Babasız Çocuklara Amerikan Rüyası: Bağdat’a Disneyland
Disneyland`in Amerikan yayılmacılığının kültürel kanadını temsilen Irak`a geldiğini düşünmek mümkün. Askeri manevralarla uzun vadeli bir egemenliğin mümkün olamayacağını gören Amerikan yönetiminin, Disneyland`in ardından kültür sahasındaki çalışmalara daha da hız kazandıracağı ve gelecek nesle Amerikan değerlerini ve kültürünü aşılamak için ciddi bir efor sarf edeceğini tahmin etmek zor değil.
Fatmanur Altun / Dünya Bülteni
"Hiç birimiz Çin'e nedensiz gelmedik."
Bu cümle W. Somerset Maugham'ın ünlü romanı Duvak'tan uyarlanan aynı adlı sinema filminden bir replik. 1920'lerin ortasında Çin'de geçen bir öyküye dayanan filmde, başkahraman Doktor Fane, Katolik kilisesinin bölgedeki çalışmalarından övgüyle bahseden eşi Bayan Fane'e yukarıdaki sözlerle karşılık veriyor ve ekliyor:
" Senin rahibeler Çin'e sadece manastır için gelmediler. Rahibeler aynı zamanda yeni annelerin evlerine gidiyorlar ve bebeklerini vermeleri için onları ikna ediyorlar. Ailelerine bakabilmeleri için onlara para teklif ediyorlar, sonra da bebeklerini küçük birer Katolik olarak yetiştiriyorlar."
Geçtiğimiz günlerde ajanslara düşen "Bağdat'a Disneyland" haberini okuduğumda nedense zihnimde hemen bu sahne belirdi. Ajansların, gazetelerin ve haber sitelerinin sayfalarından sessizce akıp giden söz konusu haber şöyleydi: "Disneyland'ın üreticisi olan ABD'li firma C3, Irak'ın başkenti Bağdat'a 500 milyon dolarlık park ve eğlence merkezi kurmaya hazırlanıyor. (…) Firmanın müdürü Lewellyn Werner yaptığı açıklamada, Bağdat'ta yapılacak 20 hektarlık parkın içerisinde kaykay alanları, bisiklet sürme, ata binme alanları, konser salonları, müze ve daha birçok eğlence merkezi olacağını söyledi." Zihnimin kurduğu benzeşimin peşinden gidip, biraz derinlere indiğimde karşılaştığım tarihsel benzerlikler, zihnimin yaptığı bu işlemin pek de öyle tesadüfi bir işlem olmadığını ortaya koydu. Şöyle ki; söz konusu filmin geçtiği tarih 20. yüz yılın başlarıydı ve o dönemde İngiliz hegemonyası ile mücadele içerisinde olan Çin'in profili filme yansıyordu. Bir tarafta açlığa, zulme, politik baskılara ve açık bir sömürgeleşmeye mahkûm edilmiş halk, diğer tarafta ise egemenlik kurmak istediği Çin topraklarını adeta talan eden İngilizler vardı. Bu tablo içerisinde Katolik kilisesi mensupları, kendilerini oraya getiren İngiliz hükümetinin halkın acılarının çoğuna sebebiyet verdiği gerçeğini görmezden gelerek, halka yardım götürüyor, İngiliz hükümetinin öldürdüğü babaların geride bıraktığı yetimlere kol kanat geriyordu. Bunu yaparken de sadece insani nedenlerle orada oldukları iddiasını çürütecek biçimde katı bir Katolikleştirme politikası uyguluyorlardı. Bu çelişkinin farkında olmayan Bayan Fane'e göre, söz konusu yardımlar(!) çok ulvi amaçlara hizmet ediyordu. Oysa ortadaki çelişki, kendisi de bir İngiliz olmasına rağmen, başkahramanımız Dr. Fane'in gözünden kaçmıyor ve niyetlerin neye hizmet ettiğini yukarıdaki sözlerle sorguluyordu.
O sahneden sıyrılıp bugüne geldiğimizde Irak'ta karşılaşılan manzaranın yüz yıl önce Çin'de yaşananlardan esasen çok da farklı olmadığını görüyoruz. Yalnız isimler, mekanlar ve oyuncular değişmiş. Söz konusu sahnede İngilizlerin yerini bir başka sömürgeci güç almış. Sömürülen, talan edilen, parçalanan topraklar ise Irak toprakları. Yüzlerce yıl aynı vatana vatan dediğimiz, dindaşımız, kandaşımız, akrabamız, kardeşimiz Irak. Bizden yabancı elleriyle koparılıp, uzak bilelim aramayalım diye adına "Irak" denmiş, zihnimizde adı Irak olursa, gönüllerimizden de uzak olacağı ümit edilmiş olan o memleket. Dr. Fane'in eleştirdiği Çin'deki Kilise mensuplarının yerinde, bugün Irak'ı mesken tutmuş sözde uluslararası yardım kuruluşları ve son olarak gazete haberlerinden öğrendiğimiz kadarıyla Disneyland var.
Disneyland, Amerikan kültürünün vazgeçilmez öğelerinden biri olan "amusement park" geleneğinin ilk ve en önemli temsilcilerinden biri. Amerikan kültürünün dünyaya bir başka armağanı (!) olan "fast food" geleneği içersinde McDonald's nereye oturuyorsa, eğlence sektörü içerisinde Disneyland oraya oturuyor. Amerika'da pek çok değişik örneği olan "amusement park"lar içerisine girenlere sınırsız zevk, eğlence ve türlü oyunlar vadeden birer yeryüzü cenneti. Peki, öncelikli hedef kitlesi çocuklardan ve gençlerden oluşan Disneyland'in Irak'a gelmesinde yanlış bir şeyler yok mu? Zira gazete sayfalarından takip ettiğimiz ve gerçeği yeterli oranda yansıtmakta pek de mahir olmayan resmi rakamlara göre, Irak'ta her bin bebekten 59'u ölüyor. Bu oran dünyadaki en yüksek bebek ölümü oranlarından biri. Yine binlerce çocuk temel tıbbi gereçlerin yokluğu nedeniyle hayatını kaybediyor ve 2003'te başlayan Amerikan işgalinden bu yana ölen çocuk sayısı 260 bin olarak tahmin ediliyor. UNICEF, Irak'ta yaklaşık 2 milyon çocuğun ülkedeki güvensizlik ortamı ve zorunlu göçlerden mağdur olduğunu açıklarken, çocukların tedavisi için ihtiyaç duyulan hastaneler ve ambulanslar bombalandıkları ve vuruldukları için iş göremez haldeler.
Yukarıdaki acı tabloyu merkeze alarak söz konusu projeye baktığımızda ne yaman bir çelişki ile karşı karşıya olduğumuz daha iyi anlaşılıyor. Çocukları evsiz, yurtsuz, annesiz, babasız bırakmamak ve yaşam haklarına riayet etmek yerine, babalarını öldürüp, annelerine türlü işkenceler yaptıktan sonra onları eğlenip acılarını unutsunlar diye Disneyland'e davet etmenin ancak hastalıklı bir merhamet anlayışından neşet edebileceğini düşünmek mümkün. Kaldı ki, 500 milyon dolar gibi oldukça büyük bir bütçeyle, hayati ihtiyaçların karşılanması yerine, özellikle böyle bir projenin seçilmiş olması hastalıklı merhamet tanımlamasının dahi abartılı olduğuna işaret ediyor. Zira Disneyland, temsil kabiliyeti son derece yüksek, beraberinde getirdiği anlam dünyası son derece geniş bir olgu. Disneyland'i başlı başına bir fenomen olarak gören ve onun üzerinden Amerikan toplumuna ve tüketim kültürüne yönelik önemli eleştirilerde bulunan Fransız düşünür Jean Baudrillard'a göre, Disneyland Amerika'ya ait tüm değerlerin minyatür ve komik bir formda yüceltildiği ve ölümsüzleştirildiği bir mekan. Bu yönüyle Disneyland'in Amerikan yayılmacılığının kültürel kanadını temsilen Irak'a geldiğini düşünmek mümkün. Askeri manevralarla uzun vadeli bir egemenliğin mümkün olamayacağını gören Amerikan yönetiminin, Disneyland'in ardından kültür sahasındaki çalışmalara daha da hız kazandıracağı ve gelecek nesle Amerikan değerlerini ve kültürünü aşılamak için ciddi bir efor sarf edeceğini tahmin etmek zor değil.
O nedenle şu soruyu sormanın sırası: Disneyland, Iraklı çocuklara yapılan bir ihsan mı yoksa Grimm Kardeşler'in meşhur masalı Hansel ve Gratel'deki cadının, çocukları aldatmak için kullandığı şekerden ve çikolatadan mamul evin bir benzeri mi? Bu sorunun cevabını akıp giden zaman verecek...