Artık her yer aynı ve kimse bir yere ait değil
Geleneksel şehirlerimizde mahalle bir aidiyeti temsil etmektedir. Mahallede oturanlar sadece kendi ailesini değil, aynı zamanda mahallenin de bir ferdi gibiydiler. Şehirlerde yaşayanlar arasında güçlü bir `yer` ve `aidiyet` duygusunun oluşumuna imkan veren bu olgu dikkate alındığında, sürdürülebilir güvenli bir şehrin ölçekli ve ayrımsanabilir semtlere ve mahallelere göre tasarlanması büyük önem arz etmektedir.
Mustafa Kutlu'nun 'Nur' kitabında, 'mahalle', 'mahalleli', 'mahalle kültürü' ve 'modern mimari' ile ilgili dikkat çekici bir bölüm
Görülen o ki; büyük şehirlerimiz ileride daha az yeşil, daha az tabiat, daha az sükûnet ve karşın daha çok yol, daha kalabalık nüfus, daha çok endüstri, daha kirli hava, daha kirli deniz, daha çok koşuşturmaca ile dolu olacak. Bunlar kehanet değil. Şimdi tablo bu iken insan nasıl (u)mutlu olabilir.
Bu ülkenin köye de, kasabaya da, şehre de ihtiyacı var. Bunlar varlık hiyerarşisi ve tekâmül sürecinde farklı ihtiyaçlara cevap veriyorlar. Ancak şehirleşme hızının korkunç boyutlara ulaştığını söyleyebilirim. Bunun sürdürülebilirliği yoktur. Tabiat büyük karşı cevaba hazırlanıyor.
Bizim öncelikle tarıma elverişsiz arazileri tespit edip yeni kasaba ve şehirleri mutlaka buralarda kurmamız lazım. Bakınız son 10 yılda Türkiye'de 18 milyon hektar ekilebilir tarım topraklarının 2 milyon hektarı sanayi, otoyol/dubleyol ve toplu konutlar için heba edildi. Kaldı 16 milyon hektar. Bunun sonu nereye varacak?
Yeni yapacağımız şehirler; mutlaka sade, basit, mütevazı, adil, saygılı, israfa müsaade etmeyen, tabiata zarar vermeyen şehirler olmalıdır. Yoksa bugün TOKİ vasıtasıyla bir şehri çok hızlı, çok çabuk üretmek marifet değildir.
Sosyolojik anlamda baktığımızda mahalle kültürünün önemi nedir? Mahalle çocuklar için ne ifade eder? Apartmanda büyüyen çocukla, mahallede, bahçeli bir evde büyüyen çocuk arasında ne gibi farklar olur?
Mahalle hem algılanabilir bir coğrafyayı hem de birbiriyle yakın ilişkileri olan homojen bir topluluğu ifade eder. Mahallelerde zengin ve fakir rahatlıkla birlikte yaşarken günümüzde sitelerde ancak aynı gelir seviyesinde insanlar yaşayabilmektedir. Bu ayrımcılık asla tasvip edilemez, insan/kul haklarına aykırıdır.
Eskiden her mahallenin kendine ait hususi bir havası, bir tarz-ı hayatı vardı. Şimdi ise birbirinin kopyası aynı tipte, soğuk, cansız binlerce apartman, ruhsuz beton kütleleriyle bütün şehirleri aynîleştirmiş, şehirlerin, mahallelerin ruhu yok olmuştur. Artık her yer aynı ve hiç kimse bir yere ait değil.
Mahalleler kendine özgü kimliği olan ve yine dini/sosyal merkezler, küçük çarşılar, çeşmeler, küçük imalathaneler ile birlikte "kendine yeterli yerler" idi. Her mahalle birbirinden bir duvarla olmasa bile bir ağaçlık bölge ya da bir dere gibi tabii bir engelle birbirinden ayrılıyordu. Mahallede kendiliğinden bir otokontrol vardı çünkü herkes birbirini tanır, yabancılar derhal fark edilir, asayiş kolayca sağlanırdı.
Aynı ev ve sokak en az birkaç nesil paylaşıldığında artık mahallelide bir aidiyet duygusu oluşmaya başlıyordu. Geleneksel şehirlerimizde mahalle bir aidiyeti temsil etmektedir. Mahallede oturanlar sadece kendi ailesini değil, aynı zamanda mahallenin de bir ferdi gibiydiler. Şehirlerde yaşayanlar arasında güçlü bir "yer" ve "aidiyet" duygusunun oluşumuna imkan veren bu olgu dikkate alındığında, sürdürülebilir güvenli bir şehrin ölçekli ve ayrımsanabilir semtlere ve mahallelere göre tasarlanması büyük önem arz etmektedir.
Apartmanlar ve siteler ile meydana getirilen şehirlerde, aidiyet hissinin oluşmadığı bilinen bir gerçektir. Günümüzün modern denilen uydu kentlerinde veya toplu konutlarda mahalle kurgulandığında ve alternatif çözüm getirilmediğinde artık toplumsal ayrışma ve yabancılaşma başlamaktadır.
Apartman hayatının 3 neslin hayatını dondurduğunu söylüyorsunuz, bu söylemi biraz açar mısınız?
Adet ve geleneklerin, yaşam tarzlarının hızla değiştiği bir zamanda yaşıyoruz. Yeni teknolojiler de bu değişimi tetiklemektedir. Tabii bu değişimlerin ev yaşamına yansıması da kaçınılmaz hale gelmektedir. Fakat bu değişim ihtiyacına mukabil apartmanların buna ayak uydurabilecek nitelikte esnek yapılar olmadığını görüyoruz. Siz bir apartman yapmakla, (ortalama beton ömrünü 75 sene hesap edersek) orda yaşayacak en az üç neslin hayatını dondurmuş oluyorsunuz.
Hayatın dinamik ve değişken olmasına karşın apartmanlar bu değişime cevap veremeyecek derecede statik ve durağan binalardır. Apartmanlar ek almaz, ilave kabul etmez, değişikliğe imkan vermezler. Yıkılana kadar yapıldığı ilk şekliyle kalmaya mahkumdurlar. Farz edelim dairenize bir yaşlı yakınınız taşınacak, ona bir oda ve banyo temin etmek gerekiyor. Şimdi bu nasıl olacak, nereden tesisat geçireceksiniz, mümkün değildir. Farz edelim teknik imkan var, bu sefer alt katta oturanlar tavanından su borularının geçmesine nasıl razı olacak.
(...)
Modern mimariyle ilgi görüşleriniz nedir? Mimarlara bir diyeceğiniz var mı?
Modern mimari insanın yerine eşyayı ölçü alan bir bakış açısına sahip olmuştur. Bu mimari anlayış ne yazık ki insana değil, tüketim toplumu yaratan kapitalist sisteme hizmet etmektedir. Bu düzende mimari sanayiye, mimarlar da sermayeye teslim olmuştur artık.
Sanayi devrimi sonrasında üretim patlaması yaşanan Batı'da büyük bir mal arzı ortaya çıkmıştı. Bunların piyasaya sürülmesinde modern mimari anlayışın mühim rolü olmuştur. Modern mimari, sanayi mamûlü birçok eşyayı insanın gerçek ihtiyacı olup olmadığına bakmaksızın projelerinde kullanmak suretiyle sanayiye ve kapitalizme hizmet etmiş, tüketimi artırarak sermayeyi beslenmiştir. Modern mimari Batı'da hakim kapitalist çarkın mimarisidir artık.
Mustafa Kutlu, Nur, ss. 83-86.
Ümit Aksoy alıntıladı