27-03-2019 11:52

Aile kurumu nasıl korunur?

Bu durum, yangın tüm bir şehri sarmışken, bir grup insanın salt kendi binalarını bu yangından kurtarmaya çalışmasına benzemektedir. Oysa şehri sarmış olan yangın söndürülmeden hiçbir bina yangına karşı güvenlikte olamayacaktır. Bu durumda herhangi bir binayı yangından koruyabilmek için topyekün şehirdeki yangının söndürülmesi çabasına ihtiyaç vardır.

Aile kurumu nasıl korunur?

Aile Kurumu Nasıl Korunur?

Şükrü Hüseyinoğlu

28 Şubat süreci sonrası Müslümanların ufkunda çok ciddi daralmalar yaşandığını, mücadele perspektifleri ve hedeflerinde çok temel kırılmalar olduğunu daha önceki birkaç yazıda ve muhtelif konuşmalarımızda hep ifade etmeye çalıştık.

İslam’ın tevhid merkezli öğretisi gereği, doğrudan doğruya bâtılı ve bâtılın hükümranlığını, zulmü, sömürüyü, tuğyanı hedef alan makro İslami mücadele perspektifi hızla terk edilerek, ancak bu mücadele kapsamında anlamlı ve işlevsel olabilecek eğitim ve yardımlaşma gibi mikro alanlara çekilme, mücadeleyi bu alanlarla sınırlama hali söz konusu oldu.

Makro İslami sorumlulukların yerine bu süreçte ikame olunan çabalardan biri de aile kurumuna yönelik eğitim çalışmalarıydı. Birçok İslami kuruluş “aile seminerleri” gibi çalışmalara yoğunlaşarak hiç değilse bu alanda bir çaba ve direnç sahibi olmayı yeğledi.

Tek başına ele alındığında tabii ki, gerekli ve olumlu bir çabayı ifade eden bu çalışmalar, zulüm, sömürü ve ifsadın hakim olduğu bir vasatta bulunulduğu gerçeği göz önüne alındığında, aslında gerçek anlamda bir İslami mücadeleden kaçışı ifade etmekteydi.

Zira muhatap oluna ifsad, salt aile kurumunu hedef alan arizi bir sorun olmaktan çok öte, bâtılın hükümranlığına dayalı olan ve dolayısıyla tüm alanları kuşatan makro bir ifsaddı ve dolayısıyla ona karşı çıkmanın yolu da, savunma hattını aileye kadar daraltarak alanı bu ifsada terk etmek değil, bâtılı ortadan kaldırmayı amaçlayan ve onunla hiçbir zaman ve hiçbir süreçte uzlaşmayı kabul etmeyen ofansif bir mücadeleyi omuzlamaktı. 28 Şubat sonrası yapılan ise, defansif bir yaklaşıma yönelmek ve bu defansı da, cephe hattını çok gerilerde kurarak yapmaya çalışmaktı.

Ve ne yazık ki, bu hal bugün daha da yaygınlaşarak devam etmektedir. Müslümanlar giderek daha fazla oranda mikro alanlara yönelmekte, makro İslami mücadele perspektifini unutulmuşluğa terk etmektedirler.

Bu durum, yangın tüm bir şehri sarmışken, bir grup insanın salt kendi binalarını bu yangından kurtarmaya çalışmasına benzemektedir. Oysa şehri sarmış olan yangın söndürülmeden hiçbir bina yangına karşı güvenlikte olamayacaktır. Bu durumda herhangi bir binayı yangından koruyabilmek için topyekün şehirdeki yangının söndürülmesi çabasına ihtiyaç vardır. Şehirdeki yangını söndürmeye koştururken kendi binamızı unutmak da tabii ki aynı şekilde yanlıştır. Doğru tutum, bu iki sorumluluğu birbirinden ayırt etmemektir. 

Bugün yeryüzüne ve özelde yaşadığımız coğrafyaya hakim olan şirk ve tuğyan, elindeki ve güdümündeki eğitim kurumlarıyla, medya organlarıyla ve sahip olduğu başkaca imkanlarıyla yaygın ve sistematik şekilde toplumu ifsad ederken, bu ifsad çarklarını inkılaba uğratma perspektif ve çabasından arındırılmış ve salt mikro alanlara hapsedilmiş bir mücadele, o alanlarda da hedefine ulaşamayacaktır. Zira her yanı kuşatmış olan şirk, tuğyan ve ifsada karşı hep savunmada kalmak, üstelik savunma hatlarını da getirip evlerin kapısına kadar geriletmek, yenilgiyi baştan kabullenmektir.      

Aile kurumunun, her türlü ifsada karşı korunmaya çalışılması neticede İslami ve dolayısıyla olması gereken bir çabadır. Ancak onu anlamlı ve işlevsel kılacak olan, bu çabanın; tuğyanın ve ifsadın ortadan kaldırılıp yeryüzünde Âlemlerin Rabbi’nin sözünün hakim kılınması mücadelesinin kapsamında olması, onunla paralel yürütülmesidir.

Kısacası; hattı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa, daha da ötesi şirke, tuğyana, ifsada karşı sath-ı müdahale vardır. O satıh da tüm yeryüzü ve hayatın tüm alanlarıdır.

Müslüman için, şirk ve tuğyanı ortadan kaldırma perspektifini terk edip, onların kanatları altında kendisine gettolar inşa etme çabasına yönelmek zillet, şirksiz ve tuğyansız bir dünya özlem ve perspektifiyle, hakkın hakimiyeti mücadelesini omuzlamak izzettir. Ve Müslümanlara yakışan zillet içerisinde kalmak değil, izzet üzere yaşayıp dünya imtihanını izzet üzere tamamlamaktır.

(Not: Bu makale 2013 yılında kaleme alınıp yayınlanmıştır.)

YORUMLAR
  • Ş. Hüseyinoğlu   28-03-2019 08:27

    Ahmet kardeşim niçin uyuşmasın, izah etseydiniz bari. Bence gayet uyuşmaktadır realiteyle ve Peygamberlerin (a.s.) mücadelesinde de bu makro ve mikro mücadele alanları farkını görmekteyiz. Ancak onların mücadelesinde bu konularda bir eşgüdüm vardı. Yeryüzünde Allah'ın hükümlerinin hakim kılınması iddiası/davası makro mücadele alanıdır, diğer tüm çabalar, mücadele alanalrın onun alt şubeleri olan mikro alanlardır. Makalede de bu eşgüdümü saunuyorum dikkat ederseniz. Ayrıca edebiyat yapma ifadeniz hiç hoş değil. Burada Müslümanların yitirmekte olduğu bir perspektifi diri tutma çabası göstermiş oluyoruz bu gibi makalelerle. Biz yangını söndürme çabasını hiç terk etmedik, gagasında su taşıyan karınca misai de olsa hep bu iddianın/davanın neferi olmaya gayret ettik, ediyoruz elhamdulillah.

  • Ahmet   27-03-2019 18:04

    Makro mikro gibi kavramsal yaklaşımlar,şehir yangını ve ev yangını gibi benzetmeler vakıayla realiteyle uyuşmamaktadır maalesef.şehri kurtarma hayaline kendilerini kaptıran müslümanların ne halde oldukları ve ne zelil pozisyonlara kaydıkları ortada .tüm şehirdeki yangınıda söndürmeye talipseniz daha ne duruyorsunuz.yangın dumanından sıgara dumanı misali nemalanmaya meyleden müslümanları daha ne kadar seyredip edebiyat yapacağız...sanırım henüz gerçekçi olmayı öğrenemedik.sünnetullahın toplumsal değişim yasasınında bundan dolayı devreye girmediğini artık anlıyalım muhterem kardeşim.wesselam