Şükrü HÜSEYİNOĞLU

21 Ocak 2011

BİN ALİ, NE ÖZENTİSİYDİ?

Tunus’u 1987’den bu yana baskı ve terörle yöneten Zeynelabidin Bin Ali, geçtiğimiz hafta beklenmedik bir halk ayaklanması sonucu devrildi. “Tunus’un Atatürk’ü” olarak nitelenen Habib Burgiba’nın cumhurbaşkanlığı döneminde, önce içişleri bakanı olarak görev yapan ve bakanlığı sırasında Müslümanlara karşı uyguladığı baskı politikalarıyla rejimin gözdesi haline gelen Bin Ali, hizmetlerine karşılık Burgiba tarafından başbakanlığa getirilmiş, bir yıl sonrasında ise kendisini başbakan yapan Burgiba’ya karşı darbe yaparak cumhurbaşkanlığına yükselmişti.

 

Burgiba gibi Bin Ali de, İslami değerler ve Müslümanlara karşı savaşı temel politika olarak benimsemişti. İslami muhalefete karşı ortaya koyduğu amansız baskılar bir yana, halkın geleneksel İslami yaşantısına bile tahammül göstermeyen bir dikta ortamını hakim kılmıştı Tunus’ta. Sokaklarda bile tesettürün yasaklaması, Müslümanlara yönelik baskının ne boyutlarda olduğunu ortaya koymaktadır.

 

28 Şubat sonrası dönemleri yakından takip edenler hatırlayacaktır: 28 Şubat hükümetleri ve medyası tarafından Bin Ali’nin Tunus’u, Türkiye için en yakın dost ve müttefik ilan edilmişti. Medyada sık sık Tunus’tan söz edilmekte, Tunus diktatörlüğünün modernleşme politikalarındaki başarısıdan dem vuruluyordu. Tunus’un İslami muhalefet ve İslami değerleri bastırmakta yolunda aldığı mesafe, Türkiye için model olarak sunulmaktaydı.

 

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından gerçekleştirilen Tunus ziyareti bu açıdan son derece mânidardı. 1998 yılında gerçekleştirilen bu ziyarette Demirel’e, YÖK Başkanı Kemal Gürüz, Diyanet İşleri Başkanı M. Nuri Yılmaz ve birçok rektör de eşlik etmişti. Üniversitelerdeki örtü yasağının bu ziyaret sonrasında daha da katılaşması, dikkat çekici bulunmuştu o zamanlar.

 

Tüm bunları, yalnızca Tunus’ta gerçekleşen ve bizleri hem sevindiren hem de umutlandıran halk ayaklanması vesilesiyle gündeme getirmiş değilim. Bu satırları, meşhur bir Kemalist yazarın okuyucularını aptal yerine koyan yüzsüzlük örneği bir yazısı vesilesiyle kaleme almak ihtiyacı hissettim.

 

Söz konusu yazının sahibi Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan. Yazının başlığı şu: “Padişah özentisi kaçmış”. Evet, başlık aynen böyle. Çölaşan’a göre Tunus’un devrik diktatörü Bin Ali, Osmanlı padişahlarına özenmiş biriydi ve bu özentinin sonucu da ülkeden kaçmak zorunda kalmaktı. Ona göre Tunus’ta olup bitenlerin özeti buydu!

 

Padişahlığa özenmek tabii ki iyi bir şey değildir, fakat Bin Ali’nin Osmanlı padişahlarına özendiği de nereden çıktı? Emin Çölaşan’ın, Bin Ali’nin kime özendiğini bilmemesi mümkün mü? 

 

28 Şubat sürecinde Tunus, Burgiba ve Bin Ali türküleri söyleyen, Burgiba ve Bin Ali’nin Atatürk sevgisine methiyeler düzen Kemalist zihniyetin, diktası yerle bir olunca Bin Ali’nin Atatürk sevgisini unutup, onu padişah özentisi ilan etmesi en hafif tabiriyle yüzsüzlük değil midir?

 

Evet, Emin Çölaşan ve saz arkadaşları çok iyi bilirler devrik diktatör Bin Ali’nin ne özentisi olduğunu. Unutmuşlarsa, 28 Şubat sürecindeki medya tezviratlarında bu konuda bolca malzeme bulmaları mümkün.

 

Arşivleri karıştırdıklarında, Tunus’un laik zorba rejiminin kurucusu Habib Burgiba’nın ve onun izinde yürüyen Bin Ali’nin, kendilerine model olarak “Atatürk devrimleri”ni örnek aldıklarına dair bolca yorumlar bulacaklardır.