ABD ve Fransa devşirmesi akademisyenlerden İslâm’a saldırılar
Son günlerde, ABD ve Fransa’da iki bilim adamının İslamcılık üzerine verdikleri iki söyleşide yaptıkları tahrifatlar, düz okumalar ve yanlış mukayeseler çok dikkat çekici. Bunlardan biri ABD kültür sermayesi ve akademik community’den/cemaatten konuşuyor diğeri de Fransa’dan.
İslam üzerine herkes araştırma yapabilir. Batılıların da, ateistlerin de, ineğe tapanın da, ehli kitabında buna hakkı var. Ancak her araştırma Kuhn’un belirttiği gibi bir paradigmayla ve “bilimsel cemaat”le (scientific community) yürütülür. Sosyolog Bourdieu ise bilimsel programların çeşitli sermayelerle gerçekleştiği üzerinde durur. Akademik faillerin kültürel ve sembolik sermaye içindeki yerlerine dikkat çeker. Bütün bunlar bilim adamının içinde yer aldığı sermayenin ve bilimsel çevrenin etkili olduğunu gösteriyor. Buna göre İslam üzerine konuşanların hangi bilim çevresinde yer aldığı, hangi “metafizik” öncüllerle konuştuğu ve yine hangi sembolik sermayenin içinden baktığı önem taşıyor.Son günlerde, ABD ve Fransa’da iki bilim adamının İslamcılık üzerine verdikleri iki söyleşide yaptıkları tahrifatlar, düz okumalar ve yanlış mukayeseler çok dikkat çekici. Bunlardan biri ABD kültür sermayesi ve akademik community’den/cemaatten konuşuyor diğeri de Fransa’dan. Biri Halil İbrahim Yenigün. ABD’de, Stanford’da akademisyen. Türkiye’de yüzyıllık İslamcılığı tamamen dış güçler ve anti-komünizm üzerinden açıklıyor. İslamcılığın Kral Faysal desteğiyle Türkiye’de yayıldığı ve yine Sovyetler karşıtı bir siyaset olduğunu ileri sürüyor. Elbette buradan da Türkiye’deki İslamcılar hain, kandırılmış ve dış güçlerin oyuncağı algısı içine yerleştiriliyor. Baştan başa eksik, indirgemeci ve düz bir okuma bu. Çünkü İslamcılık, öncelikle iç dinamikler açısından önemlidir. İslam, iç şartlarda cumhuriyet ideolojisi ve laikçi seçkinler tarafından ötekileştirildiği zamanlarda yeniden yükseliyor. Bu çerçevede de arayışlarına karşılık gelen uluslar arası paydaşlar içinde yer alıyor. Kral Faysal, ciddi bir İslamlaşma taraftarı. Arabistan petrol paralarıyla İslam Konferansı Teşkilatı, İslam Ligi ve İslam Kalkınma Bankası gibi önemli kurumlar ihdas eder. Vehhabilerin mezhepçi ve iç ihtilaf dinamiğini( Batılılarca İslam içi savaşa yöneltilen) İslamcılık içinde ittihada yöneltir. Ayrıca Ortadoğu’da gelişen seküler, sosyalist ve milliyetçi ( Arap Nasyonal Sosyalizmi) siyasi dalgaya karşı da durmakta. ABD ile çalışması onun emrinde olduğu anlamına gelmiyor. Nitekim hayatına son veren de ABD oldu. Yenigün, İslamcılığı küresel bir takım Tanrılar(!) üzerinden giderek açıklıyor. Toplumu, aktörlerini, sosyal hareketlerini ve bunların sosyolojik gerçekliğini yok sayıyor.İslam ve İslamcılık üzerine damgalayıcı ve dışlayıcı bir yaklaşım ortaya koyan başka bir isim de Hamit Bozarslan. O da Fransa’da prestijli bir akademik cemaatin içinde durarak konuşuyor. Bilimsel ve objektif olmayacağını söylüyor. Kimse ondan Tanrısal bir objektiflik beklemiyor zaten! Bozarslan, İslam Devleti ifadelerini IŞİD ile birleştirerek kullanıyor. İslamcılığı terörizmle eşitliyor. Şiddete yönelenler ve yönelmeyenler ayrımına tenezzül etmiyor. “İslam tam şu an intihar sürecinde” diyor. Macron’un akademik ağzı! “İslam Devleti’nin pratiğinin İslam’dan bağımsız olduğunu söyleyemeyiz: daha başlangıcından itibaren İslam kendisini yeni bir etnik sınır olarak tanımlamaktaydı; İslam hukuku, İslam emirine gönüllü olarak teslim olmayan mekânların harabeye indirgenmesini, tapınaklarının ya yok edilmesini ya da camiye dönüştürülmesini, erkeklerinin öldürülmesini, kadınlarının ise köleleştirilmesini kesinlikle yasaklamamakta. İstanbul’un fethi hiç de barışçıl bir fetih değildi. Aynı zamanda, İslam’ın ehl el-Kitab dışındaki yeni tebaaların korunması konusunda en ufak bir garanti sağlamadığını da bilmekteyiz. İslam, insanları özne olarak değil de nesne, en iyi koşullarda ise tebaa olarak görmekte”. Bir ağızdan dökülen bu kadar suçlama ciddi çarpıtmaları içeriyor. İslam hiçbir zaman etnik sınırlarla tanımlanamaz: “Allah âlemlerin rabbidir”!Sosyolojik bağlamda da Siyah, Rum, Arap ve Fars sahabeler beraberdir. İslam’ın siyasal hakimiyetini kabul edenlere dokunulmaz. Yani Fransa gibi asimilasyon(Katolik siyaseti) yok. Halka ya İslam ol, ya öl, ya da sürgün denmez, denmedi de. Yoksa bu kadar büyük gayri Müslim nüfus İslam hâkimiyetinde yaşayabilir miydi? Bu nasıl bir kölelik ki eşit yiyin, eşit giyinin emreder. İstişare ve biate(siyasal katılıma) köle olanlar da katılır. Savaşa komutanlık yaparlar.Bozarslan, İslamcılık ile Nazizm arasında alakasız mukayesede yapar. Çünkü Nazizm bir devlet siyaseti ve ideolojisiydi. IŞİD, el-Kaide ve Boko Haram ise isyancı gruplardan oluşuyor. Diktatörler ve emperyalizm arasına sıkışmış post-modern “çöl bedevileri”. Paris’in yoksulluk, işsizlik ve ötekileştirme ile preslenen gettolarından da çıkması tesadüfi değil. Hem Yenigün hem de Bozarslan, Batı akademik cemaatlerindeki konumlarıyla konuşuyorlar. Buna Müslüman bilim adamlarının devşirilmesi denir. Akademik devşirme… Empire State ve Eyfel Kulesi’nden bakan devşirmeler İslam’ı böyle görür.(Ergün Yıldırım / Yeni Şafak)
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !