Şükrü HÜSEYİNOĞLU

11 Aralık 2008

ARABESKİN EN TEHLİKELİSİ

Özellikle de tekstil atölyelerinde, minibüs ve ticari taksilerde yaygın şekilde dinlenmekte olan arabesk müzik ve bu müzik türüyle temsil edilip yaygınlaştırılan arabesk kültürü hepimizin malumu olsa gerek. “Batsın bu dünya” diyerek karamsarlığı, umutsuzluğu, kanaatsızlığı yücelten ve kendisine kulak verenlere bu duygularla örülü mistik bir dünya kuran arabesk müziğin taşıyıcılığını yaptığı bu kültürün insanlar üzerindeki yıkıcı etkilerini gözlemlemek zor değil. Arabesk kültürünün oluşturduğu negatif duygu atmosferine kendisini kaptıranlar, artık bu yıkıcı atmosferi solumaktan haz almaya başlamakta, sorunlara çözüm aramak yerine çözümsüzlüğe meftun olan bir psikolojiye yönelmektedirler.

 

Arabesk müzikle kendini ifade eden bu kültürün, karamsarlığı/umutsuzluğu yücelterek çözümsüzlüğe sığınma ve mistik bir duygu yoğunlaşmasıyla teselli arama halinin farklı bir versiyonunun da Müslümanlar arasında yaygınlaşmakta/yaygınlaştırılmakta olduğunu görüyoruz. Müzmin bir günahkarlık edebiyatının, "Bizden adam akıllı Müslüman olmaz" sızlanışının sıkça kulağımıza çalınması söz konusu.  Müslümanlara hitap eden çeşitli yayın organlarında yer verilen sohbet, yazı, kaside, ezgi ve şiir sözleri içerisinde, arabesk kültürünün bu farklı versiyonu gırla gitmektedir.

 

“Hadsiz günah işledik”, “Affa layık değiliz”, “Ahdimize sadık kalmadık”, “İslam’ın insanı olamadık”,  “Allah’a layık kul olamadık” gibi ifadelerle ortaya konan söz konusu yaklaşımın “Batsın bu dünya” diyen arabesk kültürüyle akrabalığı aşikardır.

 

Bu tür ifadelerin, birçok Müslümanın zihninde, Allah’a layık kul olmanın ve İslam’ı gereğince yaşamanın mümkün olmadığı şeklinde bir anlayış oluşturması, bu konuda karamsarlığı hakim kılıp cehdi ortadan kaldırması muhtemeldir. Bu tür ifadeler, bir durum tesbiti veya hata itirafı olmaktan ziyade, “ahde sadık kalmamak”, “affa layık olmamak” gibi ıslaha tabi kılınması gereken olumsuzlukları, bir bakıma mahkumu olduğumuz, değiştiremeyeceğimiz ve ancak karşılarında acziyetimizi itiraf edip kendimizi suçlamakla yetineceğimiz kaçınılmaz durumlar olarak resmeden bir niteliğe sahiptir. Bu tür ifadelerle, “günahkar olmak”, “Allah’a layık kul olmamak” insanların zihninde sıradanlaşmakta, bu olumsuz tablo kaçınılmaz bir durum, karşısında çaresiz olduğumuz bir mecburi istikamet olarak algılanır olmaktadır. Bu gibi ifadelere kulak verenlerin dünyasında, tıpkı arabesk şarkıları dinleyenlerin dünyasında olduğu gibi olumsuzluklar karşısında çözüm arayışı yerine teslimiyet ve çözümsüzlüğe mahkumiyet şeklindeki negatif duygularının oluşması ve giderek hakim hale gelmesi tehlikesi söz konusudur.

 

Üstelik bu tür ifadelere dikkat edildiğinde, genelde sözün sahibinin bir özeleştirisinden ziyade bütün Müslümanlar adına yapılmış bir acziyet itirafı mahiyetinde oldukları görülür. Dolayısıyla bütün Müslümanlar adına Allah’a layık kul olamamanın, hadsiz günah işlemiş olmanın itirafı söz konusu olmaktadır ki, bu da birçok zihinde, sözü edilen olumsuzlukların kaçınılmaz olduğu, bu olumsuzluklara mahkum olunduğu anlayışını yerleştirmektedir. Bu yaklaşım, yanlışların ve zaafların ıslahı çabası yerine, oluşturulan bu arabesk atmosferin büyüsüyle mistisizme yönelmeye zemin hazırlamaktadır.

 

Şahsen bu tür sözleri işitince ilk tepkim “Allah’a layık kul olamadınsa, ol!”, "Günahkarsan, tevbe et!" şeklinde tezahür ediyor. Öyle ya, Allah’a layık kul olamadığını, günahlara daldığını düşünen birisi, üstelik de tüm Müslümanlar adına konuşuyormuş bir tarzda bunun edebiyatını yapmak yerine, halini düzeltmeye çalışmalı, Allah’a layık kul olma cehdine yönelmeli değil midir?

 

Rabbimiz bizleri melekler gibi hatasız olmakla değil, istikamet üzere bulunmakla yükümlü kılmıştır. Allah’a layık kul olmak, hiç hata yapmamak değildir. Takva bilincini her daim canlı tutmak, istikamet üzere olma cehdini terk etmemek, hayatın her an ve alanında Allah’ın ölçülerini kılavuz edinme gayreti göstermek, Allah’a layık kul olmanın temel ölçüleridir ve bu ölçüleri her insan güç ve imkanı nisbetinde rahatlıkla hayatına hakim kılabilir.

 

İnsan hata yapabilir, günah işleyebilir. Fakat bu durumda arabeskin “Batsın bu dünya”sı misali mistik bir bunalım havasına yönelip “günahkarlık edebiyatı” yapmak doğru olmadığı gibi, günaha saltanat bahşetmekten başka bir sonuç da doğurmayan bir yaklaşımdır. Günah işlendiği takdirde yapılması gereken, tevbe etmek ve arınma cehdine yönelmektir.

 

İslam, insanlar onunla fert ve toplum hayatında doğru istikamete yönelecek ölçülere sahip olsunlar diye bildirilmiş Rabbani bir hayat programıdır. Onu hayatın dışına çıkarmak, onun ölçülerini hayata hakim kılma cehdini öne çıkarmak yerine, günahkarlık edebiyatına yönelip, “Ahdimize sadık kalamadık”, “Hadsiz günah işledik”, “Affa layık değiliz” gibi ifadelerle negatif enerji yaymak ve mistik bir bunalım atmosferi oluşturmak son derece yanlıştır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu yaklaşım, günahkarlık ve Allah’a layık kul olmama gibi olumsuzlukları kendilerine mahkum olunan haller olarak resmetmekte ve bu olumsuzlukları insanların gözünde sıradanlaştırma işlevi görmektedir.

 

Sonuç olarak, herkese, arabeskin her çeşidinden uzak durmayı tavsiye ediyoruz.