06-04-2009 11:26

Amerikan emperyalizminin sevimli yüzü!

Amerikan emperyalizmin sevimli yüzü (!) olarak Türkiye`yi ve Türkiye üzerinden bütün İslam dünyasını `kafalamaya` gelen Obama hoş gelmiyor, sefa getirmiyor.

Amerikan emperyalizminin sevimli yüzü!

Hakan Albayrak / Yeni Şafak

ABD'nin çiçeği burnunda Başkanı Barack Obama, devletinin geleneksel fitneciliğine çabucak uyum sağladı.

Hatta, daha başkan olmadan uyum sağlamıştı bile.

Seçim kampanyası boyunca Irak'taki Amerikan askerlerini geri çekmekten bahsetti, ama Afganistan mevzubahis olduğunda daima "asker sayımızı arttırmalıyız" dedi.

Pakistan'a yönelik El-Kaide veya Taliban bahaneli saldırılara da tavır almadı.

Nitekim, Obama'nın Beyaz Saray'a taşınmasıyla bu saldırıların sona ereceğini umanlar hayal kırıklığına uğradılar.

Amerikan hava kuvvetleri, Pakistan yönetiminin protestolarını kulak ardı ederek, bu ülkeyi bombalamaya devam ediyor.

Afganistan'ı işgal ederken Pakistan'ı tepe tepe kullanmıştı Washington rejimi.

Şimdi de Pakistan üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için Afganistan meselesini tepe tepe kullanıyor.

Bush gitti, Obama geldi, ama Pakistan'ın başına çorap örme siyaseti değişmedi.

Değişeceğe de benzemiyor.

Çok eski, çok köklü bir siyaset bu.

Pakistan'ın potansiyel gücünü eritme siyaseti.

Bu ülkeyi paramparça etme siyaseti.

İki, üç, daha fazla Bangladeş siyaseti.

Ve elbette bir punduna getirip Pakistan'ın atom bombasını etkisiz hale getirme siyaseti.

Ayrıntılar için bkz. İbrahim Karagül'ün yazıları.

* * *
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül geçenlerde Pakistan ve Afganistan cumhurbaşkanlarını Çankaya Köşkü'nde ağırladı, onların dertlerini dinledi ve bunları ABD Başkanı Obama'ya ileteceğini söyledi.

Bence İbrahim Karagül'ün Afganistan ve Pakistan'la ilgili yazılarını iletirse daha iyi eder.

Tabii, okkalı bir protesto notuyla beraber!

* * *
Amerikan emperyalizmin sevimli yüzü (!) olarak Türkiye'yi ve Türkiye üzerinden bütün İslam dünyasını 'kafalamaya' gelen Obama hoş gelmiyor, sefa getirmiyor.

YORUMLAR
  • HUSEYIN SASMAZ   13-04-2009 22:58

    Ey Müslümanlar, Bilhassa Ey İslâmî Hareketler! Amerika Birleşik Devletleri’nin Tuzaklarına Düşmekten Sakının! Amerika İslâmî Ümmet’in, Râşidî Hilâfet Devleti’ni kurarak hayatında İslam ile yönetilmeye kuvvetli bir yöneliş ile yöneldiğini idrak etmiştir. Amerika ve ayaktakımı Hilâfet’in ne olduğunu ve ne kadar azametli olduğunu kavramış, kurulması halinde dünyanın servetlerini yağmalayan, zenginliklerini yiyen ve âkıbetlerini ele geçirmeye çalışan Amerika’nın başını çektiği tüm tâğutların kökünün kazınacağının farkına varmıştır. Bu nedenle onun habis zihnine oldukça şerir bir plân gelmiştir. Buna göre İslâmî hareketleri, yönetimlerin siyâsî hayatına ortak etmektedir ki yönetime ortak olsunlar ve ortamında yer alsınlar. Böylece Amerika Müslümanlara, bu hareketlerin ileri gelenlerini iktidara taşıyarak İslam’ın yönetime ulaştığını gösterecektir. Bu şekilde insanlar az da olsa yatıştırılmış ve Müslümanların büyük bir iştiyakla koştukları İslâmî Hilâfetin kuruluşu az da olsa geciktirilmiş olacaktır. Ey Müslümanlar! Muhakkak ki Amerika, üç aylık bu habis plânı ile haddini aşmıştır. Belgeler dağıtmış, araştırmalar hazırlamış ve açıklamalar yapmıştır ki Amerika’nın İslâmî hareketlere dâir politikası yönünde bir değişim gerçekleşebilsin. Önceden özellikle 11 Eylül hâdiselerinden sonra olduğu gibi, lâik partilerin iktidar yularlarını ele geçirmelerine teşvik etmek ve İslâmî hareketleri uzaklaştırmak üzerinde yoğunlaşmasına karşılık, bu defa son zamanlarda engellememeye aksine İslâmî hareketlerin yönetime katılmalarına fırsat aralamak üzere çeşitli araçlar ile teşvik etmeye başlamıştır. Lâkin bu, hayat vakıasında İslam’ın hükümlerini ortaya çıkarmak ve bu yönetimleri değiştirmek esâsı üzere değil, bilakis Müslümanların beldeleri üzerinde kurulu bulunan mevcut beşerî sistemler dâhilindedir! Bakış sahipleri elbette görmektedir ki Amerika, Müslümanların beldeleri üzerinde kurulu bulunan mevcut yönetimlerin değişmesini istememektedir. Nitekim bu yönetimler, Amerika’nın çıkarlarını koruyarak ona üstün bir hizmet sunmuşlardır ve hâlen sunmaktadırlar. Bununla birlikte o, “demokratik seçimler” velvelesiyle İslâmî hareketleri, otoriteye ait siyâsî hayata katarak bu yönetimlerin frapan kıyafetler giymelerini istemektedir ki böylelikle bu hareketler, mevcut yönetimlerin suratlarını güzelleştiren ve ömürlerini uzatan bir parçası haline gelsin de Müslümanlar değişimin gerçekleşmesinden ve kalkınma arzusundan saptırılabilsin. Bütün bakış ve basîret sahipleri, bu yönetimlerin, yerlerini İslam Nizâmı’na bıraktıran köklü bir değişime muhtaç olduklarını ve şu anda üzerlerinde bulunan yırtık paçavraların yeni görünüm verilerek yamalanamayacağını kesinlikle kavramışlardır. Aşağıda, söz konusu bu son üç aylık belgelerden, araştırmalardan ve açıklamalardan derlediklerimizi beyân ediyoruz: 1. Amerikan Dışişleri Bakanı’nın Yakın Doğu işlerinden ve Ortadoğu ile İşbirliği Ortaklığı Girişimi Fonu’ndan sorumlu vekil yardımcısı Scott Carpenter, 09.03.2005’te Paris’teki Amerikan Sefâreti’nde, yaptığı açıklamada; “Washington’un Ortadoğu’daki faaliyetlerini, mevcut yönetimlerin yıkılmasını teşvik etmek uğrunda sürdürmeyeceğini, fakat buna karşılık mevcut durumdaki kireçlenmenin sürmesini de kabul etmeye yanaşmadığı, bununla birlikte kaygılarının oraları demokrasiye dâhil etmek olduğunu” belirterek “Yeni bir şafak ve yeni bir ümit temin edilmesi gerektiğini” ilâve etti. 2. Amerika, 14.03.2005’te İskenderiyye Kütüphanesi’nde düzenlenen Islâh-ul ‘Arabî Konferansı’na katılanlara, İslâmî hareketleri de Arap Âlemindeki siyâsî reform sürecine ortak olmaya çağırmaları tâlimatını verdi. Nitekim sonuç bildirgesinde şu çağrıda bulunulmuştur: “Arap devletlerindeki siyâsi yönetimlere İslâmî siyâsî hareketleri de ortak ediniz ve din ile siyâset arasındaki ilişkiyi yeniden dile getiriniz.” 3. Amerikan Başkan yardımcısı Dick Cheney’nin kızı ve Amerikan Dışişleri Bakanı’nın Yakın Doğu işlerinden ve Ortadoğu ile İşbirliği Ortaklığı Girişimi’nin genel koordinasyonundan sorumlu önemli vekil yardımcılarından biri olan Elizabeth Cheney, 14.04.2005’teki bir konuşmasında, “herhangi bir İslâmî siyâsî grup ile bir diyalog başlatmaya uzak durmayacağını, ama faaliyetlerinin esâsî Amerikan ilkeleriyle de çelişmeyeceğini” söylüyordu. 4. Birleşik Devletler RAND Corporation’a bağlı olan Ulusal Güvenlik’teki bir araştırma birimi, 14.05.2005’te “Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler” [Civil Democratic Islam: Partners, Resources, and Strategies] başlıklı bir rapor yayınladı. Orada “Ilımlı” İslâmî kesim ile ilişkilendirilmesi istenen Amerikan politikasının özellikleri sınırlandırılıyordu. 5. Bush Yönetimi içerisindeki Yeni-Muhâfazakâr Hareket, 03.06.2005’te Ortadoğu’daki medya organlarında bahsedilen ve gazetelerde dolaştırılan “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi” [PNAC: Project for the New American Century] başlıklı bir belge yayınladı. Bu belgenin editörü, Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin icra direktörü olan Gary Schmitt’tir. Belgede, Arap Âleminin giriş kapısı olarak itibar edilen Mısır’a ve içerisindeki İslâmî hareketlere değinilmiş ve şöyle denilmiştir: “Şimdi bu hareketler ile ilgilenmek, Amerika’nın çıkarlarındandır… Onlardan bazılarının Birleşik Devletler’e muhâlefet etmelerine rağmen.” 6. Bu Amerikan politikasının “meyvesi” şu iki yönden alınmaya başlamıştır: Birincisi: İslâmî hareketlere Batı-tarzı laik fikirler aşılanması. Nitekim Kuveyt’teki ve Mısır’daki, bundan önce de Ürdün’deki İslâmî hareketlerin üyelerinden bazıları, “İslâmî” denilen partilere Müslüman olmayan vatandaşlardan üyelerin katılmasına hiçbir engel bulunmadığını açıklamışlardır. Yine Mısır’da öne çıkan İslâmî üyelerden biri “Düsturumuz Kur’an’dır” şiârını, “Siyâsî çalışmadaki metodumuzu ifade etmeyen duygusal bir slogan” şeklinde tanımlamıştır. Yani Amerika bu İslâmî partileri, Hristiyan Demokratlar Birliği Partisi, Hristiyan Sosyalistler Birliği Partisi ve diğerleri gibi Batı’daki Hristiyan partilerin benzeri bir hale getirmeye çalışmaktadır. Bir başka ifadeyle bunlar, dîni sadece isimlerinde zikreden fakat siyâsî çalışmalarında laik düşünme ve laik eksen dahilinde ilerleyen ve özel durumların gerektirmesi halinde bazı dînî duyguları okşayan bir yapıda olacaklardır. İkincisi: Amerikan Yönetimi’nin bazı İslâmî hareketler ile bağlantı kurmaya uğraşması. Bu konu açığa çıkmış, medyada ve kimi basın-yayın organlarında bu hususta, meselâ Mısır’daki, Suriye’deki, Kuveyt’teki, Lübnan’daki ve Filistin’deki bazı hareketler ile bazen Amerikalı resmî yetkililer bazen Kongre heyetleri bazen de Amerikalı işadamları arasında yapılan görüşmeler hakkında yayınlar yapılmıştır. Kezâ Avrupa da bazen açık bazen de yarı-açık biçimde İslâmî hareketlerden bazıları ile bağlantı hattına girmiştir. Ey Müslümanlar! Şüphesiz ki Amerika, oldukça habis bir plân ve aşağılık bir tuzak çizmiştir ve çizmektedir. Böylece İslâmî hareketleri komplolarının ağına düşürmek istemektedir ki “demokratik” seçimler oyunu vâsıtasıyla yönetime ortak olabilsinler, sonra da bu hareketler bu yönetimlerin bir parçası haline gelebilsinler ve dolayısıyla bu yönetimleri değiştirmek için çalışacaklarına, onları korumak için çalışsınlar ve Müslümanların beldeleri üzerinde kurulu bu mevcut fâsid beşerî yönetimlerin çirkin suratlarına güzelleştirilmiş bir görünüm kazandırabilsinler. Buna ilâveten bu hareketler sistemin parçaları olarak kaldıkları müddetçe, ciltlerini de aşama aşama değiştirebilsinler! Gerçek şu ki Amerika, bağırlarınızda alevlenen İslam’ın kor alevini söndürmeye ve kuvvetli bir yöneliş ile koştuğunuz Hilâfet Nizâmı yoluyla İslam’ın tatbikini geciktirmeye, bunu da -Amerika ile bağlantılı olan- İslâmî hareketleri iktidara ulaştırarak, İslam’ı yönetime gelmiş göstererek yapmaya çalışmaktadır. Muhakkak ki İslam’ın Yönetim Nizâmı, seçkin ve apaçık bir nizamdır. Kesinlikle hiçbir karışıklık veya saptırma kabul etmez. İşte O, Allah’ın indirdikleri çerçevesinde yönetim gösteren Hilâfet Nizâmı’dır. Ve O, Allah’ın kulları için seçtiği ve üzerlerine farz kıldığı, Rasulü [Salavâtullahi ve Selâmuhu ‘Aleyh]’in tatbik ettiği ve ona göre de Râşid Halîfelerin ve onlardan sonraki her âdil Halîfenin sürdürdüğü bir nizamdır. İşte bu nizam, İmâm Ahmed’in tahric ettiği Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in şu hadisini doğrulayarak Allah’ın izniyle geri dönecektir: …Sonra da Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır. Ey Müslümanlar! Beşerî yönetim sistemlerine katılmak ve Allah’ın indirdikleri ile yönetmemek, İslam ile yönetimin iyi, doğru olmadığına îtikad ettiği, inandığı zaman yöneticileri kâfir yapar: Her kim Allah’ın indirdikleri ile yönetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir. [el-Mâ’ide 44] Ve İslam ile yönetmediği halde İslam’ın iyi, doğru olduğuna îtikad ettiği zaman da onu zâlim ve fâsık yapar: Her kim Allah’ın indirdikleri ile yönetmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir. [el-Mâ’ide 45] Her kim Allah’ın indirdikleri ile yönetmezse, işte onlar fâsıkların ta kendileridir. [el-Mâ’ide 47] Yani yönetime ortak olup da Allah’ın indirdikleri ile yönetmeyen kimse için söylenebilecek en hafif şey, onun zâlim bir fâsık olduğudur. Belin bükülmesi de zaten işte budur! Ancak bu konuda bir diğer tehlikeli husus daha vardır. O da bölgedeki Amerikan politikasına hizmet edilmesidir. Dolayısıyla bu katılım, iç içe geçmiş bir karanlık olacaktır! Amerika, İslam’a ve Müslümanlara bir hizmet (!) olarak, İslâmî hareketleri beşerî yönetimlere ortak etmeleri için uşaklarına izin vermiştir, denilemez. Yada Amerika, bu hareketlerin şiddete başvurmalarından korktuğu için onlarla görüşmeye ve onları yönetime ortak etmeye gönülsüzce mecbur kalmıştır, da denilemez. Böyle söylenemez! Bilakis fikir ve siyâset adamları şöyle dursun sıradan insanların geneli bile bilmektedir ki Amerika bu hareketler ile görüşüp onları yönetime ortak ederek ancak kendisinin ve bölgedeki uşaklarının çıkarlarına hizmet ettirmekte, bu hareketlere Batı-tarzını sızdırmakta ve onları denetim altına almaktadır. Yoksa Müslümanların pratik hayatında İslam’ı tatbik ettirmemektedir! Ey Müslümanlar! Muhakkak ki Hizb-ut Tahrir sizi, Amerikan plânlarını ve Müslümanlar, özellikle İslâmî hareketler için hazırladığı tuzakları hafife almak hususunda uyarmaktadır. Öyleyse sevimli açıklamalara ve sıcak görüşmelere aldanmayın! Başta Amerika olmak üzere sömürgeci Kâfir devletlerin suratına tüm kapıları kapatın! Zîra bu, ölümcül bir zehir ve dermansız bir hastalıktır Onlar bir mü’min hakkında, ne bir ant ne de bir antlaşma tanırlar. İşte onlar saldırganların ta kendileridir. [et-Tevbe 10] Yine Hizb-ut Tahrir İslâmî Ümmete, Allah’ın izniyle Hilâfetlerinin kesinlikle kurulacağını ve Allah’ın yardımıyla sadece Amerika’ya karşı değil, Müslümanların beldelerine saldırıda onun ortak olan İngiltere’ye ve bundan önce parazitleri olan yahudi varlığına karşı ve nihâyet İslam’ın aleyhine pusuya yatan herkese karşı şüphesiz muzaffer olacağını müjdelemektedir. Elbette biz bunu hayallerde uçuşan bir şey olarak söylemiyoruz. Bilakis Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’nın vaadini, Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in müjdesini, bu Ümmetin azametini ve cesâretini ve bu Hizbin, en hayırlı azıklar ve güçlü bir hazırlık gerektiren Hilâfet uğrundaki çalışmasının derin köklerini söylüyoruz. İşte silahları bunlar olan, hiç şüphesiz muzaffer olacaktır, bi-İznillah… Muhakkak ki, Rasullerimize ve îmân edenlere, hem bu dünya hayatında ve şâhitlerin kâim olacakları (şâhitlik edecekleri) günde nusret, zafer vereceğiz. [Ğâfir/Mu’min 51]