27-05-2021 10:57

Antisemitizm: İşgalci Siyonist zulmü meşrulaştıran kullanışlı maymuncuk

Dünya genelinde Müslümanların kutsal şehri Kudüs`te ve Filistin`de uygulanan zulmü ve katliamı telin eden kitlelerin çeşitli çevrelerce antisemit olmakla itham edilmesi, antisemitizm kavramının bu çevrelerin zihnindeki anlamını açıkça ortaya koyuyor.

Antisemitizm: İşgalci Siyonist zulmü meşrulaştıran kullanışlı maymuncuk
Antisemitizmsuçlaması, günümüzde Demokles’in kılıcı gibi… İşgalci Siyonistlere yönelik her eleştiride eleştirenlerin başına inmekte olan bir kılıç.
 
İçinde yaşadığımız coğrafyada olan bitenlerin olduğu gibi yansıtılması, doğru okunup tahlil edilmesi önünde koca bir engel…
 
BaştaABDveAvrupaülkeleri olmak üzere birçok ülkede medyadan siyasete, sinemadan kültür ve sanata kadar hemen her alana ayar veren bir endüstri… Sıkı yasal düzenlemelerle zapturapt altına alınmış bir yaftalama…
 
Öyle ki bu yaftaya maruz kalma endişesi ve korkusu birçok kişi için zalime zalim, mazluma mazlum deme önünde bir bariyer…
 
Bu nedenledir ki başta ABD, Almanya, Fransa, Avusturya olmak üzere birçok ülkede medyadan, akademiye, entelektüel camiadan politikacılara hatta dini kurumlara kadar hemen her kesimin son zamanlardaFilistin‘de yaşanan hadiseler karşısında özgür ve objektif bir değerlendirme yapmaları neredeyse imkansız gibi…
 
Dünyanın başka coğrafyalarında insan hakkı diye yeri göğü inletenler, aleme nizam vermeye çalışanlar, işgalci Siyonistler söz konusu olduğunda yapılanları meşrulaştırmak ve antisemit damgası yememek için kılı kırk yarıyor.
 
Vicdanları gerçeğe kulak tıkamalarını engelleyen ve hakkı hakikati dillendirmeye çalışan münferit bireyler ise anında antisemit yaftasıyla cadı avına tabi tutuluyor.
 
Bu cadı avı yalnızca psikolojik bir baskı ve dışlama ile kalmıyor; toplum içinde ötekileştirmeden ekonomik ve hukuki yaptırıma kadar uzuyor.
 
Geçmişte de birçok örneğine rastlandığı gibi, son birkaç hafta süresince asker ve polisinden yerleşimcisine, siyasetçisine ve fanatik dindarlarına kadar İsrail işgal güçlerinin Müslüman kutsal değerlerine yönelik taciz ve saldırılarında Filistinlilere karşı uygulanan insanlık dışı tedhiş ve katliamda bunu bariz şekilde tecrübe ettik.
 
Bu saldırganlığa karşı çıkanlar, zalime zalim, hırsıza hırsız diyenler anında antisemit damgasını yediler.
 
İşlediği zülüm ve katliamlar nedeniyle İsrail’in bir terör devleti ve bir apartheid rejimi olduğu eleştirileri, bu eleştirileri yapanlar Yahudi bile olsalar, İsrail destekçileri tarafından antisemitizm olarak yaftalandı.
 
İşgalci Siyonistlerin son saldırıları ve katliamları üzerine görüş belirten Pakistan Dışişleri Bakanı Şah MahmudKureyşi, Fransa Ulusal Meclis Üyesi Daniel Obono, ABD Temsilciler Meclisi Üyesi Rashida Tlaib ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi siyasi liderler anında antisemit damgasını yediler.
 
Yalnızca siyasiler değil, çeşitli medya muhabir ve yazarlarıyla farklı dinlere bağlı cemaat mensupları da aynı şekilde yaftalandı.
 
Hatta Yahudi ultraortodoks Haredi cemaati içerisinde sayılan ve öteden beri anti-siyonist ve İsrail karşıtı görüşleriyle bilinen Yahudi gruplar da bu kategoride değerlendirilmek durumunda kaldılar.
 
Dünya genelinde Müslümanların kutsal şehriKudüs‘te ve Filistin’de uygulanan zulmü ve katliamı telin eden kitlelerin çeşitli çevrelerce antisemit olmakla itham edilmesi, antisemitizm kavramının bu çevrelerin zihnindeki anlamını açıkça ortaya koyuyor.
 
Buna göre Yahudi ırkçısı seküler bir ideoloji olanSiyonizm‘e ve bunun ürünü olan İsrail işgal gücüne karşı yapılan eleştiriler antisemitizmdir. Bir başka ifadeyle antisemitizm eşittir İsrail karşıtlığıdır.
 
Peki, literatürde kabaca 19’uncu yüzyıldan beri kullanıldığı bilinen antisemitizm kavramının anlamı bu mu, yani İsrail eleştirisi mi?
 
Bir inanç grubu olarakYahudilerin ötekileştirilmesini, dışlanmasını, aşağılanmasını ve onlara çeşitli suçlamaların yöneltilmesini ifade eden bir kavram olarakantisemitizmteriminin, Batı’da, Yahudi karşıtlığı anlamında kullanıldığı bilinir.
 
Her ne kadar semitik terimi yalnızca Yahudileri değilAraplar,Süryanilerde dahil tüm Sami halkları kapsamakta olsa da Hıristiyan Avrupa’da Sami bir halk olarak ötekileştirilen ve sıklıkla baskıya, sürgüne, takibata ve katliama tabi tutulan Yahudileri kasteden bir bağlamda kullanılmıştır.
 
Esasen Batı tarihinde Yahudi karşıtlığı, antisemitizm teriminin kullanılmaya başlandığı 19’uncu yüzyılla ortaya çıkmış bir durum değildir.
 
Henüz Hıristiyanlığın erken dönemlerinden itibaren Hıristiyan toplumlarda Yahudi karşıtı birçok tavır ve tutumun varlığı bilinmektedir.
 
Örneğin özellikle dördüncü yüzyıldan itibarenKilise Babasıolarak adlandırılan çeşitli Hıristiyan yazarların,Hıristiyan kutsal literatüründen hareketle Yahudilere“Tanrı Oğlu İsa Mesih katilleri”olarak suçlama yönelttikleri ve bu suçlamanın yüzyıllarca Hıristiyan kiliselerin Yahudilere yönelik genel bir yaklaşımı olarak dillendirildiği bilinmektedir.
 
Yine Ortaçağ’da Avrupa’da yaşayan Yahudilerin“kan iftirası”olarak adlandırılan bir suçlamaya maruz kaldıkları ve bu nedenle çeşitli sıkıntılar yaşadıkları görülmektedir.
 
Bu suçlamaya göre Yahudiler Hamursuz bayramlarında hazırladıkları“matsa”,yani mayasız ekmek için masum Hıristiyan çocuklarının kanını kullanmaktaydılar.
 
Tamamıyla asılsız olan bu iftira, Ortaçağ’da Hıristiyanların Yahudi azınlığa karşı zaman zaman sistematikleşen baskı ve nefretinin temel argümanlarından birisi haline gelmişti.
 
Buna paralel şekilde Protestanlığın önemli figürü Martin Luther 1545’teYahudiler ve Yalanlarıbaşlıklı yazdığı bir eserde Yahudilerin ne kadar Hıristiyan kanına susamış olduklarına dikkat çekmiş ve halkı Yahudilere karşı harekete geçmeye teşvik etmiştir.
 
Yahudi karşıtlıklarıyla bilinen ve Holokost’un mimarı olan Naziler, Luther’in bu kitabını 1935’te yeniden yayımlamışlardır.
 
Bu nedenledir ki haklı olarak Peter F. Wiener, bir kitabında(Luther: Hitler’s Spiritual Ancestor, 1999)Luther’i“Hitlerin ruhsal/manevi atası”olarak tanımlamıştır.
 
Hıristiyan Batıdaki bu Yahudi karşıtlığı ve düşmanlığı çeşitli Avrupa ülkelerinde yaşayan Yahudilere karşı birçok saldırıya, dışlamaya ve katliama neden olmuştur.
 
İspanyol Engizisyonunda Yahudilere karşı sistematik baskı yapılmış, 13 ve 15’nci yüzyıllarda İngiltere’den ve İber yarımadasından sürülmüşlerdir.
 
Hıristiyan Batıda tüm bunlar yaşanırken Müslüman dünyada tarih boyu Yahudilerle ilişkilerin genelde olumlu olduğu dikkat çekicidir.
 
Müslüman egemenliğinde diğer halklar gibi ehli zimmet statüsüyle inanç ibadet özgürlüğü de dahil temel hak ve hürriyetleriyle yaşama hakkı tanınmıştır.
 
Yapılan anlaşmaları bozmadıkça, Müslümanlara karşı düşmanlarla iş birliği yapmadıkça onlara müdahale edilmemiştir.
 
Bunun ilk örneği bizzat Hz. Muhammed’in Medine döneminde yaşanmıştır. Medine’ye hicretin hemen akabinde Müslümanlarla orada yaşayan Yahudi kabileleri arasında bir anlaşma metni hazırlanmıştır.
 
Günümüz araştırıcıları tarafından “Medine Vesikası” olarak adlandırılan bu metinde, Hz. Muhammed’in liderliğinde ve hakemliğinde Müslümanlarla Yahudilerin birbirlerinin haklarına saygı göstererek ve ortak sorumluluklar üstlenerek bir arada yaşamlarını sürdürmeleri garanti altına alınmıştır.
 
Yahudiler anlaşma şartlarını bozmadıkça İslam Peygamberiyle Müslümanlar bu anlaşma metnine sadık kalmışlardır.
 
Müslümanlar, çeşitli tarihsel şartlara bağlı olarak yaşanan bazı huzursuzluklar dışında Yahudilere her daim tabir caizse kol kanat germeye çalışmışlardır.
 
Örneğin Hıristiyan yöneticilerce Kudüs’e girmeleri yasaklanan Yahudilere yönelik bu yasak, şehir İslam egemenliğine girdikten sonra kaldırılmıştır.
 
Hz. Ömer, savaşmaksızın İslam egemenliğine giren Kudüs ve civarındaki tüm gayrimüslimlerle birlikte Yahudilerin de can, mal, inanç ve ibadet özgürlüğünü garanti etmiştir.
 
Kudüs’ün bin yılı aşkın Müslüman egemenliği döneminde Yahudilerle ilişkiler genelde sorunsuz olmuş, yaşadıkları Hıristiyan egemen bölgelerde saldırılara, katliamlara tabi tutulan Yahudiler Müslüman egemenliği altındaki bölgelere sığınmışlardır.
 
Tarihte bunun sayısız örneğinden bahsedilebilir. 1492’de Endülüs’ün tamamen yıkılmasıyla burada yaşayan ve baskı ve katliamdan kaçan Seferad Yahudilerin, yöredeki birçok Müslümanla birlikte Osmanlı topraklarına sığınması bunun en çarpıcı örneğidir.
 
Yahudi karşıtlığına ve düşmanlığına dair Batı tarih tecrübesi dikkate alındığında Antisemitizm, Hıristiyan Batı tarihinde Yahudi karşıtlığının ve düşmanlığının ifadesidir.
 
19’uncu yüzyıldan itibaren kullanılan bu kavramla bu düşmanlığın ve karşıtlığın adı konulmuştur.
 
Ancak bu kavram, özellikle içinde bulunduğumuz yüzyılla birlikte çeşitli Siyonist çevreler ve bunlarla iş tutanlarca daha dar bir anlama Siyonizm ve İsrail karşıtlığı anlamına sıkıştırılmıştır.
 
Bu bağlamda son zamanlarda birçok platformda sıklıkla İsrail’in bir işgal gücü olduğunun dillendirilmesinin ve bu işgalci güce karşı mücadele etme arzusunun“modern antisemitizm”olduğu tezi işlenmektedir.
 
Bu tezin en temel dayanağı, İsrail’in bir Yahudi devleti olduğu tasavvurudur. Nitekim ABD başkanı Biden da dahil İsrail destekçisi birçok siyasal lider İsrail’in Yahudi kimliğine özellikle vurgu yapmakta, İsrail’i“bağımsız bir Yahudi devleti”olarak tanımlamaktadır.
 
Böylesi bir tanımlamada özellikle Yahudi kimliğinin ön plana çıkarılması Siyonist işgal devletinin Kudüs’ü ve Filistin’i tamamıyla Yahudileştirme politikasına da çanak tutmaktadır.
 
Bu doğrultuda bir Yahudi devleti olarak İsrail’e yönelik her eleştiri doğrudan Yahudi kimliğine bir eleştiri olarak değerlendirilmekte ve bunu yapanlar antisemit olarak damgalanmaktadır.
 
Tüm bunlar günümüzde antisemitizme dair kullanılan dilin, Filistin’deki Siyonist işgale karşı direnişi ve bu işgale yönelik eleştirileri engellemeye yönelik bir kalkan olarak kullanıldığını göstermektedir.
 
Bu kalkan, tüm dünyanın gözü önünde işgalcilerin Mescidi Aksa’da, Kudüs’te ve Filistin’de işledikleri suçları ve yaptıkları katliamı perdelemeye, insanları üç maymunları oynamaya sevk etmektedir.
 
Bir diğer ifadeyle modern bir kavram olarak antisemitizm, işgalci İsrail’in ve işbirlikçilerinin çıkar ve menfaatlerinin tesisi ve savunulması için ellerinde tuttukları, her gayrimeşru kapıyı açan bir maymuncuktur.
 
Bu maymuncukla Mescidi Aksa ve Kudüs başta olmak üzere bölgede yürütülen zulüm, haksızlık ve katliam meşrulaştırılmaktadır. Zulme karşı yükselen her ses bununla boğulmaya çalışılmaktadır.
 
(Şinasi Gündüz / İndependent Türkçe)
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !