17-12-2022 13:04

“Biz Kur’an’ı anlamayız” demek zulüm değil mi?

Ercümend Özkan: Bu engel öylesine insanımızın üzerinde gölge etmektedir ki onların gelişmelerine imkân vermemekte, bilakis (tabiri mazur görünüz) mumyalaşmalarına, bilinçsizleşmelerine ve hemen hiçbir zaman İslâm’ın aslını öğrenememelerine sebep olmaktadır…

“Biz Kur’an’ı anlamayız” demek zulüm değil mi?
Hep birlikte de Allah’a hamd etmeliyiz. İnsan Kur’an’la tanıştıktan, onu tekrar tekrar okuduktan ve esprisini kavradıktan sonra önündeki yol açılıyor ve âdetâ sonsuza doğru uzanıyor. Kur’an’la tanışmayan İslam’la tanışmış saymamalıdır kendini. Resulullah’ın şahsında ve teşekkül ettirip yönettiği toplumun üzerine oturduğu esasları tanımayan İslam’ı tanıyor olamaz. Resulullah’ın sünnetini (İslâm’ı şahsına ve topluma uyarlamasını) tanımayan İslâm’ı tanıyorum sanmamalıdır.
 
Bugün içinde yaşadığımız toplumun da, bu toplumun üyelerinin kendilerine İslam’ı taşıdıklarını sandıkları insanların da en büyük ve esaslı sorunu (müşkili) mutlaka kendilerinin İslâm’ı en azından gereği gibi bilmiyor, tanımıyor olmalarıdır. Üstelik de İslam adına bu kadar temsilci ortada olmasına, onu tanıyıp bildiğini söyleyip duranlar ortalığı doldurmasına rağmen.. Zira hemen hepsine yakını, özellikle de adları en çok bilinenleri, duyulanları, çevrelerindeki insan sayısı çok olmaları ile meşhur olanları İslâm’ı bilmemektedirler. Bilmemeleri yetmiyormuş gibi, ona başka şekil ve biçimler kazandırarak, üzerinde bulunduğu esasları kökünden değiştirmiş olarak tanıdıklarını, başkalarına da tanıtmaya, öğretmeye kalkmaları insanların İslâm’ı tanımalarında yardımcı değil, bilakis doğruyu öğrenmelerinde en büyük engeli teşkil etmektedir.
 
Bu engel öylesine insanımızın üzerinde gölge etmektedir ki onların gelişmelerine imkân vermemekte, bilakis (tabiri mazur görünüz) mumyalaşmalarına, bilinçsizleşmelerine ve hemen hiçbir zaman İslâm’ın aslını öğrenememelerine sebep olmaktadır. Zira gölge etmektedirler Allah’ın dininin anlaşılıp, tanınmasına.
 
“BİZ KUR’AN’I ANLAMAYIZ!…” diyenler bunlardır. “BİZ RESULULLAH’l VE SAHABELERİ TANIYAMAYIZ, ANLAYAMAYIZ!.” diyenler bunlardır. Bu üsluba dikkat edilirse sanki Kur’an ve Sünnet’i büyük görme, ona saygı var gibidir. İşiten ve bir şey bilmeyenleri avlamakta kullandıkları tuzaklardır bu tür sözleri.. Yaklaşınız korkmadan bunlara ve daha yakından gözleyiniz söylediklerini, yaptıklarını.. Nasıl da Allah’ın kullarını Allah’ın dininden uzak tutuyorlar. Nasıl da onlara olanca güçleriyle İslâm için çalıştıklarını söyledikleri halde kendilerini dinleyenlerin akıllarını durdurmayı, kendilerinden ne sâdır olursa hepsini HAKK kabul etmeleri gerektiğini öğütleyerek, kendilerini ALLAH VE RESUL’ÜNÜN ÖNÜNE GEÇİRMEKTEDİRLER, bakınız, farkediniz yaptıklarının esastan bozuk olduğunu.. Gidiniz ZİKİR MECLİSLERİNE, dinleyiniz bu efendileri, çevrelerinde oluşturdukları düzeni görünüz. İnsanları nasıl avladıklarına dikkat ediniz. ZEHRİ NASIL ALTIN KUPALARLA SUNDUKLARININ ŞAHİDİ OLUNUZ VE İŞİTTİKLERİNİZİ ALLAH’IN VE RESULÜNÜN SÜNNETİ İLE KARŞILAŞTIRINIZ. Göreceksiniz İSLÂM diye nasıl başka bir din sunduklarını..
 
“BİR İKTİBAS” başlığı ile 104. sayımızdan başlayarak alıntılar yaptığımız Kur’an ve Sünnetten çok itibar ettikleri ve önüne geçirdikleri kitablarındaki küfür, şirk, tuğyan ifade eden sözlerine bakınız. Bunların dillerinde Allah’ın Kitabından, Resulünün sünnetinden, Sahabenin ileri gelenlerinden, Müctehid imamların görüşlerinden bir şeyler döküldüğünü göremez, duyamazsınız, fakat mutlaka MEVLÂNA’DAN, MOLLA CAMİ’DEN, BİSTAMİ’DEN, MANSUR’DAN, GEYLANİ’DEN, YESEVİ’DEN, HORASAN ER(!)LERİ’NDEN ve isimlerini saymakla bitiremeyeceğimiz kadar nice ne dediği ve ne idüğü belli olmayan ARİF (!)LERDEN ve daha yakına gelerek filan efendiden, falan efendiden (ki alıntılar yapıyoruz bu efendilerin hikmet (!)lerinden) İslam’ı kenara iten, Allah’ın dinini tağyir eden, koyduğu esasları esasından bozan nice şeyleri bol bol dinler, işitirsiniz.
 
Böyleleri kendilerine mahsus bir yol sürdürüp gitseler belki bir başka dinin saliki gözü ile bakılabilir kendilerine.. Lâkin böyle yapmıyorlar ve dinlerini ayrı bir isim -ki mutlaka lazımdır- vermiyorlar ve Allah’ın dini İSLAM’ın adını kullanıyorlar. Bütün sorun da buradan başlıyor zaten. Sıkıntılar, aldanmalar, aldatmalar, sapmalar ve sapıtmalar işte buradan başlıyor. Toplumun din kültürü bile gerçekten çok düşük düzeyde iken, hele Dinin kaynağından bu denli habersizliğin hemen bütün toplumu örttüğü gün gibi ortada iken, insanların Allah’ın dinine gösterdikleri tehalük (istek, meyil) ortalığı istila etmiş böylelerince çok kolay kötüye kullanılabilmekte ve insanlar aldanabilmekte, aldatılabilmektedirler.
 
AFETTEN KURTULMAK
 
Bu afetten kurtuluşun vazgeçilmez ve alternatifsiz yolu Allah’ın dinini kaynağından (KUR’AN VE SÜNNET) öğrenmektedir. Anlaşılır bir dindir İSLAM. Yeter ki anlamaya çalışalım, yeter ki kavramaya uğraşalım. Zaten anlamaya çalışacakların en büyük ve yeterli yardımcısı ALLAH’tır. Dil bilmeyenler kendi dillerinde yazılmış MEAL’lerden okumalıdırlar. Kur’an’ı anlamak için mutlaka arabça bilmek gerekmemektedir. Zira anlaşılsın diye gönderildiği Allah tarafından bildirilen bir dinin mutlaka anlaşılır olduğu Allah’ın Kur’an’da da kullandığı ifadeleri ile sabittir. Anlayamamaktan korkmayınız, kavrayamamaktan çekinmeyiniz. Varınız üzerine, düşünüz üzerinde göreceksiniz öğrenecek, bileceksiniz. Yeter ki peşini bırakmayınız işin.. Yardımcınızın ALLAH olduğunu unutmayınız. Allah dinini öğrenmek isteyenlerin, yaşamak için öğrenmek isteyenlerin, imân etmek için öğrenmek isteyenlerin mutlaka yardımcısıdır ki insan böyle bir yardımcıdan sonra daha neye gerek duyar bilemiyoruz. Biliniz ki anlaşılır İSLAM. Bilinir ve yaşanır İSLAM. “ANLAMAYIZ” türünden sözü kim söylerse söylesin kanmayınız, YALAN’dır. Allah, “Kur’an’ı arabça olarak gönderdik”, “Her kavme kendi dilinden konuşan (ayetleri okuyan, söyleyen) peygamberler gönderdik” buyurması da bu gerçeğin bir başka ifadesi değil midir? Kur’an’ı arabça gönderdi ise bunun ilk ve tek sebebi son Peygamberi arabların içinden seçmiş olmasıdır. Bütün dünyaya, bütün insanlara gönderilen bir dinin (dünyada yaşayan tam insanlar arab olmadıklarından -ki bugün bile toplam 100 milyon arab vardır ve dünyanın nüfusu ise 5 milyardır) yalnızca arab diline hasredilmesini kasdetmiş olması kesinlikle düşünülemezdi. Zira bu takdirde yalnız arablar ondan mükellef tutulurlardı. Ana dili arabça olmayan kavimlerin (insan topluluklarını kasdediyoruz) hep ikinci sırada kalmasını kasdetmiş olması Kur’an’ın taşıdığı esaslara ne kadar ters düşmektedir dikkat ediyor musunuz? Olamaz böyle bir şey ve olmamıştır da… İnsanlar dinlerini kolayca öğrenebilmelidirler, ki Allah dini kullarına zorluk olsun diye göndermemiştir. Bu kolaylık dünyada yaşayan bütün insanların arabça öğrenmeleri olamazdı. Zira bu iş hiçte kolaylık değildir. Bilakis mümkün de olmayacak derecede bir zor iştir. Hangi dil için olursa olsun, dünya tarihi şahidi de olmamıştır böyle bir olayın ki bir asırda yaşayan insanlar tümüyle bir kavmin dilini öğrenmiş olsunlar. Olmamıştır bu.. Ama isteyen, istediği dili öğrenebilir elbette…
 
Fıkıh kitablarını okurken gördüklerinizden şaşırıp kalabilir ve sahiden ilim zannedebilirsiniz. Size yalnızca bir iki örnek veriverelim: Bir meşhur fıkıh kitabında -ki ciltler tutarında bir namı meşhur kitabdır- “PEKMEZLE TAHARET OLUR MU?” ve benzeri nice önemli (!) mes’ele tartışılmakta, “PİRENİN DERİSİNDEN SECCADE YAPILIP YAPILAMAYACAĞI, ÜZERİNDE NAMAZ KILINIP KILINAMAYACAĞI’’ ciddi ciddi tartışılmaktadır: ALLAH YERYÜZÜNÜ MESCİD KILMIŞ OLMASINA RAĞMEN bunlar yapılabilmektedir aziz okuyucularımız!..
 
Okuyunuz, düşününüz, tekrar okuyup, konuşup, düşününüz. Ve bunu hep yapınız. Varacağınız sonuçların mutlaka şimdi bulunduğunuz yerden daha ileride olacağından emin olunuz. Basiretli olunuz, dikkatli olunuz. Acele etmeyiniz, başkalarının düşüncelerine de kıymet veriniz. Doğruları yalnız kendiniz bilir, başkaları bilmez sanmayınız. KİBİR RESULULLAH TARAFINDAN ŞÖYLE TARİF EDİLİYOR: “DOĞRU BÜTÜN AÇIKLIĞI İLE ORTAYA ÇIKTIĞI HALDE ONU KABUL ETMEMEKTİR”. Bu sözün üzerinde önemli durunuz. Anlamaya çalışınız, mücerret bir tarif değildir, müşahhastır. Anlaşılır şekildedir. Doğruyu kimden duyarsanız duyunuz kabul ediniz ki KİBİRLİLERDEN olmayınız. Gerçekten önemlidir bu husus..
 
Kızdığınız, yanlışlarını gördüğünüz insanlardan, söz ve fiillerinden tümüyle yüz çevirmeyiniz. İlginizi de kesmeyiniz onlarla. Zira beğenmediğiniz şeylerin yanında onlardan alınması gereken iyi ve doğru şeyler de bulunabilir. Tümüyle yüz çevirmenin sonucu ondan alabileceğiniz nice doğrudan da kendinizi mahrum etmeyiniz. Sevdiklerinizin de her şeyine teslim olmayınız. Kendilerine gösterdiğiniz sevgi ve saygı gözünüzün önünü perdelemesin ki yanlışlarını da doğrular olarak alıp kabullenmeyesiniz. BİR KAVME OLAN BUĞZUNUZ SİZE HADDİ AŞIRMASIN buyuran Rabbimizin demek istediği budur. Adaletsizliğe böyle sapılır, eğer âyetin buyurduğu gereğince anlaşılmaz ve uygulanmazsa..
 
Müslümanım diyenlerin de KİŞİLİK VE KİMLİĞİNİ ALLAH’IN BELİRLEDİĞİ İSLAM’A (O’NDAN GAYRISININ DEĞİL) GELMELERİ İÇİN SABIRLA O İSLAM’I TANIMAK, YAŞAMAK VE TANITMAK GEREKMEKTEDİR. Bununla yükümlüyüz, borçluyuz. Biliyoruz ve sorulacağız hesap gününde..
 
(İErcümend Özkan - ktibas, sayı 113)
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !