti. Somali Fransız Sahili olan sömürgenin adı Afar ve İsa Kabileleri Fransız Bölgesi olarak değiştirildi. Karşı tarafta ise İngilizler, Aden'i, Yemen'e 1968'de vermişler ve Yemen iç savaş ile Kuzey ve Güney olarak bölününce de Aden'e Güney Yemen sahip olmuştur. Güney Yemen'de komünist rejim kurulması ile Ruslar Aden'e yerleşmişler ve körfezde çok sayıda asker ve silaha sahip olmuşlardır. Sovyetlerdeki gelişme ve değişmeler Güney Yemene de sirayet etti. 22 Mayıs 1990 Kuzey ve Güney Yemenin birleşmesi üzerine Aden Körfezi, Birleşik Yemen Cumhuriyetinin kontrolü altına girdi. Halkının yoksulluğuna ve askeri yönden bir tehdit oluşturmamasına rağmen sömürgecilerin Somali'ye bu kadar önem vermesinin başta gelen sebebi Halen kullanılmamış dünya petrol rezervinin %82'si Aden'de bulunmaktadır. Aden körfezi, dünyanın en stratejik bölgesidir. Bunun dışında Aden'den Akdeniz'e taşınan petrol miktarı Süveyş'ten 2,3 milyon varildir. Aden Körfezi gibi, bir ucu Süveyş Kanalı'na (oradan da Akdeniz'e) diğer ucu Hint Okyanusu'na (Asya'ya) açılan bölgede bulunan Somali, Basra Körfezi petrollerinin geçiş güzergâhı üzerinde yer alıyor. Aden Körfezi'nden tankerlerle yapılan günlük 4.8 milyon varil petrolün 2.3 milyonu Avrupa'ya gidiyor. Demek ki nedenlerden ilki, Somali'nin enerji nakil hatları üzerinde bulunan stratejik önemi ve sahip olduğu zengin petrol ve doğalgaz yataklarıdır. Son dönemde tüm saldırgan politikaları için terörü gerekçe olarak kullanan, onu da el-Kaide ile özdeşleştirmeye çalışan sömürgeci korsan Amerika Somali'deki İslâmî Mahkemeler Birliği'ni de el-Kaide'nin bir kanadı olarak göstermeye çalışıyor. Amerikan emperyalizmi daha önce "Umut Operasyonu" adını verdiği askerî saldırıda ağzı yanmıştı. Afganistan ve Irak'taki direnişle de başı dertteydi. Bu yüzden Somali'de yeni bir cephe açma noktasında daha dikkatli ve oyunu kurallarına göre oynamak istiyordu. ABD 1960'lı yılların birinci yarısından itibaren Akdeniz‘e inmek, Basra Körfezi petrolünün Avrupa‘ya taşındığı Süveyş Kanalına ve onun ağzında yer alan Kızıldeniz ile Asya bağlantısını sağlayan Hint Okyanusu'na açılmak ve Afrika-Ortadoğu bağlantısına sahip olmak için Somali'yi kontrolüne almak istiyordu. Aynı nedenlerle Somali üzerinde tahakküm kurmak isteyen ABD'nin eğitip silahlandırdığı bazı guruplar yolu ile 1991′de Berri'yi geldiği gibi bir darbe ile koltuğundan indirip, yurtdışına sürgüne gönderdiler. Bu tarihten sonra merkezi bir hükümetin kurulamadığı Somali, ABD birbiri ardına düzenlediği işgal denemeleri yıkıma sahne oldu. ABD, silah ve para vererek bazı grupları güç ve iktidar mücadelesi için birbirleriyle çatışmaya itti. Çatışmalar uzun yıllar sürdü ve Somali'de bir hükümet kurulamadı. Buna benzer bir çatışma da Yemende oluşturmak istemişti. Hatırlanacağı üzere 1992 yılında bölgede Korsanca hareket eden Amerikan askerlerine karşı girişilen saldırının ardından, 2000 yılında Aden Körfezi açıklarındaki USS Cole adlı savaş gemisine bomba yüklü bir tekneyle saldırı düzenlenmişti. Bölgede yalnızlığa itilen Yemen, "gerektiğinde" Amerikan askerlerinin topraklarını kullanmasına bundan sonra yeşil ışık yaktı. Aynı dönemde, Avrupa ile ilişkilerini sektirmedi. İngiliz siyaseti; daraldığı an üslerini ABD kullanımına açmıştır. Kıbrıs'ta olduğu gibi. Somali'ye geri dönersek; Birleşmiş Milletler şemsiyesi adı altında Somali'ye tekrar işgal denemesinde bulunduğunda yıl 1994, yine geriye bakmadan kaçtığında ise 1995'di. Her iki işgal denemesinden de bir sonuç alamayan ABD, 2004 yılında Kenya‘da bölgedeki temel işbirlikçilerinden Etiyopya'nın da katılımı ile Somali geçici hükümetini kurdu. ABD, "insani yardım" adı altında 28 bin askeri ile Somali'ye çıkartma yaptı. Kendisine direniş gösterilen her yeri bombaladı. Bu Askeri olarak doğrudan Somali üzerinde işgal ataklarından ilkidir. Burada güçlü bir direnişle karşılaştı ve Somali'yi terk etmek zorunda kaldı. İlk denemesinde başarısız kalan ABD bunu hazmedemedi ve diğer oyunu sahneye koydu. ABD, 1991′de tezgâhladığı darbeden hemen önce Somali'nin bu zengin enerji yataklarını tespit etmişti. Bunlara konmak için darbeyi yaptırdı. Hemen sonrasında da Chevron, Conoco, Amaco, Phillips gibi ABD tekelleri Somali'ye üşüşerek, ülke topraklarının üçte ikisini sondaj yapmak için parsellediler. Ancak, darbe sonrası istikrarlı bir hükümetin oluşturulamaması, tekellerin çıkar ve gelecekleri açısından belirsizlik yaratıyordu. Aden Körfezine yerleşmek isteyen ABD, Etiyopya ve yerli işbirlikçilerden oluşan bir şeytan üçgeninin çıkmasını sağladı. Babülmendep Boğazına; Somali, Cibuti ve Yemen'in kıyısı olup, ABD, bu ülkelerde terörizmle mücadele bahanesine dayanarak askeri varlığını arttırmıştır. Cibuti'de üs kurmuş, Somali'de Amerikan karşıtı yönetimi devirmiştir. Amerika Afrika'dan özellikle de Aden Körfezinden Avrupa egemenliğini kaldırabilmek için Çin'in önünü açmıştır. Şu ana kadar "yayılmacı bir dış siyasetinin olmadığı" bilinen Çin'in açılımlarını büyük tehlike gösterilmektedir. Bizzat CIA raporlarında da bu konuya yer verilerek Çin 21. yüzyılda ABD'nin karşısına dikilme potansiyeli taşıyan en ciddi ve "tehlikeli" rakip olarak gösteriliyor ve son yıllarda Afrika'da imzaladığı anlaşmalar ile enerji yatırımlarında kontrolü giderek ele geçirmeye başladığı vurgulanıyor. (Oysaki Çin elindeki 3 tirilyon dolar rezervle ABD'ye bağımlı bir haldedir.) Çin'in Sudan‘la 3 milyar dolarlık petrol ve doğalgaz anlaşması, ayrıca Somali sahillerine kadar uzanacak bir petrol boru hattını da içeriyor. Anlaşmalar zincirine en son ABD'nin Afrika'daki temel müttefiklerinden Kenya ve Etiyopya'nın dahil olması ise Amerika'nın Çin'le ekonomik noktada ortak hareket ettiğinin bir göstergesidir. Çin Devlet Başkanı Hu Jintao‘nun, Somali, Kenya ve Etiyopya ile enerji nakil hatları anlaşmasını imzalamasından hemen sonra Etiyopya, Somali'ye saldırması tesadüf değil aksine oyunun bir parçasıdır. Saldırıdan kısa bir süre önce de ABD'nin Irak komutanlarından General John Abizaid Etiyopya'yı ziyaret etmişti. Bu, Somali'yi istikrarsız bir hale getirip karakol kurma çabasının bir ürünüdür. Etiyopya ordusunun Somali'yi işgal etmesinin arkasında da ABD vardır. Bu dönem içerisinde de bölgede pek rastlanılmayan korsan olayları meydana gelmiştir. Korsanların Somali'den gelmesi ve bölgeden geçen gemilerin rehin alınması ABD açısından olumlu bir gelişme olmuştur. Fakat Aden Körfezine ABD'nin yerleşmesi o kadar kolay olmayacağa benzer. Çünkü Aden Körfezi uluslararası deniz ticareti ve ulaşım açısından çok önemli bir yer. Akdeniz'den başlayıp Süveyş Kanalı ve Kızıl Deniz yoluyla Babülmendeb Boğazı'ndan geçerek Hint Okyanusu'na uzanan deniz yolunun en önemli noktalarından birisi Aden Körfezi. Bahsedilen bu yolla dünya deniz taşımacılığının %50'si, konteynır taşımacılığının %30'u gerçekleştiriliyor. Dünya ticaretinin %90'ının deniz yoluyla yapıldığı göz önüne alındığında bu yolun hem sömürgeci devletler, hem de bu güzergâhtan ticaret yapan bütün devletler için önemi daha da fazla ortaya çıkıyor. Alternatif olarak kullanılan bir başka deniz yolu ise Afrika'nın güneyindeki Ümit Burnu'ndan dolaşarak geçen yol. Ancak, bu yolun kullanılması hem zamanı hem maliyeti oldukça arttırıyor. Bunun yanında Kızıldeniz'in Hint Okyanusu'na açıldığı Babu'l-Mendeb boğazına hakim konumuyla Yemen'de dünyanın önemli petrol sevkiyat güzergahlarından biri üzerinde yer alıyor. Dünyada tüketilen günlük petrolün %50'den fazlası, yaklaşık 45 milyon varil petrol, Ortadoğu ve çevresindeki önemli boğazlardan taşınıyor. Süveyş Kanalı yoluyla Kızıldeniz'den geçen bütün gemiler için Babu'l-Mendeb Boğazı tek alternatif durumunda. Yapılan araştırmalar, 2025 yılında ABD'nin, ihtiyacı olan petrolün %70'den fazlasını kendi toprakları dışından temin etmek zorunda olacağını gösteriyor. Buna Avrupa ve Çin'in petrol ihtiyacı da eklendiğinde Aden Körfezi'nin önemi bir kat daha artıyor. Amerika hem geçen gemilerden haraç kesmek, hem de körfezler meselesini yeniden gündeme getirip bölgede İngiltere ve Fransa'nın düzenlediği antlaşmaları uluslararası mesele haline getirip yeniden düzenlemek, böylece menfaatine uygun bir hale getirmek için caba sarf etmektedir. Yani korsanlardan daha korsancı bir siyaset! Bu konuda uluslararası çözüm arayışları sürerken Amerika önce korsanların eylemlerine karşı sükût etti daha sonra NATO gemilerini bölgede konuşlandırmaya başladı. 24 Ekim'de 2008 üç NATO savaş gemisi bölgede devriye görevi yapmaya başladı. Korsanlar hakkında uluslararası hukukta karışıklıklar bulunmasını fırsat bilen Amerika meseleyi BM'e taşımayı başarmıştır. Dikkat edilirse korsanların ilk icraatı Eylül ayında mürettebatı arasında 3 Rus vatandaşı bulunan Ukrayna bandıralı "Faina" adlı geminin Kenya'nın Mombasa limanına yaklaşırken korsanlar tarafından kaçırılması olmuştur. Gemide Kenya ordusu için 33 adet T-72 tankla birlikte füze rampaları, cephane ve yedek parçalar bulunmaktaydı. Rusya, İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan, Türkiye bölgeye Savaş gemileri sevketmiştir. AB, ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Çin, Rusya, Japonya, Hindistan ve Brezilya gibi dünyanın önemli politik ve ekonomik güç sahibi ülkelerinin çıkarları Afrika kıtasında çakışıyor. Her biri Afrika'nın kaynaklarını kullanmak, Afrika ülkelerinin ekonomilerinde önemli rol oynamak, bu ülkelerin politikalarını kendisine yakınlaştırmak ve gelişmelere müdahil olabilmek istemektedirler. Bölgede hakim olan güçler ise meselenin büyütülmesinden yana değillerdir. Rusya'nın NATO daimi elçisi Dimitriy Rogozin NATO, AB veya diğer güçlerce düzenlenecek her tür operasyonun Rusya ile de koordine edilmesi gerektiğini belirtti. Rusya'ya ait savaş gemilerinin orada olması bölgede durumun tamamen ABD ve NATO kontrolünde olmadığını göstermesi bakımından önemlidir. Rusya cephesinden korsan saldırılarına yönelik yapılan değerlendirmeler NATO ve ABD'nin bölgeye yönelik planları ile bağlantı kurularak şüphe ile karşılanıyor. Diğer yandan NATO'nun bölgeye gönderdiği gemiler ve taşıdıkları silahlar korsanlarla etkin mücadele etmek için yeterli olmadığından NATO gemilerinin orada bulunmalarının esas nedeninin bölgedeki durumu yakından görmek ve yakın zamanda kurulan USAFRICOM'un (USAFRICOM, Afrika'da sivil ve askeri operasyonlar düzenlemek amacıyla ABD Savunma Bakanlığı Pentagon'un 2007 yılında kurduğu birimin adı olup, Afrika Birleşik Savaş Kumandanlığı (United States Africa Command (USAFRICOM) veya kısaca AFRICOM adıyla bilinmektedir. Önceleri Kuzey Afrika'nın bir kısmı Ortadoğu'ya bakan USCENTCOM'a bağlıyken kıtanın geri kalan kısmı Avrupa'dan sorumlu olan USEUCOM'a bağlı idi. Yeni bir yapılanmaya gitme kararı alan ABD Savunma Bakanlığı Afrika'nın tamamından sorumlu olacak bir kumandanlık kurma kararı aldı. Buna göre, sadece Mısır, Ortadoğu'da gelişmelere doğrudan taraf olması nedeniyle USCENTCOM'a bağlı kalmaya devam edecektir ve bunun dışında kalan tüm kıta USAFRICOM'un görev alanında olacaktır. AFRICOM'un görevlerinden olarak Afrika kıtasında terörizm ile mücadele etmek, doğal kaynakları güvence altına almak, silahlı mücadeleleri ve insani krizleri kontrol altına almak. Henüz hiçbir Afrika ülkesi AFRICOM'un topraklarına yerleşmesine izin vermiş değil. Belirsizlik yüzünden AFRICOM'un merkezi şimdilik Almanya'nın Sututtgard şehrinde bulunuyor.) üstlenebileceği muhtemel yerleri araştırmak olduğu yorumları yapılıyor. Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 16.12.2008 tarihinde aldığı 1851 sayılı Kararla, uluslararası meşruiyeti daha da kuvvetlendirilen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile daha etkili uluslararası mücadele yapılabilmesi kapsamında, ABD öncülüğünde, 8/1/2009 tarihinde CTF-151 olarak adlandırılan bir Müşterek Görev Gücü'nün kurulması kararlaştırılmıştır. Filistin'deki olaylar karşısında söylemlerden başka hiçbir karar alamayan İslam beldelerindeki karton devletçikler bölgelerinde cereyan eden bu olaylar karşısında siyasi uyanıklıktan çok uzak, sadece emir alan ve yeri geldiğinde gözünü kapatan bir yol izlemektedirler. Bazıları ise vahşi, sömürgeci korsan devletlerin yanında yer almak için çok hızlı hareket etmektedir. Bu noktada Türkiye devleti (korsanlar konusunda) meclisten tezkereyi hemen geçirip bölgeye yönelmiştir. Bu doğrultuda da yukarıdaki BM'ler kararana atıfta bulunarak Amerika'nın güdümünde bulunan, Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde seyreden ticari gemilere yönelik korsan saldırılarına karşı TCG Giresun Fırkateyni Aden Körfezi'nde görev yapan uluslararası deniz gücüne katılmak üzere Marmaris Aksaz'daki deniz üssünden yola çıkmasına karar vermiştir. Şu bilinmelidir ki; İslam beldesine doğrudan saldırı niteliği taşıyan ve sömürü karakolları oluşturmak için harekete geçen kapitalist, devlet kılıfına bürünmüş, vahşi korsanlara dur denilmelidir. Buralar İslam beldeleridir ve Müslümanların kutsallarına en yakın yerlerdir. Müslüman orduları kafir korsanların yanında yer alacaklarına Osmanlı Hilafet devletinin yaptığı gibi hareket etmelidirler. Portekizli Alfonso de Albuquerque'nın Mekke'ye girerek Müslümanların kıblesi Kabe'yi yıkma ve Medine'yi basarak Peygamberin mezarını tarumar edip Kudüs'ü ele geçirme plânı hazırlamıştı. Osmanlı denizcisi olan Selman Reis, bu saldırıyı püskürterek Portekizlilerin kutsal topraklara girmesine mani oldu. Körfezin karşı tarafı Aden'i Osmanlılar 945 H (1538 M) yılında Hindistan'daki Portekizlilere karşı bir savaş sırasında fethetmişler ve burayı bir sancak merkezi yapmışlardır. Daha sonra Osmanlı Hilafet devleti özellikle okyanustaki batılı güçlerin egemenlik mücadelesinde, gerek kendi coğrafyasını, gerek Hint Okyanusu civarındaki ve gerekse de Hac yolunu ve kutsal toprakların güvenliğini sağlama adına Süveyş, Cidde, Basra, Moha ve Aden'de donanma bulundurmaya başladı. Ayrıca Somali, ilk hicret toprağıdır. Bilindiği üzere mü'minler Mekke'de müşriklerin şiddetli zulümlerine maruz kaldıklarında Resûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem sahabelerine âdil bir hükümdarın hâkim olduğu Habeşistan ülkesine hicret etmelerini tavsiye etmişti. Rivayete göre; bu ülkeye hicret edenler de bugün Kuzey Somali'nin Cibuti sınırı yakınında, Aden Körfezi'nin Kızıldeniz'e açıldığı Mendeb boğazının karşısında yer alan Zeyla şehrine çıkmışlardı. Somali'nin önemli bir liman şehri olan bu şehir günümüz haritalarında Saylac veya Seylac adıyla geçmektedir. Somali ve dolayısıyla Zeyla şehri o zaman Habeşistan Krallığı'nın hâkimiyeti altındaydı. Bu hicret sebebiyle Somali halkı Medine halkından önce İslâm'la tanışmıştır. Dolayısıyla bu bölgeler hicret eden ilk muhacirlerin ayak bastığı yerlerdir. İlk muhacirler, Yüce Allah'ın lütfettiği bir bereketle sadece Mekke'deki şirk zulmünden uzaklaşmış olmadı, aynı zamanda gittikleri bu bölgelerde İslam dininin tebliğini yaparak Afrika'ya İslâm tohumlarının atılmasına vesile olmuşlardır. Onların tebliğleri neticesi Somali halkı arasında İslâm hızlı bir şekilde yayıldı, oradan da diğer Afrika ülkelerine doğru yayılmaya başladı. Aden'i bağrında barındıran Yemen'de İslamiyet'in yayılması, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Ve Sellem hayattayken olmuştur. Yemen Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'in İslam Devletini ilk kurduğu dönemlerde, İran'ın kontrolündeydi ve İran tarafından görevlendirilen Bâzân adlı bir vali tarafından yönetiliyordu. Bazan, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'in elçilerinin daveti üzerine Müslüman olmuş ve Yemen valisi olarak görevine devam etmiştir. Pek çok ülkenin hüküm sürdüğü bu topraklar 1517' den sonra Osmanlıların kontrolü altına girdi. Hilafetin yıkılmasından sonra Yemen-Aden 1990 yılına kadar İngiltere'nin ve Rusya'nın sömürgesi olmuştur. Yemen'de halen İngiliz ve Rus askeri üsleri mevcuttur. İslam beldelerindeki enerji kaynaklarına göz diken, kilometrelerce uzaklardan gelerek hakimiyet kurmak isteyen çağdaş, modern korsanlar bölgenin bu denli önemli olduğunu kavrarken İslam beldelerindeki gözü kör idareciler acaba ne işle meşgullerdir?! Askeri açıdan stratejik değeri her gün bir kat daha artan körfezler üzerinde kıran kırana mücadele verilirken Müslüman ordular kuytu köşelerde acaba neyi beklemektedirler?! Ya Müslümanlar! Liderlerini ve askerlerini harekete geçirmek için neden hala susarlar. Yoksa esaret zincirinin boyunlarda asılı kalması bir hak olarak mı algılandı?! "Hayır" diyorsanız; buyurun, sizi sadece bölgenin değil dünyanın efendisi yapacak Hilafet Devletini yeniden kurmaya...