27-02-2014 03:56

Abdulkadir Udeh`in kaleminden: Âlimlerin sorumlulukları

İdareciler zulmettiler, haramları helal kıldılar, kanları akıttılar, insani hedefleri çiğnediler, yeryüzünü bozguna verdiler ve Allah’ın sınırlarını aştılar. İslam âlimleri ise bu zulümlere karşı çıkmadılar, haramları helal kılanlara kızmadılar... Ey İslam âlimleri, minberlerde oturarak insanlara yalnızca güzel ahlakı ve ibadet esaslarını öğretip onları İslam’ın hüküm, yargı, toplum, ekonomi, düşmanlar ve dostlar arasındaki ilişkiler hakkındaki hükümlerinden cahil bırakmanız İslam’dan değildir... Niçin insanlara İslam’ın beşeri sistemler hakkındaki görüşlerini ve Müslümanların onlara karşı tavrının ne olacağını açıklamıyorsunuz?

Abdulkadir Udeh`in kaleminden: Âlimlerin sorumlulukları
Âlimlerin Sorumlulukları
 
Şehid Abdulkadir Udeh
 
İslam âlimleri, içinde bulunduğumuz durumun ve İslam’ın içine düştüğü halin sorumlularıdırlar. İslam’dan gafil olan ve İslam’ın dışına çıkan idarecilerden de onlar sorumludur.
 
İslam âlimleri bu sorumluluğun asıl sahipleridirler. Çünkü onlar sömürüyü destekliyor ve susuyorlar. İslam ülkelerindeki faaliyetlerine bazen yardım ediyor bazen de suskun kalıyorlar. Müslüman toplulukları İslam’ın mühim hükümlerinden ve İslam’ın isteklerinden habersiz bırakıyorlar.
Böylece İslam âlimleri İslam’la Müslümanların arasını ayırıyorlar. Müslüman toplumlara, İslam’ın sömürü ve sömürgecileri efendi edinmek hususundaki görüşünü, sömürüye yardımcı olanlar ve sömürgecileri dost edinenler hakkındaki görüşünü açıklamıyorlar. Böylece Müslüman toplumlar, emperyalistlere ve emperyalistlere boyun eğen hükümetlere itaat ettiler. Bu büyük (!) âlimler sükutlarıyla İslam’ın yok oluşuna razı, hatta yardımcı oldular. Çünkü onlar İslam âlimlerinin İslam’la uyuşan ve tüm yaratılmışların Rabbinin razı olduklarından başkasına boyun eğmeyeceklerine inanıyorlardı.
 
İslam âlimleri gözlerini yumdular, ağızlarını kapadılar, parmaklarıyla kulaklarını tıkadılar ve İslami konularda derin bir uykuya daldılar. Geçen asırlar onları uyandıramadı. Arkalarından Müslümanlar da uyudular. Çünkü onlar İslam’ı emniyette zannediyorlardı. Şayet İslam emniyette olmasaydı âlimler uyumazlardı!
 
İslam âlimleri, İslam’a hücum eden İslam’a aykırı sistemlere karşı uzun zaman gafil kaldılar. İslam’ın prensiplerine aykırı işleri ve hükümleri durdurmak için gayret göstermediler. İslam’ın hükümlerine dönmeyi isteyerek bir kez olsun bile bir araya gelmediler.
 
İdareciler zulmettiler, haramları helal kıldılar, kanları akıttılar, insani hedefleri çiğnediler, yeryüzünü bozguna verdiler ve Allah’ın sınırlarını aştılar. İslam âlimleri ise bu zulümlere karşı çıkmadılar, haramları helal kılanlara kızmadılar. Sanki İslam onlardan bir şey istemiyormuş, onlara bir görev yüklemiyormuş, iyiliği emredip kötülüğü nehyetmelerini vacib kılmıyormuş, hakimlere ve idarecilere İslam’ın hükmüne dönmeyi nasihat etmelerini gerekli kılmıyormuşcasına…
 
İslam ülkeleri işgal edildi. Alimler buna karşı çıkmadılar. Kur’ân ve sünnetin işgalcilerle savaşmak, işgale isyan etmek ve bu isyancılara yardımcı olmakla ilgili hükümlerini açıklamadılar. İslam âlimlerinin işgalci kafirlerle ilişkilerini kesmeleri lazımdı. Fakat onlar maalesef İslam düşmanlarıyla dostluk kurdular ve İslam’ın bazı güzelliklerini ihya edebilmek için işgalci devletlere yakınlaştılar.
 
Böylece İslam Nizamı’na aykırı olan beşeri sistemler İslam âleminde uygulanmaya başlandı.
 
Bu sistemlerin uygulanması İslam’ı geçersiz kıldı. Allah’ın haramları helal, helalleri haram yapıldı. Fakat İslam âlimleri, İslam’ın geçersiz kılınmasına engel olmadılar. İslam’ın kesesinden yiyip, giyip, yaşadıkları halde İslam’ın istikbalini düşünmediler. Kendi istikballerini ve İslam’ın istikbalini korumak için toplanıp birbirleriyle müşavere etmediler.
 
İsyan ve serbesti yaygınlaştı, müzikholler ve dans evleri kuruldu. İslam ülkelerinin hükümetleri, kadınların fahişe olmasına izin verdiler. İnsanlar açıkça İslam’a aykırı davranmaya başladılar. İslam âlimleri ise oldukça yavaş davrandılar. Sadece başlarını sallamakla ve dudaklarını kımıldatmakla yetindiler.
 
Din ilimleri öğrenmeyi kabullenmeyen okullar kuruldu. Onlara ilk defa İslam âlimleri iltifat gösterdiler ve çocuklarını o okullara verdiler.
Hristiyanlığı öğreten ve Müslüman çocuklarını İslam’dan uzaklaştıran misyoner okulları kuruldu. İslam âlimleri yabancı dilleri, dans çeşitlerini ve hristiyan dinini öğrenmeleri için çocuklarını bu okullara verdiler.
 
Bu hükümetlerden herhangi birisinin başı sıkıştığında İslam âlimlerine koştular. İslam âlimleri de Müslümanları; içkiyi, zinayı, inkârı ve günahı mubah kılan bu hükümetlere itaat etmeye davet ettiler. İslam’ın hükümlerini insanların, hâkimlerin ve partilerin arzularına göre değiştirdiler.
Bu hâl öylesine uzun sürdü ki Müslüman toplumlar içinde bulundukları günah ve isyanı gerçek İslam zannettiler. Fısk ve fücur yaygınlaştı. Fesat çoğaldı ve kurtuluş güçleşti. İşte bunlar Müslüman âlimlerin ihmalinden ve İslami hükümleri hakim kılmakta yavaş davranmalarından doğmuştu.
 
Esasında İslam âlimleri peygamberlerin mirasçılarıydılar. Alimlerin, Peygamberin mirası önünde böylesine lakayt kalmaları onlara yakışmıyordu. İslam, Müslüman âlimlerin iyiliği emredip kötülüğü nehyetmelerini farz kılmıştı. Bu büyük âlimler bu görevi ihmal ettiklerinde onu kim yerine getirebilirdi?..
 
Fakat Allah Teâlâ, âlimlere Mısır’ın kapılarını açmıştı. Âlimler de adetlerinin hilafına toplantılar düzenlemeye, konuşmalar yapmaya, İslam’a sarılıp düşmanlara karşı durmaya davet etmeye başlamışlardı. Sen bunların İslam için ve İslam’ın hükümlerini uygulamaya koymak için mi çalıştıklarını sanıyorsun. Hayır vallahi onlar yalnızca yeksek rütbeler, mali kazançlar ve şahsi üstünlükler sağlamak için beyanatlar verdiler, toplantılar düzenlediler, güzel konuştuklarını göstermek için avurtlarını şişirdiler ve sözlerini süslediler.
 
Onlar bütün bunları, İslam için değil, kendi şahsi çıkarlarını korumak için yaptılar. Sanki İslam onlar için şahıslarından daha az ehemmiyetliymiş, İslam’ın üstünlüğü kendileri için mühim değilmişcesine…
 
Ey İslam âlimleri, İslam hakkında ve nefisleriniz hususunda Allah’tan korkun.
 
Ey İslam âlimleri, devletler ve idareciler nazarında sadece ve sadece İslam’a ihanet ettiğiniz için aşağılık duruma düştünüz.
 
Ey İslam âlimleri, İslam’ın izzeti sizin de izzetinizdir, İslam’ın kuvveti sizin de kuvvetinizdir. Siz şayet kuvvet ve şerefe erişmek istiyorsanız İslam’ın kuvvet ve şeref kazanması için çalışınız.
 
Ey İslam âlimleri, bir konuda Allah’ın hükmünü açıklamaktan dilinizi tutmanız, Allah’ın düşmanlarına Allah’ın haram kıldıkları şeylerde göz yummanız İslam’dan değildir.
 
Ey İslam âlimleri, İslam’ın hükümleri uygulanmadığı halde sizin üniversitelerde talebelerinize İslam’ın hükümlerini öğretmenizin hiçbir değeri yoktur.
 
Ey İslam âlimleri, minberlerde oturarak insanlara yalnızca güzel ahlakı ve ibadet esaslarını öğretip onları İslam’ın hüküm, yargı, toplum, ekonomi, düşmanlar ve dostlar arasındaki ilişkiler hakkındaki hükümlerinden cahil bırakmanız İslam’dan değildir.
 
Niçin insanlara göreviniz olan açıklamaları yapmıyorsunuz?
 
Niçin insanlara, kimi dost edinip kimi seveceklerini, kiminle savaşıp kime düşmanlık edeceklerini açıklamıyorsunuz?
 
Niçin insanlara, İslam’ın, Müslümanları İslam’a aykırı hareket etmeye zorlayanlar hakkındaki hükmünü açıklamıyorsunuz? İslam onlara itaat etmeyi ve onların arzularına uymayı mı emrediyor? Yoksa onlara başkaldırıp arzularını çiğnemeyi mi?
 
Niçin insanlara İslam’ın beşeri sistemler hakkındaki görüşlerini ve Müslümanların onlara karşı tavrının ne olacağını açıklamıyorsunuz?
 
Niçin insanlara İslam’ın, Müslüman davetçilerle çatışanlar ve İslam için çalışanlara harp açanlar hakkındaki görüşlerini açıklamıyorsunuz?
 
Niçin insanlara, İslam’ın kendisine aykırı nizamlara karşı olan hükmünü açıklamıyorsunuz? Onlara karşı suskun kalmak mı lazım yoksa onlarla mücadele etmek mi?
 
Niçin insanlara İslam’ın nasihat ve uyarı hakkındaki hükmünü açıklamıyorsunuz? İnsanların hayatları boyunca yalnızca bir kere uyarılmaları yeter mi? Yoksa insanların her zaman İslam’ın hükmünü hatırlamaları için sürekli uyarılmaları mı lazım?
 
Niçin insanlara, İslam’ın, kendi çıkarı için çalışıp İslam’ın yücelmesini ikinci plana atan insanlarla ilgili hükmünü açıklamıyorsunuz?
 
Ey âlimler, ben sizin içinizde küçük bir grup muhterem âlimin, Allah’ın kitabı için çalıştıklarını, Allah’ın emrini hâkim kılmak için uğraştıklarını, bilgilerini, kuvvetlerini ve hayatlarını Kur’an’ın hükmünü uygulamak uğruna harcadıklarını inkâr etmiyorum.
 
Fakat bunlar vallahi çok azdır. Bu küçük topluluğun hayır uğrunda çalışmalarının sizin kötü amellerinizi değiştireceğini, günahlarınızı affettireceğini, ihmalkârlığınızın ve lakaytlığınızın hesabını kaldıracağını zannetmeyin.
 
Ey âlimler, bu salih topluluğa benzeyin, onların izlerinden yürüyün ve İslam için çalışın. Hakikaten İslam hakkındaki suskunluğunuz oldukça uzun sürdü.
 
Vallahi böyle yapmanız hem sizin için hem de İslam için çok hayırlıdır.
 
Bu yazı Udeh’in “Evlatlarının Cehaleti ve Alimlerinin Acizliği Karşısında İslam” kitabından alınmıştır.
 
Şehid Abdulkadir Udeh'in kısaca hayatı
 
1907’de Mısır’da doğdu 1930 yılında hukuk tahsilini bitirdi, savcı olarak göreve başladı. O da diğer hukukçu arkadaşları gibi dinin dünya ile alakasının olacağını asla düşünmüyordu. Hatta halkın geri kalışında dinin büyük suçu olduğuna inanıyordu. Udeh, savcılık görevine davam ederken İHVAN-I MÜSLİMİN teşkilatına ilgi duyar, Hasan el Benna ile tanışır nihayet bir mü’min olarak ihvana katılır. Savcılık görevinden de istifa eder, görevini avukat alarak sürdürür. 1949 yılında Hasan el Benna’nın şehid edilmesinden sonra İhvan’ın başına getirilir. Bir darbe sonucu iktidara gelen Cemal Abdunnasır tüm İhvan’a karşı savaş açar, İhvan üyelerinin binlercesini tutuklayıp zindanlara doldurur. Beş kişiyle birlikte 1954 yılında Udeh’e de idam cezası verilir.
 
Şehidin idam edilmeden önce son sözleri şöyledir:
 
“Benim kanım Nasır ve arkadaşlarına lanet okuyacaktır. Benim için, yatağımda ölmekle düşman elinde esir olarak idam edilerek ölmek arasında fark yoktur. Şimdi Yaradanıma doğru gidiyorum. O’na ulaşacağım. Şüphesiz ki Allah’ın laneti zalimlerin üstünedir.
 
Eserleri
 
- İslam Ceza Hukuku 
- İslam ve Siyasi Durumumuz
- İslam ve Kanuni Durumumuz
- Evlatlarının Cehaleti ve Alimlerinin Acizliği Karşısında İslam
 
(İslam ve Hayat için yayına hazırlayan İlyas Metin)
YORUMLAR
  • Neslihan Çomoğlu   18-04-2014 22:04

    Bu güzel ve çok anlamlı mesajlar içeren yazıyı bizimle paylaştığınız için Allah razı olsun İlyas Abi. Kendisini alim zannedenler yine zannetmeye devam edeceklerdir ama belki birilerinin vicdanına dokunur!

  • yahya uslu   27-02-2014 10:50

    Alimlik kisvesi altında belamlık vazifesi ifa eden tağuti düzenlerin devam etmesi için çabalayanların açıklandığı bu güzel çalışmayı alıntılayarak bizlere ulaştıran İlyas Metin'den ve Şehid Udeh'ten Allah razı olsun..... Selamlar.