Şükrü HÜSEYİNOĞLU

11 Mart 2009

BEN “SEÇİM”İMİ O GÜN YAPMIŞTIM

28 Şubat sürecinin baskı ve dayatmalarına rağmen artan bir ivmeyle yükseldiği varsayılan “dindarlaşma” eğilimi üzerine, bu eğilimin niteliği ekseninde yazmayı düşündüğüm yazıyı erteleyip, seçim sath-ı mailine girilmesi ve Müslümanlar arasında oy verip-vermeme tartışmasının yeniden alevlenmesi sebebiyle bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum.

 

Bir Müslüman olarak “seçim”le ya da “oy”la bir sorunum olmadığını baştan söyleyeyim. Benim için mesele, “seçim”imde iman ettiğim ilke ve değerlere mutabık olmak, “oy”umun bu ilke ve değerlerle çelişkili olmamasıdır.

 

Bu çerçevede, “seçim”imi doğru yapmam için, öncelikle, iman iddiasında olduğum ilke ve değerlerin bilincine varmam gerektiğini ve içinde yaşadığım toplum ve bu topluma hükmeden siyasî organizasyon biçimini bu bilinçle algılayıp yorumlamam gerektiği bilmeliyim. Çünkü bu temel altyapı olmadan doğru “seçim” yapmak imkânı yoktur.

 

Bu coğrafyada yaşayan bir Müslüman olarak, İslami uyanış süreciyle tanışıp “ilah”, “rab”, “ibadet” ve “din” kavramlarının Kur’ani anlamlarına vakıf olduğum ve bu bilgi ve bilinçle yeniden iman ettiğim gün “seçim”imi de yapmış bulunuyordum.

 

O zamana kadar bilinçsizce tekrarlayıp durduğum “Lâ ilahe illallah”ın, yeryüzünde yüce Allah’ın hükümranlığına boyun eğmeyen, başkaca hükümler uydurarak O’nun hükümlerini geçersiz kılmaya çalışan tüm otoritelere açık bir reddiye olduğunu kavramış ve bu bilinçle “seçim”imi yapmıştım.

 

Artık, Allah’a imanın ön şartının tağutu reddetmek olduğunun bilincindeydim. (Bkz. Bakara 2/256)

 

Tarafımı bu bilinçle belirlemiş ve “oy”umu tağuti düzenleri tüm kavram, değer yargısı ve sembolleriyle reddetmek yönünde kullanmıştım.

 

Gelelim meselenin “29 Mart” kısmına…

 

Tüm kavram, değer yargısı ve sembolleriyle reddi yönünde “seçim”de bulunduğum bir sistemin genelde ya da yerelde kimler tarafından işletileceği yönünde yapılan oylamalar benim seçimim değildir ve olamaz. Bu oylamalara iştirak etmek suretiyle, yaptığım köklü “seçim”le çelişkiye düşmekten Allah’a sığınırım.

 

Allah’ın insanlar için belirlediği hayat ölçüleri dışındaki tüm anlayış ve idolojilerin ortadan kalkması ve yeryüzünde yalnız Allah’ın ölçülerinin hakim kılınması dâvâsına gönül vermiş biri olarak, bâtıl bir sistemin daha iyi işletilmesi yönünde yapılan bir yarışa iştirak etmeyi kendimi tekzip etmek sayarım.    

 

Mevcut sistemi idare edecek aktörlerin belirleneceği bir oylamaya katılmanın, bu sistemi ayakta tutan “kanat siyaseti”ne dahil olmak, ona hayatiyet vermek anlamına geldiğinin bilincinde olarak, “seçim”imde sabit kadem olmayı yeğlerim.

 

Ve ben bilirim ki, “Bir toplum kendilerinde olanı değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirecek değildir.” (Bkz. Ra'd 13/11) Dolayısıyla, yapılması gerekenin, bâtıl sistemlerin ömrünü uzatan oylamalarla oyalanmak yerine, var olan potansiyel ve enerjiyi davet eksenli ciddi bir toplumsal dönüşüm mücadelesine kanalize etmek olduğuna inanırım.