Nihat GÜÇ
BOŞ SÖZ (LEHVEL HADİS)
İnsanın aslı iyidir, temizdir, doğrudur, bozulmazsa hidayet üzeredir. “Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum/30) ayetiyle Rabbimiz insanın İslam’ı anlama ve yaşama konusunda programlandığını belirtmektedir. Akıl verilen insana; yapacağı işler, yürüyeceği yol; Kur’an ve Sünnet ile belirlenmiş, çerçevesi çizilmiş bir hayat serdedilmiştir. İsteyen bu hayatı yaşar, isteyen yüz çevirir.Bir Hadisi Şerif rivayetine göre Rasulullah; “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” (Buhârî, Cenâiz 92) buyurmaktadır. Asıl olan İslam üzere bulunmak ve bu yolda yürümektir. Kim ne derse desin İslam olmayan bozulmuş demektir.
İnsanoğlu sonradan bozulur, kirlenir ve pislenir. Yoldan sapmayı, yan çizmeyi, yalan söylemeyi hatta yaratıcısına karşı çıkmayı sonradan öğrenir. Bazen kişinin ailesi buna müsaade eder hatta sevk ve idare eder, bazen de kendisi teammüden okuduklarıyla, düşündükleriyle, izledikleriyle, tercihleriyle ve edimleriyle buna yol açar.
İnsana ne oluyorsa sonradan oluyor. İnsanın asli ayarları üzere kalması ve hayatını bu minvalde sürdürmesi gayet normal bir durum. Olması gereken de bu. Kendisinden beklenen insani ve İslami görevlerini icra, ibadetlerini ifa etmiyorsa bir bozukluktan, bir çarpıklıktan, bir yamukluktan, bir yanlıştan, bir yanılgıdan, bir felaketten bahsedilebilir.
Elektronik aletlerden beklenen ve icra etmesi gereken bir vazife vardır. Her cihaz kendisine yüklenen programa uygun fonksiyonlarını icra etmekle programlanmıştır. Araba uçağa, uçak bisiklete, kumanda silaha, silah kürdana tebdil edilemez. Şayet bu ve bunun gibi elektronik aletler kendilerinden beklenen fonksiyonları yerine getirmiyorsa bir soruna işaret eder. Ya bozuktur ya da yükümlü olmadığı veya yüklenmediği bir faaliyet kendisinden beklenmektedir.
Farklı bir fiil beklenmiyorsa bozuk olma ihtimali yüksektir. Bu durumda ya çöpe atılır ya da tamirciye sevk edilir. Yani o cihaza artık müdahale kaçınılmazdır. İşimizi kolaylaştıracak olan asıl etmen bozukluğun sebebini bilmektir. Saikini bildiğimiz vakit gerekli önlemleri alırız.
Peki bu durum insan için de söz konusu olabilir mi? İnsan da bozulur, yoldan çıkabilir mi? Kendisinden beklenen görevleri yerine getirmekten uzaklaşabilir mi? Hatta sadece kendisi için değil başkaları için zararlı bir varlığa dönüşebilir mi?
Bu soruya hepimizin vereceği cevap kuşkusuz “Evet” olacaktır. İnsanın bozulmasının, yoldan çıkmasının, hidayetten uzaklaşmasının birçok nedeni ve etkeni vardır. Değişimin üzerinde kişinin içinde yaşadığı aileden başlayarak tüm çevre, aldığı eğitim, okuduğu kitap, dinlediği müzik, izlediği televizyon programları hatta yediği yiyecek, içtiği içecek bile etkilidir. Ancak bu bozulma bir günde ve bir seferde meydana gelmez. Bozulma ve fıtrata zıt işlere tevessül etme zamana yayılmış bir süreçtir. Bir maratondur adeta.
İnsanın doğumu ile kendisini tanıması, doğru ile yanlışı birbirinden ayırması arasında en az on beş-yirmi yıl gibi koca bir zaman bulunmaktadır. Doğruyu kabullenmesi ve doğru yolda yürümesi için bu süre çok önemlidir. Tam tersi için de geçerlidir. Yoldan çıkması, hakka ve hakikate karşı durması, yalanı dolanı, hileyi ve hurdayı bilmesi ve içselleştirmesi bir günde yerleşmez insan benliğine. Alışkanlık kazanması gerekir. Bu vesileyle yanlışlar; tekerrür sonucunda içselleşir.
İşlenen ilk günahın ardından yeni bir günah takip ederse kanıksanır. Merdiven gibidir, her basamak bir önceki basamak üzerinde yükselir. Adeta yanlış, yanlışı doğurur.
İnsanda meydana gelen bozulmaların birçok nedeni vardır. Bunlardan bir tanesini Yüce Allah; “İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiçbir bilgiye dayanmaksızın, Allah'ın yolundan saptırmak için sözün boş olanını satın almaktadırlar ve onu bir eğlence konusu edinmektedirler. İşte onlar; onlar için aşağılatıcı bir azap vardır.” (Lokman/6) ayetiyle vuzuhata kavuşturmuştur. Bana kalırsa sapıtmanın ve yoldan çıkmanın en büyük sebebi bu. Bu konuda dikkat etmek, dikkatli olmak gerek.
Bir başka ayeti kerimede Yüce Allah Mü’minlerin sıfatlarını sayarken; “Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.” (Mü’minun/3) buyurmaktadır.
Çevre şartlarının İslam’a göre dizayn edilmediği ortamlarda doğumundan başlayarak insana her türlü yanlış davranış ve düşünce enjekte ediliyor. Doğru ile yanlışı birbirinden ayıracak yaşa gelinceye kadar insan; yapageldiği yanlışı kanıksıyor hatta doğru olarak kabul ediyor. Her gün hatta her an gayr-i İslami bir ahlak, bir fikir, bir ide enjekte edilen insandan doğru davranışlar sergilemesini, İslam’a göre düşünmesini beklemek zor oluyor haliyle.
Bu konuda Allah’ın hidayetini kendisine rehber, delil ve klavuz edinenler olduğu gibi tamamıyla talihsiz, meş'um, bedbaht ve zavallı olanlar da vardır. Bu bedbahtlar hiçbir bilgiye, hünere, irfana ve marifete dayanmaksızın sapıtmaya ve saptırmaya çalışırlar.
İnsanoğlu sadece bu ayeti anlamış ve hayatında uygulamış olsaydı yanlışa tevessül etmez, boş işlerin peşinden seğirtmez ve hidayete karşı çıkmazdı. Değersiz, kıymetsiz ve bayağı olanları hayırlı, mebrur, yararlı ve güzel olana değişmezdi. Bedava olan ilahi rahmeti ve hidayeti bırakıp, para karşılığında değersiz, aşağılık, adi ve süfli olanı satın almazdı.
Bu ayette dikkatimizi celp eden "Lehvel hadis" kısmıdır. Bu deyim, metinde, dinleyeni tutkun ve meftun eden, tamamıyle kendi atmosferine çeken ve etrafındaki başka şeylerden habersiz hale getiren bir şeyi tazammun eder. Luğat anlamı itibariyle bu tamlamanın herhangi bir kötü çağrışımı yoktur, fakat günlük kullanım içinde bu tamlama dedikodu, saçma sapan konuşma, sulu şaka ve hareket, anlamlı bir mesajı olmayan romanlar, hikayeler, masallar, şarkı söyleme, cümbüş, insanı oyalayan, işinden alıkoyan sözler, asılsız hikâyeler, tarih kılıklı efsaneler, güldürücü lâkırdılar, gevezelikler, nağmeler gibi eğlendirici sesler vs kötü ve faydasız şeyler için kullanılır. (Mevdudi/Tefhim-ul Kur’an) Aslında bilgiye dayanmayan ve Allah’ın yolundan alıkoyan her şey diye de anlamlandırılabilir.
"İnsanlardan öyleleri var ki, gerçeği boş sözlerle değişirler." Onu, malı, zamanı, hayatı karşılığında satın alır. Bu yüksek ücretleri ucuz bir eğlence için öder. Geri gelmez, döndürülmez sınırlı ömrünü onda tüketir. Bu geçici eğlencelikleri "Herhangi bir bilgiye dayanmadan insanları Allah'ın yolundan saptırmak ve onunla alay etmek için" satın alır. O artık bilgi yolları kapatılmış bir cahil olup, girişimlerinde bilgiye dayanmamakta, hikmetten yararlanmamaktadır. O kötü niyetli ve kötü amaçlıdır. Allah'ın yolundan saptırma arzusu içindedir. Hayatın tükettiği bu geçici eğlenceliklerle kendisini ve başkalarını doğru yoldan saptırmaktadır. O Allah'ın yolunu eğlence edinen ve Allah'ın hayat ve insanlar için çizdiği programı alaya alan bir edepsizdir. (Seyyid Kutub/Fizilal-il Kur’an)
Bu âyetin iniş sebebinde deniliyor ki: Nadr b. Hâris ticaretle Faris'e (İran'a) gidiyor. Acemlerin hikâyelerini, efsane kitaplarını getiriyor ve bunları Kureyşe okuyarak: "Muhammed, size Âd ve Semûd hikâyeleri söylüyor, gelin ben de size Rüstem'in, İsfendiyar'ın, Kisraların hikâyelerini anlatayım" diyor ve bu şekilde birçoklarının Kur'ân dinlemesine engel oluyordu. Bundan başka güzel bir şarkıcı câriye almış, birinin müslüman olacağını işittiği zaman onu alıp câriyesine: "Haydi buna yedir, içir, söyleyiver." der, böylece eğlendirip: "Gördün ya bu, Muhammed'in çağırdığından, namazdan, oruçtan, onun önünde çarpışmaktan daha iyi değil mi?" dermiş. Burada asıl kötülemenin hikmeti şununla anlatılmıştır: Bilmeyerek, Allah yolundan sapıtmak; yani saptırdığını hissettirmeden, yaptığı işin sonunu sezdirmeden dini, ahlâkı bozmak ve onu, yani Allah yolunu, hak dinini eğlence yerine tutmak. (Elmalılı Hamdi Yazır/Hak Dini Kur’an Dili)
Durduğumuz yeri belirlemek, yönümüzü tayin etmek, uğraştıklarımızı yeniden gözden geçirmek adına bu ayeti bir kez daha okumak, kafamızda canlandırmak, hatta gerekirse ezberlemek gerek. “İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiç bir bilgiye dayanmaksızın, Allah'ın yolundan saptırmak için sözün boş olanını satın almaktadırlar ve onu bir eğlence konusu edinmektedirler. İşte onlar; onlar için aşağılatıcı bir azap vardır.”
Kendimizle muvacehe, yüzleşme zamanı. Kitabımızla bağımızı, kurbiyetimizi yeniden gözden geçirme vakti. Bizimle kitabımız arasına girmiş olan ne kadar basit unsur varsa bir kenara atma mevsimi. Doğru ile yanlışın, hakikat ile hayalin, güzel ile kübuhun farkına varmamız; kendimizle yüzleştiğimiz kadardır. Hayatımıza yön verenleri ile yön verdiklerimizi, bağlandıklarımızla bağlanmamız gerekenleri birbirinden tefrik ettiğimiz kadar hidayeti dalaletten ayırırız. Hakikat ile batılı, aydınlık ile zulumatı ayırabildiğimiz oranda da nerede olduğumuzun, nerede durduğumuzun, neyle iştigal ettiğimizin ayırımına varırız.
Geriye dönüp bir kez daha bakalım hayatımıza ve yaptıklarımıza. Din, hayat, sanat, kazanç ve bilgi adına maddi ve manevi beslenme kaynaklarımızı bir kez daha gözden geçirelim. Okuduklarımız, yazdıklarımız, uğraştıklarımız, meşguliyetlerimiz, mesleklerimiz, hobilerimiz, emek sarf ettiklerimiz, bizi Allah’ın yoluna sevk ve idare ediyor mu? Yoksa her biri “Lehvel hadisi” mi çağrıştırıyor?
Elimizden düşürmediğimiz kitabın sonuna geldiğimizde geriye dönüp bir durum müzakeresi yapmak gerekmez mi? Binlerce sayfayı bulan bu kitaplar bana ne verdi? Dini anlamda bir ayeti, bir hadisi çağrıştırdı mı? Yoksa tamamıyla oyalanmaktan ve avunmaktan mı ibaretti? Zamanı doldurmaya mı yönelikti? “Lehvel hadisi” mi temsil ediyordu?
Televizyon başına kurulup aylarca hatta yıllarca seyre daldığımız diziler, mükemmel diye pazarladığımız filmler, amigoluğuna soyunduğumuz spor maçları bize hangi katkıyı sundu?
Sokakta, caddede, parkta, pazarda yürürken dinlemeye çalıştığımız müzik hangi ayeti, hangi hadisi hatırlattı?
“Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.”
Selam ve dua ile…