Sümeyye ERASLAN

15 Mayıs 2007

BELÇİKA’DAKİ MÜSLÜMANLARIN DURUMU

BELÇİKA’DAKİ MÜSLÜMANLARIN DURUMU

 

Belçika dünyanın en küçük ülkelerinden biri. Bu küçük ülke şu anda İslam'ın en rahat ve en özgür şekilde yaşandığı ülkelerden biri olarak biliniyor…

1960'lı yılların başından itibaren Belçika'ya gelen Türkler ve diğer ırklardan olan Müslümanlar, o zamanın hükümetleri tarafından unutulmuş, sahipsiz bırakılmışlar. Eğitimden yoksun, madden çok fakir genç insanlar para kazanmak için Avrupa'ya atmış kendilerini. Öyle bir boşluğa düşmüşler ki, kendilerini içki, kumar ve daha kötü günahların içerisinde bulmuşlar. Manevi boşluğu giderecek ve sığınacak bir yerleri yokmuş.

Oysa ki her 100 işçiye bir din görevlisi, bir din öğretmeni ve onlara sahip olmak için camiler de istenebilirmiş. Fakat istenmemiş, çünkü haklarını kimse onlara söylememiş, onlar da bunu öğrenememiş yabancılıklarından…

 

SÜREÇ NASIL GELİŞTİ?

 

Seneler sonra İslami şuura sahip insanlar bir araya gelmişler ve camiler açmışlar, imam istemişler .

1974 yılında Belçika İslam’ı ikinci din olarak kabul eder ve tanır. Okullarda İslam derslerini seçmeli yapar. Ama öğretmen yoktur. Nihayet İslam kültür merkezi öğretmen tayinine başlar ve ilahiyat ve İslam enstitüsü menşeli din dersi öğretmenleri  getirirlir.

Belçika’nın böyle bir adım atması, kendi topraklarında yaşayan Müslümanları, dinlerini yaşama noktasında organize olmalarını ve devlet nezdinde temsil edilmelerini sağlamak içindir. Ancak 31 yıldan bu tarafa bu tanınmışlığın getireceği hiçbir nimetten Müslümanlar maalesef faydalanamamıştır.

Belçika’da resmen tanınan dinler arasına İslam’ın da katılmasıyla birtakım haklar elde edilir. Bunlardan bir kaç tanesini şöyle sıralayabiliriz :

- Okullarda Müslüman çocuklarına din (İslam) dersi verilmesi,

- Helal kesim yapacak mezbahaların açılması,

- İbadet yerlerinin (cami) giderlerinin ve imamların maaşlarının karşılanması,

- Belçika resmi televizyon ve radyo kanallarında islam dini ile ilgili programların yer alması

Ne yazık ki yukarıdaki  konulardan sadece iki tanesinin dışında (din dersi eğitimi ve helal kesim) fazla ilerleme kaydedilememiştir.

Bunun iki tane önemli nedeni vardır:

Birincisi, geçmişte Belçika siyasetçilerinin, islam dosyasına sıcak bakmamaları, ikincisi ise Belçika’da yaşayan müslüman toplumunun iyi organize olamayıp haklarını savunamamaları.

1998 yılını aralık ayında ilk kez Belçika’da Müslümanların temsil edileceği bir Meclis oluşturmak üzere seçimler yapılmıştır.

Ancak 400.000 civarında Müslümanın yaşadığı Belçika’da bu seçimlere sadece 70.000 kişi kayıt olmuş ve bunların sadece 45.000 i seçim günü oy kullanmıştır.

Executif (İcra Heyeti) Müslümanların Belçika Devleti ve Hükumeti nezdinde seçtiği insanlardan oluşan resmi bir muhatap anlamı taşımaktadır. 17 kişiden oluşan bu executif 68 kişiden oluşan Meclis, Belçika’da Müslümanların her türlü meseleleri hakkında karar verme, Camilerin ve İmamların tanınma prosedüründen tutun, İmamların ve Din Dersi Öğretmenlerinin Belçika’da yetiştirilmesi projelerine kadar bütün konularda büyük yetkilerle, Kraliyet Kararnamesi  sayesinde donatılmıştır.

Executif yani Belçika Müslüman Temsil Kurumu (BMTK) seçimleri  müslümanlar açısından büyük önem arzetmektedir çünkü Belçika Hükümeti nezdinde islami konularda tek söz sahibi olan bu kurumdur.

Belçika’daki Müslümanlarını temsil etmek, onların problemlerine çözümler aramak, dini yaşantılarına daha da kolaylaştırmak için Belçika hükümetiyle ilişkide olacak ve tabiri caizse Müslüman Toplum ile Hükümet arasında bir köprü vasıtasi görecektir. Müslümanlarla ilgili olarak yapılması gerekli şeyleri bu kurulun organizesi ile yapiyor. Yani devlet muhatap olarak sadece bu kurulu kabul etmektedir.

Kurulda en önemli  üç konu var; camiilerimizin Adalet Bakanlığı tarafından tanınması, okullarda gerektiği şekilde İslam dersi verilmesi ve medya da Müslümanlar hakkında yansıtılan yanlış ve önyargılı bilgiler. Tabiiki bunların haricinde okullarda, iş yerlerinde, devlet daireleri ve kurumlarında Müslümanların yaşamlarını kolaylaştıracak inisyatiflerde tüm gereken ilgiyi görecektir.

Bu kurumda dört kategori temsil edilmektedir:

1)Faslılar

2)Türkiyeliler

3)Belçika asıllı Müslümanlar

4)Diğer gruplar (Arnavutlar,Çeçen,Bulgar…)

 

OKULLARDA DİN DERSİ EĞİTİMİ:

 

Belçika’daki  okul sistemi sayesinde herkes istediği inanç ve düşüncedeki bir öğretim kurumunda öğrenim yapma imkanına sahip olmaktadır. Anayasa’nın 17. maddesi şöyle demektedir: “Topluluklar (Devlet) velilerin özgür seçimlerini garanti eder. Topluluklar tarafsız (nötr) bir öğretim düzenler. Tarafsızlık, öğrencilerin ve velilerin felsefî, ideolojik ya da dinî anlayışlarına saygılı olmak demektir. Resmî güçler tarafından düzenlenen okullar, zorunlu öğretimin sonuna kadar, tanımış dinlerden birisine ait din ya da dinî olmayan ahlâk öğretimi arasında seçme imkanını sunmak zorundadır.”

Resmî okullarda, ilk ve orta öğretim boyunca öğrenci haftada en az 2 saat olmak üzere Din ya da Ahlâk (Moral) derslerinden birisini seçerek okumak zorundadır. Seçmeli din dersleri, Katolik, Protestan, Ortodoks, Yahudi, İslâm Laiklik (ateizm) dersleridir.

Resmî okullarda yukarıdaki din derslerinden herhangi birisini okumak isteyen bir tek öğrenci bile olsa ders açılmak zorundadır. Ancak Müslüman velilerin duyarsızlığı sonucu birçok Müslüman çocuğu Katolik din dersi ya da ahlâk dersi okumaktadırlar. Katolik okullarında okuyan öğrenciler, bu okulu tercih ederek geldikleri için Katolik din dersini de direkt olarak seçmiş olmaktadır.

Politika’da ise Belçika´da yaşayan Müslümanlar çifte tabiiyet almaya başladıktan sonra siyasi alanda da yeşermeye başlayan ve önemli noktalara gelen genç temsilcilerimiz bugün için bakan, milletvekili, senatör, encümen ve meclis üyesi gibi birçok başarılı örneğiyle Belçika’daki varlığımızı temsil ediyor.

 

GURBETÇİLERİN KONUMU

 

Misafir işçi olarak buralara kadar gelmiş olan ailelerimiz ve eğitimini burada görmüş bizler ve  hatta gözlerini bu ülkede dünyaya açmış çocuklar artık Belçika’ya tamamen yerleşmiş bulunmaktayız. Herkes, buralardan kopup gitmenin zor olduğunun bilincinde, toplumumuzun büyük bir bölümü Belçika vatandaşlığını almış durumda.

Unutmuyoruz ki, anavatanımızdan binlerce kilometre uzaktayız, dinimize, dilimize, kültürümüze sahip çıkarak ancak bunları yaşatabiliriz. Bu yüzden elimizden geldiği ve gücümüzün yettiği kadar üzerimize düşen görevleri yapmaya çalışıyoruz. Ben bir  İslam dersi öğretmeni olarak büyük bir sorumluğumun olduğunun farkındayım. Eğitim ve tebliğ görevimi en iyi şekilde yapmaya gayret ediyorum. Tıpkı diğer Müslüman kardeşlerim gibi. Çünkü bizler bu görev ve sorumluklarımızı yerine getirmez isek, burada yetişen, iki kültür arasında kalan ve  bocalayan yeni nesiller kendi dinlerinden bihaber, bataklığa doğru sürüklenecekdirler…

İnşaallah Rabbim daha çok imkan verir de, daha çok hizmet imkanı bulur ve Allah’a olan sorumluluklarımızı yerine getirmenin mutluluğunu yaşarız.

Her ne kadar İslam bazıları tarafından gerici bir din olarak gürülse de, merak edip de araştıran  ve bizlere, akıllarına takılan farklı sorularla gelen Belçika asilli vatandaşlarla karşılaşmak olağan bir hal almıştır.

İnsan bilmediği şeyden, ona yabanci olandan  korkar. Ama tanıdıkca görür ki o kadar da korkulacak, kaçılacak bir şey yoktur…

Önce ön yargili davranip fakat konuştukca bizlerinde kendileri gibi birer insan olduğumuzu anlayip, yavaş yavaş İslam’a ısınmaya başliyor olmalarını görmekteyiz. Buradaki medyaninda müslümanların kötü, barbar, cahil bir millet olarak tanitilmasinda önyargılarının büyük bir onemi vardir.  Özellikle de 11 Eylül hadisesinden sonra…

Buna rağmen İslamiyetin hicte anlatildiği gibi, gösterildiği gibi olmadiğinin farkina varip, bir boşluktada olmalararı hasebi ile arastirma ihtiyacı duymaktalar. İslamiyetin hayatın içerisinde yaşanan bir din anlayışının olması görüp, yansıttığı güzellikleriyle karşılaşıyorlar. Bunun sonucunda ise dinimize daha sicak bakan hatta hak dinin, son dinin İslam  olduğunu anlayip ona sımsıkı sarilan bir çok insan görmekteyiz  ve görmeyede devam edeceğiz Allahin izniyle …Bizlerde buralarda dinimizi en  güzel şekilde temsil ettiğimiz sürece, anlattiğimiz sürece bu mümkünlüğünü daimi kılacaktır inşallah.

Gurbette yaşamak zor olsa da, Peygamber (a.s.)’ı örnek alarak hayatımızı devam ettirmemiz gerekiyor. O Peygamber ki (a.s.), hayatında her  türlü zorluklarla karşılaşmıştır ve gurbeti de tatmış, gurbetini vatanı yapmıştır.

İslam’ın sadece Müslüman ülkelerde değil tüm dünyada yaşanabileceğinin bir örneğidir aynı zamanda Belçika. Velev ki Müslüman ülkelerin çoğunun yönetimlerinin emperyalizme boyun eydiğini, işbirlikçiler olduklarını gördükten sonra, böyle bir yabancı ülkede yaşamaktan, bizlere, Peygamberimizin yabancılara davrandığı gibi davrandıklarını görmekten dolayı bu topluma ne kadar da teşekkür etsek az sanırım.

Maalesef kendi ülkemizde analarımızın-babalarımızın başörtülüler, sakallılar diye artık dışlandığını görmek, kamunun dışına itilmek, resmiyetten uzak tutulmak, ikinci sınıf vatandaşlıkla yaftalanmak ve sürtale de toplumsal işleyişin dışına itilmeye çalışılmak, ülkenin manevi iklimine küresel bir ateş yakma ısrarını görüp de, burada (yabancı diyarda) İslami bir yaşantıyı rahatlıkla yaşadığımıza, paylaştığımıza binlerce kere şükretsek garipsenerek karşılanmayız sanırım.

Unutmamalı ki dünyanın her yeri Allah’ın arzıdır. Unutulmamalıdır ki Veda Hutbesi’nde hazır bulunan yaklaşık 110 bin sahabinin yalnızca 10 bini Mekke ve Medine’de medfundur. Diğerleri dünyanın dört bir yanına, Allah’ın arzına dağılmış ve oralarda İslam’ı yaymaya çalışıp hayatlarını bu hal üzere sonlandırmıştır...

“…Allah'ın yarattığı yeryüzü geniştir. Ancak sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir." (39/Zumer, 10)