Allah`a teslimiyetin zirvesidir İsmail (as)
Hz. İbrahim`in oğlu Hz. İsmail`i kurban etme girişimi Kur`an`da yer alan peygamber kıssalarından biridir. O günden bu yana bütün Müslümanlar Hz. İsmail’in adannışlığını yad etmek ve Allah’a şükran borçlarını ödemek için kurban kesmektedirler.
Ebu’l-Hasen en-Nedvî’nin Kur’ân’da Adı Geçen Peygamberlerin Hayatı isimli bu eserinde Kur’ân-ı Kerîm’de ismi geçen peygamberlerin hayatını kısa ve açık bir üslûpla anlatmaktadır. Biz de günün anlam ve kıymetine binaen Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in Allah Teâlâ tarafından sınanışını anlattığı bölümü alıntıladık:
Hz. İbrahim’in eşi Sare’nin çocuğu olmuyordu. Üstelik ikisinin de yaşları ilerlemişti, yavaş yavaş yaşlılığa doğru gidiyorlardı. Bu durum ikisini de üzüyordu. Sare bir gün kocasına; “İkimiz de yaşlanıyoruz. Benim artık bundan sonra çocuğum olmaz ama sen bir çocuğa kavuşmalısın. Hizmetimize bakan Hacer hanımla evlen.” dedi.
Hz. İbrahim karısının bu tutumuna hak verdi. Hacer’le evlendi. Bir süre sonra Yüce Allah onlara bir oğlan çocuğu nasip etti. Adını İsmail koydular.
Hz. İsmail’in doğumundan sonra Sare, Hacer’i kıskanmaya başladı. Evlerinde huzursuzluk çıkmıştı. Nihayet buna daha fazla dayanamayarak Hz. İbrahim’e Hacer’le İsmail’i başka bir yere götürmesini söyledi.
Hz. İbrahim Yüce Allah’ın izniyle Hacer’i ve İsmail’i yanına alarak yola çıktı. Günlerce yürüdüler. Ovalardan, tepelerden, ıssız çöllerden geçtiler. Mekke yakınlarına kadar geldiler. O sırada İsmail iki yaşında idi. Nihayet bugün Kâbe’nin bulunduğu yere vardılar. Bir ağacın altında durdular. Etrafta kimsecikler yoktu. Hz. İbrahim ana ile oğulun yanına biraz yiyecek ve su bıraktıktan sonra oradan uzaklaştı. Hacer arkadan bağırıyordu: “Bizi bu ıssız yere bırakıp nereye gidiyorsun? Biz bu dağ başında ne yaparız, nasıl yaşarız?”
Hz. İbrahim Hacer’in sesine, gözyaşlarına dayanamıyordu. Yine de yoluna devam etti. Bir süre sonra Hacer şöyle seslendi: "Yoksa bizi buraya bırakmanı Allah mı emretti?" O zaman Hz. İbrahim döndü ve şöyle dedi:
-Evet, Yüce Allah emretti.
Hacer’in içi rahatlamıştı. Oğlu İsmail’i kucağına aldı. Sallamaya başladı:
-Öyle ise Allah bize yeter. O bizi korur, bizi besler.
Aradan günler geçti.
Hacer ağaç dallarından ve taşlardan bir kulübe yaptı. Orada yaşamaya başladılar. Ancak bir süre sonra suları bitti. Küçük İsmail susuzluktan ağlamaya başladı. Hacer bu duruma artık dayanamıyordu. Çocuğun ağlayışları onu çılgına çeviriyor, Hacer ne yapacağını bilemiyordu. Acele ile dışarıya çıktı, hızla Sefa tepesine yürüdü, tepenin üzerine kadar çıktı, etrafına baktı, hiç kimse yoktu. Su da yoktu. Çaresizlikten inledi. Tepeden indi. Koşarak bu sefer karşıdaki Merve tepesine tırmandı. Orada da kimseyi göremedi, suyu bulamadı. Uzaktan uzağa kulübede ağlayan İsmail’in sesi geliyordu. Hacer Sefa ve Merve tepeleri arasında kendini kaybetmiş gibi tam yedi kere gidip geldi. Güneş iyice yükselmişti. Hacer ümitsizlik içinde kulübesine döndü. Belki de oğlu İsmail susuzluktan ölmüştü.
Kulübeye girince bir de ne görsün!
İsmail’in yanı başından bir su kaynamıştı. Ve İsmail orada oynuyordu. Hacer suyun aktığını görünce boşa gideceğinden korktu ve mısır diliyle “Zem zem”, yani “dur dur” demeye ve eliyle suyu tutmaya başladı. Çok sevinmişti. İşte Yüce Allah onların imdadına yetişti. Susuzluktan kurtulmuşlardı. Hacer Allah Teâlâ’ya secde etti ve ona şükretti.
Bugün Kâbe’de bulunan zemzem kuyusu işte bu sudur.
Hz. İsmail ve Hacer bulundukları yerde kendi başlarına yaşarken bir gün Cürhüm kabilesinden bir topluluk, suyu görerek oraya geldiler. Hacer Hanım’dan izin alarak vadiye yerleştiler. Kısa zamanda o bölge şen ve bayındır oldu.
Hz. İbrahim bir zaman sonra karısı ve oğlu İsmail’i ziyarete geldiğinde, bu ıssız vadiyi şenlenmiş buldu. Bu duruma çok sevindi.
Artık Hz. İsmail de büyümüş, koca bir delikanlı olmuştu. Hz. İbrahim bir gün Mekke’de bir rüya gördü. Rüyasında oğlu İsmail’i Allah Teâlâ’ya kurban ediyordu. Önce bu rüyasının doğruluğundan şüphe etti. Ancak aynı rüyayı daha sonraki gecelerde de görünce bunun Yaratan’dan gelen bir emir olduğunu anladı.
Yüce Allah Hz. İbrahim’i çok ağır bir sınava çekiyordu. Çok sevdiği, biricik oğlunu kurban etmek ne kadar zor bir işti.
Günlerce bu konuyu düşündü. Emri mutlaka yerine getirmesi gerekiyordu. Ama nasıl? Bunu oğluna nasıl anlatacaktı. Kendisi onu nasıl kurban edecekti? Sonunda bir gün kararını verdi, oğluna ip ve bıçak almasını, birlikte dağa çıkıp odun getireceklerini söyledi. Zaten baba oğul sık sık yakınlardaki dağlara gider, oradan odun getirirlerdi.
İsmail ip, balta ve bıçak aldı. Hazırlıklarını gördüler. Beraberce yola çıktılar. Yolda Hz. İbrahim, gördüğü rüyayı oğluna anlattı. Bu mutlaka ağır bir sınavdı. Ama Yüce Allah’ın emri idi. Mutlaka yerine getirilmesi gerekiyordu.
Hz. İsmail babasının sözlerini dinledikten sonra hiç korku ve heyecan göstermedi. Babasına gülümsedi:
-Babacığım, tasalanma. Emri yerine getir. Allah Teâlâ’nın izniyle bu duruma sabreden bir insan olacağım. Çekinme…
Hz. İbrahim, oğlunun bu iman dolu sözleri karşısında hem hüzünlendi, hem sevindi. İşte oğlu önünde tam bir iman örneği olarak duruyordu. Artık içi rahattı. Bir süre daha yürüdüler.
Bu sırada şeytan onlara yaklaşmıştı. Amacı, yapacakları işi engellemekti. Hz. İbrahim’e sokularak gördüğü rüyanın yalan olduğunu, oğluna kıymaması gerektiğini, nasıl olup da biricik oğlunu bir rüya uğruna kurban edebileceğini söyledi. Ancak Hz. İbrahim şeytana önem vermedi. Onun nasıl bir yalancı olduğunu, insanları kandırmak için elinden geleni yaptığını biliyordu.
Şeytan bu sefer Hz. İsmail’e yöneldi.
-İsmail, hey İsmail…
Hz. İsmail bunun şeytan olduğunu anlamıştı.
-Ne istiyorsun lanetli şeytan? Defol şuradan, beni aldatamazsın.
-Gözü yaşlı anneni düşün, ondan nasıl ayrılacaksın, geri dön.
-Sen yalancısın, beni aldatmaya çalışıyorsun. Şunu bil ki babam hak peygamberdir. Onun sözü de rüyası da yanlış olmaz. Bizi rahat bırak. Şeytan bir süre daha onu kandırmaya çalıştı. Hz. İsmail bunun üzerine yerden taş toplayarak şeytana fırlatmaya başladı, onu yanlarından kovdu.
Daha sonra Hz. İbrahim, oğlunun gözlerini bağladı. Onu kurban etmek üzere sağ yanının üzerine yatırdı. Bıçağını çekti. Oğlunun boğazına sürdü. Ama bıçak kesmemişti. Hz. İsmail babasına kendisini yüz üstü döndürmesini ve yüzünü görmemesini söyledi. Sanıyordu ki babası onun yüzünü gördüğü için dayanamıyor ve bıçağı bastıramıyordu. Hz. İbrahim, oğlunun dediğini yaptı. Onu yüzüstü döndürdü ve bıçağını bir kere daha sürdü. Bıçak yine kesmemişti.
Bıçak kesmiyordu, çünkü Yüca Allah bıçağa kesmemesini emretmişti. İşte bu sırada bir ses duyuldu:
-Ey İbrahim! Sadık bir kul olduğunu kanıtladın. Oğlunu kurban etmeye razı oldun.
Hz. İbrahim irkildi. Etrafına baktı. Hemen yanı başında bir melek gördü. Meleğin yanında kınalı bir koç duruyordu. Melek Cebrail Aleyhisselam’dı. Hz. İbrahim’e şöyle dedi:
-Yüce Allah bu koçu İsmail’in yerine kurban etmeni buyurdu.
Hz. İbrahim çok sevinmişti. Gözlerinden sevinç yaşları akıyordu. Hemen oğlunu yerden kaldırdı. Gözlerini çözdü. Onun yerine koçu yatırdı ve kurban etti.
O günden başlayarak bütün Müslümanlar Hz. İsmail’in kurtuluşunu kutlamak ve Yaratan’a şükran borçlarını ödemek için kurban kesmeye başlamışlardır. Kurban kesmek, vacip olan bir ibadet olarak kıyamete kadar devam edecektir.