Şükrü HÜSEYİNOĞLU
BİR AYAKKABI DA ERDOĞAN’DAN
Hesapta “Erdoğan’ın deyimleri” başlıklı bir yazı yazmak vardı. Bu başlık altında, Tayyip Erdoğan’ın Başbakan seçildikten sonra çeşitli tarih ve vesilelerle dillendirdiği bazı cümlelerini yorumlamayı düşünüyordum.
Irak’a yönelik emperyalist ABD saldırısı öncesinde, tezkerenin TBMM’den geçmesi için yoğun gayret içindeyken sarf ettiği “Trübünde olamayız, sahanın içinde olmamız lazım”, “Denklem dışı kalamayız” cümleleri (Ki o zaman Haksöz Dergisi’nde bu cümleleri konu alan “Allah’ı denklem dışı bırakmak” başlıklı bir yazı kaleme almıştım), iki yıl önce Arabistan’da düzenlenen Cidde Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşmada sarf ettiği “Paranın dini imanı olmaz” sözü ve son olarak Gazze’deki soykırım girişimi karşısında, siyonist rejime tavır olarak herhangi bir somut adım atılmamasına yönelik eleştirilere karşı seslendirdiği “Bakkal dükkanı yönetmiyoruz” ve “Bekâra karı boşamak kolaydır” sözlerini ele almayı düşündüğüm yazıyı daha sonraya bırakıyorum, nasip olursa…
İsviçre’nin Davos kasabasında dün yaşananlar, malum olduğu üzere sadece yaşadığımız coğrafyada değil tüm dünyada gündemi bir anda değiştirmiş bulunuyor. Davos’ta her yıl düzenlenen ve birçok ülkenin yöneticilerini ve iş dünyasını bir araya getiren Dünya Ekonomik Forumu’nun bu yılki zirvesi, dünya gündemini sarsan bir gelişmeye sahne oldu.
Forum kapsamında düzenlenen ''Gazze: Ortadoğu'da Barış Modeli'' başlıklı panele siyonist rejim Cumhurbaşkanı Şimon Peres, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ve Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa ile birlikte konuşmacı olarak katılan Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, Gazze’deki katliamlarını savunan ve bunu yaparken de kendisini hedef alıp sesini yükselten siyonist rejim şefine unutamayacağı bir ders verdi.
Siyonist rejim şefi Peres’e dönerek "Sayın Peres, benden yaşlısın. Sesin çok yüksek çıkıyor. Biliyorum ki sesinin bu kadar yüksek çıkması suçluluk psikolojisindendir. Öldürmeye gelince siz onu çok iyi biliyorsunuz” şeklinde tepkisini ortaya koyan Erdoğan, Yahudi iki yazardan alıntı yaparak İsrail’in barbarlığının zalimliğin ötesine geçtiğini ve haydut devlet olduğunu söyledi ve moderatörün sözlerini kesme girişimini protesto ederek paneli terk etti.
Gazze’ye yönelik soykırım girişimi sırasında, siyonist saldırganlığa yönelik zaman zaman yüksek dozda eleştiriler dile getirmesine rağmen sembolik de olsa hiçbir somut adım atmayan ve hatta somut adım taleplerine karşılık yukarıda dile getirdiğimiz gibi “Bakkal dükkanı mı yönetiyoruz”, “Bekâra karı boşamak kolaydır” cümleleriyle karşılık veren Erdoğan’ın eleştirileri, haliyle, bir vicdan teskininin ötesinde algılanacak nitelikte değildi. Manzara şuydu: Erdoğan, söylemleriyle vicdanını ve tabanını, somut hiçbir adım atmayarak da emperyalist ve siyonist istikbarı memnun ediyordu!
Davos’taki panelde ortaya koyduğu tavır, Erdoğan’ın bu fasit dairenin dışına çıkması anlamına geliyor. Panel sonrası, tutum ve duruşunu koruması da, Erdoğan’ın tavrını anlık bir tepkinin ötesinde algılamak gerektiğini gösteriyor.
Erdoğan, Davos’taki çıkışıyla, bir buçuk ay önce Iraklı gazeteci Muntazar Zeydi’nin Bush’a fırlattığı ayakkabıyı hatırlatmıştır. Dünya istikbarının bir araya geldiği bir mekanda, emperyalizmin şımarık çocuğuna tarihî bir ders vererek önemli bir tavra imza atmıştır.
Bu tavır, aslında şunu göstermiştir ki, Erdoğan olması gereken yerde değildir. Yüreği ve vicdanı mazlumlarla birlikte olan bir insanın, zulüm temelinde yükseltilen ve emperyalizm ve siyonizmle işbirliği üzerine işleyen bir rejimin başında bulunması öncelikle kendisine haksızlıktır. Bir insan, vicdanı ile “realite” arasındaki bu büyük çelişkiyi ne kadar taşıyabilir? Aslında Davos’ta olan, Erdoğan’ın vicdanının isyanıdır.
Davos’ta tükenmeyen vicdanına tanık olduğumuz Erdoğan’ın olması gereken yer, emperyalizm ve siyonizmle işbirliğini kendi bekası bilen bir rejimin başı olmak değildir. Erdoğan’ın, istikbara karşı hiçbir zaman vicdanının sesini bastırma ihtiyacı hissetmeyeceği bir konuma ihtiyacı olduğu, dün Davos’ta açıkça görülmüştür.