Allah’ın Elçileri kimleri rahatsız etmeye geldi?
Ademoğlunun tarihi boyunca “vahy”; Allah tarafından hak ile batılı ayırması için Rasuller aracılığı ile inananlara şifa ve rahmet olsun diye yeryüzüne indirilirken, muhakkak ki bu durum müşrik, münafık ve kafirlerin tadını kaçırıyor, düzenlerini bozuyor ve planlarını altüst ediyordu. Bu durum Nuh (as)’da da böyleydi, Salih (as)’da da, Şuayb (as), Musa (as), İsa (as)’da da böyleydi.
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فٖي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِيَذَّكَّرُواؕ وَمَا يَزٖيدُهُمْ اِلَّا نُفُوراً
﴾٤١﴿Andolsun öğüt almaları için bu Kur’an’da (bunları) türlü türlü açıkladık. Ama bu onların sadece nefretlerini artırıyor. (17/41)
Ademoğlunun tarihi boyunca “vahy”; Allah tarafından hak ile batılı ayırması için Rasuller aracılığı ile inananlara şifa ve rahmet olsun diye yeryüzüne indirilirken, muhakkak ki bu durum müşrik, münafık ve kafirlerin tadını kaçırıyor, düzenlerini bozuyor ve planlarını altüst ediyordu. Bu durum Nuh (as)’da da böyleydi, Salih (as)’da da, Şuayb (as), Musa (as), İsa (as)’da da böyleydi. Müminler Rabb’lerinden gelen ayetleri birbirlerini müjdeleyerek sevinirken (Tevbe 124) birileri parmaklarını ısıracak kadar kin ve nefret ile doluyor, kinlerinden geberecek oluyorlardı. Hatta ve hatta, elçilere karşı olan öfkesini yenemeyen kavimlerin onları hiç çekinmeden öldürebildiklerini bize yine Kur’an söylüyor.
Kur’an da türlü türlü kıssa ve misallerle -defaatle- müşriklere ve ehli kitaba; Allah’tan başka taptıklarını bırakmaları, O’na karşı gelmekten sakınmaları, ilahlarının tek bir ilah olduğu..v.b. konularda uyarılarda bulunulsa da; amaçları hakikat üzere bir yaşam olmayan bu kitleler, ya mesajı hafife alıp “Peki Allah bu misalle ne demek istedi?”, “Atalarımızı bırakıp da sizin yolunuza mı uyalım?” gibi cevaplarla ya da elçiyi hafife alıp “Öyleyse bize bir mucize göster!”, “Allah senin gibi bir insan mı gönderdi?”, “Bize Melek gelmesi gerekmez miydi?” gibi hezeyanlarla karşılık verdiler. Bir sonraki safhada, Rabbimizin kutlu elçilerinin sözlerindeki ciddiyetin seviyesinde bir değişim görmeyen bu tayfanın, daha katı ve saldırgan bir tutum sergilediğini de biliyoruz.
Peki, günümüzde Allah’ın sünnetinde bir değişiklik bulabilir miyiz? Tabi ki hayır! Esasında her ne kadar güya bilim yapmak adına üretilmiş sözümona ihtiyaç ve sorunlara Kur’an’ın cevap veremediği ve 1400 yıl öncesinin hükümleri ile ilerleme sağlanamayacağı şeklindeki itirazları, modern insan şimdiki çağa ait sansa da, insanoğlunun nefsini (şüphesiz) çok iyi tanıyan Rabbimizin kitabında getirdiği misaller ve kıssaların evrenselliği ve çağlar üstülüğü hepsinin cevabını veriyor.
Günümüzdeki örneklerine bakacak olursak; faizin ekonomi sistemlerini bozacağı ve insanlara zulüm ve zilletten başka bir şey getirmeyeceği Müminlerin imanını artırıp her şeye rağmen bankalardan uzak durmasına vesile olurken, bu söz diğerlerinin ancak nefretini artırmadı mı? “Zinaya yaklaşmayın, bu çirkin iş aile yapınızı bozar da hüsrana uğrarsınız” minvalindeki mesaj müminlere rahmet olurken, kâfirlerin kinini artırıp “İşimize karışma! Burası özgür bir ülke!” demediler mi? “Aranızda kavminizin kızları varken oğlanlarla oğlanlar bir olmasın!” diyen Lut’un haykırışları gönlümüze tercüman ve sadra şifa olurken ve bizler “LGBTliler sapıktır!” diye uyarırken, kâfirler ağızlarından köpükler saça saça “Bizim bedenimiz, bizim kararımız” demediler mi? “Allah sizi tanışasınız diye kavim kavim yarattı. Irkça hiçbiriniz üstün değil! Üstünlük ancak takvadadır” mesajı müminlerin kardeşliğini artırıp kalplerin yumuşamasına ve vahdete vesile olurken, iktidar sahipleri yerli ve milli politikalarla bize gelip “Türkün türkten başta dostu yok!” naraları atmadılar mı? “Biz insanı en güzel şekilde yarattık! Hepiniz Ademdensiniz” diyen Rabbimizin sözüne inat, “Maymundan geldik, sonra evrildik” palavralarıyla Allah’a olan hasımlıklarını dışa vurmadılar mı? Şimdi yeniden düşünün, bu misaller kimlere fayda vermiş (Zariyat 55) ve kimin ziyanını artırmış? (İsra 82)
(Kaynak: Venhar Haber)